Dünyanın Sonu Üzerine Fantastik Bir Deneme

‘Düşler Diyarı’ ya da özgün adıyla ‘Vahşi Güneyin Canavarları (Beasts of the Southern Wild)’, 2012 yılının en dikkate değer çalışmalarından, mucizelerinden biri. Kotarılışından, gerçekçi sinemayla fantezi dünyasını ustalıkla harmanlayan anlatım biçimine, her anlamda bir mucize.

New York doğumlu yönetmen Benh Zeitlin’in bu ilk filmi, yılın başında Sundance Film Festivali’ndeki ilk gösteriminde büyük ilgi görmüş, daha sonra Cannes Film Şenliği’nde ilk filmlere verilen ‘Altın Kamera’ ile ödüllendirilmişti.

Zeitlin bizleri altı yaşındaki Hushpuppy (bizde cimcime olarak çevrilmiş) ve babasının küçük bir toplulukla birlikte yaşadığı Louisiana’da Bathtub adlı yöreye götürüyor. Bölgenin dilimizde küvet anlamına gelen isminden anlaşılacağı üzere yaşamın suyla iç içe sürdüğü bir dünyadır burası. Su tüm canlılar için hayattır, elle tutulan ve hep birlikte paylaşılan balıklar başlıca besin kaynağıdır. Bathtub sakini bir avuç insan ırk, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin doğanın kucağında bir komün hayatı yaşarlar. Ancak yaşamları tehdit altındadır. Deniz seviyesi gittikçe yükselmektedir. Çevredeki sanayi bölgesi bu nedenle yüksek setlerle koruma altına alınmıştır. Günün birinde korkulan olur. Bathtub sular altında kalır. Tuzlu su ağaç köklerini kurutur. Hayvanlar beslenemez ölür. Suyun çekilmesi ve evleriyle yaşam alanlarının kurtulabilmesı için bölge sakinlerinin sanayi bölgesini koruyan setleri havaya uçurmaktan başka çaresi kalmamıştır.

Lucy Alibar’ın ‘Juicy and Delicious’ adlı oyunundan uyarlanan ‘Düşler Diyarı’, son dönemde gerçek anlamda bağımsız sayılabilecek sayılı çabalardan biri. 2006’dan beri New Orleans’da yaşayan ve bölgenin tutkunu olan Zeitlin, Güney Louisiana’daki bataklık bölgelerindeki hayatla ilgili izlenimlerinden yola çıkmış. New Orleans vahşi doğanın göbeğinde, her an felâket korkusuyla yaşanan bir yer. Hatırlanacağı üzere son dönemin en büyük afeti Katrina kasırgasından en fazla etkilenen bölge olmuştu.

Zeitlin’in filminde yörenin yerlileri çalışmış. Film neredeyse imece usulü çekilmiş. Katrina afetini bizzat yaşamış başrollerdeki baba kızı canlandıran ve daha önce deneyimi olmamış Dwight Henry ve küçük Quvenzhané Wallis’in bu ilk oyunculuk denemeleri. Film bu açıdan bir belgesel, bir cinema verite (gerçekçi sinema) üslûbuyla yola çıkıyor. Bölge yerlilerinin yaşam kavgası politik bir mücadeleye dönüşüyor. Dünyası yok olan Hushpuppy cephesinde ise şaşkınlık hakim. Küçük kız buna anlam veremiyor. Yaşanan kâbusun bir nedeni olsa gerek. İşte film bu noktada küçük kızın dünyanın sonu üzerine düşlerinden beslenen fantastik bir masala dönüşüyor. Ve Zeitlin’in gerçekçi politik öğelerle fantastik unsurları ustaca harmanlanması filmi unutulmaz kılıyor. ‘Düşler Diyarı’ küresel iklim değişikliğinin dünyamızı tehdit ettiği gerçeğinden beslenen şiirsel bir fantezi. Kaçırılmaması gereken filmlerden.

Not: Yeni aldığımız habere göre ‘Düşler Diyarı’ En İyi Film, Yönetmen, Kadın Oyuncu (minik Hushpuppy) ve Uyarlama Senaryo gibi 4 önemli dalda Oscar’a aday gösterilmiş. Akademi üyelerinin bağımsız sinemaya verdiği desteği kutluyoruz.

(11 Ocak 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Kanunsuzluğun Kanun Olduğu Yıllar

Western türünü yenileyen ‘Kanlı Teklif / The Proposition’ filmiyle hayranlığımızı kazanan Avustralyalı yönetmen John Hillcoat’un 2012 Cannes Film Şenliği yarışmalı bölümünde yer almış son filmi ‘Kanunsuzlar / Lawless’, türün ilgiye değer bir yeni örneği.

Hillcoat’un 2005 yapımı ‘Kanlı Teklif’i İngiliz yönetimi altındaki 19.yüzyıl sonları Avustralya’sının çorak ve zalim topraklarında geçen şiddet yüklü bir tragedyadır. Kendisi gibi Avustralyalı olan çok yönlü sanatçı (rock müzisyeni, besteci, roman yazarı, oyuncu) Nick Cave’in George Borrow alıntılı şiirsel senaryosu, Fransız Benoit Delhomme’un mükemmel görüntü çalışmasıyla yakın yılların en iyi western çalışmalarından birisidir.

Hillcoat son filminde yine aynı ekiple çalışmış. Cave’in senaryosu bu kez gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Mekân bu defa ABD toprakları. 1931 yılındayız ve içki yasağı yasası çıkalı on yılı geçmiş olduğu halde, yasa ABD’nin birçok bölgesinde işlememektedir. Öykümüzün geçtiği Virginia’nın Franklin kasabasında istisnasız herkes kaçak içki işindedir. Yörenin en ‘ıslak’ kasabası olarak anılan Franklin’de hemen her şeyden kaçak viski yapılır. Turp, balkabağı, böğürtlen, mısır unu hatta kına kına ağacının bitkisinden bile. Tepelerde yanan kazanlarda viskinin her çeşidi imâl edilir ve bunlar kamyon sevkiyatıyla Chicago’ya ve yakın şehir merkezlerine gönderilir. Şehirlerde ise adı efsaneye çıkmış Al Capone, Tommy Maloy ya da çılgın köpek Floyd Banner gibi gangsterlerce dağıtımı yapılır. Yasa uygulayıcısı kanun adamları da işin içindedir. Avantalarını alır görmezden gelirler, gangster takımı kendi yasalarını uygular. Kısacası kanunsuzluğun kanun olduğu yıllardır bunlar.

Franklin kasabasında da işler bu minval üzerinde yürümektedir. Ta ki eyalet baş savcı yardımcısı Charlie Rakes kasabadaki kaçak viski imalâtından savcılık haracı isteyinceye kadar. Şerifin ‘birşeylerin düzgün gitmesi için çarkı yağlamak gerekir’ şeklindeki uyarısı doğrultusunda kasabalılar bu isteğe çaresiz boyun eğer. Aile geleneğini sürdüren kasabanın eskilerinden Bondurant kardeşler dışında. Onlar kimseye boyun eğmezler. Onları kimsenin, hiçbir şeyin öldüremeyeceğine dair türemiş anlı şanlı efsaneleri vardır. Birinci Dünya Savaşı’nda en büyük kardeş Howard’ın taburu denize uçup yokolurken bir tek o sağ kurtulmuştur. Aynı yıl İspanyol gribi tüm kasabayı vurduğunda, hastalığın bulaştığı ortanca kardeş Forrest’e hiçbir şey olmamıştır. Bizim Keşanlı Ali’ninkine benzer bu efsaneye kasaba halkı denli kendileri de inanmışlardır. Otoriteye karşı duruşları da bundandır. Bundan sonrası ise Bondurant kardeşlerin kanunsuz kanun adamlarıyla mücadelesi üzerinden gelişecektir. John Hillcoat’un son filmi, zaman mekân birliği kuralına uygun önceki tragedyası ‘Kanlı Teklif’ ayarında olmasa da ilgiyle izlenen bir çalışma. Değişmez görüntü yönetmeni Delhomme bu kez Virginia kırsalından olağanüstü görüntüler yakalamış. ‘Kanlı Teklif’in vicdan sahibi haydudu Guy Pearce ise bu defa, dağ çocuklarına haddini bildirmeye kararlı sadist savcı yardımcısında döktürüyor.

(11 Ocak 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Umut Işığım Yarın Vizyonda

Başrollerini Bradley Cooper, Jennifer Lawrence ve Robert De Niro’nun paylaştığı tüm dünyanın merakla beklediği film Umut Işığım, yarın (04 Ocak 2013) Türkiye’de vizyona giriyor. Umut Işığım (Silver Linings Playbook), Toronto Film Festivali, Hollywood Film Ödülleri ve Los Angeles Film Eleştirmenleri Ödülleri’ndeki başarısının ardından Oscar’ın en önemli göstergesi olarak görülen Altın Küre’ye 4 dalda aday oldu. Yönetmenliğini David O. Russell’in yaptığı ve başrol oyuncularının da birçok ödül aldığı film, hayatlarında kötü bir dönem geçiren komşuların tanışmasıyla, yaşamlarında yeni bir döneme geçişlerini konu alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Dünyada Onca Yoksulluk Var

    Düşler Diyarı (Beasts of the Southern Wild)
    Yönetmen: Benh Zeitlin
    Oyun: Lucy Alibar
    Senaryo: Lucy Alibar-Benh Zeitlin
    Müzik: Dan Romer-Benh Zeitlin
    Görüntü: Ben Richardson
    Oyuncular: Quvenzhané Wallis (Cimcime), Dwight Henry (Wink), Levy Easterly (Jean Battiste), Lowell Landes (Walrus), Pamela Harper (Küçük Jo), Gina Montana (Bayan Bathsheba)
    Yapım: Fox Searchlight (2012)

    Amerikalı yönetmen Benh Zeitlin, “Düşler Diyarı” filmini Lucy Alibar’ın oyunundan beyazperdeye aktardı. Bu filmde, iklimi değişen dünyada yoksulların daha yoksul olacağını keşfediyorsunuz. Zenginler, yoksullarla aralarına yüksek setler örüyorlar.

    Louisiana… Bu film, bataklıklı kol (bayou) denilen bölgede tecrit edilmiş insanların, yoksullukla ve küresel iklim değişikliğiyle hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Bu yoksul insanlar, sanki tarih öncesi devirlerde yaşıyorlar. İlkel bir topluluk gibi. Atalarımız gibi avcı-toplayıcı gibiler. Şehirle bataklık bölgesini ayıran set var. Fırtına koptuğunda ve aşırı yağmur yağdığında kapaklar açılıyor, sular bataklıklı kola geliyor. Buranın sakinleri yoksullar bataklıklı kola “leğen” diyorlar. Kasırga ve yağmurun üstüne şehirden gelen su leğende sele neden oluyor. Derme çatma evler yıkılıyor, sular yükseliyor ve yiyecek bulunmuyor. Bunca yokluğun üzerine açlık da biniyor. 2012 yapımı “Beasts of the Southern Wild-Düşler Diyarı” filmine fantastik, hatta bilimkurgu bile diyebilirsiniz. Küresel ısınma bu kadar hızlı dünyayı kuşatınca bu filmde gördükleriniz uzakta değil. Evet, yine kaybeden yoksullar. Yiyecek, su ve barınma en büyük sorun olacak. Bu filmdeki gibi. Kutuplarda buzlar eriyor ve sular yükseliyor. Deniz suları verimli toprakları öldürüyor. Hatta erozyon çoğalıyor.

    Cimcime’nin gözleriyle…

    Filmi Cimcime’nin gözleriyle ve düşleriyle izliyorsunuz. Cimcime, İngilizcesiyle Hushpuppy. Babasıyla yaşayan altı yaşlarında nadir bulunan inci tanesi gibi. Annesine ne olduğunu tam bilmiyoruz. Babası ona, annesini anlatıyor arada bir. Cimcime’nin annesi öyle güzelmiş ki, rüzgârıyla ocağı yakıyormuş, bir bakışıyla tenceredeki suyu kaynatıyormuş, timsahı korkmadan öldürüp pişiriyormuş. Cimcime, filmin bir yerinde leğenin sakini kız çocuklarıyla okyanusta yüzerler, tekne onları alır ve yüzer eve götürür. Orada annesine benzeyen bir kadını gören Cimcime, babasının annesi için anlattığı hikâyenin içine düşüveriyor. Cimcime’yle ilk hayvanlarla iletişim kurarken tanışıyor seyirci. Babasının barakasının biraz ötesindeki barakada kalan Cimcime, babasının pişirdiği tavuklarla karnını doyuruyor. Okulda, diğer çocuklarla Bayan Bathsheba’nın derslerinde küresel ısınma, neolitik devir ve öncesini öğreniyor. Cimcime, mağarada yaşayan atalarımız gibi resimler çiziyor hep. Yüzbinlerce yıl sonra insanların Cimcime’yi hatırlamaları için. Kendi domuzlarını da düşlerinde devasa Avrupa bizonu gibi hayal ediyor. Film, gerçeklikle Cimcime’nin düşlerini iç içe geçiriyor. Cimcime öyle küçük ki. Karnı doyduğunda mutluluğun sıcaklığı perdeden seyircilere doğru esiveriyor. Leğenin sakinleri, bataklıkta tutulmuş kabuklu deniz ürünlerini de çiğ çiğ yiyorlar. Ateş olmasına rağmen. Filmde, dayanışma duygusunun insanlık tarihinde ne kadar önemli olduğunu fark edeceksiniz belki. Biz homo sapiensler (akıllı insan) beraber olunca bu zamana kadar geldik. Avrupa’daki yakın akrabamız neandertal insanı, topluluk ve dayanışma oluşturamadığı için 40 bin yıl önce dünyadan silinmişlerdi.

    FBI acımaz…

    “Düşler Diyarı” filmindeki yoksulluğa çok az filmde tanık olmuşsunuzdur. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en sosyalist filmi, William Wyler ustanın 1937’de MGM’e yaptığı siyah-beyaz “Dead End-Çıkmaz Sokak” filmiydi. 1990’ların sonuna kadar FBI’ın gözü “kızıl komünist” olarak değerlendirilen bu filmin üzerindeydi. Michael Curtiz’in Warner Bros’a çektiği “kızıl komünist” görülen 1935’teki yoksul madencilerin dramını anlatan “Black Fury-Kara Öfke” filmi de var FBI’ın hışmından kurtulamayan. Biz de de Yılmaz Güney ustanın 1970 yapımı siyah-beyaz “Umut” filmi hatırlanabilir. Dünyada onca yoksulluk var işte. “Düşler Diyarı”, Lucy Alibar’ın “Juicy and Delicious” (Sulu ve Lezzetli) piyesinden uyarlanmış. Senaryoyu da Alibar’la beraber yönetmen Benh Zeitlin yazmış. 1982 New York doğumlu yönetmen Zeitlin, kısa filmlerin ardından ilk uzun filmini “Düşler Diyarı” filmiyle gerçekleştirmiş. Yönetmen müziğin kıyılarında da dolaşıyor. Zeitlin bu filmiyle 65. Cannes Film Festivali’nde “Camera d’Or-Altın Kamera” ve FIPRESCI ödüllerini de kazandı. Yönetmen filminde çoğunlukla hafif el kamerası kullanmış ve öfkeli fotoğraflar oluşturabilmiş. Yönetmenin kamerası 16 mm. 2003 Louisiana doğumlu Quvenzhané Wallis, filmde altı yaşlarında bir kızı canlandırmış. Cimcime’nin babası Wink’i oynayan Dwight Henry, kariyerine 2012’de TV dizilerinde başlamış. Aslında bu filmde çalışan birçok insan için “Düşler Diyarı” ilk uzun metrajlı film.

    (10 Ocak 2013)

    Ali Erden

    ailerden@hotmail.com

    Bursa Kadın Filmleri Festivali Yayınları

    Bursa Kadın Filmleri Festivali Yayınları sinema kitaplarının tanıtım bültenleri ve kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yeni eklenenler:
    5. Bursa Kadın Filmleri Festivali (Broşür 1),
    5. Bursa Kadın Filmleri Festivali (Broşür 2),
    5. Bursa Kadın Filmleri Festivali (Broşür 3),
    2. Bursa Kadın Filmleri Festivali (Broşür).
    Bursa Kadın Filmleri Festivali Yayınları yazısına devam et

    Parker’ın Türkçe Facebook ve Twitter Sayfaları Yayına Girdi

    25 Ocak’da Amerika ile aynı anda ülkemizde de gösterime girecek olan Parker’ın Türkçe Facebook ve Twitter sayfaları yayına girdi. Donald Westlake’in çok satan romanı Flashfire’dan uyarlanan filmde eşsiz profesyonel hırsızı Parker emlâkçı bir kadın ile iş birliği yaparak son zamanların en unutulmaz soygununa imza atıyor. Filmin başrollerini Hollywood’un sevilen aksiyon oyuncusu Jason Statham ile güzel yıldız Jennifer Lopez paylaşıyor. Şeytanın Avukatı (The Devil’s Advocate) ve Ray filmlerinden tanıdığımız Taylor Hackford’ın yönetmenliğini yaptığı filmin senaryo yazarı ise John J. McLaughlin.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Türkçe Facebook ve Twitter sayfalarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Parker’ın Türkçe Facebook ve Twitter Sayfaları Yayına Girdi yazısına devam et
  • Parker

    Taylor Hackford’un yönettiği ve Jason Statham, Jennifer Lopez, Michael Chiklis ile Nick Nolte’un oynadığı Parker, 25 Ocak 2013’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Medyavizyon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Parker, imkânsız gibi görünen soygunları gerçekleştirme uzmanıdır. Büyük soyguna katılmayı reddedince soyguncular Parker’a cephe alırlar ve onu ıssız bir yolun ortasında bırakırlar. Çeteden intikam almaya and içen ve Palm Beach’e gelen Parker yeni tanıştığı Leslie’nin yardımıyla çetenin son soygunundan haberdar olur ve ganimetlere el koymak için plân yapar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer haber ve bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Parker yazısına devam et
  • Karaoğlan’ın Camoka’ya Karşı Savaşı

    Karaoğlan
    Yönetmen: Kudret Sabancı
    Eser: Suat Yalaz
    Senaryo: Melek Öztürk-Rana Mamatlıoğlu-Kudret Sabancı
    Müzik: Tamer Çıray
    Görüntü: Gökhan Atılmış-Türksoy Gölebeyi
    Oyuncular: Volkan Keskin (Karaoğlan), Müge Boz (Bayırgülü), Özlem Yılmaz (Çise Hatun), Hasan Yalnızoğlu (Camoka), Hakan Karahan (Baybora), Gaffur Uzuner (Çalık), Tuncay Gençkalan (Balaban), Macit Sonkan (Berkehan), Suavi Eren (Koca Uruz)
    Yapım: TMC (2012)

    Kudret Sabancı’nın yönettiği “Karaoğlan”, Suat Yalaz’ın meşhur çizgi romanından beyazperdeye uyarlandı. Heyecanın, maceranın ve aşkın bol olduğu filmde sinemaseverler keyif alacaklar. 12 milyonluk bütçesiyle sinema tarihimizin de en pahalı filmi bu.

    Oğuz boylarından “Bayan Avullu” oymağından, Baybora’nın oğlu Karaoğlan, Moğollardan kötücül savaşçısı Camoka’ya karşı mücadele veriyor. Selçuklu Beyi Koca Uruz’un kızı Çise Hatun, Çağanbay’la evlenecekken, kaçırılır. Çise Hatun Camoka’ya verilecek ama hiç de hesapta olmayan Karaoğlan oradan geçerken Çise Hatun’u kurtarıp Malatya’ya götürüyor. Yıl 1238… Selçuklu Hanedanlığı’nda Sultan Keykubat zehirlenerek öldürülmüş. Devrin en güçlüleri Moğollar. Önüne geleni kesiyorlar, Avrupa’nın içlerine kadar. 1071’de Anadolu’ya gelmiş Türkler Moğollarla savaşıyor. İzmir DEÜGSF Sinema-TV’den mezun olmuş Kudret Sabancı, 2012 yapımı “Karaoğlan” filmiyle bir düşünü gerçekleştiriyor. Yönetmenler düşlerini gerçekleştirmeli. Bütçe 12 milyon lira olsa bile. Aynı okuldanız. Üst sınıftaki Sabancı, sürekli üretirdi, araştırırdı, imkânları zorlardı. Bizim sinema okulundan çıkmış nadir iyi sinemacılardan. Suat Yalaz’ın çizgi romanı “Karaoğlan”, gerçekten de estetik olarak çarpıcı. Ama yine de çizgi roman ruhunun içinde dolaşması iyi olurdu. Elbette bu ruh kolay yansıtılamıyor perdeye. Hollywood filmlerinde de tam çizgi roman ruhuna ulaşılamıyor. Çizgi romanlardan beyazperdeye aktarılmış onca film izledik çoğundan tat alamadık. Warren Beatty’nin 1990 yapımı “Dick Tracy” ve Robert Rodriguez-Frank Miller’ın ortak yönettikleri 2005 yapımı “Sin City-Günah Şehri” filmleri, çizgi roman ruhunu perdede yaratmışlardı. Sabancı’nın filmi estetik olsa da, sanki beslendiği yer Suat Yalaz’ın 1960’larda Kartal Tibet’i oynattığı “Karaoğlan” filmleriymiş hissi veriyor. Bilgisayar efektlerini kullanmayı da çözdüğümüzde daha çarpıcı atmosferler yansıyacak perdeye. Sabancı’ya da haksızlık yapılmamalı. Seyretmesi rahat bir film çıkarmış ortaya. Bizim buraların kültürüne ve sanatına yabancı olanlar da filmden keyif alabilir. Biraz daha diyaloglar üzerinde çalışılabilirmiş. Yönetmen Sabancı’nın filminde sinema tadı var. Yönetmen ağırlıklı olarak televizyona iş yaptığı için oranın estetiğinin etkisinde kalabilirdi.

    İki kadın arasında…

    Çise Hatun’u Malatya’ya getiren Karaoğlan, pazar yerinde kesesini güzeller güzeli yankesici Bayırgülü’ne kaptırıyor. Sonra da kalbini. Cengiz Han’ın Moğolları dünyayı işgâl ederken sıra Anadolu’ya gelmiş. Çise Hatun’un, Altın Orda Hanı’nın oğlu Çağanbay’la evlenmesini engellemek için Moğol Camoka, Çise Hatun’u yok etmekle görevli. Camoka’nın yanında Manguday Birliği de var. Çise Hatun’u evlenebilmesi için, “Yağmur” adlı atıyla Karaoğlan, babası Baybora, Karaoğlan’ın seyisi Çalık, Cengiz Han’ın eski alay beyi Balaban, cüce Pekşen, maymunu “Kestane”yle Bayırgülü yolculuğa çıkıyorlar. Çise Hatun, Çağanbay’la evlenmek için yola çıksa da Bayırgülü’nü yağız Karaoğlan’dan kıskanıyor. Karaoğlan için Bayırgülü’yle tatlı çatışmalara bile giriyor. Onların peşinde de Camoka ve Mangudaylar var. Kale gibi şehrin etrafında büyük savaşı Türkler kazanıyor ve Moğolları dize getiriyorlar. Dokuz canlı Camoka gözlerini açtığındaysa bu hikâye burada bitmez diyorsunuz.

    Daha önce de uyarlanmıştı…

    Suat Yalaz, “Karaoğlan” çizgi romanını 1962 yılında gazete tefrikası olarak Akşam Gazetesi’nde yayımlamaya başladı. 1963 yılından itibaren de haftalık yayımlanmaya başlandı bu çizgi roman. Yalaz, 1965’te başrolü Kartal Tibet’in oynadığı “Karaoğlan: Altay’dan Gelen Yiğit” adıyla yönetti. 1972 yılına kadar altı film daha yapıldı. Sadece 1969’daki “Samara Şeyhin Kızı” filminde Kuzey Vargın, Karaoğlan olmuş ve bu filmi de Yalaz yönetmişti. Sabancı’nın filminin bütçesi 12 milyon lira. Herhalde iç piyasayı hesaplayarak bu kadar yüksek bütçeli film yapmadılar. Bunun dışarısı da vardır. 1984’te İstanbul’da doğmuş, İzmir’de büyümüş Müge Boz, “Leyla ile Mecnun” dizisiyle ünlendi. Talip Karamahmutoğlu’nun gösterime girecek “Bir Hikâyem Var” filminde de oynadı. Boz, Ali Adnan Özgür’ün yönettiği köy enstitüleri üzerine 2012 yapımı “Toprağın Çocukları” filminde de oynamıştı. Boz, “Karaoğlan” filminde insanın başına gelen en güzel şey. Işığıyla tüm perdeyi aydınlatıyor. Sinemamız bir oyuncu kazanıyor. 1983 Samsun doğumlu Karaoğlan Volkan Keskin, Faruk Aksoy’un “Fetih 1453” filminde Balaban’ı canlandırmıştı. 2007’de “Dağlar Delisi” dizisinde de oynamıştı. Keskin, geçmişteki Karaoğlan Kartal Tibet’i çağrıştırıyor sanki. Filmin müzikleri de iyi, belirtelim.

    (10 Ocak 2013)

    Ali Erden

    ailerden@hotmail.com