Şener Akıncılar’ı Kaybettik

Antalya’nın kültür ve sanat hayatına büyük emek veren Sinemacı Şener Akıncılar, 06 Mart 2016 Pazar günü sabaha karşı hayatını kaybetti. Sinemacılığa Manisa’nın Turgutlu ilçesinde başlayan Akıncılar, Antalya’nın en eski sinemacısı olarak tanınıyordu. 1962 yılında Saray Sineması’nı işletmeye açarak Antalya’ya yerleşen Şener Akıncılar, yıllarca Uluslararası Antalya Film Festivali’ni gerçekleştiren AKSAV – Antalya Kültür ve Sanat Vakfı’nın da kurucu üyelerindendi. Cenazesi Muratpaşa Camii’nde kılınan ikindi namazını müteakip Güzeloba 2 Mezarlığında toprağa verilen merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Nükleer Alaturka

Benim Çocuğum belgeseliyle geniş bir izleyici kitlesine ulaşan yönetmen Can Candan, Türkiye’nin nükleer hikâyelerine odaklanacağı yeni belgesel film projesi Nükleer Alaturka’ya hazırlanıyor. Nükleer Alaturka Türkiye’de nükleerin tarihini anlatacak ilk uzun metraj belgesel filmi olmayı hedefliyor. Hazırlık çalışmaları sürdürülen bağımsız filme maddi destek sağlamak için fon toplama sitesi Indiegogo’da bir kampanya başlatıldı. Can Candan, kampanya sayesinde çok insana ulaşmayı ve nükleer ile ilgili farkındalığı arttırmayı hedeflediklerini söylüyor. Ayrıca herkesi filmin yapım sürecine destek olarak bu projeyi sahiplenmeye davet ediyor.

Leblebi Tozu, Türkiye’de Bir İlke İmza Atacak

25 Mart’ta vizyona girecek olan Leblebi Tozu filmi Türkiye’de bir ilke imza atacak. Başrollerinde Metin Yıldız, Fulden Akyürek, Cengiz Okuyucu ve Ferdi Kurtuldu’nun yer aldığı filmin ses miksajı en son ses teknolojisi olan Dolby Atmos kullanılarak yapılacak. Film, en gelişmiş ses sistemi olan Dolby Atmos’un kullanıldığı ilk Türk komedi filmi olacak. Türkiye için yeni bir teknoloji olan ve komedi filmlerinde ilk defa kullanılan sistem, Leblebi Tozu ile sinemaseverlere kusursuz bir deneyim yaşatacak.

21. Türkiye Almanya Film Festivali Hızlı Başladı: Nürnberg’den İstanbul’a

İki ülkenin iki büyük sinema starı, Kadir İnanır ve Mario Adorf, 21. Türkiye Almanya Film Festivali’ni açtılar. Almanya Nazi rejiminden kaçıp Türkiye’ye sığınan Alman Yahudilerini konu alan açılış filmi Haymatloz çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Cumartesi akşamı ise Kadir İnanır filmi ve söyleşisi festival heyecanını doruk noktasına ulaştırdı. Mario Adorf bu festivalin Almanya’da benzeri olmadığını ve Almanya için son derece önemli olduğunu vurguladı.

12. Akbank Kısa Film Festivali Başladı

Sinema sanatı üzerinde kısa filmlerin etkin rolünün bilinciyle, Türkiye’de bu alanda güçlü bir platform oluşturan Akbank Kısa Film Festivali, bu yıl 07 – 17 Mart 2016 tarihleri arasında 12. kez düzenleniyor. 10 gün boyunca yurt içi ve yurt dışından geniş katılımlı atölye çalışmaları ve söyleşileriyle sinemaseverlere keyifle izleyecekleri güzel ve doyurucu bir program sunan festival, dünyanın farklı bölgelerinden kısa filmlerle yelpazesini genişletiyor.

12. Akbank Kısa Film Festivali Başladı yazısına devam et

15. If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali Sona Erdi

15. If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali dün sona erdi. İran’dan Etiyopya’ya, Fransa’dan Çin’e, 40 ülkeden 112 filmin gösterildiği If İstanbul, İstanbul, Ankara ve İzmir dışında 33 farklı şehirdeydi ve 85 bin sinemasevere ulaştı. Bu yıl da bağımsız sinemanın en iyilerini, yılın çok konuşulan ve bol ödüllü filmlerini sinemaseverlerle buluşturan, If Music partileriyle İstanbul’un eğlence hayatına alternatif olan If İstanbul, If² ile de sinemaseverlere hizmet verdi.

15. If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali Sona Erdi yazısına devam et

Hasret

Ben Hopkins’in yönettiği belgesel film Hasret (Sehnsucht), 11 Mart 2016’da M3 Film dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Almanya’da, pek de izlenmeyen bir televizyon kanalı, belgesel çekmeleri için ufak bir film ekibini İstanbul’a gönderir. Ekip, şehre ayak bastıkları andan itibaren röportajlara başlar. İstanbul’un çeşitli mahallelerini gezip, oranın enteresan sakinlerini tanırlar: Kediler medeniyetinden bahseden tarihçi, meczup ve aşıklar kahvesinin sufi derviş sahibi, Ermeni gazeteci, Alevi Komünist, tarikatten bir Müslüman, her şeyi çözmüş çaycı. Yıkılan mahalleler, kaçak göçmen işçiler, farklı din ve cemaatler eşsiz bir hüzün.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Kadınların Etrafından: Antonioni

Büyük yönetmen Michelangelo Antonioni’nin “Çığlık” ve “Kızıl Çöl” filmlerini hatırlatmak istedik. Kadınların etrafından yayılan dramları anlatan bu iki başyapıt sinemanın büyük değerlerinden.

“Çığlık…”

Büyük usta Michelangelo Antonioni’nin 1957 yapımı siyah-beyaz “Il Grido-Çığlık” filmi, bir kadın tarafından trajediye sürüklenen bir erkeğin dramını anlatıyor. SpA Cinematografica ve Astor’un sunduğu bu psikolojik dramın senaryosunu yönetmenle beraber Elio Bartolini ve Ennio de Concini ortak yazmışlar. İnsanın ruhuna işleyen ve acıları hissettiren müzikleri Giovanni Fusco bestelemiş. “Yeni Gerçekçi” kıyılarda dolaşan siyah-beyaz fotoğrafları da Gianni di Venanzo yansıtmış. Antonioni sonradan yavaşça terk edeceği “sinemanın günahları” olan “geçişli anlatımı” bu filminde bolca kullanmış. Geçişli anlatımda “kararma-açılma” ve “zincirlemeli geçiş” belirgin özellikti. Filmin içinde dolaşırken, kadınların pervane gibi Aldo’nun ışığına uçuştukları keşfediliyordu. Kadınları anlamlandırabilmek kolay değil miydi? Belki de psikanalize ve Freud’a bırakmalıydı her şeyi. Kederlere düşen büyük âşık bir erkeğin trajedisini anlatan bu filmin tüm kadınlarına da merhaba demeli.

“Çığlık”, 10. Uluslararası Locarno Film Festivali’ndeki büyük ödülü aldı. İşçi sınıfı ve yoksulluğun da yansıdığı bu filmi, ilk ve son olarak 1990 yılında 9. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti ülkemizde. İtalya’nın kuzeyindeki Romagna bölgesinin Po Vadisi’nde, gri bulutların altındaki bir kasabada… Ön jenerik yazıları yansırken, tek başına beyaz iki katlı bir binadan Irma (Alida Valli) çıkıyor. Hava sisli. Kamera da, sağa çevrinme (pan) yaparak onu izliyor. Duyulan müzik de ruhta coşku ve kederi aynı anda çoğaltıyor. Irma yoldan karşıya geçiyor. Başka evler de var. Irma, kasabaya indiğinde kamera onu sola çevrinme yaparak izliyor bu defa. Çerçeveye bir bina giriyor. Kasabada hayat başlamış. Irma, kalabalıklaşmaya başlayan sokakta kameraya doğru yürüyor. Köpeğini seven adama baktıktan sonra diğer sokağa giriyor. Irma, belediye binasına girdiğinde, kasabalı birkaç kadın da ona tuhaf bakışlar fırlatıyor. Memur, ona iyi mi, kötü mü olduğunu bilmediği haberi veriyor. Kocası, çalışmak için gittiği Sydney’de üç hafta önce ölmüş. Konsolosluktan bir mektup gelmiş. Fabrikada çalışan kocanın eşyaları teslim edilecekmiş. Ama Irma istemiyor. Kamera, kuleden “plonje” aşağıdan seslenen adamı gösteriyor. Arkası kameraya dönük şeker fabrikasında mekanikçi olarak çalışan Aldo’ya (Steve Cochran) Irma’nın geldiğini söylüyor. Bu açıdaki fotoğraf, görsel açıdan çarpıcıyken başka simgesel anlamlar da içeriyor. Kamera yine yukarıdan “plonje” çekimle bu defa cadde tarafını gösteriyor. Irma caddeden geçerken, Aldo’nun arkası yine kameraya dönük. Kamera, “karşı plonje”yle aşağıya, Irma’nın yanına iniyor. Irma yemek getirmiş. Sonra hızlı adımlarla oradan ayrılıyor. Bir şeyden kaçar gibi. Kamera sağ çevrinerek Irma’nın şeker fabrikasına girişini takip ediyor. Çok geçmeden Aldo fabrikanın bahçesine geldiğinde kamera kaymaya başlıyor. Irma’yı arıyor Aldo.

Irma bir şeyden saklanıyormuş gibi bir binaya giriyor. Kamera, sağa çevriniyor Aldo’yu izlerken. Aldo evin kapısını açmak isterken kilitli olduğunu fark ediyor. Kendi anahtarıyla açıyor. Evde kimse yok. Bisiklet içeride salonda duruyor. Şimdi ne yapacaktı Aldo? Hangi sorun vardı. Irma, kocası yedi yıl önce uzaklara gidip kendisini yalnız bıraktığından beri Aldo’yla yaşıyor. Irma’yla Aldo’nun küçük kızları Rosina (Mirna Girardi) okuldan dönüyor. Aldo bir sigara yakıyor kibritle. Irma’nın kız kardeşi geliyor. Irma’nın nerede olduğunu bilmiyormuş. Kadın çıkarken, Irma’nın kendisine uğramasını istiyor. Kamera dışarıda sola çevrinme yaparak eve gelen Irma’yı gösteriyor. Kız kardeşiyle karşılaşıyor. Kız kardeş her şeyi biliyor ve Aldo’ya anlatmasını söylüyor. Aldo’nun evde olduğunu öğrenince eve doğru koşuyor Irma. Eve girdiğinde, kamera Aldo’nun peşinden öne doğru kaymaya başlıyor. Neden ağladığını öğrenmek istiyor Aldo. Kocasının öldüğünü söylüyor Irma. Artık evlenmek için önlerinde engel kalmadığını düşünüyor Aldo? Ya Irma ne düşünüyordu? Yas mı tutacaktı, yoksa ayrılacak mıydı? Kızları içeri girdiğinde, kamera zincirlemeyle yatak odasında oturan Aldo’yu gösteriyor. Sabah olmuş. Irma yok. Aldo dışarı çıkıyor. Bir şeyler yolunda gitmiyor muydu? Etrafa bakınıyor ve tek başına Irma’yı görüyor. Kederli Irma, ona bazı şeyleri açıklamak istiyor. Aldo’yu hâlâ sevse de bu sevgi eskisi gibi değilmiş. Karar vermiş Irma. Gitmek istiyor. İlişkileri de buraya kadarmış. Başka bir erkeğe gidecekmiş. Kocasının öldüğünü öğrendiğinde Aldo’ya karşı daha cesaretlenmiş miydi itiraf için Irma? Aşağılanma yaşayan Aldo, hayal kırıklığıyla öfkeleniyor. O adam kimdi? Dört aydır onunlaymış. Altta duyulan piyano tınısı, ikisinin de hüznüyle buluşuyor bu anda. Eve giriyorlar. Aldo, ona öfkesini boşaltacakken, kapı çalıyor. Sütçü geliyor. Baraj çökmüş onun haberini de veriyor Irma’ya. Piyano tınıları içeride kederi ve Aldo’nun boşluğunu daha da çoğaltıyor. Irma, fırınlı sobayı yakıyor sütü pişirmek için. Aldo, hiçbir şey olmamış gibi bu gösteriden sıkılıyor. İçinde süt olan tencereyi yere düşürüyor Irma. Kızına ne verecekti şimdi? Aldo, Irma’nın yaptıklarına anlam veremiyor. Yıllarca beraber olmuşlar. Aldo, başka biriyle evlenebilirdi. Irma, geç değil diyor. Elvia’nın iyi kız olduğunu söylüyor ima ederek. Aldo, Irma’nın gitmesine izin verecek miydi? Aldo dışarı çıkarken, yumurtacı kadının sesi duyuluyor. Yumurtaları alan Irma evin kapısında bir an durakalıyor.

Kamera da zincirlemeyle Aldo’yu şeker fabrikasının bahçesindeyken gösteriyor. Diğer işçiler de geliyor. Nikâhsız olarak bir kadınla yaşadığı için hem Aldo’ya hem de Irma’ya önyargılı bakışları var tutucu kasabada. Katolikliğe de uyuyor muydu bu? Bakışlar üzerinde olan Aldo öfkeleniyor. Irma da çiftlikten sebze alırken, Aldo da oraya gelmiş. Piyano tınıları duyulmaya başlıyor. Aldo, aniden kaybolmasından korkuyor onun. Bir konfeksiyoncuya sürüklüyor Irma’yı. Ona bir hediye alırsa belki kalbi yumuşar diye. Irma parasını boşa harcamasını istemiyor. Ona para lâzım olacaktı. Eve doğru beraber yürürlerken, kamera da geriye doğru kayarak onları izliyor. Piyano tınıları yine duyulmaya başlıyor bu anda. Irma her şeyi çabucak unutmuş muydu? Aldo, Irma’ya sarılıyor ve dudaklarından öpüyor onu. Irma soğuk ve onu kendinden uzaklaştırmaya çabalıyor davranışlarıyla. Irma, hiçbir şeyi unutamadığı için bu ilişkiyi sonlandırmak istiyor. Irma koşup giderken, kamera yapayalnız kalan Aldo’yu kayarak izliyor. Derinlikte Irma yolun karşısına geçerken yansıyor. Aldo umutsuz ve mutsuz. Ne yapacağını da bilemiyor. Boşluk içinde. Aldo çerçeveden çıkıyor.

Irma kasabanın sokaklarında tedirginlik içinde dolaşırken yansıyor. Çünkü kasabalının ahlakçı baskısını hissediyor üzerinde. Bir sokağa girecekken vazgeçiyor, geriye dönüp yürüdüğünde kamera da sola kayarak onu izliyor. Kasaba sisler altında ve kasvetli. Irma, bir kapıya yöneliyor ve kız kardeşinin evine giriyor. Luigi’yi arıyor yardım için. Luigi yeni sevgilisiydi. Irma, kendinden daha genç bir erkeğe âşık olmuş. Aldo, zeytinyağı işi yapan akıl almaya uğramış annesinin evine. Kadın, “Irma’nın kocasına dönmüş olabilirdi” diyor. Her durumda da kaybeden Aldo’ydu. Kasabalı kadınlar dedikodu yapıp durmuşlar hep. Irma’nın kendilerinden daha güzel olduğu için. Aldo’ya annesinin öğüdü de, işini kendi başına halletmesi. Irma’nın hislerini yeniden kazanmanın bir yolu var mıydı? Çıkarken, yatakta uyuyan bir kız çocuğu uyanıyor. Aldo, annesinin kıyıdaki evinden yola çıkıyor. Irma da kız kardeşinin evinde hâlâ. Endişesi de Aldo’nun kızları Rosina’yı alıp gitmesi. Irma, bir başka odaya girerken, kamera da kaymaya başlıyor. Gelen Maria , Aldo’nun çılgınlar gibi Irma’yı aradığını söylüyor. Acaba iki erkek, Aldo ve Luigi, Irma için birbirlerine zarar verebilir miydi? Kamera, Aldo’nun sisler içindeki kasabada Irma’yı arayışını yansıtmaya başlıyor. Aldo, kasabanın içine girdiğinde kamera da sola çevrinme yapıyor bu anda. Yönetmen, sisler içinde muhteşem fotoğraflar oluşmuş bu anda. Hiç kesme yapmadan Aldo’yu izleyen kamera, Aldo’nun başka sokağa girerken rastlantıyla Irma’yla karşılaşmasına tanıklık ediyor. Aldo, kamera geriye kayarken, Irma’ya yaklaşıyor ve ona bir tokat atıyor. Öfkeli tokatlarını peş peşe Irma’nın yüzüne indiriyor Aldo. Hep terk etmiş Aldo’nun ilk defa terk edilince dışarı yansıyan öfkesi miydi? Aldo, en küçük umudu da yok ediyor tokatları indirirken. İnsanlar, Irma’yı öfkeli Aldo’nun elinden kurtaracaklarını düşünürken, bir sirki izler gibi Irma’nın aşağılanmasını izliyor kasabalılar. Irma’nın kız kardeşi de oraya geliyor. Aldo, Irma’yı eve dönmesini istiyor. Irma konuşmuyor, sadece saçlarını topluyor. Sonra da, “İşte şimdi Aldo, gerçekten bitti” diyor. Ve gidiyor. Yapayalnız kalan kaybetmiş Aldo, kalabalığı yararak sisin içine doğru yürüyor sadece. Kadınlar şiddetle karşılaşınca keder çöküyor.

Zincirlemeli geçişle kamera, akşamın çöktüğü kasabayı uzaktan yansıtıyor. Yol da var. Altta da hüzün yüklü piyano tınısı duyuluyor. Sisler içinde bir atlı araba kameraya doğru yaklaşıyor karanlıkta. Arabada Aldo ve kızı Rosina da var. Arabayı süren, arkaya bakar ve “Şehir ne kadar güzel görünüyor. Sanki herkes mutluymuş gibi”
diyor. Sonra arabayı sürüyor akşamın alaca karanlığına. Kamera zincirlemeyle otel odasını gidiyor. Aldo ve kızı yataktalar. Uyuyamayan Aldo bir sigara yakıyor. İçinde, duyulan piyano tınıları gibi kederler var. Kalkıyor, pencereyi açıyor. Dışarıdan sesler geliyor. Merakla dışarıya çıkıyor gecenin derinliğinde. Kaldığı yere yakın bir salonda boks maçı oynandığını görüyor. Kamera, arkadan onu gösteriyor ring alanına girerken. Kasvetli bir görüntüydü. Aldo dışarı çıkıyor. Odaya dönüyor. Küçük kızı derin uykusunda. Kızını uyandırıyor. Görüntü kararıyor.

Pazar günü. Kıyıya yaklaşan “jet ski” yansıyor. Baba-kız kıyıdan aylak aylak yürürlerken, kamera da geriye kayarak onları izliyor. Yağmur da yağmış. Yol çamurlu. Teknedeki adam Edera’ya (Gabriella Pallotta) sesleniyor. Edera, Elvia’nın (Betsy Blair) kız kardeşi. Elvia, Aldo’nun eski sevgililerinden biri. Kamera hiç kesme yapmadan Aldo’nun kıyıdaki eve gidişini gösteriyor. Elvia, onu görünce mutlu oluyor. “Yaşayanlar bir gün kavuşurmuş, değil mi” diyor. Aldo, Edera’yı en son gördüğünde küçücük bir kızmış. Elvia evlenmemiş. Aldo’yu Pontelagoscuro’ya atan neydi? Goriano kasabasını neden terk etmişti? Bir yerde sürekli yaşayamıyormuş ve bir yere bağlanmayı sevmiyormuş Aldo. Bu anlardaki çekimler çarpıcı ve ilham vericiydi. Aslında bütün film boyunca fotoğraflar ve ışık düzenlemeleri, gerçek anlamda “Yeni Gerçekçi” ruhla buluşuyordu. Edera’nın nişanlısı (Gaetano Matteucci), kendi motorunu tamir yapmaya uğraşıyorç. Ferraralı gençler de buraya gelmiş yarışmak için. Aldo bu tamir işlerinden anlıyor. Çünkü o bir mekanikçi. Zincirlemeyle kamera kıyıya gidiyor. Aldo, yarış için sorunu çözüyor. Elvia da, küçük Rosina’yla tanışıyor. Sıcakkanlı Rosina, Elvia’ya ısınıveriyor hemen. Kamera, zincirlemeli geçişle motor yarışlarını yansıtıyor sonra. Heyecan yüklü. Yağmur da yağıyor. Aldo, kıyıda Elvia’nın şemsiyesi altında izliyor yarışı. Kıyıdan ayrılırlarken, fotoğraflar yine etkileyiciydi. Kamera, sağa doğru muhteşem kayıyordu bu anda. Yağmur da hızını arttırıyor giderek. Elvia, bu yıl kışın uzun sürdüğünü söylüyor. Edera ve nişanlısı tartışırken geriye doğru kayan kamera Aldo, Elvia ve Rosina’yı gösteriyor çarpıcı bir fotoğrafla. Rosina, kendi başına oynarken, Aldo ve Elvia baş başa kalıyor. Ama Aldo konuşmak istemiyor sanki. Belki de doğru kelimeleri yan yana getiremiyor. Aldo onların yanından ayrılınca, Elvia ve Rosina, Aldo’nun peşinden gidiyorlar çamurlu yolda. Hüzünlü piyano tınıları da duyulmaya başlıyor. Yönetmen, uzun kaydırmalı ve çevrinmeli çekimlerini çoğunlukla Aldo’nun olduğu sahnelerde kullanmış. Simgesel bir anlamı vardı bunun uzaklaşmalarla. Aldo, binadan içeri giriyor. Elvia, Aldo’nun kendisine söyleyemediği bir sıkıntısının olduğunu hissediyor. Elvia, binaya doğru yürürken vazgeçiyor. Aldo kederler içinde. Kızı yanına geldiğinde kamera sola doğru kaymaya başlıyor.

Elvia, eve geldiğinde kamera onu sola çevrinme yaparak izliyor. Evin kapısında Irma bekliyor onu. İçeri giriyorlar. Irma, Aldo’yla ayrıldıklarını söylüyor. Kızı için gelmiş. Aldo’nun buraya geleceğini tahmin etmiş. Çünkü Aldo, Elvia’dan çok söz edermiş. Irma, Rosina için giysiler getirmiş. Elvia, ona soğuk davranıyor. Elvia, Aldo’nun Irma’yı çok sevdiğini söylüyor. Aslında bunu hissediyor. Belki de bu aşkta kaybeden Irma’ydı. Sonra çıkıyor Irma. Yönetmen, Aldo’nun iki kadınının, Irma ve Elvia’nın konuşmalarını incelikle yansıtmış. İki erkek bir kadın için konuşuyor olsalardı başka şeyler olma ihtimali yüksekti. Irma gittikten sonra eve bir adam geliyor. Elvia’yla çıkmak için. Her pazar umut adam için. Elvia, merdivenlerden çıkarken bir an duruyor. Adam, hayal kırıklığıyla dışarı çıkıyor.

Zincirlemeli geçişle gece kulübünde Aldo kurdeleler satın alıyor. Sonra da dans yapılan yere yürüyor. Kamera, öne kayarak Aldo’nun dans edenlerin arasından geçişini izliyor. Aldo, Elvia’ya sesleniyor. Kurdeleleri nişanlısıyla danstaki Edera’ya verdiriyor Elvia. Bu uzun ve kesme yapılmayan bu çekim çarpıcıydı. Elvia ve Aldo dans yapıyorlar yıllar sonra. Ardından yukarı kata çıkıyor Aldo ve Elvia. Bir şey söylemek istiyor ona Elvia. Ama nasıl söyleyecekti? Elvia aşağıya iniyor. İkisi eve gitmek için ayrılıyorlar oradan. Duyulan İtalyanca şarkı da etkileyiciydi. Edera, bu anın mutluluğunu doyasıya çıkartıyor gençlik romantizmiyle. Aldo ve Elvia gecenin içinde dışarı çıkıyor. Elvia, yıllar boyunca bir an olsun kendisini düşünüp düşünmediğini öğrenmek istiyor ondan.
Ayrılıkları Elvia için zor olmuş. Aldo niye dönmüştü? Irma’dan ayrılmasaydı döner miydi? Aldo ne istiyordu? Sadece biraz huzur muydu? Sığınabileceği tek insan Elvia mıydı bu dünyada? Elvia, Irma’nın eşya gönderdiğini söylüyor. Aldo öfkeleniyor. Elvia, Irma’nın kendisinin geldiğini söyleyemiyor. Söylese, kader başka yola gönderirdi belki.

Zincirlemeli geçişle Edera’nın eve gelişi yansıyor. Salonda Aldo’yu görüyor. Dans yarışmasını kazanmış. Biraz sarhoş Edera coşkulu. Aldo’yu öpmek istiyor. Aldo karşı koyamıyor ve onun taze bahar kokulu nefesini içine çekerek dudaklarından öpüyor onu. Sonra yukarı kattaki odasına götürüyor Edera’yı uyuması için. Sonra salona geliyor. Yönetmen bu sahnede ışık düzenlemeleriyle gölgeleri dışavurumcu estetikle yansıtmış. Aldo’nun içindeki kasvetin dışarı çıkması gibi. Piyano tınıları da duyuluyor hemen. Aldo, kederler içinde Irma’nın adını sayıklarken, Edera da merdivenin başında Aldo’nun acısına gülüyor.

Zincirlemeli geçişle evde. Elvia, bir kadının elbise için ölçüsünü aldıktan sonra sağa doğru yürürken kamera da çevriniyor ve Edera da merdivenlerden aşağıya inerken çerçeveye giriyor. Elvia ona şefkatle bakıyor. Edera kilere girince Elvia ona Aldo’nun gittiğini söylüyor. Aldo, kadınları hemen etkileyen biri. Bu andaki fotoğraf da çarpıcı yansıyor. Kilerin içi yarı aydınlıkken, derinlikteki Elvia’nın boşluğa düşüşünün ve yalnızlığının gerçekçi anını yansıyordu. Elbette hüzne düşen Edera’nın da hayal kırıklığı da bu gerçeklikle buluşuyordu. Aldo gitmeseydi belki de trajediye dönüşecekti her şey. Görüntü kararıyor.

Aldo, kum işi için bir yere uğruyor. Adam, küçük kızı için iş vereceğini söylüyor ona. Ücreti de bin 500 liret olacakmış. Ama kalacak yer yok. Rosina’yı nereye bırakacaktı? Rosina, sudan kum çıkartan vincin orada oynarken, babasıyla yine yollara düşüyor. Kayığa biniyorlar. Zincirlemeli geçişle yol kenarında bir şeyler yerlerken yansıyor baba-kız. Rosina babasının yanına geliyor. Şaşkınlıkla etrafa bakınıyor. Kamera, geriye kaymaya başlıyor Rosina yürürken. Rosina okula doğru gidiyor. Kendi yaşıtı öğrencileri oyun oynarken izliyor. Top dışarı kaçınca, topa doğru koşan Rosina hızla gelen arabanın altında kalmaktan kurtuluyor. Aldo öfkeleniyor ve kızına tokat atıyor diğer öğrencilerin önünde. Kalbi incinen Rosina tek başına yola düşüyor. Babası da valizi alıp onun peşinden yürüyor. Rosina koşmaya başlıyor. Rosina tarlaya kenarından yürümeye başlıyor. İnsanların içinden geçerken, kamera da geriye kayarak onu izliyor. Rosina, bir yaşlı adamın yanında ağlamaya başlıyor. Aldo koşarak kızının yanına geliyor ve onu teskin ederek kucaklıyor. Barışıyorlar ve yola düşüyorlar yine.

Bir tankerin üstünde bir başka kasabaya doğru yol alıyor baba-kız. Yol dümdüz. Kamera, tankerin üstünde öne doğru kaydırma yapıyor gibi. Edison kameramanları, 1890’ların sonunda “Şehir Senfonileri” adıyla trenlerde böyle çekimler yapmışlardı. Şoför, polis kontrolü olduğu için onları indiriyor. Yola yayan düşüyorlar. Tanker, benzincide duruyor. Genç dul Virginia (Dorian Gray) işletiyor burasını. Hep dışarı çıkıp duran babası (Guerrino Campanini) onun çok yormuş. Babasını aramaya çıkmış polislerle. Aldo ve kızı da geliyor oraya. Rosina, şarap içen Virginia’nın yaşlı babasının yanına doğru yürüyor, onunla konuşuyor. Tanker de yola düşüyor sonra. Aldo, yaşlı adama doğru yürüyor ve ona kasabayı soruyor. Virginia da pencerede onları izliyor. Aldo bir süre burada kalmak istediğini söylese de patron Virginia’ydı. Buradan çok araba geçiyordu. Bir araba geliyor. Adam otobanı soruyor. Haritasından da bulmaya çabalıyor. Benzini dolduran Virginia, konuşmaya dalıp taşırıyor. Aldo pompayı kapatıyor. Burada çalışabilir miydi? Baba-kız üç haftadır yollardaymış. Virginia bir baraka gösteriyor. Aldo barakaya bakıyor, beğeniyor. Bu benzin istasyonu, James M. Cain’in “Postacı Kapıyı İki Kere Çalar” romanını çağrıştırıyordu uzaktan.

Zincirlemeli geçişle baba-kız yatakta yansıyor. Gece dışarıdan Virginia’nın sesiyle uyanıyor Aldo. Motor yağı almaya gelmiş barakaya. Hava soğuk. Virginia, ısınmak için babasıyla yatmasını istese iyi olacağını söylüyor. Aldo, Virginia’yla mı uyumak isterdi? Aldo’nun mu Virginia’ya, yoksa Virginia’nın mı Aldo’ya ihtiyacı vardı? Zaman gösterecekti. Kederli Aldo bir sigara yakıyor. Aldo’nun işe ve paraya ihtiyacı vardı her şeyden önce. Virginia eve giriyor. Zincirlemeli geçişle sabah oluyor. Virginia dışarıda hazırlık yapıyor. Aldo da uyanmış. Virginia, motosikletli birine fazla benzin veriyor. Adam parasını vermeden çekip gidiyor. Bir kamyona atlayıp motosikletin peşine düşüyor Virginia. Baba-kız istasyonda kalıyorlar. Altta da piyano tınıları duyulmaya başlıyor. Bir araba geliyor benzin için. Aldo zorunlu olarak bezin koyuyor arabaya pompadan. O sırada Virginia da yandan oturmalı motosikletle dönüyor istasyona. Virginia parayı almış. Aldo parayı Virginia’ya veriyor. Virginia ona iş veriyor. Tanker, Aldo’yu almak için duruyor. Ama Aldo burada çalışmaya karar veriyor. Zincirlemeli geçişle Aldo’nun işyerini kapatması yansıyor. Altta da piyano tınıları duyuluyor. Virginia da ona yardım ediyor. Rosina da Virginia’nın babasıyla evde. Rosina, yaşlı adamla bilmece oyunu oynuyor. Aldo ve Virginia içeri giriyorlar. Her kadın ve erkeğin yaşayacağı cinsel gerilim de hissediliyor bu anda. Virginia’nın dişi bakışları hep Aldo’nun üzerinde. Sanki dudaklarına uzanmasını bekliyor Virginia. Ama Aldo mahcubiyet hissediyor. Yaşlı adam da kızının sakladığı şarabı bulsa da Virginia izin vermiyor ona. Herkes odasına çekiliyor. Piyano tınıları da daha gerilimli duyulmaya başlıyor.

Zincirlemeli geçişle sabah yolu yansıtıyor kamera. Motosikletli trafik polisleri geçip gidiyor. Virginia, pompayla arabanın deposuna benzin dolduruyor. Virginia sonra barakaya bakıyor. Yatak boş. Aldo, Virginia’nın yatak odasında. Eğilip onu öpüyor Virginia. Yan yana uzanıyorlar. Sonra öpüşmeyle başlıyor her şey. Virginia’nın babası da Rosina’yla beraber. Yaşlı adam, yerlerini satın almış insanlarla tartışıyor. Ağacı kesiyorlar. Çiftliği satmışlar. Virginia, kocası öldükten sonra çiftçilik yapamamış. Kendilerine benzin istasyonu teklif edilince çiftliği elden çıkarmışlar. Çiftliği alan yaşlı adam şikâyete geliyor Virginia’ya. İstasyona bir araba geliyor. Kadın, Virginia’dan benzin doldurmasını istiyor. Akşamüzeri evde yemek masasında, yaşlı adam ve Rosina, “Hançerleyin korkak burjuvaları / Bizi aç bırakanları” diye şarkı söylüyorlar beraberce. Aldo gelince susuyorlar. Gündüz. Resim satan biri geliyor dışarıda. Aldo da dışarı çıkıp bozuk pompaya bakıyor. Virginia için pompa değil Aldo önemliydi. Virginia ve Aldo romantizm yaşarken, ileride meyve taşıyan kamyonun yükü aşağı düşüyor. Yaşlı adam ayağını kırmış. Zincirlemeli geçişle Aldo evde sigara içerken yansıyor. Virginia babasının sağlığından endişe duyuyor. Belki de bu yüzden yaşlılar yurduna bırakmak istiyor. Aldo, onun kararını öğrenince öfkelenip dışarı çıkıyor.

Zincirlemeli geçişle huzurevi yansıyor. Dolaşıp duran Rosina’dan ayrılan kamera, sağa çevrinme yaparak Aldo’yu adamı gösteriyor. Virginia, Aldo’ya sesleniyor işlemler için. Yaşlı adamı huzurevine kaydettiren Virginia ve Aldo kaldırımda yürürlerken, birileri Virginia’ya sataşıyorlar. Aldo kavga ediyor onlarla. Aldo onlarla kavga ederken Rosina ortadan kayboluyor. Babasına bile bakmayı becerememiş Virginia, Rosina’ya bakabilir miydi? Birbirlerine geç kalmış romantizmi yaşıyorlar şimdi özgürce. Şehir inşaata dönüşmüş. Altyapı çalışmalarının yansımaları da kameraya takılıyor belgesel tadında. Virginia, Aldo’yla her yerde sevişmek istiyor. Piyano tınıları da duyulmaya başlıyor. Kumlar üzerinde bile. Kendi başına oynayan Rosina, duyduğu tuhaf seslere doğru yürüdüğünde babasıyla Virginia’nın kumlara uzanmış öpüşmelerine tanık oluyor. Aldo, Rosina’yı fark ediyor. Rosina şok geçirir gibi onlara bakarken, koşup uzaklaşıyor. Aldo, koşan kızına baktığında “Irma” diyor. Virginia kaybettiğini hissediyor ve ağlıyor. Virginia uzaklaşırken, herkes için boşluğu hissettiren piyano tınıları kederi daha da çoğaltıyor.

Zincirlemeli geçişle benzin istasyonunda Aldo bir kamyonete pompayla benzin doldururken yansıyor. Virginia’nın aklından, Rosina’yı da bir yerlere yerleştirmek geçiyor. Kar yağmış. Rosina her şeyi unutmuş ve kendi akranlarıyla karın keyfini çıkartıyor neşeyle çiftlik tarafında. Aldo da mutlu kızını seyrediyor uzaktan. Babasını gören Rosina itaatkâr bir yürüyüşle eve doğru yürüyor. Babasına kırgınlığı hâlâ sürüyor muydu? Hayal kırıklığı mıydı bu? Kamera, öne kayarak baba-kızı takip ediyor bu anda. Zincirlemeli geçişle otobüs yansıyor. Aldo otobüsle Rosina’yı annesine gönderiyor tek başına. Sonra döneceğini söylüyor Aldo kızına. Altta duyulan piyano tınısı Aldo’nun içindeki kederle boşluğu hissettiriyor. Aldo binaya giriyor. Virginia orada. Aldo ona bakıyor ve çıkıp gidiyor. Görüntü kararıyor.

Aldo uzakta tek başına dolaşıyor. Yeni bir karar mı vermesi gerekiyordu? İki kirpi yakalamış iki genç neşeyle koşarken çerçeveye girip çıkıyorlar. Kıyıda tarakçılar, balıkçılar var. Aldo onların yanına gidiyor çalışabilmek için. İşin patronu Gualtiero (Pietro Corvelatti). Onunla konuşuyor Aldo. Sonra da onların sofrasında kirpi kavurması yiyor. Gualtiero, savaş zamanında Afrika’da birçok hayvanın etini yemiş. İguana bile. İguananın bir tür timsah olduğunu söylüyor Gualtiero. Afrika hikâyelerini anlatıyor onlara. Onlar sohbet ederken oraya Andreina (Lynn Shaw) geliyor. Andreina bir fahişe. Andreina kırmızı şarabı sevmiyormuş, ama sigaraya hayır demiyor. Aldo kibritiyle onun sigarasını yakıyor. Andreina ve Gualtiero dışarı çıkıyorlar gecenin içinde. Zincirlemeli geçişle Aldo iş sözleşmesi ve diğer kâğıtları inceliyor. Venezüella’ya mı gidecekti? Piyano tınıları duyulmaya başlıyor yine. Sonra kâğıtları fırlatıp atıyor Aldo.

Zincirlemeli geçişle. Gündüz. Kamera, sola çevrinme yaparak Aldo’yu izlerken, Aldo sopaya takılmış beyaz bir bayrağı görüyor. Kamera kaymaya başlıyor. Andreina yardım istiyor. Aldo’yu tanıyor. Kadın hasta. Aldo ona yardım ediyor. Andreina, onun kendisiyle ilgilenmesine tepki veriyor gecikmeden. Ardından kalkıp kendine beyaz şarap dolduruyor. Burası Andreina’nın yaşadığı baraka. Aldo, doktor için işaret koymak için dışarı çıkıyor. Andreina aynada yüzüne bakıyor. Aldo içeri giriyor. Andreina, annesinin yalnız yaşamamalısın sözünü hatırlıyor. Arabayla hemen yaşlı doktor geliyor. Muayene edeceğine sorular sorup duruyor Andreina’ya. İş yoğunluğundan. Aldo zorla doktoru barakaya sokuyor. Doktor, Aldo’yu polise şikâyet edecekmiş. Zincirlemeli geçişle. Kendini iyi hisseden Andreina neşelenmek istiyor şimdi. Aldo bayrağı indirirken, polisler barakaya doğru gelirken görüyor. Aldo kaçıyor.

Zincirlemeli geçiş. Gündüz. Andreina, tarakçı ve balıkçı işçilerin kaldığı yoksul derme çatma kulübelerinden geçerek Aldo’nun yanına geliyor. Piyano tınıları duyuluyor. Aldo’nun paltosunu getirmiş. Kulağına bir şeyler fısıldıyor Aldo’nun. Andreina, iyileşmiş ve neşeli. Aldo’yu kendi barakasına davet ediyor. Aldo, Gualtiero’yu düşünüyor belki de. Kendisine burada çalışmaya izin veren insanı. Araya kadın girdiğinde olacakları da. Zincirlemeli geçişle. Aldo ve Andreina, dışarıda baş başa dolaşırlarken yansıyor. Geride uçsuz bucaksız tarlalar uzanıyor. Andreina, çok mutlu ve neşeli bir insan mı, yoksa kederlerini içine atmış yalnız bir kadın mıydı? Andreina, Aldo’nun kederini hissediyor. Aldo ona geçmişinden, rafineride çalıştığından, dostlarından söz ediyor sonra. Irma’yla tanışmalarını anlatıyor Ferrara’da. Aşk başlamış dans ederlerken. Şehirde dolaşmışlar baş başa. Andreina hikâyenin sonunu merak ediyor. Evlilik gibi. Rafinerinin kulesinden söz ediyor Aldo. Kızının okuldan çıkışını, bahçede oynayışını izlermiş.

Zincirlemeli geçişle. Andreina, bir bakkalda “Bu bakkalda para ödemeyen kovulur” yazısını okuyor. Parası olmayan Andreina, neşeli oradan ayrılıyor. Andreina, kıyıdaki Aldo’nun yanına gidiyor coşkuyla. Ona, bakkalda okuduğu yazıyı söylüyor hemen. Zincirlemeli geçişle Andreina’nın barakası yansıyor gece. Yağan yağmur delik çatıdan aşağıya iniyor barakada. Aldo da orada ve sobayı yakmaya uğraşıyor. Evde yiyecek de yok. Andreina, Aldo’yu anlamak için yürüyüşe çıkıyormuş. Tek başına kalan Aldo yatağa uzanıyor. Andreina, sanki Aldo’nun peşinden gelmesini umut ederek barakaya bakıyor dışarıda. Aldo yeni bir karar mı alacaktı? Andreina, restorana giriyor. Sonra Aldo da ışıkları kapalı restoranın önüne gidiyor. Aldo onu çağırıyor. Andreina, restoranın kapısını açıyor. Aldo onu götürmek istese de Andreina direniyor. Çünkü karnı aç. Aldo da aç. Restoran sahibiyle olunca karınları doyacak. Aldo oradan çıkıp gidiyor. Andreina, umutsuzca onun ardından bakakalıyor sadece. Restoranın kapısında Andreina bir siluet gibiydi. Ağlayarak kameraya doğru yürüyor Andreina. Yukarıda onu bekleyen restoran sahibine “Cehenneme git” diyen Andreina, kederler içinde oradan çıkıp gidiyor. Ardından görüntü kararıyor.

Aldo, bir kamyonun kasasında yine yollara düşüyor gündüz. Hava soğuk. Kar yağmış. Kamera, kamyonun kasasında ve öne doğru kayıyormuş gibi. Kamyon benzincide duruyor. Burası Virginia’nın yeriydi. Virginia geliyor. Pompayla mazot doldururken, Aldo da kamyonun kasasında. Birden Aldo’yu görüyor. Virginia, “Hâlâ iş mi arıyorsun. Yoksa başka şeyler mi” diyor. “Bıkmadın mı” diyor Virginia. Bıkmaktan daha fazlasını yaşıyordu Aldo. Valizi de buradaymış Aldo’nun. Kasadan inen Aldo, yaşlı adamın odasındaki valizini almaya gidiyor. Odaya giren Aldo, yaşlı adamı görüyor. Yalnızlığa dayanamayan Virginia, babasını huzurevinden çıkarmış. Yaşlı adam, Aldo çıkınca zuladaki şarabından içiyor. Virginia, Aldo’ya bir kart geldiğini söylüyor. Irma’dan gelmiş. Kartı kaybetmiş Virginia. Bir şey daha yazmış ama unutmuş. Unutmuş mudur? Belki de unuttuğu şey hayatın karşılığıydı. Kamyonun kasasına biniyor Aldo ve piyano tınıları duyulmaya başlıyor. Kamyon uzaklaşınca geride kalan Virginia kederli bir pişmanlıkla kamyona bakıyor.

Zincirlemeli geçişle kamyon sisler içindeki kasabaya geliyor. Altta da piyano tınıları duyuluyor. Aldo başka bir kamyona binmiş. Yanında valizi yok. Kasabada askerleri görüyor. Askerler yolu kapatmış. Başka bir yoldan gidiyor. Aldo, bir binaya doğru yürürken sağa doğru kayan kamera asılmış yazıyı gösteriyor. Afişte, “Vatandaşlar! Toprak sahipleri! Mülksüzler Bildirimi’nden etkilenenler, bugün saat üçte belediye merkezinde büyük protesto mitingi” yazıyor. Çiftçilerin toprakları askeri üs için kamulaştırılıyormuş. Guido olanları anlatıyor ona. Aldo, askerlerin tuttuğu yerden kaçmayı başarıyor sonra. Kasabada çiftçiler miting için toplanmışlar. İş makineleri de orada. Aldo kalabalığın içinde etrafa bakınıp Irma’yı aranırken, tarlaların ateşe verildiğini söyleniyor. Şeker fabrikasının işçileri de çiftçilerle dayanışmak için iş bırakıyorlar. Aldo kasabanın sokaklarında dolaşarak Irma’yı arıyor. Küçük kızını görüyor bir binaya girerken. Aldo yavaşça binaya yaklaşıyor. Pencereden içeri bakıyor. Kamera da yavaşça öne kayıyor bu anda. Irma’yı, bir bebeği giydirirken görüyor. Irma, Aldo’yu fark ediyor. Kederler yüklü Aldo, yavaşça oradan uzaklaşıyor. Irma bebeği evdeki kadına veriyor ve Aldo’nun peşinden gidiyor. Melodram yüklü anlardı bunlar. Çiftçiler de yanan tarlalarına koşuyorlar. Askerler onları engellemeye çabalıyor. Aldo da şeker fabrikasına gidiyor. Kimse yok. Bahçeye giren Aldo’yu, sola çevrinme yaparak izliyor kamera. Irma, Aldo’yu görüyor. Seslenmiyor. Sadece koşuyor. Kamera, sola kayarak Aldo’yu izliyor. Aldo kuleye bakıyor ve kuleye doğru yürüyor. Şimdi ne olacaktı? Melodramlarda acılar daha yoğun yansıyor. Çünkü görünen gerçeklik olarak algılanıyor daima. Birkaç kelime her şeyi değiştirebilirdi. Girişteki müzik duyulmaya başlayınca film de bitiyor.

Amerikalı oyuncu Steve Cochran, 25 Mayıs 1917’de Kaliforniya’nın Eureka şehrinde doğdu. 15 Haziran 1965’te Pasifik’te yatında 48 yaşındayken vefat etti. Cochran, William Wyler’ın 1946 yapımı savaş sonu filmi siyah-beyaz “The Best Yeras of Our Lives-Hayatımızın En Güzel Yılları’nda Cliff rolündeydi. Raoul Walsh’un 1949 yapımı gangster filmi siyah-beyaz “White Heat-Beyaz Alev”de de “Big” Ed Sommers’dı. Ülkemizde fazla tanınmayan Cochran, daha çok ikinci rollerdeydi ve az da olsa ülkemizde oynadığı filmler vizyona çıkabildi. Cochran başrole yükseldiğinde düşüşü de başlamıştı çok geçmeden. Çoğunluğu televizyon dizilerinde görünmeye başladı. Michael Curtiz’in 1951 yapımı siyah-beyaz “Jim Torpe All American-Olimpiyat Şampiyonu”nda Burt Lancaster’la karşılıklı oynamıştı Cochran. Yönetmen R.G. Sprinsteen’in 1956 yapımı renkli “Come Next Spring-Yuvaya Dönüş” filminde de başrol oynadı.

Alida Valli, 31 Mayıs 1921’de şimdi Hırvatistan sınırları içinde olan Pola’da doğdu. Pola, eskiden İtalya’nın parçasıydı. 22 Nisan 2006’da da Roma’da vefat etti. Hitchcock’un 1947 yapımı siyah-beyaz gerilimi “The Paradine Case-Celse Açılıyor” filminde Maddalena rolünde göründü Hollywood’da. Corol Reed’in 1949 yapımı siyah-beyaz “The Third Man-Üçüncü Adam Kim?” kara filminde Anna Schmidt’di. Luchino Visconti’nin 1954 yapımı renkli “Senso-Günahkâr Gönüller” dönem filminde doruğa çıktı.

11 Aralık 1923’te New Jersey’de doğan Amerikalı oyuncu Betsy Blair, 13 Mart 2009’da Londra’da vefat etti. 1947’de George Cukor’un siyah-beyaz “A Double Life-Çifte Hayat” kara filminde görünmeyi başardı. En büyük çıkışını, Delbert Mann’ın 1955 yapımı “Marty” filmiyle yaptı. Bu filmle Oscar’a aday oldu.

“Kızıl Çöl…”

Michelangelo Antonioni ustanın 1964 yapımı “Il Deserto Rosso-Kızıl Çöl”, ilk renkli filmiydi. Film “technicolor” çekilmiş. Filmin renk tonları büyüleyiciydi. Duemila-Federiz-Francoriz’in ortak sundukları filmin senaryosunu yönetmenle beraber Tonino Guerra yazmış. Film, burjuva ailesiyle çevre felaketleri üzerineydi. Antonioni, Vittorio Gelmetti müziklerini kullanmış filminde. Sonradan Antonioni sinemasının gözleri olacak kameraman Carlo di Palma’nın renkli fotoğrafları da çarpıcı. Antonioni, “sinemanın günahları” olan “kararma-açılma” ve “zincirlemeli geçişler” kullanmamış bu filminde. Antonioni’nin bu filmi, 25. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan” ödülünü almıştı. Antonioni filminde Hollywood’un ünlü oyuncusu Richard Harris’e Monica Vitti’yle başrolü vermiş. İrlandalı Harris, 1 Ekim 1931’de Limerick’te doğdu, 25 Ekim 2002’de Londra’da vefat etti.

Bu filmde psikolojik olarak nevrotizm fark ediliyor. Nevrotiklerde obsesyonlar oluşuyordu. Yani takıntılar, saplantılar. Paranoyanın ortasında. Film, modernizmin sancıları olan iletişimsizliğin ve yabancılaşmanın da kıyılarında dolaşıyor. İnsanların bu yabancılaşmaları, yalnızca kendileriyle veya başkalarıyla değil, doğayla da yaşanıyor. Doğayı da mahvediyorlar.

Film, sisin kuşattığı kirli hava üzerine açılıyor. Kış. Ön jenerik yazıları okunurken, bulanık görüntülerde duman üfüren fabrika bacaları yansıyor. Altta da çığlığa dönüşen ilahi kadın sesi duyuluyor. Görüntü netleşince fabrika bacasından gökyüzüne doğru ateşin fışkırışı yansıyor. Gökyüzü gri. Yağmur yağmış. Kamera, sağa çevrinme (pan) yapamaya başlıyor sonra. Büyük bir fabrikaydı burası. Kamera sola kayarak, polislerin bir işçiyi tutuklamış götürürlerken derinlikte yeşil mantolu ve kızıl saçlı Giuliana (Monica Vitti) ve küçük oğlu Valerio (Valerio Bartoleschi) fark ediliyor. Devlet fabrikasının işçileri greve çıkmış. Giuliana, bir işçinin yanına yaklaşıyor ve yediği ekmeği ondan satın alıyor. Giuliana, oğlunu orada bırakıp bir yere doğru yürüyor. Sonra ekmeği yiyor Giuliana. Etrafına bakınırken, kamera da fabrika artıklarını sağa çevrinme yaparak gösteriyor. Her yer çöp. Çevre katliamı sadece gökyüzünde değil. Sonra oğlu koşarak yanına gelince beraber yürüyüp gidiyorlar.

Antonioni, çevresel felaket yaratan fabrikayı soğuk ve ürkütücü devasa yığın gibi gösteriyor. Elbette fabrikanın içinden de anlar yansıtıyor. İdareciler de. Devlet fabrikasında lokavt olur muydu? Corrado Zeller (Richard Harris), Ugo’nun (Carlo Chionetti) yanında. Eski arkadaşlar. Ugo, Giuliana’nın kocası. Ugo ve Corrado, fabrikanın içinde dolaşırlarken, kamera onları demir kafesin içindeymiş gibi hissettiren “plonje” açıyla yukarıdan yansıtıyordu bir an. Bu simgesel andı. Giuliana, fabrikanın içinde merdivenlerden inerken yansıyor. Kocasını görüyor, ama kocasının öpücüğüne karşılık vermiyor. Corrado’yla tanışıyorlar. Corrado, bakışlarından rahatsız olan Giuliana, kocasının ofisine gidiyor. Ugo, karısının yaşadığı kazayı anlatıyor Corrado’ya. Giuliana, trafik kazasında fiziksel yara almasa da ruhsal yara almış. Giuliana, Alighieri yolu üstünde bir dükkân açmak istiyormuş. Ugo ve Corrado fabrika binasından dışarı çıkıyorlar rahat konuşabilmek için. Ama burası fabrikaydı ve gürültü her yerdeydi. Ugo sigara yakıyor. Babası öldüğünden beri firmanın sorumluluğu Corrado’nun üstüne kalmış. Buharlar, sanki fabrikanın içinden fışkırır gibi dışarıya çıkıyor onlar dışarıdayken. Genel çekimlerde çarpıcı fotoğraflarla yansıyor bu anlar. Fışkıran buharlar Ugo ve Corrado’nun üstüne çöküyor sanki.

Evde, yatak odasında Giuliana, gecenin bir yerinde telaşla dereceyi buluyor ve koltuğunun altına yerleştiriyor. Ugo derin uykuda. Yataktan çıkan Giuliana, oğlunun odasına bakıyor. Oğlunu robotunu hareket halinde görüyor. Robotu durduran Giuliana, oğlunun başını şefkatle okşuyor. Ardından da alt kata inmek için merdivenlere yöneliyor. Uğultulu gibi duyulan müzik de gerilimli. Bir şeylerden korkuyor sanki Giuliana. Yüzüne bir maske gibi iniyor bu korku. Alt kata inmiyor. Derecesine bakıyor. Sonra tuhaf bir sandalyeye oturuyor. Kendini okşamaya başladığında kocası geliyor. Ugo dereceye bakıyor. Giuliana kâbuslar görüyor o kazadan sonra. Nevrotik takıntılar zihnini kuşatmış Giuliana’nın. Sonra Giuliana, Ugo’ya kâbusunu anlattıktan sonra öpüşüyor Giuliana, ama ayağa kalkıyor. Ugo ona karşı şefkatli miydi? Karısıyla eskiden olduğu gibi sevişmek istiyor sadece belki. Yakın planda birbirlerine sarıldıklarında, kamera hafifçe yukarı doğru “tilt” yapıyor. Derinlik bulanık yansıyor bir an.

Kamera, kesmeyle binanın sıvası dökülmüş gri duvarından geriye zum yaparken, 1964 model Alfa Romeo Giulia Sprint GT beyaz arabasından siyah paltolu Corrado çıkıyor. Gündüz. Corrado, boş ve dar sokakta yürümeye başlıyor. Binalardan gri gökyüzü de yansıyor. Corrado, bir binanın önünde duruyor, sonra da buğulanmış camın ardından içeriye bakıyor. Kapısı açık, ama içeri girmiyor. Gri duvara yaslanıyor sonra. İçeriden Giuliana çıkıyor ve “Beni mi bekliyordunuz” diyor. İçeri giriyorlar. Giuliana, burayı badana yaptırıyormuş. Ama renkler de önemliydi. Burayı dükkân olarak kullanacakmış Giuliana. Onda unutkanlık da başlamış kazadan sonra. Corrado bir şeyler fark ediyor onda. Konuşuyorlar. Corrado, Milano’da yaşasa da Trieste’de doğmuş. Sonra dışarı çıkıyorlar. Üzerinde siyah şalı ve gri mantosuyla Giuliana çıkarken ışığı söndürmüyor. Sokakta yürürlerken, yukarıdan gazete sayfası aşağıya süzülüyor. Giuliana, ayağıyla düzeltip gazeteye bakıyor. Corrado arabasına giderken, Giuliana tablalı ihtiyar satıcının sandalyesine oturuyor sokakta. Sokak bomboş. Yorgun Giuliana, kalkıp boş sokakta yürüyor. Corrado, Ferrara’ya gidecekmiş. Ya Giuliana?

Şehirdeler. Gökyüzü gri. Giuliana, siyah manto giyinmiş ve orada balıkçı tezgâhına bakınıyor. Antonioni, Giuliana’nın elbiselerini değiştirdiğini göstermeyerek zihinsel bulanıklık yaratıyor zaman üstüne. Pahalı canlı balık almak istiyor. Corrado ona balıklar hakkında konuşuyor. Giuliana bunu istemiyor. Çünkü onun korkuları vardı. Bir de insan sevdiği hayvanı yiyebilir miydi? Milyonlarca yıldır yiyen insan elbette yerdi. Besin zinciri diye bir şey de vardı. Bir apartmana giriyorlar. Corrado, merdivendeki Giuliana’ya “Beni yer miydin” diye soruyor. Giuliana da, “Eğer sevseydim” diye cevap veriyor. Corrado birini arıyor bir dairede. Evin hanımı (Lili Rheims) içeri alıyor onları. Gri kazaklı Giuliana, Ugo’nun onun hakkında konuşup konuşmadığını merak ediyor. Ya kazadan bahsetmişse? Giuliana, oturduğu divanda desenle oynarken, hastanede bir kızla tanıştığını söylüyor Corrado’ya. Kız çok hastaymış ve her şeyi istiyormuş. Doktor ona, sevmeyi öğrenmelisin demiş. Birini, bir şeyi sevmeyi öğrenmesini istemiş. Ama hiçbir şeyi sevememiş genç kadın. Corrado, bir psikiyatr gibi yaklaşıyor Giuliana’ya tanıştıklarından beri. Kadın, yer çöküyormuş gibi hissediyormuş. O da nevrotik. Corrado bu daireye, kadının kocasına iş teklifi yapmak için gelmiş. Kadın onlara kırmızı şarap ikram ediyor. Kadın, teknisyen kocasının uzakta çalışmasını istemiyor. Sonra dışarı çıkıyorlar. Kamera da onları arkadan kayarak takip ediyor. Mario Medicina’ymış. Corrado oraya gitmek istiyor Giuliana’yla beraber. Arabaya doğru yürüyorlar. Kamera “kesme”yle (cut) Mario’nun olduğu yere gidiyor. Antonioni bu iki sahne arasında zihinsel bulanıklık yaşatıyor. Sahnenin, mekânın değiştiği bir an sonra anlaşılıyordu.

Gökyüzü gri. Corrado, aradıkları adamı tanıyor. Mario (Giuliano Missirini) yanlarından geçip giderken, Giuliana onun halini hatırını soruyor. Centilmen adam, bu nazik hanımefendiyle konuşmaktan mutlu oluyor. Corrado ve Mario konuşurken, Giuliana etrafta dolaşıyor aylak aylak. Meraklı Giuliana, buraların Bologna Üniversitesi’ne ait olduğunu da öğreniyor. Burası, yıldızları dinlemek ve incelemek içinmiş. Mario da büyük maaş olmadıkça teklifi kabul etmeyecekmiş. Corrado ne yapacaktı?

Kamera, renkli desenleri olan kulübeden geriye çekiliyor gri gökyüzü altında. Başka bir yerdeler. Hafta sonu. Orada kahverengi montlu Ugo da var. Antonioni yine iki sahne arasında zihinsel bulanıklık yaşatıyor. Bir an sonra başka bir mekânda olunduğu anlaşılıyor. Antonioni bu anlarda da çevre felaketlerini gösteriyor. Fabrika atıklarından dolayı suda balık pek yaşamıyormuş. Medicina’dan sandviç alacaklarken, satıcı yılanbalıklarının petrol koktuğunu söylemiş Giuliana’ya. Burada, karı-kocanın kulübesi var uzun süre uğramadıkları. İçeride vahşi doğa resimleri de var. Açık renk trençkotlu Corrado, Ugo içeri girdiğinde bir yere ait olmadığını söylüyor. “İşte bu yüzden sürekli yer değiştiriyorum” diyor. Corrado ve Ugo, dışarıda baş başa dolaşırlarken, Corrado’nun kaza sırasında nerede olduğunu soruyor. Ugo, Londra’daymış. Dönmesinin gerekmediğini söylemişler Ugo’ya. Onlar konuşurken, kamera da geriye doğru kayıyor zaman zaman. Giuliana’nın travmasının nedenlerinden biri kocasının yanında olmaması mıydı? Corrado, fabrika atıklarından dolayı bataklığa dönüşmüş suya taş atıyor. Giuliana’ya doğru yürüyor. Corrado, fabrikanın bacalarının tüttüğünü görüyor. Grev bitmiş miydi? Kamera sağa çevrinme yaparak uzakları gösteriyor. Giuliana, “Solcu musun, yoksa sağcı mısın” diye soruyor Corrado’ya. İnanılacak ne vardı? “Birine Tanrı’ya inanıp inanmadığını sormak gibi bir şey bu” diyor sonra Corrado. Ona göre inanılacak ne vardı? Kamera sağa doğru kaymaya başladığında Corrado, insanlığa bir bakıma, biraz adalete, biraz da gelişime inandığını fısıldıyor devasa elektrik direklerine bakarken. Corrado, “Bazıları sosyalizme inanır, belki. Önemli olan insanın, kendisinin ve başkalarının gözünde inandıklarına uygun davranmasıdır” diyor. Önemli olansa vicdanın rahat olmasıydı. Corrado’nun vicdanı da rahat. Belki de liberaldi. Giuliana, “Bir sürü süslü kelime” diyor. Giuliana,“İşte oradalar” derken, kamera da kirli havadan dolayı puslu görünen derinliği yansıtıyor ardından. Yağmur da yağmaya başlıyor. Ugo, yarı Alman Max’ı (Aldo Grotti) ve siyah kısa saçlı eşi Linda’yı (Xenia Valderi) Corrado’yla tanıştırıyor. Giuliana, onlar konuşurlarken uzaklaşıyor. Geçen gemiye bakıyor. Max ve Linda arabalarına gidiyor. Corrado, Giuliana’yla arabaya doğru yürüyorlar. Sadece Ugo’nun arabası var. Biniyorlar.

Şömine yansıyor. Yeşil elbiseli sarışın genç kadın Milli (Rita Renoir) ayaklarını ısıtırken kamera da geriye doğru çekiliyor. Emilia’ya Milli diyorlar. Bir barakadalar. Giuliana da siyah giysili. Burjuvaların küçük toplantısına dönüşüyor her şey. Masada yemek yiyip içiyorlar. Bıldırcın ve yumurtaları üzerine sohbet derinleşmiş. Bıldırcın yumurtaları afrodizyak gibiymiş. Üstelik. Sıkılan Milli, yatakta kitap okuyan Linda’nın yanına gidiyor. Bu odadaki ahşap duvarlar kıpkırmızı. Max, içki şişesiyle onların yanına gidiyor. Sarışın kadını da okşuyor karısına fark ettirmeden. Giuliana da, üzerine söylev verilen tabaktaki bıldırcın yumurtalarına bakıyor. Linda, “Milli, yumurta olsun ya da olmasın sen her zaman sekse hazırsın” diyor imalı. Giuliana yatağa otururken Ugo da içeri giriyor. Yüzüstü uzanmış Linda’nın çıplak bacaklarını okşuyor Ugo. Burjuva ahlakının çöküşünün belgeseli mi yansıyordu bu barakadan? Milli, Augusto’yla berabermiş. Ama o, kendinden az kazanan biriyle yatağa da girmezmiş. Konuşulanlara kulak veren Corrado da yatağa geliyor. Milli, Corrado’ya yaklaşıyor. Giuliana da aynayla oynuyor o anda. Giuliana’nın avucunda haşlanmış bıldırcın yumurtası var. Yiyor. Etkisini hemen gösterir miydi seks için? Yataktan çıkıp masaya giden Giuliana, tabaktaki bıldırcın yumurtalarını yiyor. Sonra radyodan gelen müzikle yatağın üstünde dans eden Giuliana, sevişmek istediğini söylüyor. Çok eğleniyorlar bu sözlerle. Max’ın gözü Milli’de ve onun bacaklarını okşamaya başlıyor. Ugo da Linda’yı okşuyor. Bu erotik bir orji gibiydi. Ama sevişme yok. Ugo sigara yakarken, kulübeye bir genç geliyor. Şaşkınlıkla olanlara bakıyor. Gelen Orlando. Bir kadınla gelmiş. Orlando, Max’ın fabrikasında çalışan çapkın biriymiş. Siyah saçlı kızın adı Iole. Tesadüfen Max’ın teknesinin adı da Iole’ymiş. Hemen konuşmalar sekse kayıyor. Çeşitli kültürler de sohbete
dâhil oluyor. Köpekbalığı yüzgeci enerjiyi arttırıyormuş. Ya gergedan boynuzları? Dışarısı sisler içinde. Orlando ve Iole çıkıyorlar. Kamera yatak odasına girdiğinde görüntü bulanık yansıyor. Kameraya arkası dönük Giuliana doğruluyor. Corrado, Giuliana’ya bakıyor. Linda ve Milli’nin yanında uzanmış Ugo üşüyünce yataktan çıkıp şömineyi yakmaya uğraşıyor. Max da ona yardım ediyor. Giuliana da onların yanına gidiyor salona. Kendine içki doldururken pencereden sisli dışarısına bakıyor. Kıyıdan koca gemi demirliyor barakanın yakınında. Corrado’nun kapitalist aklından bir fikir veriyor bu. Bu limanda gemiler, boşaltma-yükleme yapınca iyi olurmuş. Max, Milli’ye gemideki genç bir adamı gösteriyor. Epeydir kadınsız olabilirmiş. Giuliana, kocasına içki verdikten sonra gülümseyerek kulağına “Sevişme isteğim doğru” diyor. Giuliana, sevişmekten de mi korkuyordu? Erkekler, birden işlerden konuşmaya başlıyorlar. Ciddi işlerdi. Antonioni bu anlarda bu dar mekânda kamerayı genelde kaydırıp durmuş. Üşüyen Milli, barakanın tahta kopartıp şömineye atıyor. Corrado da tahtaya boks yapar gibi yumruk atıyor ardından. Max’ın barakası şömineye gidiyor yavaşça. Burayı genelde Orlando kullanıyormuş. Giuliana, gemiye bakıyor pencereden. Hiç sabit durmuyormuş. Uzun süre de denize bakamıyormuş. Corrado’yla konuşuyor Giuliana. “Sen neye bakacağını merak ediyorsun, ben nasıl yaşayacağımı” diyor Corrado. Aynı şey miydi bu? Sonra ikisi de gemiye bakıyor pencereden. Linda, diğerlerinin duymadığı bir çığlık duyduğunu söylüyor. Giuliana da birinin çığlığını duyduğunu söylüyor sonra. Giuliana, Linda’ya “Neden belki dedin” diyor. Kamera sola çevrinerek Linda’yı izliyor. Linda, barakanın kapısını açıyor ve gemide sarı bayrağın çekilişine bakıyor. Bu bayrak salgın hastalığı mı haber veriyordu? Giuliana telaşa kapılıyor ve hemen gitmek istiyor. Sakinleştirici sözler Giuliana’yı sakinleştiremiyor.

Beraberce dışarı çıkıyorlar. Kirli havanın sisi her yeri kuşatmış. Arabalara koşuyorlar, ama Giuliana çantasını unutmuş. Corrado çantayı almak için giderken, Giuliana gitmesini istemiyor. Salgından korkuyor. Cankurtaran (ambulans) yanlarından hızla geçiyor gemiye ulaşmak için. Corrado barakaya doğru giderken, Giuliana kolundan onu tuttuğunda diğerlerinin onları izlediğini görüyor Giuliana. Niye öyle bakıyorlardı? Nerdeyse sislerin içinde kaybolur gibi görünüyorlar. Bunlar, Giuliana’nın bakışlarıyla yansıyor. Giuliana arabaya biniyor ve tek başına gidiyor. Kıyının tam ucunda durabiliyor Giuliana.

Evdeler. Ugo, oğluyla oyun-deney yaparak onu eğitmeye uğraşıyor salonun bir köşesinde. Giuliana da bavulları hazırlıyor kocasının yolculuğu için. Ugo, Giuliana’nın Linda’yla kalmasını istiyor evde. Ugo, Giuliana’nın gece uyanmalarından endişe ediyormuş. Aralarında mesafe olduğu hissediliyor ikisinin de. Zaten sevişmiyorlar. Sadece edilen zoraki birkaç kelime dışında da aralarında pek bir şey yok. Bir de oğulları Valerio var elbette.

Gri gökyüzü altında sisler içinde petrol çıkartma platformuna yanaşmış bir gemi yansıyor uzaktan denizde. Siyah mantolu Giuliana platformun üzerinde. Kamera, platformdaki soğuk boruların üzerinde dolaşır gibi çevrinme yapmaya başlıyor sonra. Fosil yakıtlar, dünyanın iklimsel olarak dengesini bozuyor ve küresel ısınmayla felaketler yaşatıyordu günümüzde. Petrolün çevresel yıkımlarını yıllar öncesinden bu filmiyle öncelemişti büyük usta. Corrado da orada. Gemiden açık renkli aynı trençkotunu giymiş Corrado gemiden platforma geçerken yansıyor sonra. Corrado petrol işinde. Giuliana, buraya ne getirdiğini merak ediyor. İş dışında. Giuliana, her şeyi yanına almak istermiş. Corrado’ysa her şeyi özlemek istiyor. Şehri, sokakları, evdekileri vb. Geriye dönüldüğünde her şey aynı kalır mıydı? Ev, eşyalar, insanlar aynı şekilde kalır mıydı? Giuliana da böyle düşünüyor. Geri dönmemek üzere gitse Corrado’yu da yanında götürürmüş Giuliana. Çünkü o, buradaki hayatının parçasıymış. Ugo, Corrado gibi ona baksaydı belki kendisi hakkında çok şey öğrenebilirmiş. Kaza mı, yoksa Ugo’nun yanında olmaması mı Giuliana’nın ruhunu yaralamıştı? Giuliana’nın anlattığı hastanedeki kız Giuliana’nın kendisi miydi? İntiharı bile düşünmüş Giuliana.

Corrado, harita üzerinde petrol yerini gösteriyor işte çalışacaklara. Arjantin’in Patagonya bölgesinin açıklarında yapılacakmış petrol aramaları. Güney Kutbu da Patagonya uzak değilmiş. İnsanlar maaşı ve kalacak yerleri soruyorlar. Prefabriklerde yaşayacaklarmış. Doktor bile olacakmış. Çalışanların aileleriyle ancak yılda bir defa telefonla konuşabileceklermiş çalışanlar. Az aranırsa masraflar şirketten tabii ki. Gazeteler de olacakmış. Hem de İtalyan gazeteleri. Üstelik şirket televizyona bile izin verecekmiş. Kamera doğaçlama çevrinme yaparak toplantı yapılan mekânı da gösteriyor usulca. Corrado, hayal kırıklığıyla dışarı çıkıyor. Hava puslu. İşyerinin avlusunda samanlar içinde istiflenmiş büyük cam şişeler de fark ediliyor. Buradaki işçilerle petrol çıkartılabilir miydi uzaklardaki Patagonya açıklarında?

Pencereden, haliçten geçen bir gemi yansıyor birden. Giuliana evde. Hastalanan oğlu odasında yatarken buluyor. Hizmetçi de evde. Oğlunun hastalığını şefkat göstererek anlamaya çabalıyor Giuliana. Çocuğun ayakları tutmuyor. Yoksa çocuk felci mi geçiriyordu Valerio? Eve Linda da geliyor sonra. Bu andaki çekimler çarpıcıydı. Yoğun yakın plan çekimlerle yansıyan bu anlar, sanki uykusundan uyandırılan birisinin ilk andaki algılaması gibi hissediliyor. Ya da narkozlu algılaması gibiydi. Sonra Giuliana tahtaya tebeşirle resim çiziyor. Giuliana ve Ugo, oğullarına okul öncesi eğitim vermeye başlamışlar. Onunla deney-oyun bile yapıyorlar. Valerio’nun oyuncakları bile evdeki derslerin parçası. Valerio, annesinden masal anlatmasını istiyor kendine. Giuliana bildiği bütün masalları anlatmış ona.

Giuliana’nın anlattığı masal yansıyor birden. Kamera, aşağıya “tilt” yaparken, görüntü de bulanık yansıyor. Görüntüye denizde yüzen ergenlik çağındaki masal kızı (Emanuela Paola Carboni) girince görüntü netleşiyor. Masal kızı yüzerken, Giuliana’nın da dış sesi duyuluyor. Masaldaki kız, onu ürküten yetişkinlerden sıkılmış. Erkek çocuklardan da hoşlanmıyormuş. Çünkü hepsi yetişkin gibi gözükmeye çalışıyorlarmış. Bu yüzden yalnızmış karabataklar, martılar, vahşi tavşanların arasında. Denizin dibinin görüldüğü ısız bir koy bulmuş kız. Orayı sevmiş. Bikinili kız denizden çıkıp kızgın kumlara uzanıyor. Sonra da oradan ayrılıyor masal kızı. Ertesi gün tekneler görmüş açıkta. Saklanmış. Sonra etkilendiği tekneye doğru yüzmüş kız. Tekne dümen kırıp uzaklaşmış oradan. Bu onun için gizemliymiş. Kız kıyıda şaşkınlıkla etrafa bakınırken ilahiye dönüşen kadın sesi duyuluyor. Tıpkı ön jenerikteki gibi. Kız etrafına bakınırken, kamera yakın planda çarpıcı çekimle yansıtıyor bu anı. Kız sanki kamerayla birlikte dönüyormuş gibi hissediliyor bu anda. Kız, kadın sesini duyuyor, ama kadını göremiyor. Bu da mı gizemliydi? Ses denizden mi geliyordu? Kız hemen denize giriyor ama bir şey göremiyor. Kız, kayaların olduğu yere doğru yüzüyor. Kayalar insanlara mı benziyordu? Bu masal, Giuliana’nın ruhunun içindekinin dışavurumu gibiydi.

Kamera, evin salonuna dönüyor. Haliçten bir gemi geçerken yansıyor. Giuliana, keder yüklü gözlerle iskeleye bakıyor o anda. Hizmetçi, Giuliana’ya dergileri veriyor. Sonra Giuliana, oğlunun odasına girecekken, Valerio’nun yürüdüğünü görüyor. İçeri giriyor ve oğlunun vücudunu yokluyor. Az önce olanlar neydi? Oğlunu felçli mi olarak düşünmüştü? Oğluna sarılıyor, onu doya doya öpüyor Giuliana. Oğlunun bir şey dediğini sanıyor, sonra da aşağı kata iniyor Giuliana. Altta da gerilimli müzik duyuluyor.

Gri mantolu Giuliana dışarıya çıkıyor. Kıyıdan yürüyor. Sonra otele geliyor. Resepsiyona oda numarası soruyor, ama kimin olduğunu bilmiyor. Telaşlı ve korku içinde Giuliana. Birden Corrado’nun adını hatırlıyor. Oda numarasını öğreniyor ve Corrado’nun pembeli odasına gidiyor. Bembeyaz koridor uzanıyor. Corrado odasından çıkıyor, koridorun ucunda bekliyor onu. Odasına giriyor. Corrado oğlunu soruyor. Valerio’nun ona ihtiyacı yokmuş. Boşlukta Giuliana. Hep kendini kötülüyor. Derin bir depresyon içinde sanki. Giuliana, yere oturup haritayı açıyor ve bu dünyada birinin daha iyi olacağı yeri arıyor. Öyle bir yer var mıydı? Hep aynı yere dönülüyordu. Kısırdöngü. Corrado onun başını okşuyor, sanki sevişmek ister gibi. Giuliana ayağa kalkıyor ve siyah süveterini çıkartıp yatağın üzerine oturuyor. Arada bir gemi sireni duyuluyor. Corrado ayağa kalkıyor ve yatakta uzanmış Giuliana’nın büyüleyici bacaklarını seyrediyor. Kamera, Giuliana’nın başucundan sola doğru kaymaya başlıyor sonra. Gemi sireni Giuliana’nın kafasının içinde çalıyor sanki. Çarşafa sarınıyor sonra. Giuliana, bazen birilerine saldırmak istiyormuş. Corrado, bunun kötü bir şey olmadığını söylüyor. Bazen o da istiyormuş. Giuliana yardım istiyor ondan. Sonra sarılıyorlar. İhtirasla öpüşüyorlar. Geminin sireni duyuluyor sürekli. Yatağa uzanıyorlar. Corrado şehveti yaşarken, Giuliana acı içinde. Zihni karışık. Kamera, devamlı Giuliana’nın büyüleyen karşı konulmaz vücudunu yansıtıyor. Giuliana birden ayağa kalkıyor ve gardırobu kapatıyor. Sonra da gözü beyaz perdesi olan pencereye takılıyor. Pencereye doğru yürüyor. Perdeyi açıyor. Karanlık çökmüş. Kamera, sokağı yansıtırken, birini de gösteriyor. Giuliana oturuyor. Corrado, yarım kalan sevişmeyi sürdürmek isterken, Giuliana ne yapacağını hiç bilemiyor. Divana uzanıyor. Corrado onu sürekli okşuyor. Kamera, beyaz çarşaflı yatağı bulanık gösteriyor. Sonra da Giuliana yatakta kendini Corrado’ya bırakıyor. Sevişmeden sonra kamera pembeli komidin ve abajurdan sağa çevrinme yapıyor. Giuliana uyanırken, gemi sireni de duyuluyor.
Gece. Giuliana dışarı çıkıyor. Corrado da peşinden koşuyor. Corrado’nun beyaz arabasına biniyorlar. Giuliana’nın açmak istediği dükkâna gidiyorlar. Corrado, Giuliana’nın ne yapmak istediğini soruyor. Giuliana, “Hiçbir şey” diyor. İnsanların kendisi hakkında endişelenmelerinden hep rahatsızmış. Doktorların bile. Yalnız bırakılmadığı zamanlar kendini hasta hissediyormuş. Gerçekliği yeniden düzenlemek için hastanede dediklerinin aynısını yapmış. Sadakatsiz bir eş bile olmayı becermiş. Giuliana, “Gerçekliğin korkunç bir yanı var” diyor. Ama ne olduğunu da bilmiyormuş. Ona bunu kim söyleyecekti? Corrado bile yardım etmemiş. Corrado çıkarken, kamera da çok yakın çekimle onu yansıtıyordu sağa çevrinme yaparken. Corrado sokakta ve ne yapacağını bilemiyor. Kamera kapıdan onu yansıtıyor bu anda. Sanki Giuliana’nın içinden çıkıp gidiyormuş gibi.

Limanda. Kamera, yarıya kadar kırmızıya boyanmış gemiyi gösterirken, Giuliana da geminin yanında endişe ve korku içinde yürüyor. Yolunu kaybetmiş gibi. Yağ içindeki kirli denize bakıyor sonra. Gemiye çıkacakken bir çalışan geliyor. Giuliana adama, geminin yolcu alıp almadığını soruyor. Adama pek anlayamadığı şeyler söyleyip duruyor sonra Giuliana. Oradan keder yüklü ayrılıp gidiyor Giuliana.

Gündüz. Fabrika bacalarından ayrılan kamera, sağa çevrinme yaparak duvar dibinde kendi başına oynayan Valerio’yu gösteriyor. Buharlar çıkıyor her taraftan. Valerio’nun yanına yeşil mantolu Giuliana geliyor. Valerio, bacadan çıkan dumanın neden sarı olduğunu merak ediyor. Kuşlar ölür müydü? Ama kuşlar zekiydi. Sarı dumanın zehirli olduğunu öğrenmişlerdir. İstiflemiş atık bidonları bir an bulanık yansıyor. Gidiyorlar. Kamera, doğayı kirleten fabrikanın üzerinde bir an kalıyor ve film bitiyor. Her şey başladığı yere dönüyormuş gibiydi sanki. Kısırdöngülerdeki gibi. Zihinsel bulanıklar da çoğalıyor ardından. “Bütün bunlar yaşanmış mıydı” kuşkusu da sarıyor her tarafı. Giuliana’nın algısı, seyircinin algısını kaosa mı sürüklüyordu? .

Antonioni, sadece Giuliana’nın ruhunun çölleşmesini anlatmıyor. Giuliana’yla Dünya’yı özdeşleştirmiş bu filmiyle sanki. İnsanlık, karşı konulamaz hırsıyla doğayı mahvediyordu. İnsanlığın istikrarsız “istikrarlı büyümeleri” çevreyi kirletiyordu. Küresel iklim değişiklikleri ve küresel ısınma yaşanıyordu. Antonioni, insanlık böyle devam ederse “mavi gezegen” Dünya, “kızıl gezegen” Mars’a dönüşecek diyor bu filmiyle yıllar öncesinden. Filmin adı “Kızıl Çöl”, Mars’ı simgeliyor. Dünyanın psikolojisi bozuldu işte.

(14 Mart 2016)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Saklı, 22 Nisan’da Vizyonda

Selim Evci’nin yazıp yönettiği üçüncü uzun metrajlı filmi Saklı, 22 Nisan’da vizyona giriyor. Başrollerinde İlhan Şeşen, Türkü Turan Settar Tanrıöğen ve Pelin Akil’in rol aldığı film iki ailenin birbirleriyle kesişen saklı hayatlarını konu alırken, aynı zamanda insanın kendi içindeki ‘saklı’ duygularına da işaret ediyor. Dünya prömiyerini 39. Montreal Film Festivali’nde yapan Saklı, bu yıl 52.si yapılan Uluslararası Antalya Film Festivali’nden de Film-Yön Derneği En İyi Yönetmen Ödülü, Cezayir’de gerçekleştirilen Annaba Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu ödülü, 3. Antakya Altın Defne Film Festivali’nden ise En İyi Film ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini kazandı.

SineBU Baharı Yepyeni Filmleriyle Karşılıyor

Boğaziçi Üniversitesi’nin sinema salonu SineBU baharın gelişini birbirinden özel filmlerle kutluyor. Herkese açık olan SineBU’da bu ay Oscar ve Cannes’da yarışmış filmlerle birlikte iki tane de çok özel belgesel gösterimde olacak. Bu ay 3 yeni film, Carol, Hasret (Sehnsucht) ve Harika Bir Gün (A Perfect Day) gösterilecek. Saul’un Oğlu (Son of Saul) ve Mustang seyircisiyle buluşmaya devam ederken, ayın sesli betimlemeli filmi Hasret (Sehnsucht) de izleyiciyle buluşacak.

SineBU Baharı Yepyeni Filmleriyle Karşılıyor yazısına devam et

Ali Kundilli 2 Oyuncuları Eskişehir’de Kahkaha Tufanı Estirdi

04 Mart Cuma günü vizyona giren Ali Kundilli 2 filminin oyuncuları 05 Mart günü Eskişehirli sinemaseverlerle buluştu. Gösterimden önce soruları cevaplayan oyuncular Cem Gelinoğlu, Zeynep Aktuğ, Sami Aksu, Emre Mutlu ve filmin yönetmeni Faruk Aksoy, Ali Kundilli 2’yi Eskişehirlilerle birlikte izledi. Başrollerini Cem Gelinoğlu, Zeynep Aktuğ, Ezgi Tombul, Sami Aksu, Emre Mutlu, Hakan Bilgin ve Ayşegül Atik’in paylaştığı filmin yönetmenliğini Faruk Aksoy yaptı.

Ali Kundilli 2 Oyuncuları Eskişehir’de Kahkaha Tufanı Estirdi yazısına devam et

Film-San Vakfı Kadın Sanatçılar İçin Kadınlar Matinesi Yapıyor

Film-San Vakfı, Dünya Kadınlar Günü’nde, 08 Mart 2016 Salı günü saat 13:00 – 17:00 saatleri arasında Nermin Denizci’nin Koordinatörlüğünde sinema ve müzik dünyasının önde gelen kadın sanatçılarını “Kennedy Caddesi, Sahil Yolu, No: 63 B/1, Bakırköy, İstanbul” adresinde faaliyet gösteren Bakırköy Efendim Fasıl’da Kadınlar Matinesi eğlencesinde buluşturuyor. Usta Keman Virtiözü Namık Taşıpnarlı önderliğinde Mustafa Malat ile gerçekleştirilecek olan musiki show sırasında davete katılan konuk kadın sanatçılar da sahne alacak.

04 Mart’ta Vizyona Giren Ali Kundilli 2 Sinemaları Kahkahaya Boğuyor

Sosyal medyada keşfedilen ve ilk filmi Ali Kundilli ile 500 bin kişi tarafından izlenen sevilen oyuncu Cem Gelinoğlu, ikinci filmiyle geri döndü. Dost canlısı, namuslu, delikanlı Ali Kundilli, ikinci kez izleyiciyle 04 Mart Cuma günü buluştu. İlk filmde, sevdiği kız İlknur’la evlenme sürecinde başından geçen eğlenceli olayları kahkahalarla izlediğimiz Ali Kundilli bu kez çok daha fazla güldürmek için geliyor. Ali Kundilli şimdi de baba oluyor.