‘Batman’ Amerikan popüler kültürünün gözde figürlerindendir. İlk kez 30 Mart 1939‘da çizgi roman alemine giriş yapmış, IMDb kaynağına göre 40’lı yıllardan başlayarak eğlence endüstrisine yaklaşık 200 kez konuk olmuş. Çağımızın saygın sinemacılarından Christopher Nolan’ın hikâyenin köklerini eşeleyen ünlü üçlemesi ile günümüz sinemasını kuşatmış uçan kaçan süper kahraman filmleri içinde prestijli bir yere sahip olan maskeli şövalyenin yeni uyarlaması, bu tür aksiyonlara mesafeli duranlar için cazip sürprizler içeren bir kara film denemesi olarak dikkat çekiyor.
‘Maymunlar Cehennemi’ serisinin yeni uyarlamaları ile bilinen yönetmen Matt Reeves imzasını taşıyan ‘The Batman’, Cadılar Bayramı şenliklerinin sürdüğü Gotham kentinin tekinsiz gece atmosferinde Schubert’in merhamet dileyen Ave Maria ezgisiyle açılıyor. Yağmurun hiç dinmediği o gece evi gözetlenen Belediye Başkanı maskeli katil tarafından hunharca öldürülür. Cinayetlerin ardı kesilmeyecek şehrin ileri gelen bürokratları peşpeşe katledilecektir. Cinayetleri üstlenen Riddler (ya da nam-ı diğer Bilmececi) her infazında Batman’e şifreli mesajlar bırakmaktadır. Polis şefi ile birlikte çalışan Batman’in yolu meçhul katilin izinde kentin yoz mahallelerine, her türlü rezilliğin döndüğü yeraltı gece kulüplerine, terkedilmiş yetimhaneye düşerken, kendi geçmişinin sırları ile yüz yüze gelecektir.
Başlıktan ve bu kısa girişten çıkarılacağı üzere yeni Batman yağmurlu geceler boyunca bir seri katilin izini süren dedektif konumunda sunuluyor izleyiciye. Bildik süper güçlerini ya da alevlerin arasından ‘Hayalet Süvari’ misali fırlayan maharetli arabasını kullandığı takip sahneleri bu tamı tamamına üç saat süren filmde fazlaca bir yer işgâl etmiyor. Günümüz genç izleyicisi bu aksiyonu minimum tutulmuş süper kahraman hikâyesinden pek memnun kalmayabilir ancak polisiye kara film tutkunlarını çok iyi kotarılmış bir maceranın beklediğini söyleyebilirim. Yeni Batman Robert Pattinson (ki kendisi film öncesinde Dior reklamıyla perdede boy gösteriyor) başka dünyalardan gelmiş izlenimi veren soğuk kırılgan ve hüzünlü Hamlet edasıyla bu temelde kederli filmin dokusuna çok yakışmış. Dokunaklı bir aşk hikâyesi de içeriyor film. Kara Şövalye’nin Kedi Kız Selina’yı dürbünle uzaktan izlediği ve Michael Giacchino’nun duygu yüklü müziğiyle bezenmiş sekans Kieslowski’nin ‘Aşk Üzerine Küçük Bir Film’inin o meşhur sahnesini ne kadar da hatırlatıyor.
Hem Batman hem gayrimeşru dünyaya gelmiş Selina, hem de intikamcı seri katil yazımın başlığında yer alan sevgi arayışındaki yetim çocuklar. Yaşadıkları dünya örselemiş onları. Mafya babası soyguncular şehrin asıl sahibi olmuş. Devlet görevlileri onların hizmetkârı haline gelmiş. Batman hayatı boyunca yalanlarla mı büyümüştür. Babaların günahını çocuklar mı ödeyecektir. Reeves’in kara filmi bu soruların izini sürerken Yarasa Adam’ın süper gücü bunca pisliğin içine batmış kentin yeniden inşası için yeterli olacak mıdır. Şehir kızgın, onun gibi yaralıdır. Sadece kent değil kurumlar da yozlaşmıştır. Ama insanların umuda ihtiyacı vardır. Ukrayna’da hain bir işgâlin hüküm sürdüğü, ülkemizde saygın kurumların yozlaşma tehdidi altında olduğu günümüzde ‘The Batman’ çok iyi kotarılmış bir seyirliğin ötesine geçerek insanlara umut aşılayabiliyor.
Başarılı Patterson haricinde filmin zengin oyuncu kadrosu iyi iş çıkarmış. Selina’da Zoë Kravitz, mafya lideri Falcone’de John Turturro, Penguen Oz’da makyajı ile tanınması nerdeyse imkânsız hale gelmiş Colin Farrell yer alırken intikamcı Riddler’da Schubert’in hüzünlü ezgisini finalde bir kez daha mırıldanan Paul Dano eşsiz oyunculuğu ile filme damgasını vuruyor. Görüntü yönetmenliğini üstlenmiş Greig Fraser’in ışık gölge oyunlarının, dışavurumcu denemelerinin, ‘Se7en’ ve ‘Zodiac’ gibi David Fincher filmlerini hatırlatan plastik çalışmasının takdire değer olduğunu eklemeliyim. Ve son olarak, tam anlamıyla bir gece filmi olan ‘The Batman’i, fırsatınız olursa, projeksiyonu mükemmel Kanyon Cinemaximum’un 5 veya 9 numaralı büyük salonlarında izlemenizi tavsiye ederim.
(10 Mart 2022)
Ferhan Baran