Sinemacılar çok okumak zorundadır, çünkü hayatı ancak kitaplarla anlayabilir ve beyazperdeye yansıtabilirler. Onun için de çantalarından, ceplerinden kitap eksik olmaz. Çok ilgili olduklarından da değişik konulara, alanlara yönelik okur ve her şeyden biraz da olsa bilgi sahibidirler.
Aykırı olanlar da vardır muhakkak içlerinde… Az biraz değil, tam bilgi sahibi de olurlar ve konudan konuya atlasalar da “taşı gediğine oturtmakta” mahirdirler.
İhsan Yüce onlardan biriydi. Tiyatro ile başlayan yaşamı sinemada oyuncu, yönetmen ama en çok da senaryo yazarı olarak devam etti, ediyor. Evet, ediyor, çünkü İhsan Abi ölmez, ilelebet yaşayacaktır.
Düşünceleri gibi yaşayan…
Sigaradan sararmış pos bıyıkları, kısa boylu, kırçıl sesi, mahallenin ya bakkalı ya da güzel kızının/oğlunun babası karakteriyle hepimizin belleğinde silinmez izler bırakan İhsan Yüce, en çok tarih, mitoloji, sosyoloji ile ilgilenen, üzerinde düşünen, yazar ve/veya oynarken Anadolu insanını aktarmayı bilen bir ustaydı.
Düşündüğü gibi yaşadığının örneklerini ve anılar yumağını Erhan Tuncer, bu önemli, önemli olduğu kadar gerekli, gerekli olduğu kadar da kalıcı kitabında aktarıyor. Sıkı bir çalışma sonucu ortaya çıkan “Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam”, kendi ayakları üzerinde durmak (sinemacı veya tiyatrocu olma düşüncesi olsun, olmasın) isteyen herkese yol gösterecek iyi bir rehber; tabii, süzüp çıkarmak yükümlülüğüyle…
Gezen, gözleyen, okuyan ve her şeyden bir film öyküsü çıkaran biridir İhsan Yüce. Çevresindekilere de, çok sevdiği kızı Aslı’ya da -her fırsatta- gezmenin, görmenin, gözlemenin gerekliliğini anlatır, bıkmadan, yılmadan. Üretim ilişkilerinin, geleneksel yerleşimlerde toplumsal yaşamın değişimiyle birlikte yaşananları hicvetmesinde bu gezilerin ve insan ilişkilerinin yeri büyüktür.
Gezip gördükçe pratik zekâsını da geliştirir. Birlikte tiyatro yaptıkları İsmail Hakkı Şen ile Samsun’da, kurdukları tiyatroda, bütün zorluklara ve kısıtlılıklara rağmen, “Suç ve Ceza” (yanıltmıyor umarım belleğim beni) oyununun dekorunu nasıl yaptıklarını anlatmıştı. Sahnede kocaman bir defter vardır, tüm dekor resmedilmiştir o deftere, sahne/dekor değişiminde sayfa açılır… Onlar gülerek anlatmışlardı çekim için çıktığımız yolda, bol sigara dumanı eşliğinde…
Bıyıklarını kemirirken…
Bizim ülkemizdeki sansür ve yaptıkları bilinen bir gerçek. Sadece sinemacılar değil sanatın bütün dallarında sansür belâsı bir sırat köprüsüdür.
Yunus Emre Divanı’nın yazarı da olan Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre’nin sinemaya uyarlanmasının büyük bir hata olarak nitelendirip “Yunus filme alınırsa maskaraya döner” deyince, filmin senaryo yazarı da olan İhsan Yüce, şöyle bir açıklama yapar: “…gösterme ve duyurma gibi iki büyük yeteneğe sahip sinemanın, bir eğitim aracı olarak Yunus’un ilkelerini halka verme çabamızı engellemeye kimsenin hakkı yoktur.”
Sosyal içerikli filmleri engelleyen ama erotik içerikli filmlere izin veren resmi adı denetleme kurulu olan sansürün, sadece filmlere değil festivallere de karışması, seçici kurulların kararlarını belirlemeye kalkışması, sinemayı gerçekten bunaltır. Bu, aynı zamanda sinema emekçilerinin haklarının da yok sayılmasıdır. 1977 yılında İhsan Yüce’nin de aralarında bulunduğu sinemacılar Büyük Ankara Yürüyüşü’nü başlatırlar. Kimler yoktur ki aralarında… Böylesi bir itiraz bugün yapılamıyor, üzgünüm. O güzel insanlar yok artık.
Herkesin yanında…
Eşine, “an’ı yaşa” diyen, evinin kirasını ve kızının okul taksitini bulunca başka bir paraya tamah etmeyen İhsan Yüce, Salacak (tabii, eski Salacak bu dediğimiz, daha sahil yolunun geçmediği, buna da bağlı olarak kendi içinde sessiz sakin, dayanışma ve hoşgörü içinde yaşayan bir mahallede) sahilinde balıkçılarla, kahveci ve lokantacıyla, mahalleliyle iyi ilişkiler geliştirmiştir. Hemen her akşam tam bir çilingir sofrası kurulur. Sinemacılar, ünlü oyuncular, müzisyenler de katılır onların arasına, sabaha kadar yenilir içilir. …ama burada durmak gerek. Sadece yenilip içilen bir sofra değildir kurulan… Sanattan, kültürden, mitolojiden, tarihten, felsefeden söz edilir; hemen her konuşma oradaki insanların düşüncesini açar. Müzik eşlik eder konuşmalara, şarkılar, türküler… İhsan Abi, sarı saman kağıda kurşun kalemle yazdığı senaryosunu (veya film projesi geliştirme çalışmasını) bitirince katılır aralarına. Bu, kimi zaman kendi evinde, kimi zaman da bir lokantada gerçekleşen, kimsenin çağrılmadığı ama kimsenin de uzaklaştırılmadığı buluşmalardır. İşte, Salacak’tan Tarihi Yarımada’yı güzel gösteren bu buluşmalardır bana kalırsa.
Çöpçüler Kralı
Arzu Film – Ertem Eğilmez’den, Kemal Sunal’a, Tarık Akan’dan Behçet Nacar’a, Yavuz Turgul’a birçok ünlü sinemacının özellikle senaryo konusunda danıştığı ve İhsan Yüce’nin ve sinemamızın önemli köşe taşı, kitaba da adını veren “Çöpçüler Kralı” filmini kitapta ayrıntısıyla okumanızı salık veririm. Özellikle oyunculuk üzerine Kinema Dergisi’ndeki yazısı (kitapta da yer alıyor) bir başvuru kaynağıdır ilgilenenler için. Film çekmek veya senaryosunu düzelt(tir)mek isteyenlere nasıl yardımcı olduğunu, nasıl cansiperane koşturduğunu, gece gündüz -hem de iki eliyle birden- yazdığını okudukça (biz sinemacılar gibi) sizin de gönlünüzde taht kuracak İhsan Abi.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam
Bir İhsan Yüce Kitabı
Erhan Tuncer
Nemesis Kitap
Mart 2020, 336 s.
(15 Mayıs 2020)
Korkut Akın
(Kitap Eki Dergisi’nin Mayıs 2020 Sayısından…)