Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Twitter’da sinemaların Temmuz’da değil de Eylül’de açılması önerisini duyuran bir haberin altına yazdığım yorumdur: Umarım fanatik sinemaseverleri de dijital platformlara kaptırmayız, sinema salonundan soğutmayız. Bendeniz hâlâ dijital platformlarda sinema filmi izlemedim. Açılışlar Eylül’e sarkarsa dijitale müptela olmaktan korkarım. Olmazsa Temmuz’da Eczaneler gibi Nöbetçi Sinemalar açılsın. (27 Mayıs 2020)
İlham geldi, dünya pratik bilgiler külliyatına katkıda bulunayım: Özgür kumrular için balkonunuza bulgur serpiyorsanız temizliği yağmurdan sonra yapın. Yemek sonrası imal ettikleri mamulâtı ıslak bezle sildiğinizde hemen çıkıyor. Şirketlerin kulakları çınlar mı bilmiyorum ama bir ara adresim belli olsun diye fahri olarak 35 mm Filmcilik’in çatısı altında barınmaktaydım. Zaman zaman Pangaltı’daki evimden çantamı sırtıma vurup Cumhuriyet caddesinden Beyoğlu İstiklal Caddesinin paralelinde seyreden Erol Dernek Sokak’taki Erman Han’da bulunan şirkete yürüyerek gidiyordum. Bilirsiniz bazen kaldırımlarda çift gezen kumrulara rastlarsınız. Bu kuşlara özel hayranlık beslememin bir sebebi de bol miktarda yem satıcısı bulunan Taksim’de bekleyip tembellik etmemeleri ve rızıklarını caddelerde ve sokaklarda gezerek aramalarıdır. Bir ara bu kumrulara vermek için çantamda sürekli buğday bulundurur ve işe giderken rastladıkça kaldırım kenarındaki toprak sahalara serperdim. Bir ilkbaharın sonuna doğru, günün birinde ve tam Harbiye Radyoevi’nin önündeki yeşillikler içinde ciddi ciddi 20 – 25 santim kadar uzamış buğday kümesini görünce duyduğum sevinci hâlâ hatırlarım ve unutamam. İkinci seyre gittiğimde çimlerle birlikte ektiğim buğdayları da biçen Zeki Müren’e -pardon “Bahçevan”a* da hâlâ kırgınım.
*Ne âlâka diyebilecekler için bilgi: Nejat Saydam’ın yönettiği “Bahçevan” adlı yerli filmimizin başrollerinde Zeki Müren ve Belgin Doruk oynamıştır. (28 Mayıs 2020)
65+ yıldır “kısıtlama” ve “bulaşma” olarak bildiğimiz kelimeleri, koca koca adamlar “kısıt” ve “bulaş” olarak telâfu ettiklerine göre bundan böyle Adana’ya Adan, Antalya’ya Antal dememizin ne sakını olabilir? AnkaMall adlı AVM.si olan Ankara’ya da Anka? (28 Mayıs 2020)
Rahmetli Abdullah Yüce, rahmetli Sadun Aksüt’le söyleşi yapıyor, Aksüt, “Çoluk, çocuk var mı efendim?” diye soruyor. “Var efendim, var, olmaz mı, 5 tane.” diye ekliyor muhterem; “Çok mutlu ve huzurluyuz.” diye de devam ediyor. “Şimdi hangi şarkıyı lûtfedeceksiniz efendim?” diye Aksüt devam ediyor. Üstad “Selânikli Ahmet Bey’in ‘Bir vefasız yare düştüm ki hiç beni yâd etmiyor’…” diye şarkıya girince gayri ihtiyari -yani elde olmadan mırıldanıyorum: “Yapma üstad, 5 çocuk, mutluluk, huzur, saadet derken, neşeli ve ferahlık veren bir şarkı söyleseydin…” diyorum. Bence çok doğru diyorum. Değerli sanatçılar, mazide geçen o zamanlarda Taksim’in göbeğindeki, Boğaziçi’nin eteklerindeki gazinolarda görkem ve şatafat içinde sahnelere çıkar, şarkılarında, türkülerinde sürekli kederden, tasadan bahsederlerdi, neşeler ve keyifler içinde.
1- Tuhaf bir kederlenme ve söylem şekli şemali yani.
2- Orhan abimizin sahildeki villasının bahçesinde boğazın menevişlenen sularına bakarak “Batsın bu dünya” diye feryat etmesi gibi yani.
3- Keder ve hüzün ticareti diyesim var, demeyesim yok yani. (Sondaki numaralandırılmış 3 cümlede ifade düşüklüğü var sanki yani.) (30 Mayıs 2020)
Gözünü sevdiğim İstanbul’u bir semtine yekpare acem mülkü fedadır, baksanıza şunlara: KULAKsız, GÖZtepe, TepeBAŞı, PARMAKkapı, SarayBURNU, ZeytinBURNU / ZEYTİNburnu, ELMAdağ, ARMUTlu, CEVİZli, FINDIKlı, İNCİRli, KİRAZlı, SOĞANlı, BAĞcılar, BOSTANcı, FINDIKzade / SULTANahmet, ŞEHZADEbaşı, KADIköy, PAŞAbahçe, BEYkoz, AyazAĞA, MerkezEFENDİ / YEŞİLköy, KARAköy, AKsaray, SARIyer, KIZILtoprak, YEŞİLyurt/ KUŞtepe, KUZGUNcuk, BÜLBÜLderesi, KARACAahmet, DOĞANcılar, AKBABA, KARTAL. (31 Mayıs 2020)
Tamam, kabul ediyorum, ekmek parası ama Antalya’da En İyi Oyuncu Ödülü kazanmış oyuncunun sesi “Çamaşırlarınızı şu deterjanla yıkayın”, veya bir zamanlar Paris’in ünlü Olimpia Sahnesi’ne bile çıktığını zırt pırt gündeme getiren şarkıcının sesi “Yergül mobilyaaa…” diye seslendiğinde tuhafıma gidiyor. Keza ünlü 65+ üçlünün yere, göğe sığdıramadığımız şarkılarını, 3 kuruşluk reklâm için yerin 7 kat dibine sokmaları da tuhafıma gidiyor. Sevmiyorum artık onları. (04 Haziran 2020)
Yaşadığımız salgın günlerinin verdiği ilhamla: Şair, “Yaş 35, yolun yarısı eder” demekle hiç de isabetli bir teşhiste bulunmamış; yaş 65+4 olmakla biz bittik mi yani şimdi? O dedi diye önümüzdeki yıl tası tarağı toplayıp gidelim mi buralardan? Hele hele 70’i devirmiş, aslan gibi Ahmedim ve Münirim 18’lik delikanlı gibi çatır çatır ortada dolanırken neresi doğru bu lâfın? (08 Haziran 2020) (Sağolsun bir arkadaş da facebook’daki bu paylaşımımın altına 35 yaş şiirinin müellifi Cahit Sıtkı Tarancı’nın 70’i bulamadan 46 yaşında hayata veda ettiğini yazdı ciddi ciddi, iyi mi? / Yolun yarısının 23 dahi olabileceğini ima ederek, haline şükret dostum demeye getiriyor sanki?)
İtalya’da yaşayan Türk yönetmen Ferzan Özpetek’in İtalyanca yazdığı “Bir Nefes Gibi” adlı romanı Neval Barlas’ın Türkçe çevrisiyle Can Yayınları tarafından yakında Türkiye’de yayınlanacakmış.
Türkiye’de yaşayan İtalyan yönetmen Federico Fellini’nin Türkçe yazdığı “La Città Delle Donne” adlı romanının Bernardino Zapponi’nin İtalyanca çevirisiyle Vita Pubblicazioni tarafından yakında İtalya’da yayınlanması gibi bir şey. (13 Haziran 2020)
(22 Haziran 2020)
Sadi Çilingir
[email protected]