Gülben Ergen ile Ayşe Arman “Tinker Bell ve Peri Kurtaran”ın Seslendirme Kadrosunda

Gülben Ergen ile Ayşe Arman, Walt Disney’in Tinker Bell and the Great Fairy Rescue adlı animasyonunun seslendirme kadrosunda yer aldı. Gülben Ergen’in “Bahçe Perisi Rosetta”yı, Ayşe Arman’ın “Işık Perisi Iridessa”yı seslendirdiği ve tüm aile bireylerine seslenen Tinker Bell ve Peri Kurtaran, 17 Eylül’de Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanıyor. Filmin konusu şöyle: Tinker Bell, peri tozunun gücüne inanan Lizzy adında küçük bir kızla tanışır. Perilerin, İngiltere’nin çiçek açan çayırlarına yaptığı yaz ziyaretleri sırasında, iki farklı dünya ilk kez bir araya gelir ve Tinker Bell, çocukla dost olur. Tinker Bell, güvenliğini ve tüm perilerin geleceğini tehlikeye attığının farkında değildir.

  • Basın Bülteni
  • Gülben Ergen fotoğrafları için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Çağan Irmak’ın Yeni Filmi “Prensesin Uykusu”nun Afişini Sinemaseverler Seçecek

    Çağan Irmak’ın yönettiği Prensesin Uykusu filminin afişini sinemaseverler seçiyor. Filmin afişi, www.mostproduction.com ve www.beyazperde.com’da yer alan 4 seçenek arasından izleyicilerin oylamasıyla seçilecek. Oylama, 28 Ağustos – 03 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek. Sıradan görünen ama aslında rengârenk karakterlere sahip bir grup insanın birlik olup kaderi değiştirme çabalarını anlatan filmin başrollerinde Çağlar Çorumlu, Sevinç Erbulak, Genco Erkal, Alican Yücesoy, Şevval Başpınar, Ayşenil Şamlıoğlu, Funda Şirinkal, Baran Ayhan ile konuk oyuncu olarak Işıl Yücesoy yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çağan Irmak’ın Yeni Filmi “Prensesin Uykusu”nun Afişini Sinemaseverler Seçecek yazısına devam et
  • 5. Uluslararası Mardin Film Festivali

    Bu seneki teması ‘Çocuk’ olan Türkiye’nin senaryo ağırlıklı tek festivali 5. Uluslararası Mardin Film Festivali, 17 – 23 Eylül 2010 tarihleri arasında Mardin ve Halep’te sinemaseverlerle buluşacak. Festivalin en büyük özelliği aynı zamanda içeriğinde bir de gezici festival bulunması. Geçtiğimiz yıl iki kapalı bir açıkhava sinemasında ulaşılan onüç bin izleyici kapasitesinin arttırılmasının hedeflendiği festivalde Almanya, Hollanda, Amerika sinemasından örnekler gösterilecek ve Ken Loach, Costa Gavras, Francois Ozon, Coen Kardeşler gibi ünlü yönetmenlerin ödüllü filmleri Mardinlilerin beğenisine sunulacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü afişe ve diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    5. Uluslararası Mardin Film Festivali yazısına devam et
  • Malatya’da Yeni Bir Festival ve İki Yeni Yarışma

    Malatya Valiliği ve Malatya Kayısı Araştırma – Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından düzenlenecek olan Malatya Uluslararası Film Festivali, 26 Kasım – 02 Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İstanbul Organizasyon’un koordinasyonun ile düzenlenecek olan festival, ilk yılında iki adet yarışma düzenliyor. Festival bünyesinde mizah ve alt türlerinde çekilmiş, yabancı ve yerli filmlerin birlikte yarışacağı, Uluslararası Altın Kayısı Uzun Metraj Film Yarışması ve Ulusal Altın Kayısı Kısa Metraj Film Yarışması’nı hayata geçiriyor. Her iki yarışma için de son başvuru tarihi 01 Ekim olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Malatya’da Yeni Bir Festival ve İki Yeni Yarışma yazısına devam et
  • Paramparça (Yönetmen: Naci Çelik Berksoy)

    Naci Çelik Berksoy’un yönettiği ve Ozan Çobanoğlu, Kadim Yaşar, Ezgi Sertel ile Fatih Yurdakul’un oynadığı Paramparça, 10 Eylül 2010’da Medyavizyon Film dağıtımıyla Arım Film Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    Hapisten yeni çıkan ve geçmişini unutmak isteyen eski kiralık katil Kemal, dış dünyadan kaçsa da, vicdanı rahat değildir. Yeni bir hayata başlayabilmek için eşi ve kızına sarılır. Fakat kötü kaderi peşini bırakmaz. Ömer’den intikam almayı kafasına takmış olan Uğur, aradığı adamı bulmuştur ve Kemal tekrar karanlık dehlizlere dalar. Yeni bir hayat için başka birinin hayatını alacaktır.

    Paramparça (Yönetmen: Naci Çelik Berksoy) yazısına devam et

    O Kul – Hayal Bile Etme

    Adem Uğur’un yönettiği ve Ümit Çırak, Ceren Karaoğlan, Tanya Jaziri ile Sevim Sema Taşdemir’in oynadığı O Kul – Hayal Bile Etme, 22 Ekim 2010’da Özen Film dağıtımıyla Şua Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bebeği kız doğdu diye bir babanın, kızını doğumunda öldürmeye kalkması akrabalarınca engellenir. Düzenli bir işi olmayan baba, eşinin tarlalarda çalışarak kazandığı parayla geçimini sağlamaktadır. Babasının katı kuralları ve sürekli dayakla sözde terbiye etmesi, çocuğun hayatını kâbusa çevirir. Okul çağına kadar ev hapsinde tutulan Ayşe, yaşadıkça farklı zorluklarla karşılaşır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    O Kul – Hayal Bile Etme yazısına devam et
  • Sadri Alışık Akademi Öğrencilerinden Sokak Hayvanları İçin Kampanya

    Sadri Alışık Akademi’de oyunculuk eğitimi alan öğrenciler, eğitmenleri Süeda Çil’in önderliğinde bunaltan sıcak yaz günlerinde sokak hayvanlarını unutmadı ve onlar için Bir Kap Su, Bir Kap Mama adı altında bir yardım kampanyası başlattı. İlk olarak Cihangir’de olan Sadri Alışık Akademi çevresinde bulunan sokak hayvanları için kolları sıvayan öğrenciler adına Süeda Çil, “Oyunculuk sadece yetenek değil aynı zamanda insan olduğumuzu bin kez kendimize hatırlatan kutsal bir meslek. Kendi çevremizde başladığımız kampanyamızı genişletmeyi plânlıyoruz.” dedi.

    Sadri Alışık Akademi Öğrencilerinden Sokak Hayvanları İçin Kampanya yazısına devam et

    Gençliğim, Eyvah!

    Ortalama bir çift, akşam yemeğinde bir aradadır. Oğlan kıza evlenme teklifi etme niyetindedir fakat kafasında kırk tilki dolaşan paranoyak kızımız geceyi -sonrasında da yaşamını- berbat etmekte zorlanmaz. Öfkeyle terk ettiği masadan zararla oturduğu bir başka masada açar gözlerini, geçirdiği trafik kazasının ardından- morgta…

    Bu noktadan sonra, öldüğüne inanmayan Anna, -öldüğüne inanmayan yalnızca kendisi değil, sevgilisi de aynı şüphe içinde- ve film boyunca kendisinde bir bit yeniği olduğunu düşündüğümüz cenaze müdürü Eliot merkezli bir hayat sorgulama süreci başlıyor. Bu aslında hepimizin, geç olmadan yapması gereken bir süreç. Yaşarken hayatın bizlere sunulan bir armağan olduğunun farkında mıyız? Yoksa biz de herkes gibi, hayatlarımızı itinayla cehenneme mi çeviriyoruz? Yaşayan ölüler miyiz?

    Agnieszka Wojtowicz-Vosloo’nun ilk yönetmenlik denemesi Afterlife (Diriliş) ilk bakışta bir korku filmi gibi görünse de özünde bir dram taşıyor. Çünkü derdi bilindik korku taktikleriyle sizi germek değil, hayatınız üzerine düşünmeniz ve endişe etmenizi sağlamak.

    Usta aktör Justin Long ve yükselişteki genç oyuncu Justin Long’un gayet tatmin edici performanslarının bulunduğu film keşke Christina Ricci’nin vücudundan bu kadar medet ummasaydı.

    Diriliş, dahi fikrini gölgede bırakacak tutarsızlıklar barındırsa da -yönetmenin ilk filmi olduğunu ve insaflı olmak gerektiğini de hesaba katarsak- hiç sıkmadan, yer yer de merakla kendini izletiyor. Vizyondaki diğer filmlere şöyle bir bakınca da, hiç de fena bir alternatif olmadığı gerçek. Özellikle Pirana ve ‘dan ağzı yanmış bir kazazede olarak söylüyorum bunu…

    (04 Ağustos 2010)

    Gizem Ertürk

    Nene Hatun, Filminin Yapımcısından Sitem: Vaad Edilen Yardımlar Esirgendi

    29 Ekim’de vizyona girmesi plânlanan dönem filmi Nene Hatun’un filminin yapımcısı Veysi Dündar filmlerinin yapımı öncesi kendilerine vaad edilen desteklerin gerçekleşmemesi nedeniyle büyük sıkıntı yaşadıklarını, ancak filmin çekimlerini kendi öz kaynakları ile tamamladıklarını açıkladı. Filmin gerçekçi olması için sinema tarihimizin en büyük plâtosunun kurularak, olayların geçtiği Erzurum ve çevresinde çekildiğini, 7.500 kişilik figüran kadrosuyla da bir rekora imza attıklarını söyledi. Dündar, filmin vizyon öncesi post prodüksiyonu aşamasında sponsorlardan destek beklediklerini açıkladı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Scream 4’e İki Güzel Oyuncu Daha Eklendi

    Bir sinema fenomenine dönüşen Scream serisi 4. kez beyaz perdeye gelmeye hazırlanıyor. Merakla beklenen 4. film ile ilgili her geçen gün farklı detaylar gün ışığına çıkıyor. Yönetmen koltuğunda yine Wes Craven’in oturduğu filmin daha önce belli olan kadrosunda David Arquette, Courtney Cox, Neve Campbell ve Hayden Panettiere yer alıyordu. Ancak ünlü yönetmen, 24 Eylül’de çekimlerine başlanacak olan filmin kadrosuna, 2 güzel oyuncuyu daha dahil etti. True Blood’da vampire aşık olan bir kızı oynayan Anna Paquin ve Gossip Girl’ün yıldızlarından Kristen Bell’de Scream 4 için kamera karşısına geçiyor. Film, Türkiye’de Nisan 2011’de vizyona girecek.

    Seni Uzaktan Sevmek, Filmini Wings Cinecity Trio Açık Hava Sineması’nda Herkesten Önce İzleyin

    Rahat ve keyifli ortamıyla sinemaseverlerin vazgeçilmez tutkusu haline gelen Wings Cinecity Trio Açık Hava Sineması, 01 Eylül Çarşamba akşamı 21:30 seansında Seni Uzaktan Sevmek (Going The Distance) filminin ön gösterimine ev sahipliği yapacak. Nanette Burstein’ın yönettiği ve Justin Long ile Drew Barrymore’un başrollerini paylaştığı, iki gencin, arkadaşlarının ve ailelerinin olumsuz yaklaşımlarına rağmen birbirinden kopamamalarının hikâyesini konu alan film, beyazperde tutkunlarını havuz başında, rahat minderler eşliğinde unutulmaz bir deneyim yaşamaya çağırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 03 Eylül 2010 Haftası

    “Çılgın Hırsız”, yasalarca ‘kötü’ olarak tanımlanan eylemlerde bulunan, üstelik ‘çirkin’ birinin nasıl çocukça saf / iyi insan ve şefkatin de her tür kötü huydan bağımsız hareket edebilen bir güzellik olduğunu, bir hırsız ile üç küçük yetim kız kardeş arasında gelişen ilişkide örnekliyor (“Üç Haydut”u anımsayacaksınız). Animasyon stili ise, Avrupalı sanatçıların katkılarıyla, 1960 – 70’lerin Fransız – İtalyan polisiyelerinden damıtılmış lezzetler sunuyor: “Fantomas” fantastikliği ile “Pembe Panter” mizahı arasında bir mükemmel eğlence.

    “Predators”da bu kez, ‘hain’ bir bilim adamı dışında, seçkin savaşçılardan / paramiliter güç mensuplarından oluşan grup, avcılık oyunundaki piyonlar olarak Predator türünün egemenliğindeki gezegene ‘atılarak’ sürülmekte ormana… Macar kökenli yönetmen Nimrod Antal kendine özgü dokunuşlarla, biyolojik ve silâhlanma – gizleme özellikleri itibariyle ‘mükemmel bir tasarım’ın ürünü olan Predator’lara karşı, tüm fiziki zayıflıklarına / ahlâki zaaflarına rağmen insan aklının, iradesinin ve dayanma gücünün mücadelesini aktarmış. Seyirci dikkatinin asla dağılmadığı klâs bir aksiyon!

    “Seni Uzaktan Sevmek, zor, hem de çok zor! Otuzlarımda, kariyer için San Francisco’da yaşamak zorunda olmam sıkıntılı bir süreci gerektiriyor… Ancak ben hiç düşünmeden senin yanına, birbirimize sırılsıklam âşık biçimde o altı mükemmel haftayı geçirdiğimiz New York’a dönerim” dese de kadın, pek farklı durumda olmayan erkek ilerisini düşünür: “Yanımda belirsiz bir geleceğe atılıp, sonra beni suçlamanı istemem!” Ve gözyaşlarını bırakıverir erkek… Aynı durumu yaşayanların çok iyi bilebileceği bu çaresizliği tamamen hissettirse de belgesel kökenli kadın yönetmen, bir şey, asıl tadı veren bir unsur eksik filmde. Bu eksiklik -sanırım- oyuncuların izleyeni ele geçiren o özel cazibeden yoksun oluşları. Tamam, oyunlarında sorun yok fakat olmuyor; rollerini kendilerine özgü biçimde yükseltemiyorlar. Sonuç: ‘Kekremsi bir gülünçlük ve romantiklik’!

    “Son Kahraman John Rabe”, Çin – Nanjing’de SIEMENS firmasının 27 yıllık yöneticisi ve Nazi Partisi üyesi olan adamın, ülkesine temelli dönmesine bir gün kala, tüm riskleri üstlenerek, Japon işgâli altında sistemli – sistemsiz kırımlara sürüklenen yerli halktan 200.000 kişinin ‘güvenli bir alan’da toplatılarak hayatlarının kurtarılmasında üstlendiği öncü rolün hikâyesi. Pek bilinmeyen bir döneme (1937 – 38) ait ‘dip notlar’a ulaşabileceğiniz gerçek öykü, 2. Dünya Savaşı öncesinde, Almanya’nın Pasifik’teki müttefiki Japonya’nın yayılmacılığı ve ırkçılığı ile ilgili, belgesel görüntülerin de kullanıldığı tüyler ürpertici ayrıntılarla savaşta insanlığın tamamıyla bittiği noktalara dikkat çekiyor. Tek bir adamın (Hitler gibi) milyonları ölüme sürükleyebilecek gücünün, aynı parti üyesi yine tek bir adamın (John Rabe) yüz binleri kurtarabilecek iyiliğiyle dengelenmesi, insanlıktan umudun kesilmemesi gerektiğine dair bir örnek tabii. Klâsik sayılabilecek öykülemede Çinli karakterlerin güdük kalması, tek zaaf gibi. Bu haftanın en kayıtsız kalınamayacak filmi olduğu kesin!

    “Ustura”, abuk sabukça sosyal sosa bulanmış bir hikâye fonu önünde şiddetin en tiksinçine, kadın etinin basit pazarlamasına, mizahın en kalitesizine doyamamış olan eski kuşağa ve bu ‘ucuz’ alt kategori filmlerinin iflâh olmaz tüm fetişlerine mal üreten Rodriguez – Tarantino ikilisinin yeni açtıkları ‘tezgâh’. Meraklıları başına üşüşüp bir de mânâlandırmaya çalışsınlar; ben uzağından geçmeyi yeğliyorum.

    (01 Eylül 2010)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com