Adana Film Festivali’nde Kısa Film Yarışmalarının Jürileri Açıklandı

19 – 25 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek, 23. Uluslararası Adana Film Festivali kapsamında yapılacak Akdeniz Ülkeleri Uluslararası Kısa Film Yarışması ve Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda, finale kalan eserleri değerlendirecek jüri üyeleri belli oldu. Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması’nda Michel Demopoulos, Karen Cirillo, Ali Akdeniz, Wilma Elles, Nurcan Arca; Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda ise Zakir Avşar, Ali Aga, Fırat Sayıcı, Selen Domaç ve Çağıl Nurhak Aydoğdu Kılıç jüri olarak görev yapacak. Her iki yarışmada En İyi Film seçilen eser sahiplerine ödülleri, 24 Eylül Cumartesi akşamı yapılacak festival kapanış töreninde verilecek.

Adana Film Festivali’nde Kısa Film Yarışmalarının Jürileri Açıklandı yazısına devam et

Ali Erden Yazıyor: Şehirlilerin Bitmek Bilmez Meseleleri

Bridget Jones 43 yaşına basıyor. Geçmişte sevgilileri olsa da şimdi yatağında yapayalnızdı. Yumurtaları da kuruyup gidecek bir erkeğin spermleriyle buluşmazsa. Londra’da haber kanalında çalışan Bridget, eski sevgililerinden birinin kilisede anmasına katılıyor. Ölüp ölmediği de bilinmiyor. Kiliseye geride bıraktığı kadınlar da gelmiş. Hepsinin hatıraları da ortaktı kayıp çapkın sevgiliyle. Hem de kelimesi kelimesine. Bridget’ın avukat eski … Devamı… »

Çetin Öner’i Kaybettik

Yönetmen, senarist, yapımcı ve oyuncu Çetin Öner, 14 Eylül 2016 Çarşamba günü (bugün) hayatını kaybetti. Öner, Hakkari’de Bir Mevsim filminin Yapım Koordinatörü olarak sinemaya başladı. Gülibik, Dikenli Yol ve 72. Koğuş filmlerinin senaryosunu yazdı; Ölmez Ağacı, 72. Koğuş, Gömlek, Abdülhamit Düşerken ve Janjan filmlerinde oyuncu olarak çalıştı. Abdülhamit Düşerken’deki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülleri kazandı. Cenazesi, 15 Eylül Perşembe günü Ankara Karşıyaka Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Timsah Gözyaşlarından Sonra

Mahallenin “çıtır” ağabeyi ve sonradan yönetmeni, şöhretin doruğunda gezer ve çalım atma kralı olarak “başka” mahalleye transferinin tadını çıkarırken şöyle buyuruyordu:

“12 Eylül’den sonra aydın bunalımını konu alan filmler çeken yönetmenlerin halka büyük bir özür borcu var!”

İlginçtir; sonradan, benzer bir yönelimin 21. yüzyıldaki “önemli” temsilcisi, bol ödüllü bir yönetmenimizin oyuncusu olmaktan övünç duyacaktı.

Bu günlerde, söz ne zaman Tarık Akan’dan açılsa, aklıma, -diğer pek çok konuyla birlikte- bu sözler geliyor; çünkü usta oyuncu, sözü edilen bu yapımların bir kısmında rol almıştı. Ve adeta genel kabul gören bu sözlerle ele alınan dönem filmleri hiç de “lanetli” değildi. Orta sınıf aydının içine düştüğü bireysel ve büyük ölçüde toplumsal çıkmazın filmlerde konu edilebileceği bir dönem varsa eğer, bu hiç kuşkusuz 12 Eylül sonrasına tekabül edecekti. Çözülmenin tam da orta yerinde, “Ses”ten “Su da Yanar”a ve kanımca en çok da “İkili Oyunlar”a kimi filmleri üretmek, yaratıcıları adına adeta kaçınılmazdı. Üstelik sinemamızın o büyük dağılışından, geniş kesimlerle ilişkisinin son bulmasından o filmler ve yönetmenler sorumlu tutulamazdı; ama bu, elbette bambaşka bir yazının konusu.

Ülke tarihinin en çok ödül kazanan oyuncusunun filmografisine kabaca bakıldığında görülecektir: Sinemanın çağına tanıklık etme özelliğine uygun yapımlarda oynamak baz alınacaksa, Tarık Akan, alanında rakipsizdir. Örneğine Bette Davis ve Marlon Brando’da rastlayabileceğimiz, -kuşkusuz bize özgü- stüdyo sisteminin çarklarında dönmeyi ilk o reddetmiştir. Milyonların sevgilisi, gamsız aşık rollerinde vakit öldürebilecekken, Yılmaz Güney’lerin öncülük ettiği politik akıma gönüllü olarak katılmıştır; üstelik bunu el yordamıyla gerçekleştirmiş ve eskiyle bağını, Yeşilçam’da ikinci bir örneğine asla rastlayamayacağımız ölçüde, “şiddetle” koparmıştır. Benzer şeyler, genel eğilimlerin dışında kalmayı seçtiği 80’lerde de görülebilir.

Yaşamı incelendiğinde bir büyük kusuru daha olduğu görülecektir Akan’ın. Verilenle yetinmeyen (!), daha çok “demokrasi” talep eden (!), gidişata “muhalefet şerhi” düşerek onay veren (!) “yurdum aydınlarından” olmayı reddetmiştir. Bugün Silivri fotoğrafına övgüler düzenlerin, en iyimser tahminle “görüşleri sanatının önüne geçiyor”, “vaktini film yapmaya harcasa çok daha iyi olmaz mı?”, “bu kadar fanatik olmaya ne gerek var” fısıltıları arasında itibarsızlaştırmaya çalıştıkları oyuncunun Atatürk vurgusu da dönemin rüzgârına ters bir meydan okuma içermektedir.

Tarih, cenazesinde gözyaşlarına boğulan, maziyi coşkuyla anımsarken, o günleri belleğinden kazıyan ve çok üzerine gidilse “kandırıldığını” beyan edecek olan o “dostları” da, Tarık Akan’ı da yazacaktır.

68’in renkli rüyasından karanlık bir geleceğe uyanan “İkili Oyunlar”ın kahramanlarının seslendirdiği “Sarı Kız”la ilk gençliğinden sıyrılan bu satırların yazarı, anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğilmeyi, ona ve tarihe bir borç bilir: “Selam olsun karanlığı şimşek şimşek yakanlara!”

(21 Eylül 2016)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
[email protected]

Ali Erden Yazıyor: İsa Çarmıha Giderken

İS 33… Tanrı’nın oğlu olduğunu söyleyen, insanlara nefretten, kinden uzak durmalarını, sevgiye sığınmalarını anlatan Nasıralı İsa, Yahudi hahamları telaşlandırmış ve iktidarlarını sarsmıştı. Yahudi cemaati kışkırtan hahamlar, Roma’nın Kudüs valisini de ikna edip İsa’yı çarmıha gönderiyorlar tiyatroya dönüşmüş mahkemeyle. Film sekiz yıl geriye gidiyor. İS 25… Yahuda (Judah) Ben-Hur, ailesinin çocukken evlatlık aldığı Romalı Messala … Devamı… »

Sinemamızın Gizli Yıldızları Bu Sergide: Rabarba: Sesleri Görmek Fotoğraf Sergisi

Sinemamızı her yıl hem film programları hem yan etkinlikleriyle canlandırarak gelişmesini teşvik etmeyi hedefleyen Uluslararası Antalya Film Festivali, sürprizlerle dolu bir sergiyle sinemamızın gizli kahramanlarına saygı duruşunda bulunuyor. Seslerini çok yakından tanıdığımız ancak kimisini tanısak da kimisinin adını bile bilmediğimiz dublaj sanatçılarının fotoğraflarından oluşan Rabarba: Sesleri Görmek sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Fotoğraf sanatçısı Serdal Güzel ve Deniz Çakır’ın bu özel projesi, 2009 – 2011 yılları arasında üç yıl dublaj stüdyolarında, seslendirme yaptıkları sırada fotoğraflanan 151 ünlü ses ustasının siyah-beyaz fotoğraflarından oluşuyor.

Sinemamızın Gizli Yıldızları Bu Sergide: Rabarba: Sesleri Görmek Fotoğraf Sergisi yazısına devam et

2. Kızılay Kısa Film Festivali

2015 yılında Türk Kızılayı ve Türkiye Gençlik Kulüpleri Konfederasyonu arasında “Toplumda Bağış Bilincini Arttırma” temalı bir işbirliği yapıldı. İşbirliği kapsamında 14 Ekim 2016 günü 2. Kızılay Kısa Film Festivali düzenleniyor. Türk Kızılayı Genel Müdürü Mehmet Güllüoğlu ile Türkiye Gençlik Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanı Bilal Okudan’ın imzaladığı işbirliği anlaşması sonucu festival kapsamında bir kısa film yarışması da düzenleniyor. Düzenlenen 2. Kızılay Kısa Film Festivali ile toplumu bağış yapmanın önemi konusunda bilinçlendirmek ve bağış yapma konusunda sosyal sorumluluk bilincinin aşılanması amaçlanıyor.

2. Kızılay Kısa Film Festivali yazısına devam et

Adana’da Duygu Yüklü Açılış

Adana Film Festivali’nin eski ve bilinen adıyla ‘Altın Koza’nın kalplerimizdeki yeri başka. İsim değiştirme mevzusu açıkçası çok doğru bulduğum bir şey değil. Antalya ile başlayan, “Cannes Film Festivali’ne Altın Palmiye diyor muyuz” diyerek 40 yıllık geleneği bir çırpıda çöpe atmak çok doğru gelmiyor. Ama en nihayetinde önemli olan festivallerin devam etmesi.

Geçen yıl ülkemizdeki terör olayları gerekçe gösterilerek törenleri iptal edilen ama gösterimlerin yapıldığı ve ödüllerin sessiz sedasız verildiği Adana Film Festivali’ni özlemiştik. Çünkü Adana, festival kelimesinin içini tam anlamıyla dolduran bir festival. Bunda zengin film seçkisinin payı büyük. Gereksiz gösterişten uzak, karakterli, duruşu olan bir festival. Hep kıyaslanan ve aralarında tatlı bir rekabet olan Antalya ise ailenin popüler çocuğu, onu öyle seviyoruz, Adana’yı da böyle.

Festivalin açılış töreninde Onur Ödülü alan sanatçılardan Ayla Algan’ın öğrencilerine dileğiymiş umarım Adana’dan ödül alırsınız diye. Tam bir film platosu olan ve Türk Sineması’na nice oyuncular, yönetmenler kazandırmış Adana’nın yeri gerçekten çok özel. Bu yüzden genç bir oyuncunun buradan ödül alması elbette çok kıymetli. 2 sene önceki Mehmet Aslan’ın sunum rezaletinden sonra gecenin sunuculuğunu üstlenen Çiğdem Tunç’un samimiyeti ilaç gibi geldi. Yer yer abartıya kaçsa da gayet güzel idare etti geceyi.

Artık festival açılışları şenlikten çok hüzünlü geçiyor. Her geçen yıl artan yaprak dökümü kalplerimizi çok acıtıyor, eksiliyoruz. Bu sene de Türk Sineması’nın en yakışıklısı, en karakterlisi, 3 neslin aşık olduğu Tarık Akan ve yine Yeşilçam’ın bir diğer kıymetli ismi Mahmut Hekimoglu’nun kaybı yüreklerimize ateş düşürdü. Çiğdem Tunç’un dediği gibi, ‘hayat devam ediyor, bu lafı hiç sevmesem de öyle’…

Ayşegül Aldinc’in leziz konseriyle iyice duygusallaşan gece, Murat Soydan’in ödül almaya çıkmasıyla tam bir duygu seline dönüştü. Hafta boyunca yerli ve yabancı güçlü filmlerle dolu harika bir seçki Adanalıları ve tüm sinemaseverleri bekliyor.

Gösterimlerin ücretsiz olması da tüm yaşanan kötü günlerden sonra sanattan iyice uzaklaşan halkımıza yeniden sinema salonlarının büyüsünü hatırlatmak için doğru bir tercih. Ayla Algan’ın dediği gibi, ‘sanat bizi birlestirir, ruhumuzu iyilestirir. Sakın ha eğlence zannetmeyin.’

(21 Eylül 2016)

Gizem Ertürk

Yılın Karadeniz Filmi: Seni Seven Ölsün

2016 – 2017 sinema sezonunun kahkaha ortalaması Seni Seven Ölsün’le artacak. Tılsımlı bir Karadeniz kasabasının eğlenceli hikâyesini beyazperdeye taşıyan filmin afişi ve fragmanı önceki gün yayınlandı. Kadrosunda Alper Saldıran, Fulya Zenginer, Hüseyin Avni Danyal, Durul Bazan ve Ruhi Sarı gibi birbirinden başarılı isimlerin yer aldığı Seni Seven Ölsün, birbirine aşık olarak evlenen çiftlerin trajikomik bir şekilde öldüğü Kısmetli beldesinde yaşananları anlatıyor. Film için bir de klip hazırlandı. Filmin içindeki sürpriz şarkılardan biri olan Derule, Seksendört grubunun solisti Tuna Velibaşoğlu tarafından yeniden düzenlendi ve yorumlandı.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Tüm Sırların Sahibi Kız

Colm McCarthy’nin yönettiği ve Gemma Arterton, Paddy Considine, Glenn Close ile Sennia Nanua’nın oynadığı Tüm Sırların Sahibi Kız (The Girl With All The Gifts), 30 Eylül 2016’da Bir Film dağıtımıyla Yeni Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İnsanlık özgür iradeyi yok eden ve herkesi insan eti yiyen birer “aç” haline getiren bir çeşit virüs nedeniyle yok olma tedidiyle karşı karşıyadır. Sadece bir grup çocuk bu korkunç virüse karşı bağışıklık göstermektedir. Bu bir grup eşsiz çocuk İngiltere’de bir askeri üste Dr. Caldwell’in önderliğinde bir dizi zalim tıbbi teste tabi tutulmaktadır. Bu çocuklar hâlâ duygulara ve düşünme yetisine sahiptirler ve umut onlardadır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Elveda Berlin

Fatih Akın’ın yönettiği ve Anand Batbileg, Tristan Göbel, Nicole Mercedes Müller ile Aniya Wendel’in oynadığı Elveda Berlin (Tschick – Goodbye Berlin), 30 Eylül 2016’da Bir Film dağıtımıyla Fabula Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Zengin ve kopuk bir ailede büyüyen 14 yaşındaki Maik ile sınıfa yeni gelen göçmen Tschick’in sıra dışı dostluğu. Annesi rehabilitasyon merkezine yatırılmış ve babası da iş gezisinde olan Maik yaz tatilini tek başına geçirecektir. Ancak Tschick çalıntı bir arabayla kapısına gelince plansız programsız bir yolculuğa çıkarlar. Bu, Maik için hem kendini, hem de hayatı keşfedeceği bir macera olacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Bol Ödüllü Kalandar Soğuğu 16 Eylül’de Vizyona Giriyor

TRT’nin ortak yapımcısı olduğu, Mustafa Kara’nın ikinci uzun metraj filmi Kalandar Soğuğu, 16 Eylül Cuma günü sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Film İstanbul’da 7, Ankara’da 1, Trabzon’da 2 sinema salonunda gösterime girecek. Eylül’ün son haftası Bursa’da, Ekim ayında da Eskişehir’de seyircisiyle buluşacak. Dünya prömiyerini Kasım ayında Tokyo’da gerçekleştiren film, Jüri başkanlığını Olağan Şüpheliler,  X-Men gibi filmlerin yönetmeni Bryan Singer’ın yürüttüğü 28. Uluslararası Tokyo Film Festivali’nde de En İyi Film ve yönetmen olmak üzere iki ödüle layık görülmüştü. Film önümüzdeki aylarda da festival yolculuğuna devam edecek.

Çakallarla Dans 4 Filminden Bayram Hediyesi

25 Kasım’da vizyona girmesi planlanan Çakallarla Dans 4’ün teaser’ı bayramda sinemaseverlerle buluştu. Yönetmenliğini Murat Şeker’in üstlendiği filmin çekimleri 4 hafta boyunca İstanbul’un çeşitli semtlerinde gerçekleştirildi. Çakallarla Dans’ın fenomen haline gelen ana karakterlerini canlandıran Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar, Murat Akkoyunlu, Didem Balçın, Hakan Bilgin ve kadroya yeni katılan Hande Katipoğlu ile macera kaldığı yerden devam ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Nurgül Yeşilçay ve Özcan Deniz’den Hem Gülüp Hem de Ağlatacak Bir Aşk Filmi: İkinci Şans

Avşar Film ve DNZ Film ortak yapımı, başrollerini Nurgül Yeşilçay ve Özcan Deniz’in paylaştığı İkinci Şans, 18 Kasım’da güldürmek ve ağlatmak için geliyor. Başından sonuna kadar kalplerde aşk sızısı bırakacak ve çok konuşulacak olan filmin senaryo ve yönetmenliğini Özcan Deniz üstlendi. İkinci Şans filminde duygularınızın bir inip bir çıktığını hissederken, kendinizden de birçok yaşanmışlık bulacaksınız.

Koyu Gri Bir Dünyada Pembe Umutlar

Son bir yıl içinde ulusal ve uluslararası festivallerde övgüyle karşılanan ve saygın ödüller kazanan iki filmimiz peşpeşe vizyonda. Gösterimi devam eden ‘Kalandar Soğuğu’ yönetmen Mustafa Kara’nın ikinci uzun metrajı. Geçtiğimiz yıl Tokyo Film Festivali’nden en iyi film ve en iyi yönetmen ödülleriyle dönen film, Karadeniz’in ücra bir mezrasında yaşayan bir adamın hayaller ve gerçekler arasında gidip gelen dünyası üzerine kurulu. Beslediği birkaç hayvanla ailesinin günlük ihtiyaçlarını zar zor karşılayan Mehmet, komşu köylülerin yaptığı gibi yazları 3-4 ay çalışmak yerine büyük bir tutkuyla dağlarda maden rezervi aramaktadır. ‘Değerli bir şeyler bulursam hepimizin hayatı kurtulur’ der evin sorumluluğunu üstlenmesi ve madende çalışması için başının etini yiyen karısına. Parasızlıktan tamir ettiremediği köydeki evine geri dönmeye de yüzü yoktur. Köyden dışlanmış, kalabalık ailesiyle birlikte köyün hemen dışında yaylanın dibinde bir baraka evde yaşamını sürdürmeye çabalar Mehmet. Zamanla umutsuz bir çabaya dönüşen maden arama fikrinden, Kalandar gecesi doğan boğasıyla Artvin’de yapılacak güreşlere katılma macerasına sürüklenecektir daha sonra.

Maden rezervi arayışına yönelik 6 dakikalık çok etkileyici bir giriş sekansıyla açılan film, Mehmet ve ailesinin yaşam mücadelesini sabırlı bir anlatımla aktarıyor. Çekimleri belli aralıklarla dört mevsim boyunca tam 38 haftada tamamlanmış olan yapıma kış sahneleri egemen. Trabzon’da yılın ilk ayı için kullanılan ve yabancı dildeki ‘calendar’ (takvim) sözcüğünden gelmiş ‘Kalandar’ sözcüğünün ve ayın en soğuk gününü belirten ifadenin filme ad olarak seçilmesi bu yüzden.

Filmin atmosferinde önemli bir yere sahip etkileyici doğa manzaralarını kullanırken romantik bir görsel dünya inşa etmekten özellikle kaçındığını söylüyor genç sinemacı. Röportajlarında Karadenizliliği ön plana çıkarmak gibi bir gayreti olmadığını özellikle vurgulayan Kara, filmin hiçbir sahnesinde etnisiteye, bölge kültürüne vurgu yapmayan evrensel bir yapı kurmayı başarıyor. Mehmet’in tutkusunu bir köylü ya da bir Karadenizli tutkusu değil, sıradan bir insanın ezeli ebedi arayış tutkusu olarak vermeyi beceriyor. Ağır ve sabırlı temposuna rağmen, son derece başarılı bir kurgu çalışması bu en ince detaylarına kadar düşünülmüş hikâyenin gerilimini kaybetmesine izin vermiyor. Kara’nın başarısında oyuncu seçimindeki isabet de önemli rol oynamış. Mehmet’i canlandıran Haydar Şişman bir sanat adamı. Ressam, resim öğretmeni ve filmde karısını canlandıran Nuray Yeşilaraz gibi amatör olarak tiyatroyla uğraşıyor. Oyuncularından mükemmel bir sonuç almış yönetmen. Nitekim bu ikili geçtiğimiz yıl Antalya’da en iyi oyuncu ödüllerini aldılar. Şişman, İstanbul Film Festivali jürisince ikinci kez ödüllendirildi.

Kara’nın filmi ilk ağızda ünlü Yılmaz Güney klasiği ‘Umut’u akla getiriyor. Mehmet ile ağa ırgatlığından kente göçmüş arabacı Cabbar daha iyi bir yaşam hayalleri kuruyor. Ancak Kara’nın romantik unsurları özenle bertaraf ettiği mesafeli yaklaşımı ve Cabbar’ın sonu deliliğe varacak mistik savrulmasına karşılık Mehmet’in sebatkâr mücadelesi iki anlatı arasındaki temel farkı oluşturuyor.

Yine bir dağ köyünü mekân almış, bu haftasonu gösterime girecek ilgiye değer bir başka yerli yapım olan ‘Rauf’, Soner Caner ve Barış Kaya’nın ortaklaşa yönettiği bir ilk film. Hikâyesini, adını aldığı 9 yaşındaki çocuğun gözünden anlatan filmde, Doğu Anadolu’nun ücra Kürt köyünde (çekimler Kars’ta yapılmış) görünmeyen bitmez bir savaşın gölgesi altında yaşayan Rauf, ustasının kendinden yaşça büyük kızı Zana’ya tutulur ve onun istediği pembe çiçekli yazmanın peşine düşer. Lakin pembenin nasıl bir renk olduğunu bilmemektedir. Pembe, Rauf için hayalindeki aşkın rengine, içinde yaşadığı koyu gri dünyada umut etme cesareti ve hiç görmediği barışın rengine dönüşür. Amatör ve profesyonel oyuncu yönetiminde gayet başarılı çiçeği burnunda yönetmenler. Görüntü yönetmeni Vedat Özdemir’in kadrajları ise enfes. Güneydoğu’da sürmekte olan savaşın gölgesinde büyüyen çocukların pembe umutlarını yalın bir dille aktaran naif bir şiir ‘Rauf’.

(20 Eylül 2016)

Ferhan Baran

[email protected]