Usta Oyuncular, Yaşamak Güzel Şey Kadrosuna Katıldı

Müfit Can Saçıntı’nın senaryosunu kaleme aldığı, başrolünü ve yönetmenliğini üstlendiği yeni sinema filmi Yaşamak Güzel Şey’in oyuncu kadrosuna iki usta oyuncu Zihni Göktay ve Ayşegül Atik katıldı. Usta oyuncular, Nisan ayında vizyona girecek olan filmde Müfit karakterinin anne ve babasını canlandıracaklar. Yaşamak Güzel Şey, yaşam koşullarına boyun eğen pısırık bir adam olan Müfit’in, başına gelen talihsiz bir olay ile başkaldıran bir anti kahramana dönüşmesini konu alıyor.

Kasap Havası

Geleneksel bakış açımız hep mi aynı olmalı? İyi başlayıp iyi de giden öykü neden o “geleneksel bakış açısı”na dönüyor? Galiba asıl sorun bu.

Yaşamın her anına ve her alanına “erkek egemen” bir bakışımız var. Bu, gerek kültürümüzden gerekse birtakım soru işaretleriyle karşılaşmamak için bilinçli seçim biraz da.

“Kasap Havası” gerçekten çok iyi kotarılmış bir film. İnce eleyip sık dokunmuş, ayrıntıda gizli şeytanı dürtükleyip çıkarmış… Bir yerde -ah, ama işte hep aynı yerde- geleneksel erkek egemen bakışa dönmüş.

Kırık bir aşk hikayesi…

“Kasap Havası” bir kadın öyküsü. Filmin ilk yarısı itibariyle kadın bir yönetmenin kadına cesur ve gerçekçi, bakışının öyküsü… Leyla, arkadaşı kadın kadına tartışarak, adlı adınca dürüstçe muhabbet ederken, “delikanlı” bir taksi şoförü Ahmet ile tanışır. Leyla rolünü başarıyla omuzlayan Şenay Gürler, yaşadıklarını ve hissettiklerini olduğu gibi aktarmış karakterine. Nurcan Eren’in canlandırdığı arkadaşı ise yer yer dizginlemeye çalışsa da daha yürekli ve kararlı olması için zorluyor. İnanç Konukçu, ödül de kazandığı Ahmet rolünde gerçekten çok iyi bir performans sergiliyor.

Mahalle baskısı giderek ailelerin de -ekonomik bağımsızlıklarını kazanmış olsalar bile- çocukları üzerindeki baskıyı daha da şiddetlendiriyor. Bunalmamak, itiraz etmemek, hatta isyan etmemek mümkün değil. Eğer bilinçli ve kararlı bir isyan değilse bu, savrulmalar da kaçınılmaz oluyor ister istemez.

Aşk mı tutku mu?

Leyla ile Ahmet aslında, bizim toplumumuzun içinde debelendiği o açlığı yaşıyorlar; bakmayın aşk, aşık olmak gibi sözlerin geçmesine… Önemli, önemli olduğu kadar da izleyicinin içine işlemesi için gerekli de bu tutku ya da aşk. Hep aynı açıyla bakıyoruz kadın erkek ilişkilerine, hep aynı umudu taşıyoruz, aynı hüsranı yaşıyoruz. Bekaret belirleyici oluyor. Hatta öyle ki ailelerine karşı çıkanlar bile onu istiyor. Bakir değilseniz zaten kaybedenler kulübünün üyesisiniz sadece.

Leyla’nın, içinden söküp attığı eski kocasıyla karşılaşması, Ahmet’i Leyla uğruna terk ettiği nişanlısına döndürüyor. Film de orada yitiriyor özgün bakışını ve yöneliyor erkek egemen dünyaya. Kadın da erkek de aynı noktaya geliyor film uzadıkça. Yine de merakla ve heyecanla izlettiriyor kendisini “Kasap Havası”.

Çiğdem Sezgin, bu ilk sinema filminde sakin ve yolunda bir dil tutturmuş. Başarısının altında filmin öyküsü kadar sinema dilinin yetkinliği de yatıyor. Sinemamızın kadın filmine gereksinimi var, kadın yönetmenler kadar. Çiğdem Sezgin’e o fırsat verilmeli…

Kasap Havası, hemen her şehirde, hemen her mahallede, hatta her binada karşımıza çıkabilecek olayları seriyor gözler önüne… Kendinizi de göreceksiniz.

Kasap Havası, Yönetmen Çiğdem Sezgin, oyuncular İnanç Konukçu, Şenay Gürler, Hakan Karahan, Cemre Ebuzziya, Levent Ülgen, Özay Fecht… 9 Aralık’tan itibaren gösterimde…

(11 Aralık 2016)

Korkut Akın

Özcan Deniz, İkinci Şans ile Bursalılarla Buluştu

Bursa Kent Meydanı AVM, Cumartesi akşamı İkinci Şans’a ev sahipliği yaptı. Filmin yönetmeni, senaristi ve başrol oyuncusu Özcan Deniz’in katıldığı özel gösterim renkli görüntülere sahne oldu. Özcan Deniz geceye, filmin yapımcısı Şükrü Avşar ve ağabeyi Ercan Deniz ile birlikter katıldı. Avşar Sinemaları‘nda iki salonda birden seyirciyle buluşan Deniz, “Bursa benim uğurum, Bursa’ya gelince gişede hemen artar rakamlar. Seneye yeni film vizyona girdiği gün burada olacağım. Söz veriyorum.” diye konuştu. Seyirciyle sohbet eden Deniz bol bol da fotoğraf çektirdi. Tıp öğrencilerine burs aktarmak için bir araya gelen HASVAK üyeleri ise bu özel geceyi düzenleyenlere teşekkür ettiler.

Özcan Deniz, İkinci Şans ile Bursalılarla Buluştu yazısına devam et

Gizem Ertürk Yazıyor: Antakya Film Festivali’nde Neler Oldu?

Nasıl anlatsam, nereden başlasam bilemiyorum… 4. Uluslararası Antakya Film Festivali’ne davet edildim. Festivali düzenleyen kişilerin Adana ve Antalya’daki festivallerde kendi festivallerine network oluşturma yaklaşımlarını tanık olduğum kadarıyla- biraz tuhaf ve amatör bulsam da Anadolu’da bir festival yapma heyecanlarına saygı duydum. Festival başlamadan sıkıntılar kulağıma gelmeye başlamıştı. En basitinden basın toplantısı bir türlü … Devamı… »

Sinematik Yeşilçam’da Aralık 2016: Cüneyt Arkın

Sinematik Yeşilçam sitesi yeni bir uygulamaya başlıyor. Site bundan sonra her ay, seçilen bir sanatçımız ve yönetmenimiz üzerine yoğunlaşacak. Haberler ve diğer paylaşımlarının yanı sıra sitenin yayını ağırlıkla olarak seçilen isim üzerine yapılacak. Aralık 2016, Sinematik Yeşilçam sitesinde Cüneyt Arkın ayı olarak belirlendi. Aralık ayı boyunca site yazarlarının Cüneyt Arkın’la ile ilgili eski ve yeni yazılarına yoğunlaşılacak. Bu ay özellikle Cüneyt Arkın’ın başrolünü oynadığı sinemamızın en önemli intikam filmlerinden İnsan Avcısı öne çıkarılacak. Gökay Gelgeç’in hazırladığı dosya bugüne kadar film üzerine internette paylaşılmış en detaylı inceleme dosyası olacak.

Sinematik Yeşilçam’da Aralık 2016: Cüneyt Arkın yazısına devam et

Japon Sinema E-Dergisi’nin 11. Sayısı Okuyucu ile Buluştu

Japon Sineması Platformu’nun aylık yayın organı olan Japon Sinema E-Dergisi’nin yeni sayısı çıktı. Derginin 11. sayısının Sinema Dosyası bölümünde Little Forest film serisine, Japon Sineması’ndaki ilklere ve usta yönetmen Yasujiro Ozu’nun Sanma no Aji filmine yer veriliyor. Anime – Manga dosyasında Mukuo Hadan’a, animelerin yapım sürecine, Akagami no Shirayuki-hime serisine ve yetişkinlerin dünyasına hitap eden hentai animelere yer veriliyor. Derginin Japon Edebiyatı dosyası bölümünde ise Japon Edebiyatına damgasını vurmuş, Shirakaba akımı ve realizmin usta ismi Shiga Naoya bilinmeyen yönleriyle ayrıntılı ve geniş olarak ele alınıyor.

Japon Sinema E-Dergisi’nin 11. Sayısı Okuyucu ile Buluştu yazısına devam et

Can Sıkıntısı

Tom Ford’un sinema serüveni sürüyor. 60’lı yılların muhafazakâr ortamında bunalmış eşcinsel İngiliz edebiyat profesörü kompozisyonunda muhteşem Colin Firth’ün kelimenin tam anlamıyla döktürdüğü 2009 yapımı ilk uzun metraj denemesi ‘Tek Başına Bir Adam / A Single Man’ ile takdir toplamış olan ünlü modacı, tam yedi yıl sonra ikinci filmiyle beyazperdeye dönüş yapıyor. Ünlü ‘Cabaret’ye kaynaklık etmiş ‘Goodbye to Berlin’in de yazarı olan Christopher Isherwood’un aynı adlı romanından yola çıktığı bir önceki çalışmasının ardından yeniden bir edebi metne başvuran Ford, Austin Wright’ın 1993 tarihli ‘Tony ile Susan’ isimli romanını ‘Gece Hayvanları / Nocturnal Animals’ başlığıyla uyarlamaya girişmiş bu kez.

Amerikalı yazarın hikâye içinde hikâyeden oluşan metnini, farklı türleri buluşturan bir film içinde filme dönüştürmeye uğraşmış taze sinemacı. Üzerlerinde beyaz eldiven ve çizmelerle çırılçıplak dans eden aşırı kilolu geçkin kadınların striptizvari gösterisiyle başlatıyor filmini. Bunun Susan’ın sanat galerisinde sergilenen bir enstalasyonun parçası olduğunu anlıyoruz çok gecikmeden. Kırklı yaşlarının başlarındaki alımlı kadını, yakışıklı kocasıyla kopuk ilişkisinin aynası görünümündeki camdan ve metalden lüks konutunda can sıkıntısı ile baş başa izlemeye başlıyoruz daha sonra. ‘Her şeye sahip olduğunu, mutlu olmamaya ne hakkı olduğunu’ düşündüğü sırada eline geçiyor, 19 yıl önce terk etmiş olduğu gençlik aşkı ilk eşi Edward’ın adına ithaf etmiş olduğu henüz basılmamış romanının nüshası.

Paket kağıdının kestiği elinden damlayan kan metnin içeriğinin habercisidir sanki. Yakın bir dostunun ‘etrafımızdaki saçmalığın tadını çıkar, inan gerçek hayattan daha az zahmetli bir evrende yaşıyoruz’ sözlerini doğrularcasına karanlık ve zalim dış dünyayı anlatan romanı okumaya koyulduğunda, zayıf ve güçsüz olduğu için yüzüstü bıraktığı genç adam ile ilişkisi çerçevesinde kendi geçmişiyle hesaplaşmaya koyuluyor Susan.

‘Tony ile Susan’ iki farklı dünya arasındaki zıtlıklar üzerinden geçmişle hesaplaşma üzerine yoğun bir metin. Edward’ın Ford’un filmiyle aynı adı taşıyan romanında bir gece vakti Batı Teksas’ın tekinsiz otoyolunda mahsur kalmış çekirdek ailenin annesi ve ergenlik yaşlarındaki kızı, yollarını kesen üç belalı adam tarafından kaçırılır, tecavüz edilir ve vahşi bir biçimde katledilir. Ölümden tesadüf eseri kurtulan baba, emektar bir dedektifin yardımıyla suçluların cezasını bulması için mücadele etmeye kararlıdır. Romanı okumadım ve Amerikalı yazarın ailesi katledilen Tony ile zayıf ve güçsüz olduğu için hırslı karısı tarafından terkedilen genç adam arasında kurmaya çalıştığı bağın detaylarına vakıf değilim. Lakin Ford’un metni sinemaya aktarırken bu konuda pek de yeterli olduğu söylenemez. Modacı yönetmen çok iyi tanıdığı ve ekmeğini yediği bir dünyayı betimlemekte hayli yüzeysel kalmış öncelikle. Sevgililerin ilk gençlik yıllarına dönüş bölümleri de klişelerle dolu. Tony’nin mahvına neden olan üç serseri katil ile geç vakitlere kadar uyumadığı için ilk sevgilisinin ‘gece hayvanı’ lakabını taktığı Susan arasında kurulmak istenen ilişki bu nedenle hayli havada kalmış gibi.

Ford sıkı bir görüntü yönetmeni ile (Seamus McGarvey) çalışmış. Almodovaryen moda estetiğini kullanmaktan kaçınmamış. Abel Korzeniowski’nin Bernard Hermannvari tınılarıyla bir Hitchcock edasıyla başlıyor filmine. Kırsal Teksas’ta geçen bölümlerde daha evvel çok yetkin örneklerini izlediğimiz bir aileye tecavüz hikâyesine, daha sonra Bronsonvari bir intikam serüvenine yöneliyor. Tanış olduğu mükemmel oyuncu kadrosunu filmin hizmetine seferber etmiş. Başroldeki melül bakışlı Amy Adams ve yakışıklı Jake Gyllenhaal dışında, Coen filmlerinden kopup gelmişe benzeyen usta oyuncu Michael Shannon, Teksaslı püriten annede Laura Linney ve küçücük parti bölümünde İngiliz oyuncu Michael Sheen’in tartışılmaz yeteneklerinden yararlanmış. Jenerikteki şaşırtıcı obez kadınlar gösterisine inat genç ve güzel çıplak bedenleri (filmin kötü adamını ‘Anna Karenina’nın yakışıklı Vronsky’si Aaron Taylor-Johnson canlandırıyor) film boyunca sergilemiş. Ancak Tom Ford’un tüm çabası bu parçalı hikâyenin derinlikli bir bütünlüğe ulaşmasına, Susan’ın dertlerine empati duymamıza yetmiyor. Son tahlilde Susan’ınkine benzer bir can sıkıntısıyla ayrılıyoruz salondan.

(10 Aralık 2016)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Seyyah Kitap’tan Sinema Defteri

Sinema temalı defter Sinema Defterim, Seyyah Kitap etiketiyle kitapçı raflarında yerini aldı. Sinema yazarı Rıza Oylum’un hazırladığı defterin sayfalarında sinema tarihinin unutulmayan kült filmlerinden çeşitli replikler ve film kareleri yer alıyor. Sinema Defterim, hem okumak de hem yazmak için hazırlandı. Sinemasever okuyucular defterin sayfalarına notlar alırken Andrey Tarkovski’den Andrej Wajda’ya, Ingmar Bergman’dan Akira Kurosawa’ya kadar sinema tarihine damgasını vurmuş çok sayıda dünya yönetmeninin görüşlerini de okuyabilecekler. 196 sayfalık Sinema Defterim, sinemaseverler için keyifli ve sinema dolu günler vaat ediyor.

Seyyah Kitap’tan Sinema Defteri yazısına devam et

Ali Erden Yazıyor: İyi Vampirlerle Kötülerin Bitmeyen Savaşı

İlk dört filmi görmeyenler için girişte geçmişten küçük anlar perdeden geçip giderken bellekleri de tazeliyor. Bu çizgi roman estetiğindeki fantastik aksiyon 2003’te Len Wiseman’ın “Underworld-Karanlıklar Ülkesi”yle başladı. 2006’daki “Underworld: Evolution-Karanlıklar Ülkesi: Evrim” filmini de Wiseman yönetmişti. Patrick Tatopoulos, 2009’da serinin üçüncü filmi “Underworld: Rise of the Lycans-Karanlıklar Ülkesi: Lycanların Yükselişi”ni … Devamı… »

Avrupa Birliği 6. İnsan Hakları Film Günleri

Avrupa Birliği 6. İnsan Hakları Film Günleri, 05 – 18 Aralık 2016 tarihleri arasında İstanbul, Ankara, Giresun, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mersin’de düzenleniyor. Etkinlikte, 28 Avrupa ülkesinden 40’ı aşkın film gösterilecek. Bir Adalet Kuramı, Yarın da Var, Dünyayı Verelim Çocuklara ve Kumdaki Kırmızı Çizgi başlıklı dört ayrı kategoride gösterilecek filmler, mültecilerin durumu, kadın ve çocuk hakları, ayrımcılık, iklim değişikliği gibi konuları ele alıyor.

Avrupa Birliği 6. İnsan Hakları Film Günleri yazısına devam et

Sinema Terspektif’in Aralık 2016 Sayısı Çıktı

Sinema Terspektif’in 2. yılına özel hazırlanan sayısında; düz bakışı ters yüz eden 13 film, Andrey Tarkovski sinemasında bilim kurgu, sinema tarihinde olgunlaşma üzerine çekilmiş 23 film, sinemada tek ağaç sendromu, içsel yolculukların yönetmeni Ömer Kavur filmleri ve Ahmet Uluçay anısına özel dosya yer aldı. Yeşim Ustaoğlu’nun Tereddüt’ü kapakta dikkat çekerken, François Ozon’un zarif filmi Frantz, görsel efektleriyle izleyiciyi büyüleyen Doktor Strange, Kasım’da geren Ouija: Origin of Evil, Aralık’ta güldürecek olan Masterminds, kült filmlerden Metropolis, The Seventh Seal ve Vanishing Point Aralık sayısının filmleri arasında.

Sinema Terspektif’in Aralık 2016 Sayısı Çıktı yazısına devam et

3. Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri

Kino İstanbul tarafından organize edilen 3. Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri, Akbank Sanat Merkezi, İtalyan Kültür Merkezi ve Fransız Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde düzenleniyor. Sinemanın öncü örneklerini canlı müzik eşliğinde bir araya getiren etkinlikte, akademisyenler, araştırmacılar, küratörler tarafından her filme özel birer sunum yapılıyor. Programda, yola ve yolculuğa dair birçok filmin yanında büyük kısmı ilk kez seyirci karşısına çıkacak Osmanlı İmparatorluğu dönemi görüntülerinden Diva filmlerine, Chaplin ve Keaton klasiklerinden Alman Dışavurumculuğu’na ve ‘renkli sessizler’e kadar birçok nostaljik sinemasal bölüm yer alıyor.

3. Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri yazısına devam et

Özcan Deniz, İkinci Şans ile Bursa Kent Meydanı AVM’de

Bursa Kent Meydanı AVM arka araya gerçekleştirdiği özel gösterimlerle adından söz ettirmeye devam ediyor. Nurgül Yeşilçay ile Özcan Deniz’in başrollerini paylaştığı İkinci Şans, 03 Aralık Cumartesi akşamı Avşar Sinemaları’ndaki özel gösterimle Bursalı sinemaseverlerle buluşacak. Gösterime, Özcan Deniz’in yanı sıra diğer başrol oyuncuları Afra Saraçoğlu ve Mesut Can Tomay da katılacak. Birbirinden taban tabana zıt iki yalnız insanın yolları kesişir. Biri matematik öğretmeni olan çok güzel bir kadın Yasemin, diğeri ise Cemal Et lokantasının sahibi, karizmatik gurme Cemal. Bu iki kişinin karşılaşması önce kavgalarla başlar sonra aşka dönüşür.

Gişede Rekor Kıran Çakallarla Dans 4’ün Kayınço Şarkısının Klibine Büyük İlgi

İlk üç günde yaklaşık 500 bin kişinin izlediği Çakallarla Dans 4 sinema filmi, müzikleriyle de büyük beğeni toplamaya devam ediyor. 25 Kasım’da gösterime giren filmin birinci ve üçüncüsünde rol alan ünlü şarkıcı Bülent Serttaş’ın seslendirdiği anonim şarkı “Kayınço”nun klibi sosyal medya da büyük ilgi görmeye devam ediyor. Klipte, filmin görüntülerinin yanı sıra Bülent Serttaş’a Çakallarla Dans 4′ün iki güzel oyuncusu Didem Balçın ve Derya Şensoy da eşlik etti.

Gişede Rekor Kıran Çakallarla Dans 4’ün Kayınço Şarkısının Klibine Büyük İlgi yazısına devam et