15 m2 civarı genişlikte karanlık bir oda içinde tanışıyoruz Jack ve annesiyle. Bir tavan penceresinden ışık alan mekân dar alanda farklı işlevler için kullanılıyor. Yatak, banyo, mutfak, oyun alanı hepsi aynı odanın içerisinde. Ayarı bozuk bir televizyonda çizgi film oynuyor. Amerikan kırsalında yoksul bir anne oğulun yaşam kavgası diye düşünüyoruz ilk anlarda. Öyle ya beşinci yaşına basmış Jack’in doğum günü pastasına mum bile temin edememişlerdir.
Kısa bir süre sonra annenin (Ma diye hitap ediyor ona Jack) küçük oğluna itirafıyla gerçeği öğreniyoruz. 17 yaşındayken Old Nick lâkaplı komşuları tarafından kaçırılan Joy yedi senedir bu bahçe kulübesinde hapistir. Zoraki karılık ettiği adamdan olmadır Jack. Küçük çocuğunu kimselere verememiş, yaşadığı kâbusa onun varlığı sayesinde katlanabilmiştir. Jack’in dünyası Platon’un ünlü mağarasını anımsatan bu küçücük odadan ibarettir. Tavan penceresinden uzaya, televizyon ekranından yansıyan gezegenlere ve cennete uzanır yol.
Jack için güvenli sıcak bir yuvadır oda. Belirsizliğin hüküm sürdüğü dışarısı tehlikelerle doludur. Lakin yaşanan bir peri masalı değildir. Joy’un oğluna gerçeği anlatmasının vakti gelmiştir. Genç kadının kaçış planına göre ölü taklidi yaparak odanın dışına sızan küçük çocuk yeniden doğduğu dışarıdaki dünyaya uyum sağlamaya çalışacaktır.
Dublin’in kaymak tabakasından altın çocuk tabir edilen gencin bir yaz gecesi öfkesine kapılarak hayatını mahvedişini öyküleyen 2013 yılı İstanbul Film Festivali Altın Lale ödüllü ‘Ne Yaptın
Richard? / What Richard Did’ ve kafasında devasa bir maske taşıyan Michael Fassbender’in yorumladığı eksantrik rock grubu liderinin sıradışı hikâyesine soyunduğu 2014 yapımı ‘Frank’ ile tanıyıp sevdiğimiz İrlandalı bağımsız sinemacı Lenny Abrahamson’ın ilk paragraflarda hikâyesini özetlediğimiz son çalışması ‘Room’ bizde ‘Room: Gizli Dünya’ adıyla gösteriliyor.
İrlanda kökenli Kanadalı yazar Emma Donoghue’nin filme kaynaklık eden aynı adlı romanını okur okumaz vurulmuş Dublin doğumlu yönetmenimiz. Bağımsız ve küçük ölçekli filmler çeken bir sinemacı olarak bu çok satan romanın sinema hakları için epeyce uğraşmış. Yazarını ikna etmek için Platon’un ünlü mağara alegorisini de içinde barındıran felsefi alıntılarla yüklü uzun bir mektup kaleme aldığı biliniyor. Sonunda izni koparmış ve filmi kendi çizgisinden sapmadan kotarmış. ‘Room’ küçük boyutlu ancak zengin fantastik referanslar içeren bir çalışma.
Filmin ilk bölümü romanda olduğu gibi küçük odanın içinde geçiyor. Yönetmen, ‘Frank’in müziği ve şarkılarının da bestecisi Stephen Rennicks’in alçak tondan ezgileriyle ilerleyen ilk 45 dakika içinde klostrofobik dar alanda gerilim ve korku unsurunu ustaca işliyor. Yine romanda olduğu gibi ilkinin tamamiyle zıddı olarak dış dünyada devam ediyor hikâye. Jack’in odadan dışarıya çıkması ya da yeni ve çok daha kaotik bir dünyaya doğuşu kuşkusuz ilginç vaadler içeriyor. Abrahamson’ın işte tam bu noktada eline geçen fırsatı çok da iyi değerlendiremediğine şahit oluyoruz. Jack’in büyüme hikâyesi ve yeni bir dünyaya adapte olma serüveni yeterince güçlü değil. Özgün metinde dış dünyaya adım attıktan sonra ortadan kaybolan anneyi hikâyeye dahil ediyor Abrahamson. Ancak genç kadının uyum ve çevresiyle hesaplaşma sürecinin aktarılışının da çok etkili bir biçimde olduğu söylenemez.
Oysa filmin çok sağlam oyuncuları var. Anne Joy’u yorumlayan ve bu yıl Amerikan ve İngiliz Akademileri’nin gözdesi olarak öne çıkan ve şimdiye kadar Altın Küre ve Bafta dahil olmak üzere yirmiye yakın ödül toplayan Brie Larson 28 Şubat Pazar akşamı beklendiği gibi Oscar ödülüne de uzandı. Daha önce romantik güldürüler ve televizyon filmlerinde rol almış, ‘Short Term 12’de dikkatimizi çekmiş aynı zamanda profesyonel bir şarkıcı olan Larson kariyerinin başlarında ele geçirdiği bu şansı iyi değerlendirir umarız. Ancak filmin asıl keşfi Jack’i canlandıran küçük oyuncu büyük yetenek Jacob Tremblay. Büyük ebeveynleri canlandıran Joan Allen, William H. Macy, Tom McCamus gibi deneyimli oyuncular bu mütevazı filmin diğer önemli kozlarından.
(01 Mart 2016)
Ferhan Baran