Helen (Adams) Keller (1880 -1968), Kör ve sağır kişilerin eğitimlerinde önemli bir örnek olarak tanınan ABD’li yazar ve eğitimci. Ağır bir hastalık nedeni ile 19 aylık iken “kör ve sağır” oldu. … Bir süre sonra konuşma yetisini yitirdi. … 1904’de Cambridge’deki Raddcliffe College’i üstün başarı ile bitirdi. Bu eğitiminde (ve başarısında) katkısı olan öğretmeni Anne Mansfield Sullivan’da önceleri kör iken, gördüğü tedavi sonucu kısmen iyileşmiştir. (Ana Britannica Ansiklopedisi, 18. cilt 343. sayfa)
ABD’de, hep yapıldığı üzere Keller’in (mücadeleli ve mucizeli) yaşamı tiyatro sahnesine taşınmış ve Broadway’de çok tutulmuş bir oyunu oluşturmuştur. Oyun, “melodrama kayması çok kolay ve olası bir gerçek yaşam öyküsünden, duygusallığı son derece denetlenmiş bir yaşam dilimi” (Dorsay – 100 Yılın 100 Yönetmeni, s. 415 – 418) olarak -televizyon kökenli- Arthur Penn tarafından Miracle Worker (1962) adı ile sinemaya uyarlanır. (Filmdeki eğitimci kadın öğretmen rolü ile Anne Bancroft, Oscar ödülü alır, Helen Keller’in küçüklüğündeki oyunu ile de Patty Duke başarı kazanır. (Film bizde Karanlığın İçinden adı ile gösterilmiştir. -Ben TV gösterisini hatırlıyorum, sinemalara çıktı mı???-)
Bu yaşamı, oyunu ve Penn’in filmini belirttikten sonra bizim, Benim Dünyam’a gelirsek, öncelikle şunu söyleyelim ki, gerek filmin afişlerinde (ve yazılı basın tanıtımlarında) ve jeneriğinde Sangay Leela Bhansali’nin Black’inden (2005) esinlenildiği (“uyarlandığı” diyebiliriz) belirtiliyor. Garip olan Bhansali’nin -senaryoyu da yazmıştır- filminin (filminin öyküsünün) özgünlüğünden söz edilmesidir. Gerçi, Black’i bilmiyorum ama bizim Benim Dünyam, bir Miracle Worker uyarlaması değildir. Hem jeneriğine bile Black uyarlaması olduğu yazıldıktan sonra, filme -bu nedenle- her hangi bir şey söylemek mümkün değildir. Filmi beğenir veya beğenmezsiniz, “ağlatma” özelliğini öne çıkarıp eleştirirsiniz. O zaman Yeşilçam’ın tarihine bir göz atın derim. Ayrıca bu (ağlatma) özelliği de -özellikle- vurgulanmış değildir, -Elâ’nın durumunun hiç de normal olmadığı için- konunun gereğidir.
Bir “sinema filmi” niçin ve nasıl yapılır? Ansiklopedik bilgiye göre Keller’in öğretmeni bir kadındır, Miracle Worker’da da bu öğretmen kadındır (Anne Bancroft), Benim Dünyam’da ise erkek (Uğur Yücel). Bhansali’nin Black’inde de böyle mi, yani değişikliği Bhansali mi yaptı, yoksa bizim değiştirmemiz mi? (Black’i seyretmemiş olmak herhalde ayıp değil.) Biz de Helen Keller var mı? Olup olmaması önemli mi, -başka fakülteleri bilmem ama ben okurken Hukuk Fakültesi’nde (hatta bizim sınıfta) kör öğrenciler vardı, şimdi İstanbul Barosu’na kayıtlı kaç kör avukat var. Bunlar sayılacak şeyler değildir- bana göre önemli de değil.
Uğur Yücel bir film yapmaya karar vermiş -belki bunda başkaları etken olmuş olabilir- ve yapmış, Beren Saat, zor bir rolün altına girmiş, başarmış da. (Bu arada küçük Elâ’da Melis Mutluç’u da unutmayalım.) Filme giden seyirci ister Saat için gitsin, ister Yücel için, isterse “ağlamak” için… Yücel’in Benim Dünyam öncesinde yaptığı, dış festivallerde boy göstermiş filmi Soğuk, gösterim için Aralık ayını beklerken, Benim Dünyam sinemada (pardon sinemalarda) boy gösteriyor… Filmin uyarlama olması kimseden saklanmıyor, sonra -yine bir bakın bakalım- Yeşilçam tarihinde ne uyarlamalar yapılmış. Film, Yeşilçam sineması özellikleri taşıyormuş. Burada bir yanlışlık var, Yeşilçam düzeni bir üretim biçimi idi, değişen odur, yoksa Yeşilçam tarzı film yapmak (ne demekse?!) bir eleştiri konusu olamaz.
Ben hiçbir film için “gidin” veya “gitmeyin” demem, burada Benim Dünyam filmi hakkında da bir şey söylediğimi zannetmiyorum. Film hakkında -bence bilinmesi gerekli- ön bilgiler verdim. Bunların seyirciyi olumsuz etkilemesini de istemem. Yine de gidip gitmeme kararı seyircinindir ama film -ne de olsa- bir Uğur Yücel filmi.
(09 Kasım 2013)
Orhan Ünser