2. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması ile Türk Sinemasına Büyük Destek

DenizBank, TÜRSAK ile birlikte düzenleyeceği 2. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması’nı hayata geçirerek, sinema alanına kalıcı ve önemli bir destek sunuyor. 10 Ağustos 2016 Çarşamba günü DenizBank’ın Genel Müdürlük binasında düzenlenen basın toplantısına katılan Genel Müdür Hakan Ateş, TÜRSAK Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Fehmi Yaşar, jüri üyeleri Birce Akalay ve Serdar Akar, yarışmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

2. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması ile Türk Sinemasına Büyük Destek yazısına devam et

1930’larda Hollywood ve New York

Café Society
Yönetmen-Senaryo: Woody Allen
Görüntü: Vittorio Storaro
Oyuncular: Jesse Eisenberg (Bobby), Steve Carell (Phil Stern), Kristen Stewart (Vonnie), Sheryl Lee (Karen Stern), Blake Lively (Veronica), Todd Weeks (Oscar), Paul Schackman (Al), Richard Portnow (Walt), Jeannie Berlin (Rose Dorfman), Ken Stott (Marty Dorfman), Sari Lennick (Evelyn), Stephen Kunken (Leonard), Laurel Griggs (Evelyn’nin Kızı), Corey Stoll (Ben Dorfman), Don Stark (Sol), Gregg Binkley (Mike), Anthony DiMaria (Howard), Parker Posey (Rad Taylor), Paul Schneider (Steve), Anna Camp (Candy), Tony Sirico (Vito), Jodi Carlisle (Hizmetçi), Woody Allen (Anlatıcı)
Yapım: Gravier-Perdido (2016)

Büyük Woody Allen’ın Paris’ten sonra Hollywood’un sanat dünyasıyla New York’un cemiyet hayatına baktığı mizah yüklü “Café Society” filmi unutulmazlara karışıyor.

Sinemanın büyüklerinden Woody Allen, 2011 yapımı “Midnight in Paris-Paris’te Geceyarısı” filminde, 1920’lerdeki Paris’i fantastik sosa bulayarak anlatmıştı. Ama öyle şeyler yaşanmıştı bu bohem şehirde. O yılların Paris’i bir daha hiç olmayacak sanki. Ama Paris Paris’ti her zaman. Sonraki yıllarda da, şimdi de sanatın merkezi. Ama 1920’ler, 1930’lar bambaşkaydı. Eskinin New York’u da bambaşkaydı. Hollywood’u da. Ama Hollywood, hem kendine hem New York’un tarihine, sosyal hayatına coşkuyla pek yansıtmadı. Allen’ın bu son filmi 2016 yapımı “Café Society”, kıyısından köşesinden bir şeyleri yansıtıyor. Filmi, Allen kendi sesiyle anlatıyor seyirciye. Onun sesini duymak bile insana iç huzur veriyor, belirtelim. Bu filmde, Amerikan – Yahudi kültürü üzerinden aşka ve acısına dokunuluyor, ama mizah daima var.

Hollywood’da hayal kırıklığı…

Genç Yahudi Bobby Dorfman, babası Marty’nin kuyumcu dükkânında çalışmaktan sıkılınca annesi Rose’un kardeşi, yani dayısı Phil Stern’in yanına Los Angeles’a gidiyor New York’tan. Menajer Phil’e ulaşmak kolay mıydı? Ali Baba Oteli’ne yerleşen Bobby, üç hafta sonra dayısına ulaşabiliyor ancak. Phil, yeğenin gelmesinden pek hoşnut olmuyor gerçek dünyadaki gibi. Ama onu yanına yardımcı olarak almak zorunda da kalıyor. Yanında olursa Hollywood’un ensesi kalınlarıyla tanışabilirdi. Bobby önce dayısının sekreteriyle tanışıyor. Güzel Vonnie ona Hollywood’u gezdirirken, Bobby sırılsıklam âşık oluyor Vonnie’ye. Vonnie’nin sevgilisi varmış ama. Tek taraflı aşk ne yapardı insanı? O da başını yukarı kaldırıp başka kadınları görecek miydi? Gangster abisi Ben de, onu “el eğlencesinden” kurtarmak için tanıdığı birinin telefonunu veriyor. Bobby’nin ablası Evelyn’in de pasifist, sosyalist ve ateist Leonard’la evli ve bir kızları olmuş.

Aradığı telefonla otel odasına oyuncu olma hayaliyle Hollywood’a düşmüş acemi fahişe Candy geliyor Bobby’nin. Üstelik o da bir Yahudi. Seyirciyi çok güldüren bu anlardan sonra Hollywood’un ve aşkın zamanları başlıyor. Vonnie, Phil’le kasvetli barlarda gizli gizli buluşurken, Phil’e sessiz sinemanın büyük oyuncularından Rudolph Valentino’nun imzalı mektubunu hediye ederken gerçekle de yüzleşiyor. Phil, 25 yıllık karısı Karen’den ayrılmayı göze alamamış. Onun metresi olmayı sürdürecek miydi? Bobby acılı anlarında Vonnie’ye destek oluyor ve onun aşkını da kazanıyor. Ama Bobby’nin New York’a dönme düşleri ne olacaktı? Kadınlar aşkta mantıklarıyla karar verdikleri söyleniyor. Romantikliğe uzak mıydılar? Her taraflarından şiir düşse de şiirden etkilenmiyorlar mıydı? Erkekler, genelde romantik olduklarından aşkın acısını en çok çeken taraf oluyorlardı herhalde. Kadınlar, hayatın da kendi planları olduğunu fark edemeyecekler hiç belki de.

Mizahla gerçeklerin dökülüşü…

Allen, bütün büyük ustalar gibi küçük dokunuşlarla zihinsel trajedilere mizah katarak filmdeki hayatı devam ettiriyor. Bobby’nin hayatına Veronica girse de o büyük aşk hiç peşini bırakmıyor. Ama Veronica’ya saygısını azaltmıyor. Bobby’nin çok geçmeden Veronica’dan bebeği de oluyor Bobby, öncesinde gangster abisi Ben’le New York’un gözde gece kulübü olacak Café Society’yi açıyor. New Yorkluların buluşma yeri oluyor bu mekân. Gangster Ben, Evelyn’in komşu sorununu kendi yöntemiyle çözüyor. Ama FBI başka suçlarla beraber onu tutuklayınca elektrikli sandalyede sonunu buluyor. Ama ölmeden önce Hıristiyanlığı kabul ediyor. Yahudilikte öbür dünya yokmuş.

Allen ustanın bu filmindeki mizahına seyirciler çokça gülecek sanki. Ayrıca filmdeki tüm oyunculukları seyretmek de büyük keyif. Oyuncular, kelimeler kadar güç katmışlar mizah duygusu yüksek bu filme. Elbette estetik de var. Filmin görselliği insanı hemen atmosferin içine alıveriyor seyirciyi. Allen, filmin renk tonlarını, birçok dönemsel filmde olduğu gibi kahverenginin tonlarıyla yansıtmış. “Technicolor” hissi yaşıyor seyirci. Sanatseverler de filmin estetiğinden etkilenecek belki. Filmde, 1920’lerin, 30’ların sinemasında her zaman olan “silme” (wipe) tekniği de bolca kullanılmış. Bir de Vittorio Storaro var. 1940’ta Roma’da doğan büyük Storaro, büyük Bernardo Bertolucci’nin kameramanı olarak biliniyor. Büyük Coppola’yı da heyecanlandırmıştı. Ustanın 1979 yapımı “Apocalypse Now-Kıyamet” filminde unutulmaz fotoğraflar yansıtmıştı. Warren Beaty’nin Amerika’daki sola adadığı 1981 yapımı “Reds-Kızıllar” filmindeki görüntüleri de keşfedilmeli Storaro’nun. Allen’ın filmindeki fotoğrafları da sinema tarihine kalacak gibi. Filmde fark ettiğimiz en harika şeyse, çoğu anda çerçevenin hiç titrememesiydi. Eğer 1960’ların, 70’lerin filmlerini perdede görmüşseniz bunu hemen fark edebilirsiniz. 1950’lerin filmlerinde de bu böyleydi. Alain Resnais usta, kameranın hiç titrememesi için çok büyük çaba gösterirdi. Acı çekecek kadar. Günümüz sinemasında çerçeveler aşağı ve yukarı hep titriyor ne yazık ki! Allen usta, bu filminde caz tınılarını kullanmış bolca. İnsana gerçekten iyi geliyor. Bobby’yle Veronica’nın “Cotton Club”ta baş başa caz dinlemeleri aşklarının büyütüyordu. Ya Robert Florey’nin 1935 yapımı siyah-beyaz “Woman in Red” filmindeki serenat sahnesi? Bu an aşka adanmıştı sanki.

(18 Ağustos 2016)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

2. Uluslararası Edirne Film Festivali Ekim Ayında

Bu yıl 2.si düzenlenen Uluslararası Edirne Film Festivali, 13 – 19 Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleşiyor. Festival için son başvuru tarihi 09 Eylül 2016 olarak tesbit edildi. Festival kapsamında yapılacak yarışma başvuruları ve yönetmelikleri hakkında her türlü detaylı bilgi festivalin resmi web sayfası olan www.ueff.com.tr adresinde yayınlanıyor. 1. Uluslararası Edirne Film Festivali’nde tüm balkan ülkelerindeyle uluslararası sinema çevrelerinde oldukça dikkat çeken ve sinemaseverlerin beğenilerini toplayan Uluslararası Edirne Film Festivali’nde verilecek olan Onur Ödülleri’nin bu seneki sahipleri Evanthia Reboutsika ve Cahit Berkay olarak belirlendi.

2. Uluslararası Edirne Film Festivali Ekim Ayında yazısına devam et

Ekşi Elmalar

Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği ve Yılmaz Erdoğan, Songül Öden, Farah Zeynep Abdullah, Şükran Ovalı, Devrim Yakut, Ersin Korkut ile Fatih Artman’ın oynadığı Ekşi Elmalar, 28 Ekim 2016′da Mars Dağıtım dağıtımıyla BKM Film tarafından vizyona çıkarıldı.
1970’li yılların sonunda Hakkari’de muhteşem bir elma bahçesi içindeki evde başlayan ve 1990’lı yılların sonunda Antalya’da son bulan hikâyesi ile Ekşi Elmalar, Türkiye’nin 30 yıllık yakın tarihini, Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Belediye Başkanı Aziz Özay, eşi Ayda ve birbirinden güzel kızları Muazzez, Türkan, Safiye ve diğer fertleriyle, kalabalık bir aile hikâyesiyle beyazperdeye taşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb
  • Tuncer Çetinkaya Yazıyor

Ekşi Elmalar yazısına devam et

Lanetli Anahtar, 12 Ağustos’ta Sinemalarda

Ülkemiz korku sinemasında önemli bir rol oynayan Lanetli Anahtar seyicinin karşına farklı bir strateji ile çıkıyor. Senarist ve yönetmenliğini Hasan Gökalp’in üstlendiği, 12 Ağustos’ta vizyona girmeye hazırlanan Lanetli Anahtar filminin fragmanı sosyal medyada bir milyonun üzerinde bir izlenime sahip oldu. Filmin çekim aşamasında birçok TV.ler, haber siteleri ve gazetelerde gündem olan Lanetli Anahtar sinema filmi, beyazperde.com’da yüksek tıklamalar ve yoğun ilgi nedeniyle en popüler film olarak bir hafta listede yerini aldı ve izleyicinin en çok beklediğin film olarak Temmuz ve Ağustos’u kimseye kaptırmadan yerini korumaya devam ediyor.

Barbie Uzay Macerası

Andrew Tan ile Michael Goguen’in yönettiği ve İlkgül Kaya, Mert Aydın, Mustafa Dinç ile Gökhan Şimşek’in oynadığı Barbie Uzay Macerası (Barbie Starlight Adventure), 19 Ağustos 2016’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Barbie, inanılmaz yeteneklere sahip olan kozmik bir prensestir. Sevimli hayvan arkadaşı Pupcorn ve Barbie, kendi gezegenlerinde eğlenerek dolaşırken, bir gün gökyüzündeki yıldızlar eskisi gibi parlamamaya başlar ve galaksinin geleceği yıldızların dansı bittiği için tehlikeye girer. Barbie galaksiyi kurtarmak için görevlendirilen özel bir ekibe seçilir. Bu önemli görev için çok uzakta bir gezegene seyahat eder.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

bomontiada’da Bu Hafta: 12 Ağustos

bomontiada avlusunda ücretsiz gerçekleştirilen Başka Sinema işbirliği ile Açık Havada Başka Sinema film gösterimleri ve Cazın Yazı konserleri devam ediyor. Stephen Frears imzalı Son Efsane (The Program), 17 Ağustos akşamı saat 21:30’da bomontiada avluda seyirciyle buluşuyor. Film, üst üste 7 kez kazandığı Fransa Bisiklet Turu şampiyonluğuyla dünyaca ünlenen ve yıllar sonra doping kullandığını itiraf eden Lance Armstrong’un skandallarla dolu gerçek öyküsünü anlatıyor. Son Efsane, kanseri yendikten sonra kazandığı başarılar ile son yılların en popüler figürlerinden biri olan Armstrong’un şöhret basamaklarındaki yükselişini ve düşüşünü anlatıyor.

Filmlerine Besteci ve Müzik Arayanlar İçin Yeni Bir Platform: filmimemuzik.com

Uzun ve kısa metraj filmler, belgeseller, tiyatro ve reklamlar üzerinde çalışmış olan Feridun Emre Dursun, kısa film, belgesel vb. işler çeken yönetmenlerin projelerine uygun bestecileri ve film için üretilmiş stok müzikleri bulabilecekleri ve film müziği ile ilgili bilgilendirici / inceleme yazıları okuyabilecekleri bir platformu Filmime Müzik adıyla faaliyete geçirdi. Feridun Emre Dursun, iş ortağı olduğu İstanbul Film Müzikleri Orkestrası (İFMO) ile de ortak proje ve hedefleri olduğunu açıkladı.