John Carter: İki Dünya Arasında (John Carter)
Yönetmen: Andrew Stanton
Roman: Edgar Rice Burroughs
Senaryo: Mark Andrews-Michael Chabon-Andrew Stanton
Müzik: Michael Giacchino
Görüntü: Daniel Mindel
Oyuncular: Taylor Kitsch (John), Lynn Collins (Dejah), Samantha Morton (Sola), Willem Dafoe (Tars), Ciaran Hinds (Tardos), Mark Strong (Matai), Dominic West (Sab Than), James Purefoy (Kantos), Polly Walker (Sarkoja), Daryl Sabara (Burroughs), Bryan Cranston (Powell)
Yapım: Walt Disney (2012)
“Tarzan”ın yaratıcısı Edgar Rice Burroughs’ın “Barsoom” bilimkurgu serisinin ilk kitabından uyarlanan “John Carter: İki Dünya Arasında” üç boyutlu filmi animasyonlarıyla tanınan Andrew Stanton yönetmiş.
Genç Edgar Rice Burroughs, kendisine mirasını bırakan John Carter’ın hatıralarını okurken, onun Mars macerasına dalıyor seyirci. Ailesi katledilmiş Virginialı John, Amerika’nın iç savaşında Arizona’da altın arayan biri. Apaçi bölgesi burası. Güneyli Albay Powell onu, John’u savaşına çekmek istiyor. Onu ikna etmek için hapse bile atıyor. Hapisten kaçan John’un peşine düşüyor albay. Onların da peşine Apaçiler düşüyor. Sığındıkları mağarada olanlar oluyor ve John kendini Mars’ta buluyor. Elbette gezegen değiştirdiğini hemen anlayamıyor. Yerçekimine meydan okuyan John, bu meziyetiyle gezegenin, elbette iyilerin kahramanı oluyor. Gezegendekiler, Mars’a Barsoom diyorlar. Kendi dilleri var. John, onların dilini konuşmaya başlayınca her şeyi anlamaya başlıyor. Başlarda yerel dilleri duyarken, bir süre sonra herkes İngilizce konuşmaya başlıyor filmde. John ilk önce, Tharkların kabilesiyle tanışıyor. Apaçileri çağrıştıran dört kollu sevimli bu Yeşil Marslılar, memeli değiller ve yumurtadan dünyaya geliyorlar. John’un havada uçmasından etkilenen kabilenin şefi Tars Tarkas, onu kabilesine alıyor. Elbette yerinde gözü olanlar bundan hiç hoşlanmıyor ve çatışmalar başlıyor. Tars’ın bir de sırrı var. John’la yola çıkacak Sola onun kızı. Mars’ta, iki büyük uygarlık gezegenin imkânlarından yararlanıyor. Bu iki uygarlık, gezegende iki farklı şehir-devlette yaşıyorlar. Helyum şehrinde sakinlerin vücutları ve yüzleri kırmızı dövmeli. Ortadoğuluları da çağrıştırıyorlar. Onlara Jeddak deniliyor. Gezegenin kötüleri, Roma İmparatorluğu’nu çağrıştıran Zodanga şehir-devletinin sakinleri. Onlar, gezegenin tüm enerjisini ele geçirmek istiyorlar. Çünkü gezegende oksijen de azalıyor. Zodangaları yöneten dazlak Matai Shang. Zodanga’nın prensi Sab Than, Helyum’un Jeddak prensesi Dejah’la evlenip, Helyum’u savaşmadan ele geçirmek istiyor. Ama bu o kadar kolay değil. Dünyalı John Carter var çünkü.
Etkileyici atmosferler…
İnsanlığın en büyük hayallerinden biri kızıl gezegen diye de anılan Mars’a gitmek ve orada koloni oluşturmak. Amerikalı yazar Edgar Rice Burroughs (1875-1950), yirminci yüzyılın başlarında bu hayali bilimkurgu serisiyle gerçekleştirmiş. Film, Şikagolu yazar Burroughs’ın “A Princess of Mars” bilimkurgu romanından uyarlandı. Bu bilimkurgu romanı 1917 yılında ilk defa basıldı ve yazar ölümüne kadar bir seri Mars romanı yazdı. Hatta ölümünden 14 yıl sonra bu “Barsoom” serisinin 11. kitabı toplama olarak yayımlandı. Burroughs, “Tarzan” maceralarının da yazarıydı. 1965 yılında Boston’da doğmuş Andrew Stanton, animasyon sinemasının önemli yönetmenlerinden. 2003 yapımı “Finding Nemo-Kayıp Balık Nemo”, Akademi’den “En İyi Animasyon Film” dalında Oscar kazanmıştı. 2008 yapımı “Wall.E-Vol.İ”, tam altı dalda Oscar’a aday oldu, ama “En İyi Animasyon Film” ödülünü alabildi sadece. 2012 yapımı “John Carter-John Carter: İki Dünya Arasında”, yönetmenin canlı karakterlerle yaptığı ilk film. Ama bunda da anime karakterler var. İşte bu yönetmen, bu üç boyutlu filminde Burroughs’ın hayal dünyasına sadık kalmış. Mekânların yansıyışı ve Zodangaların uçan araçları, Burroughs’ın hayal ettikleri gibi. Yönetmen isteseydi “Star Wars-Yıldız Savaşları” gibi her şeyi modern ötesi yansıtabilirdi. Filmin görselliğinin de müthiş olduğunu belirtmeliyiz. Bazı anlarda yönetmen seyircilerine gerçek anlamda yükseklik korkusu yaşatabiliyor. Kamera, usul usul uçurumun kenarına yaklaşıyor ve birden aşağıda sonsuz bir derinlik yansıyor. Tüm bunları üç boyutlu büyük perdede yaşamak gerek. Sinemaseverler çoğu ünlü oyuncuyu göremeyecek. Willem Dafoe ve Samantha Morton’ın sesleri duyuluyor sadece. Çünkü onlar Yeşil Marslılar. Burroughs’ın başta ve sonda göründüğü sahneler, atmosfer anlamında etkileyici. Bu anlar, yönetmen Stanton’ın estetik ruhunu da yansıtıyor. Bu bilimkurgu filmi bir seriye dönüşecek gibi. Bu macerayı yaşamaya değer.
(Bu yazı 09 Mart 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(09 Mart 2012)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com