Pembe Gözlüklerin Ardından

Kenneth Branagh imzalı ‘Belfast’, Kuzey İrlanda’nın başkenti olan liman şehrinden günümüze ait panoramik görüntülerle açılıyor. Kamera, bölgeleri birbirinden ayıran yüksek duvarların üzerine çizilmiş devasa emekçi portrelerini aştığında renkler siyah-beyaz’a, zaman dilimi 50 küsur öncesine dönüşüyor.

1969 yılının sıcak Ağustos gününde gamsız kasavetsiz kılıç kalkan oynayan çocuklar, sakin mahallelerini basan maskeli adamların attıkları Molotof kokteylleri ile şaşkına döneceklerdir. Branagh’ın doğup büyüdüğü fakir işçi semtidir burası. 9 yaşındaki sevimli Buddy üç kuşak ailesi ile birlikte kapısı sokağa açılan, tuvaleti arka bahçesinde mütevazi evlerinde sürdürür yaşamını. Bizim küçük semtlerimizde olduğu gibi herkesin birbirini tanıdığı, yardımlaştığı ortak bir mahalle hayatının temeli o meşum yaz günü dinamitlemiştir. Buddy’nin ailesinin de aralarında bulunduğu Protestanların yıllardır huzur içinde birlikte yaşadıkları Katolik komşuları ile aralarına nifak sokulmak istenmektedir.

O meşum yaz günü başlayan ve tam 30 sene sürecek olan kanlı çatışmalar ‘The Troubles (Büyük Sıkıntı )’ olarak tarihe geçmiştir. Dönemin trajik öyküleri Jim Sheridan, Neil Jordan, Paul Greengrass, Steve McQueen gibi saygın sinemacıların sert filmleriyle beyazperdeye taşınmıştır. Olaylar yüzünden doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmış ve çocukluğunun çok değişmiş sokaklarına 40’lı yaşlarında geri dönmüş olan Branagh ise çatışma günlerini kişisel pembe çocukluk anıları üzerinden paylaşmayı seçmiş. Dolayısıyla izleyiciye de o tekinsiz Ağustos günlerini çocuk gözlerle izlemek düşüyor.

Vergi borçlarını ödeyebilmek için İngiltere’de inşaatlarda çalışan ve iki haftada bir ailesinin yanına gelebilen yakışıklı baba ile güzeller güzeli annenin romantik dansları, büyükanne ve büyükbaba ile şefkat yüklü sohbetler, TV’de takip edilen Uzay Yolu (Star Trek) ve western kahramanları, sinemanın geniş perdesinde ailecek hayranlık ve şaşkınlıkla izlenen ‘Chitty Chitty Bang Bang’ ya da Raquel Welch filmleri, mahalle bakkalından aşırılan çikolatanın tadı ile hatırlamak istiyor o günleri Branagh. Gece gündüz koruma altındaki sokağındaki meşaleli adam ya da barikatın ardından yuvasına yönelen babası‘High Noon’un kahraman şerifi olarak hayal etmek istiyor. Bu hedef doğrultusunda bir set dekorunda çocuk boyuna konumlanmış kamera kullanımını tercih ediyor. Belfast doğumlu efsanevi müzisyen Van Morrison’un dönemi simgeleyen parçaları ile sarmalıyor pembe düşlerini.

Hollywood sinemasında pekişen kıvrak anlatımı, Poirot serilerinde de birlikte çalıştığı Kıbrıs doğumlu Haris Zambarloukos’un enfes siyah-beyaz görüntüleri tamam. İngiliz Judi Dench ile Belfast doğumlu Ciarán Hinds gibi anıt oyuncular ve de genç kuşaktan yetenekli Jamie Dornan ile Caitriona Balfe ya da sevimli Jude Hill’in yeteneğinden sonuna kadar yararlanması da güzel. Bu aşırı Hollywood kokan duygusal hatırat Akademi üyelerini de etkilemiş olacak ki film 7 dalda Oscar’a aday gösterildi. Aldığı ve alacağı ödüller hayırlı olsun da, o günler ve sonrasında ülke sınırlarını aşmış kanlı eylemlerle tarihe kederli bir 30 yıl olarak kazınmış bu döneme, olayların temel nedeninin mezhep ayrılığı olarak sunulduğu böylesine pembe gözlükler ardından tanıklık etmenin izleyici olarak beni filmden uzaklaştırdığını itiraf etmeliyim.

(25 Mart 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com