Halk İşi Soygun

‘Şanslı Logan / Logan Lucky’ Amerikalı usta sinemacı Steven Soderbergh’in dört yıllık aranın ardından yönetmenliğe dönüşünü müjdeleyen ilgiye değer bir yapım. Sinemanın bu harika çocuğu 1989’da henüz 26 yaşındayken çektiği küçük bütçeli bağımsız ilk uzun metrajı ‘Seks Yalanları / Sex, Lies and Videotape’ ile Cannes şenliğini ayağa kaldırmış, en iyi filme verilen Altın Palmiye’nin yanı sıra, erkek oyuncu (James Spader) ve Fipresci Eleştirmenler Ödülü’nü de kucaklamıştı. Soderbergh’in verimi ilerleyen yıllarda devam etti, sene başına yaklaşık bir filmle hem ana akım sinemanın farklı türlerinde ilginç eserler verdi, hem de başlangıçtaki bağımsız ruhunun doğrultusunda farklı denemelere girişti. Dört yıl önce sinemayı bıraktığını, kendini resme vereceğini duyurmuştu yorgun yönetmen. Bu planını uygulamaya koyamadı. Bu süre içinde farklı televizyon dizilerinde yapımcılık yaptı. Takma isimlerle görüntü yönetmenliği ve kurgusunu yaptığı bu dizilerden ‘The Knick’in iki sezonluk yirmi bölümünün yönetmenliğini üstlendi.

Dünya sinemalarıyla eşzamanlı olarak bizde de gösterime giren ‘Logan Lucky’, sinemacının pek maharetli olduğu soygun filmlerine on yıllık bir aradan sonra dönüş yaptığı bir yapım aynı zamanda. 1960’ların Frank Sinatra, Dean Martin, Sammy Davis Jr.’lı -bizde ‘Soyguncular’ adıyla gösterilmiş- ünlü ‘Ocean’s Eleven’ın, George Clooney ve Brad Pitt’in başı çektiği gösterişli bir oyuncu kadrosuyla kotarılmış ve büyük ilgi görmüş yeni yüzyıl versiyonu üçlemesinin ardından Soderbergh’in bu türde anlatacak neyi kaldı sorusu gelebilir hemen akla. Ancak sinemacının bu yeni hamlesinin, kıvrak hikâyesi ve karton olmayan karakterleriyle, kendisini özleyenleri hayal kırıklığına uğratmadığını baştan belirtelim.

Kuşaklar boyu Batı Virginia’nın küçük yerleşim bölgesi Boone County’de yaşamış Logan kardeşleri tanıyoruz önce. Bir zamanların gözde yakışıklısı, futbol takımı kaptanı Jimmy Logan geçirdiği sakatlık sonucu gençlik hayallerine çoktan veda etmiştir. Topallayan bacağı yüzünden, NASCAR araba yarışlarının yapıldığı Charlotte Pisti İşletmesi’nin altyapı onarım ekibindeki işinden olduğunda, hayata isyanı büyür. Velayeti eski karısında olan küçük kızından ayrı kalmamak için acilen paraya ihtiyacı vardır. İkinci Irak seferinin ardından ön kolunu kaybetmiş olarak evine dönmüş barmen kardeş Clyde’ın dilinden düşmeyen ailenin yüzyıllık lanetini tersyüz etme zamanı gelmiştir artık. Kırk yıllık borularını onardığı ülkenin en yoğun spor tesisi büfelerinin pnömatik tüp sistemiyle dolan ana kasasını soyacaklardır.

Kuaför kız kardeş Mellie ile halen hapis yatmakta olan patlayıcı uzmanı Joe Bang ve biraderlerinin de katkısıyla riskli bir soygunun karmaşık planlamasını adım adım yöneten Logan’ların adrenalin yüklü serüvenini keyifle anlatıyor Soderbergh. Görüntü yönetmenliğini ve filmin usta işi kurgusunu yine kimselere bırakmamış. Senaryo yazarı olarak adı geçen Rebecca Blunt’ın önceleri takma bir isim olduğu söylentilerini bizzat yalanlayan da kendisi. Durum böyleyse, kadın senaristin Coen Biraderler ustalığından esinler taşıyan ilk denemesinde çok başarılı bir iş çıkardığını söyleyebiliriz.

Logan ve Ocean’s serisi benzer ancak birbirine tamamen zıt özellikleri de olan projeler. Danny Ocean sevdiği kadını geri almak için çabalarken ve para ikinci plandayken, 100 yıllık kötü talihi kırmaya çalışan, Yaradan’a şikâyeti olan Jimmy ve Clyde para ve itibar için girişiyorlar soygun işine. Clooney ve ekibinin pahalı ve şık görünümleri yanında Logan biraderler işçi sınıfı temsilcileri, halktan kişiler. Jimmy küçük kızına John Denver öyküleri anlatır filmin başlarında. Sadie de bir müsabakada, halk ozanının bölgede marş haline gelmiş ‘Take Me Home, Country Roads’ şarkısını armağan eder babasına.

Kır insanlarının toprakları ve suları kirlenmekte, ekonomik koşullar giderek zorlaşmaktadır. Usta işi senaryo tüm bu olumsuz gelişmeleri ve sınıfsal meseleleri, politik bir cümle sarf etmeden ya da günümüz Amerika’sı hakkında doğrudan bir politik görüş ileri sürmeden satır aralarında duyurmakla yetiniyor. Tam da kırsalda yaşayan beyazların öfkesinin kabardığı Trump dönemine mesafeli durmayı seçiyor. Popüler türdeki benzerlerinden farklı bir yerde yine de.

Filmin yetmişli yılların isyankâr gerçekçi örneklerine yakınlığı, İrlanda asıllı David Holmes’un aynı dönemin tınısını yakalayan müzik çalışmasıyla daha bir pekişmiş. Soderbergh’in yeni dağıtım firması tarafından dağıtılması, yapımın stüdyo müdahalesi görmemiş bağımsız ruhunun öne çıkmasını sağlamış. Ve tabii güçlü oyuncu kadrosunun desteğini de atlamayalım. Soderbergh ile dördüncü kez çalışan Channing Tatum, yakışıklılığını ikinci plana atmış yorgun halk adamında çok iyi. Jim Jarmusch ile çalıştığı unutulmaz ‘Paterson’ın ardından, hüznünü ifadesiz maskının ardına gizlemiş küçük kardeş Clyde’da Adam Driver kusursuz. Ve de mükemmel Güneyli aksanıyla unutulmaz bir Joe Bang karakteri çizen deneyimli oyuncu Daniel Craig (ya da nam-ı diğer James Bond) hakkında bir yabancı yazarın ‘Bond’dan ziyade böyle rollere ihtiyacı var’ yorumuna katılmamak elde değil.

(29 Ağustos 2017)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com