Çek Bir Kısa Film Yarışması Ödül Töreni Ünlü Oyuncuların ve Sanatseverlerin Katılımıyla Gerçekleşecek

Çocukların sanatsal anlamda gelişimlerini desteklemek amacıyla düzenlenen Çek Bir Kısa Film Yarışması ödülleri sahiplerini buluyor. 30 Mayıs Cumartesi günü 14:00’de Trump Towers AVM’de gerçekleşecek ödül törenine oyuncu Mete Horozoğlu, Nadir Sarıbacak gibi tanınmış isimlerinin yanı sıra, Akademisyen Yrd. Doç. Dr. Hasan Ahmet Gökçe, Yönetmen Muaz Gülen, Sinema Eleştirmeni – Gazeteci Nedim Hazar, Psikolog Sümeyra Özcan ve sanatseverler katılacak.

Çek Bir Kısa Film Yarışması Ödül Töreni Ünlü Oyuncuların ve Sanatseverlerin Katılımıyla Gerçekleşecek yazısına devam et

Üç Yol Filmi Özel Seçenekleri ile Nihayet DVD Olarak Satışa Sunuluyor

Dağıtımcıların yüksek bütçeli ve gişe geliri büyük filmleri tercih etmesi sebebiyle kısa bir süre ticari dağıtım imkanı bulan Üç Yol filmi festivaller ve özel gösterimler aracılığı ile seyircisiyle buluşabilmişti. Yurtiçi ve yurtdışı festivallerde toplamda 13 başarıya imza atan film geçtiğimiz aylarda i-tunes online mağazasında 7 alt yazı seçeneğiyle dünya seyircisiyle buluşmaya adım attı. Filme sahip olmak isteyen sinemaseverler kaç zamandır heyecanla filmin DVD.sinin çıkmasını bekliyordu. Üç Yol filmiyle birlikte sinemaseverler, DVD.de yönetmen Faysal Soysal’ın 35 mm olarak çektiği ödüllü Kayıp Zaman Düşleri adlı kısa filme de sahip olabilecekler.

Üç Yol Filmi Özel Seçenekleri ile Nihayet DVD Olarak Satışa Sunuluyor yazısına devam et

sinematek.tv’de Gün Yüzüne Çıkmamış Filmler

sinematek.tv, İnternet Sineması Günleri başlığı altında farklı bir gösterim sistemi deniyor. İnternet Sineması Günleri’nde seyirci karşısına ilk defa çıkacak, daha önce hiç gösterilmemiş, ilk defa sinematek.tv’de gösterilecek filmler var. sinematek.tv Internet Sineması Günleri: Dünün Filmleri, 27 Mayıs – 05 Haziran 2015 tarihleri arasında gösterimde olacak. Film gösterimleri www.sinematek.tv/filmler adresinden herkese açık olacak.

sinematek.tv’de Gün Yüzüne Çıkmamış Filmler yazısına devam et

Rengarenk Bir Programla Cinsiyet ve Kimlik Temalı Filmler Pera Müzesi’nde

Pera Film’in Grayson Perry: Küçük Farklılıklar Sergisi kapsamında düzenlediği Tam Benlik: İngiliz Sinemasında Cinsiyet ve Kimlik programı Pera Müzesi’nde 27 Mayıs’ta başlıyor. Programda toplumsal cinsiyet, kimlik ve farklı kişisel deneyimlerden oluşan hikâyeleri konu alan 10 film gösterilecek. Gösterilecek filmler arasında En İncesinden Bir Zevkle, Maskeli Leydi, Müstehcen Çizmeler, Kadife Dokunuşlar, Plüton’da Kahvaltı gibi filmler var.

Rengarenk Bir Programla Cinsiyet ve Kimlik Temalı Filmler Pera Müzesi’nde yazısına devam et

Ölüm Fısıltısı (Yönetmen: Ivan Kavanagh)

Ivan Kavanagh’ın yönettiği ve Rupert Evans, Antonia Campbell Hughes, Hannah Hoekstra ile Steve Oram’ın oynadığı Ölüm Fısıltısı (The Canal), 29 Mayıs 2015’de Özen Film dağıtımıyla Vişne Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Film arşivciliği yapan David, karısı Alice’in kendisini aldattığından şüphelenmektedir. David’in şüphe ve sıkıntıları, yaşadıkları evin geçmişte vahşi bir cinayete sahne olduğunu öğrenmesiyle çok farklı bir boyut alacaktır. Grolsch Film Works’den film eleştirmeni Anton Bitel’e göre, “Duvardaki çatlağın ardındaki, önce filmde sonra zihnimizin karanlık köşelerinde bizimle saklambaç oynuyor.”

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Ölüm Fısıltısı (Yönetmen: Ivan Kavanagh) yazısına devam et

Asasız Musa, 29 Mayıs’ta Yeniden Vizyonda

20 Eylül 1992′de Diyarbakır’da öldürülen Kürt aydın Musa Anter’in hayatı beyazperdeye taşındı. Yönetmen Aydın Orak’ın ilk uzun metrajlı filminde Anter’in üç çocuğu da rol aldı. Film 29 Mayıs’ta yeniden vizyona girecek. Dünya prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapan Asasız Musa, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ankara Uluslararası Film Festivali’nin yanı sıra Uluslararası Alexandria Film Festivali’nde de Türkiye’yi temsil etmişti. Kürt aydın Musa Anter’in yaşamındaki dönüm noktalarını metaforik bir dille konu alan yönetmen Aydın Orak’ın ilk uzun metraj sinema filmi Asasız Musa, 4 yıllık çalışma sürecinin ardından çekildi.

Birdman Üzerine Sayıklamalar

Yeni Eğilimlerin Son Kalesi

2015 Oscar’larının tartışmasız galibi olan ve geçenlerde DVD olarak seyirciyle buluşan “Birdman”, öncelikle, geçtiğimiz yıl gösterime giren bir dizi filmin temalarıyla paralellik göstermesi bakımından dikkat çekici. Hatırlanacağı gibi “Gone Girl”ün finalinde, bir canavarla evliliğini sürdürmek zorunda kalan zavallı koca da, “Nightcrawler”da başarı merdivenlerini üçer beşer tırmanan ruhsuz haberci de nasıl bir medya düzeninden geçtiğimizi fısıldıyorlardı. Halkaya eklenebilecek son Cronenberg filminde de aynı sistem tarafından köpürtülen Hollywood mitosuna sıradışı bir yorum getirildiğini söyleyebiliriz.

Film, en büyük zaafı sayılabilecek ve zaman zaman “dağılma” tehlikesi gösteren çoklu tema yönelimi bir yana (Hollywood ve Broadway’in “sanat” ortamı, kültürel erozyon, aile içi ilişkiler, varolma savaşı vs.), “küllerinden doğan kahramanı” aracılığıyla benzer bir sonucu dile getiriyor. Kızının öngörüsüne göre Birdman, “facebook ve twitter’da dahi olmaması” nedeniyle kaybolmuş durumda. Zorunlu çıplak gösterinin izlenme rekoru kırması zafere giden yolun kapılarını aralarken, finaldeki eylemin medyadaki yansımaları, kahramanımıza “özgürlüğünü” kazandırıyor. Bir başka deyişle, zorlu mücadelenin galibi, yeni düzenin sınırlarını keşfetmesinden sonra işleri yoluna koyuyor. Atmaca’nın kaderiyle başbaşa bırakılması ve iç sesin susturulması da öyle…

Kuşkusuz “kuşak farkı” klişesinin ötesinde bir durum bu… Gelinen noktadan rahatsızlık duyan pek çok yönetmen olduğu düşünülürse, bu temanın 2014’le sınırlı kalmayacağı söylenebilir.

Eleştirinin Sefaleti

Filmin, “yaratma cesaretine” vurgu yapan anlatısı ile sektördeki yozlaşmaya işaret eden anların, kritik sahnelerde ortaya çıkan eleştirmen kimliğinde vücut bulması önemli; çünkü bu durum, sanatın popüler eğilimlerle çatışmasına da işaret ediyor. Bu haliyle “Beyaz Türk” kavramının Yeni Dünya’daki temsilcisi gibi görünen ve oyunu henüz seyretmeden ortaya çıkanı öngören eleştirmen, Hollywood’un çaptan düşmüş “yıldız tozunun” Raymond Carver’ı nasıl katledeceğini çok iyi biliyor. Burada enteresan olan, oyunun perde arkasında yaşanan gelişmelerin onu doğrular nitelikte olması. Parasal sorunlara eklenen oyuncu performansları ve Riggan Thomson’un (Michael Keaton) iç hesaplaşmaları, kabusun sinyalini veriyor. Mike Shiner’ın (Edward Norton) yorumları da pek farklı değil; zira o da, bir yanıyla medyatik eğilimlerin dışında kalıyor, underground bir tavrı temsil ediyor. Ne var ki malum finalin, her ikisinin de yenilgisini ilan ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir başka deyişle film, yüksek perdeden olmasa bile, kulaklarımıza böylesi bir “sanatsal” temsiliyetin sonuna gelindiğini fısıldıyor ve Emma Stone’un tezini -kara mizah yoluyla da olsa- haklı çıkarıyor: Bu bakışa göre, youtube’da tıklanma oranı, Carver’a yaraşır bir dokunuştan daha önemli!

Lindsay Duncan tarafından canlandırılan tiyatro eleştirmenin ne kadar antipatik çizildiğini hatırlayınca, ortaya çıkan manzarayı Inarritu’ya özgü “soğuk bir şaka” olarak nitelendimemiz kaçınılmaz oluyor.

Referanslar

Hollywood’un Hollywood’la imtihanı, Billy Wilder’ın “Sunset Bulvarı” ile doruğa ulaşıp (1950), Robert Altman’ın “Oyuncu”suyla (1992) yolculuğuna devam eder. Sözü edilen filmlerle akrabalığı bulunmasına karşın “Birdman”i doğrudan bu sınıfa dahil etmek uygun olmayabilir. Süper kahraman serisinin üçüncü filminde yer almayı reddetmesinden sonra kariyeri inişe geçen kahramanımızın yakasını bırakmayan iç ses tersini iddia etse de!…

Bu bağlamda, filmle daha yakın bir ilişkinin adresini, Federico Fellini’nin “Sekiz Buçuk”u (1963) olarak gösterebiliriz. Guido adlı bir yönetmenin yeni çekeceği filme konu bulmada yaşadığı zorlukları anlatan “Sekiz Buçuk”, hatırlanacağı gibi Marcello Mastroianni’nin muhteşem performansıyla akılda kalan kahramanının yaşadığı büyük sorgulamaya da tanık olmamızı sağlıyordu.

Sanatsal yönelimi bir başka noktayı işaret etmekle ve yaratım sürecini daha “riyakar” bir temele oturtmakla beraber, “Birdman”in de adı geçen filmin “kırıntılarını” topladığını söyleyebiliriz. Kendisiyle aynı dönemde gösterime giren Barry Levinson’un “Dönüm Noktası” ise, finaliyle “pişti olmanın” dışında, iki ana karakterin benzeştiği / ayrıştığı noktalar bakımından dikkat çekici. “Samimiyet sınavı” bakımından kantarın topuzu ikinci filme doğru kaysa da “Dönüm Noktası”nın çok daha mütevazı bir serüven olduğunun altını çizelim.

Formül Sineması ama…

Blaise Cendrars’ın deyişiyle “Sinemanın Kâbesi” konumunda olan Hollywood’da Akademi Ödülleri’nin mantığı üç bilinmeyenli denklemleri andırmaktadır. Bugünden bakıldığında “Yurttaş Kane”in safdışı bırakılmasını, Hitchcock ve Kubrick gibi yönetmenlerin ödül gecelerinden eli boş dönmelerini veya “Rocky”nin yumruklarının “Kızgın Boğa”yı nasıl yere serdiğini anlamak zor olsa da, olguları tarihsel süreçleri eşliğinde irdelemek, zor soruların yanıtını bulmayı kolaylaştırabilir.

Formüle dayalı bir sistemde, oyunu kuralına gör oynamayı bilen bir film olarak “Birdman”, işaret ettiği noktaları, sağlam senaryosu ve oyuncu tercihleriyle de pekiştirerek öne çıkmış görünüyor. Buna rağmen yapımı, Kracauer’in best seller romanlara dikkat çekerek popüler kültürü anlamamızı kolaylaştıracak teorisiyle paralel biçimde düşünmekte de yarar var: Michael Keaton’ın kariyerine atıfta bulunarak “maça 3-0 önde başlayan” film, günümüzün kültürel kodlarını deşifre etmeye yönelik zararsız oklarıyla hedefi tutturmaya çalışıyor. Raymond Carver gibi önemli bir yazarı eksen alarak sanat ortamına, ticari sinemanın referanslarıyla dikkat çekmek, araya kişisel trajedilerden toplumsal çöküşe kadar bir dizi devasa tema serpiştirmek de kolay iş değil. Sinema tarihinin çeşitli dönemlerinde karşımıza çıkmakla birlikte, son dönemlerin böylesi bir yoğunluğa sahip en dikkat çekici “işi” olan “Birdman”i, söylediği ve yeterince söyleyemediği “şeylerden” ve ardında bıraktığı sorulardan dolayı önemsemek gerekiyor.

(03 Haziran 2015)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü