52. Uluslararası Antalya Film Festivali sona erdi. Altın Portakal’lar dağıtıldı. 10 yılı yakın bir süredir yakından takip ettiğim festivalin, hiçbir zaman süt liman geçtiğini hatırlamıyorum. Her yıl mutlaka bir sansasyon, tartışma, sürtüşme, gaf, lâf-ü güzaf bir şeyler mutlaka olur. Memleketin diğer şehirlerindeki festivaller daha kendi halindeyken, Antalya hep sınıfın popüler çocuğu olmuştur. Tabii bundan geçmişten gelen pırıltısının etkisi büyük. Antalya deyince halkın aklına kortej ve Yeşilçam yıldızları geliyordu hiç şüphesiz. Halk televizyonun dahi olmadığı zamanlarda, perdede izleyerek büyülendiği film yıldızlarını kanlı canlı Antalya’da görme fırsatı buluyordu. Bu hiç şüphesiz hem halk hem de sinemacılar için eşsiz bir buluşma değeri taşıyordu.
Antalya’da Yeşilçam Devri Kapandı mı?
Tabii artık devir değişti, teknoloji gelişti, birçok şey büyüsünü yitirdi. Ama yine de o tatlı nostaljik günler bir haftalığına da olsa festivalde yaşamaya devam ediyordu. Ancak festivalin yerelden evrensele geçme zamanının geldiğine inanan festival komitesi geçen yıldan başlayarak, 50 yıllık festivalde ciddi ve köklü değişikliklere imza attılar. Bu değişikliklerin bir kısmının festivale oldukça ivme kazandırdığını bazılarının ise kafa karışlığına yol açtığını söyleyebilirim kendi adıma… Festivali uluslararası boyuta taşımamız harika, gelecek sene ustaların yanı sıra sinema kariyerinin zirvesindeki isimleri ve heyecanla beklediğimiz filmleri izlemeyi ilk kez Antalya’da izlemeyi çok isterim. Tıpkı İstanbul’daki ve dünyadaki diğer büyük festivallerde olduğu gibi… Yeşilçam’ın omuzlarında yükselen bir festivalin yine de Yeşilçam’ı bir kalemde silip atmaması gerektiğine inananlardanım. Ödül töreninde Selda Alkor’un sitemi bunun bir göstergesiydi.
İki Ayrı Ödül Töreni Olmadı…
Ödül töreninin ikiye bölünmesi bana kalırsa en büyük yanlış olmuş. Gelecek sene bu hatadan dönülmeli diye düşünüyorum. Büyük bir kargaşa, karışıklıktan başka bir getirisi olmadı. Zaten belgesel ve kısa film yarışmaları kaldırıldı. Bir avuç ödül var ulusal kategoride… Asıl sorun uluslararası kategoride bu kadar fazla ödül dağıtılmasından kaynaklanıyor. Bu ister istemez acaba festivalde ulusal yarışma tamamen kaldırılıp tamamen uluslararası mı olacak şüphesi doğuruyor. Sanki bunun provası gibiydi Pazar günkü tören…
Sunucu ve Sunum Hataları…
Sunucular… Bir festival nasıl biterse öyle kalıyor akıllarda. O yüzden sunucuların performansları çok önemli. Yakın zamanda 1. Edirne Film Festivali’nde bu fiyaskoyu yaşadık. Hadi o ilkti diyelim ama Antalya gibi Cannes, Berlin, Toronto gibi festivallerle yarışma iddiasındaki yarım asrı devirmiş bir festivalin bu gibi hatalar yapma lüksü olmamalı. Çevirmenler de aynı şekilde çok yetersizdi. Madem uluslararası olmaya çalışıyoruz, o çeviriler neydi öyle? İki ayrı ödül töreni yapıldı, daha sunucular bile neye, kime ödül vereceğini karıştırırken halkın anlamasını nasıl bekliyoruz. Ulusal derken uluslararası, uluslararası derken ulusalın anonsları derken çorba oldu her şey…
Festivaller Hâlâ Bizim
Antalya hepimizin festivali, özellikle bir Antalyalı olarak festivali daha çok sahipleniyorum hiç şüphesiz. Festivalde çok iyi gelişmeler var özellikle geçtiğimiz yıl başlayıp bu yıl daha da ivme kazanan Film Forum sinemacılarımıza çok büyük kaynak ve imkân sağlıyor. Ancak festivali yapıcı bir şekilde eleştirmenin kuru alkış ve övgüden daha fazla yarar getireceğine inandığım için buraya bunları yazdım. Festivale gelmeden hemen önce Emre Buga ile yaptığımız canlı yayın da festivaldeki değişim rüzgârlarını ve güzel gelişmelerin de hakkını vermiştik.
Sarmaşık’ın Haklı Zaferi
Bu kısma burada bir nokta koyup filmlere ve ödüllere geçmek istiyorum. Festivalin ulusal yarışma bölümünde -ben de dahil- kime sorsan herkesin favorisi olan Tolga Karaçelik’in yazıp yönettiği Sarmaşık filmiydi. Belki de uzun zamandan sonra ilk kez En İyi Film Ödülü alan bir film olması gerektiği gibi senaryo, yönetmen ve oyuncu ödüllerinin de sahibi oluyordu. Bu anlamda ulusal yarışmadaki jüriyi tebrik ediyorum. En İyi Film Ödülünü iki filme birden vermedikleri ve diğer ana ödülleri elma armut dağıttır gibi dağıtmadıkları için… En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü sonuna kadar hak eden Nadir Sarıbacak’ı da tekrar tekrar tebrik ediyorum. Şu günlerde vizyonda olan Sarmaşık’ı izleyebileceğiniz sinema salonlarını hatırlatmak isterim.
Saklı Festivalin Başarılı Filmlerindendi
Selim Evci’nin 3. uzun metrajlı filmi, hem Evci filmografisinin, hem de festivalin en iyi filmlerindendi. Türkü Turan da nefis bir performans sergiliyor, ben kendi adıma ödül de alabileceğini düşünüyordum. Tabii almamış olması bir şey eksiltmiyor başarısından. Saklı’nın vizyon tarihi henüz belli değil ancak takipte kalın, mutlaka görün. Hem Tolga Karaçelik, hem de Türkü Turan ile ödül töreni öncesi yaptığımız yayınlara bu linkten ulaşabilirsiniz. Ayrıca daha birçok kıymetli ismin festival değerlendirmesini bulmanız mümkün.
Heyecan Verici Bir Türk Korku Filmi: Baskın
Uzun zamandır merakla beklediğim bir diğer film Baskın’ı da Antalya’da izleme ve yönetmeni Can Evrenol ile tanışma fırsatı buldum. Can’ı zaten uzun zamandır kısa filmleriyle seven ve takip eden bir kitle var. Umuyorum bu uzun metrajlı ilk filmiyle katlanarak artar. Baskın, Türk korku sineması için yeni ve taze bir soluk. Dünyada benzer pek çok örneğini izlemiş olabiliriz ama Baskın buna rağmen kötü bir kopya gibi durmuyor. Tüm bu handikaba rağmen kendine has bir dil kurmayı başarmış. Yönetimi, oyuncu performansları, makyajı, müzikleri çok başarılı. Filmin 1 Ocak’ta gösterime gireceğini hatırlatıp sizi Can Evrenol ile Antalya’daki sohbetimiz e davet ediyorum.
Hepimiz Cadıyız
Son olarak Antalya’da aklımızda kalan filmlerin en başında gelen The Witch’ten söz etmek istiyorum. Pek yakında ülkemizde vizyona girecek olan ABD & Kanada ortak yapımı korku filmi bu türde uzun zamandır arayıp da bulamadığımız lezzette. Müthiş atmosferi, sakince artan gerilimi ve heyecanı son ana kadar ayakta tutmasıyla inanılmaz başarılı. 17. yüzyılda İngiltere’sinde, 5 çocuğuyla birlikte Hristiyanlık kurallarına sımsıkı bağlı, ıssız bir ormanda yaşayan bir ailenin başına gelenleri izlediğimiz film; kadın, erkek, din, otoriterlik, inançlar, gelenekler ve daha pek çok şey üzerine söyleyecek çok sözü var. Özellikle kadınları bu filmi izlemeye davet ediyorum.
(11 Aralık 2015)
Gizem Ertürk