Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’nin Başının Üzerindeki Bardağı Gerçek Mermiyle Vurmasından Bu Yana 47 Yıl Geçmiş

Geçtiğimiz günlerde “Yeşilçam Sinemasına Saygı Günleri” düzenleyen İstanbul Klâsik Otomobilciler Derneği Başkanı Serkan Okay, Yılmaz Güney’in başrolünde olduğu “Eşrefpaşalı” ve “Bir Çirkin Adam” filmlerinde kullanılan otomobil Buick Riviera’yı buldu ve sergiledi.

Yılmaz Güney bu otomobili sonradan Hasan Kazankaya’ya satmıştı. Otomobilin son otuz yıldaki sahibiyse Ali Altan Mıhçıoğlu’ydu.

Yılmaz Güney’in 1963 Oldsmobile, 1962 Mercury ve 1965 Ford Mustang otomobilleri de vardı.

Bu yazıda “Eşrefpaşalı” filminin dünya sinema tarihine geçen çekim serüvenini anlatacağız.

Önce Özet:

Yıl: 1966… Yer: Nazım Kalkavan’ın Beylerbeyi’ndeki Yalısıdır… Filmin harici bir gece sahnesi yalının bahçesinde çekilmektedir. İçkili Yılmaz Güney bu sahnede Nebahat Çehre’nin başı üzerine bir bardak koyup tüfeğini ateşleyecektir. Ancak bardağı hakiki bir mermiyle vurmak niyetindedir.

Filmin yönetmeni Erdoğan Tokatlı, Yılmaz Güney’in bu çılgın tavrına karşı çıkar. Tokatlı, Güney’e “Hayır olmaz! Karını öldürmeye mi niyetlisin?” diyecektir.

Ancak Yılmaz Güney’i kararından vazgeçiremez, döndüremez. Ölümle yaşam arasında gidip gelen Nebahat Çehre bir kurbanlık koyun gibi başının üzerinde bardak kaderini bekler. Yılmaz Güney spot lambalarının aydınlığında yirmi metre öteden silâhını doğrultup tetiğe basar. Tek bir kurşunla bardak tuzla buz olmuştur. Kıl payı ölümden dönen Nebahat Çehre korkunç olaydan sonra sinirsel bir boşalmayla Yılmaz Güney’e sarılarak ağlamıştır.

Nebahat Çehre’nin Ölümden Dönmesinin Ayrıntıları:

Yazar William Burroughs Eylül 1951’de ikinci karısı Joan Volmer’ı Guillame Tell’cilik oynarken öldürmüştü; olay şöyle gelişti: William Burroughs karısının başının üzerine bir bardak cin yerleştirdi ve iki metreden tüfekle ateş etti… Kurşun kadının başına saplandı ve ne yazık ki kadın öldü…

15 yıl sonra bu olayın bir benzeri Türkiye’de yaşandı ve şükürler olsun kurşun kadının vücuduna saplanmadı. O kadın Nebahat Çehre kendisine ateş edense kocası Yılmaz Güney’di…

Yılmaz Güney, Nebahat Çehre’nin Başına Hedef Koyup Hedefe Ateş Etmişti!

Yıl 1966. Yılmaz Güney’in, Türkiye eski güzellerinden olan ve her Türk erkeğinin en az bir kere aşık olduğu karısı, Nebahat Çehre’nin başına şişe ya da bardak (tanıkların farklı farklı ifadeleri var) koyup ateş ettiği film olan, “Eşrefpaşalı”daki korkunç olayı önce Giovanni Scognamillo’nun sonra da Erol Günaydın ve Agâh Özgüç’ün anlatımıyla gözünüzün önünde canlandırmaya çalışacağız.

Giovanni Scognamillo, Nebahat Çehre’nin Kafasının Üzerine Ateş Açılmasını Anlatıyor:

Giovanni Scognamillo: “‘Çirkin Kral’la ikinci karşılaşmamız Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği “Eşrefpaşalı”nın setinde oldu: O dönemde adeta “ulusal set” haline gelmiş olan Kalkavanlar’ın köşkünde ortada dolaşan şirin bir küçük kız vardı, adı Billur olan.

Erdoğan Tokatlı beni sabah erkenden aramıştı; filmde küçük bir rol vardı, bir Amerikalı işadamı, oynar mıydım? Figüranlık yapmaya alışmıştım, setler hep ilginç oluyordu, üstelik güzel bir yaz günüydü. Neden olmasın?

Vardığımda set kalabalıklaşmıştı. Yılmaz Güney, Nebahat Çehre, Feridun Çölgeçen, Renan Fosforoğlu, Sevinç Pekin ve değişik bir figürasyon olarak, bir dizi hippy, kimi Fransız, kimi İngiliz.

Sabah ön bahçede çalışıldı, öğlen her zamanki gibi “hafif” bir şeyler yenildi, salatalık, domates, beyaz peynir, ekmek türünden. Öğleden sonra çekimler devam etti ama bizim sahne hep ertelendi, nasıl olsa bir dahili idi! Ve çene çaldık, hippy kızlarla sohbetlere daldık, hava kararınca da Yılmaz Güney’in canlandırdığı karakterin yabancı işadamlarıyla görüşme sahnesi çekildi.

Çekimin asıl olayını daha önce gerek Agâh Özgüç, “Arkadaşım Yılmaz Güney” adlı kitabında, gerekse Ahmet Kahraman, “Yılmaz Güney Efsanesi” adlı kitabında uzun uzun anlattılar. Bense o gece yaşadıklarıma oldukça şaşkın ve bir hayli tedirgin tanık oldum. Gece idi, Yılmaz da oldukça içkili. Çekilecek son bir sahne vardı: Yılmaz Güney on metre ötede olan, Nebahat Çehre’nin başına dikilen bir şişeye ateş edip parçalayacaktı. Erdoğan Tokatlı sahneyi bölmek, kırılan şişe efektini yakından ve ayrıntı olarak çekmek istedi. Yılmaz direndi, tek plânda çekilsin diye. Direnmekle kalmadı elindeki tüfeğe kurşun sürdü. Set bir anda boşaldı, bir görüntü yönetmeni Mustafa Yılmaz, bir de Tokatlı ile iyi anımsıyorsam, yönetmen yardımcılığını yapan Yücel Uçanoğlu sette kaldı. Yılmaz lâf dinlemiyor, içkili ve saldırgandır, Tokatlı ikna edemiyor onu, Çehre ise ha bayıldı ha bayılacak. Yılmaz’ın ne denli iyi silâh kullandığını herkes iyi biliyor ama… Sonuçta her şey bir anda oldu: Yılmaz “motor” diye bağırdı, silâhını ateşledi, şişe parçalandı ve bir alkış koptu… Yılmaz Güney’di bu ve başka şekilde hareket edemezdi, içine işlemişti artık, bir melek-şeytan karışımı gibi. Bir gece, bir lokalde servis yapan garsonun boynuna sarılır, bin lira (ki bayağı büyük paraydı) bahşiş verir, biraz sonra ise haklı ya da haksız, çıngar kopartırdı.”

Erol Günaydın, Nebahat Çehre’nin Kafasının Üzerine Ateş Edilmesini Anlatıyor:

Emine Algan’ın “Erol Günaydın Kitabı: İki Kalas Bir Heves” adlı kitapta (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) Erol Günaydın “Eşrefpaşalı” setinde yaşanan olayı şöyle anlatır:

“İlk kızım Ayşe 1966’da doğmuştu. İşte ben Ayşe doğduğu zaman İzmir’den ‘Eşrefpaşalı’nın çekimleri için geldim. Bir kısım sahneler İstanbul’da geçecek. Kalkavanların köşkünde çalışıyoruz. Yılmaz Güney’de içkili birazcık. Bir sahne var. Yılmaz birdenbire, ‘Şu şişeyi al da karşıma geç’ dedi. ‘Ne olacak?’ dedim. ‘Ateş edeceğim, vurur muyum ben seni’ dedi filân. Ben şişeyi tuttum, tak diye ateş etti. Ben şişeyi bırakıp kaçıyorum. ‘Aydemir’ diye çağırdı. Aydemir Akbaş’ta şişenin kalan yarısını aldı. Aydemir’in elinde de yarısını kırdı. Arkadan karısı Nebahat’a, ‘Başına bardağı koy’ dedi, ‘ateş edeceğim.’ Kadın ‘Olmaz, yapamam, edemem…’ dedi. Yılmaz Güney ‘Seni vururum’ dedi, ‘Yok bunun yolu!’ Kadın başına bardağı koydu Yılmaz dan diye ateş etti. Bardak kırıldı ama Nebahat Çehre korkudan yerlerde.”

21 Ağustos 2009’da bir araya geldiğimiz ve söyleştiğimiz Erol Günaydın’a bu olayı bir kez daha anlattırdım. Günaydın, Güney’in keskin nişancılığından dolayı bu olayda kimsenin yara almadığını, Nebahat Çehre’nin ise korkudan bayıldığını söyledi.

Agâh Özgüç, Nebahat Çehre’nin Kafasının Üzerine Ateş Edilmesini Anlatıyor:

Agâh Özgüç ise bu olayı bize anlatırken Erdoğan Tokatlı’nın 43 yıl önce “Eşrefpaşalı” setinde Yılmaz Güney’i durduramadığını söyledi. Özgüç sözlerini şöyle sürdürdü: “William Tell (Giyom Tell) nasıl usta, keskin nişancı okçusuysa Yılmaz Güney’de kendini onun yerine koyuyordu. Yılmaz Güney’in setlerinde ne yazık ki silâh atışları hakikidir, gerçek mermi kullanılmıştır.

Agâh Özgüç, Cüneyt Arkın’ın içki içtikten sonra Giyom Tell olduğunu zannettiğini önüne gelene, kendisine ve Hamit Yıldırım’a kafasının üzerine gelecek şekilde ok attığını/yağdırdığını da yaptığımız söyleşide anlattı.

(25 Haziran 2013)

Hakan Sonok

hakansonok.sonok1@gmail.com

“Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’nin Başının Üzerindeki Bardağı Gerçek Mermiyle Vurmasından Bu Yana 47 Yıl Geçmiş” üzerine bir yorum

  1. “Ölünün arkasından konuşulmaz.” derler, doğru bir deyimdir; günahıyla, sevabıyla, ahirete intikal etmiş biri, artık hesaplaşmayı orada yapacaktır. Doğrusu budur fakat ölen kişi, devlet adamı, lider, yazar, bilim adamı, sanatcı, vb. ise, iş değişiyor. Ben sosyalist bir insanım. İnsan haklarını savunmayı, insanlığın olmazsa olmazı bilirim. Sol çevrede, Yılmaz Güney’in hiç hak etmediği bir itibarı var. Kadın dövmek onda, kabadayılık onda. Umut, Ağıt, Baba, ancak bu filmlerden önce çevirdiği filmlere bakın. Hep kabadayı roleri. Mesela “Haracıma Dokunma”, buyur buradan yak. Nebahat Çehre’ye yaptığına ne demeli? YUmurtalık Hakimini neden öldürdü? Yılmaz Pütün’ü bir de hakimin ailesine sorun. Sosyalist olmanın şartlarından biri Yılmaz Güney’i sevmekmiş gibi saçma sapan tavırlara karşıyım. Yılmaz Güney sonradan sosyalizmi savunmuştur ama bir lümpen olduğunu da her zaman hatırlamak gerekir.

Yorumlar kapalı.