Milli Sinema’nın Öncüsünü Kaybettik

1970’lerin başında kurduğu ‘Millî Sinema’ akımıyla Yeşilçam’ın tarihine damgasını vuran öncü yönetmen Yücel Çakmaklı, tedavi görmekte olduğu Çapa Tıp Fakültesi’nde dün hayata vedâ etti. 9 Temmuz günü ağır bir kalp ameliyatı geçiren sanatçı, bu operasyon sonrası yaşadığı tıbbî komplikasyonlar nedeniyle o tarihten beri gözetim altında tutuluyordu.

1970’lerin başlarında kurduğu “Millî Sinema” akımı ve bu akımın temel ilkelerine bağlı kalarak çektiği öncü nitelikteki sinema-televizyon filmleriyle Yeşilçam’ın tarihine damgasını vuran ünlü yönetmen Yücel Çakmaklı, yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayarak dün öğleden sonra hayata vedâ etti. 72 yaşındaki Çakmaklı, yaklaşık bir buçuk ay önce ağır bir kalp ameliyatı geçirmişti ve o tarihten bu yana da tıbbî gözetim altında tutulmaktaydı.

Ameliyat Sonrası Komplikasyonları Yenemedi

Artan sağlık sorunlarından dolayı yaz başında geniş çaplı bir kontrolden geçen Yücel Çakmaklı’ya “üç kalp damarının tıkalı olduğu” teşhisi konulmuş ve sanatçı 9 Temmuz Perşembe günü İstanbul-Medipol Hastanesi’nde kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez başkanlığındaki bir ekip tarafından ameliyat edilmişti. Bu ameliyatta, Çakmaklı’nın hemen hemen bütünüyle tıkanmış durumdaki kalp damarları değiştirildi ve yanı sıra da düzenli çalışmayan kalp kapakçığına onarım yapıldı.

Ameliyatın oldukça başarılı geçmesine karşılık, solunum ve böbrek yetmezliği gibi diğer sağlık sorunları nedeniyle toparlanmakta güçlük çeken ünlü yönetmenin durumu ilerleyen günlerde gitgide kötüleşti. Ameliyat sonrasında kısa bir süreliğine “yoğun bakım” ünitesinden normal servise alınmasına rağmen, genel sağlık tablosunun kötüleşmesi nedeniyle iki hafta kadar önce bir kez daha yoğun bakıma aktarılan Çakmaklı, son olarak geçen Perşembe günü ailesi tarafından, bir ayı aşkın bir süredir yatmakta olduğu Medipol Hastanesi’nden Çapa Tıp Fakültesi’ne nakledildi. Burada da uygulanan tedavilere olumlu cevap vermeyen Çakmaklı, son bir kaç günü “derin koma” durumunda geçirerek dün saat 16:30 sularında hayata veda etti.

Sanatçının ölümü üzerine Yeni Şafak’a bir açıklama yapan oğlu Bahadır Çakmaklı, “Sevgili babamızın bu badireyi atlatıp yeniden işine ve sevenlerinin arasına dönebilmesi için tıbbın bütün imkânlarını seferber ettik, doktorlar da yapılması gereken her ne varsa iyi niyetle yaptılar. Ancak, kendisinin ilerlemiş yaşına bağlı bazı kronik sağlık sorunları mevcuttu. Hastaneye yatmasına vesile olan kalp ameliyatı büyük oranda başarılı geçmişti, ancak solunum ve böbrek yetmezliği kaynaklı diğer sorunları, onun nekahet devresinde kendisini toparlamasına bir türlü izin vermedi. İnanmış insanlar olarak, biz de bu sonucu Yüce Yaratıcı’nın takdiri olarak kabul ediyor ve şu mübarek Ramazan ayında kendisi için bütün sevenlerinden dua bekliyoruz” diye konuştu.

Çakmaklı’nın cenazesi, 25 Ağustos Salı günü İstanbul-Fatih Camii’nde kılınacak öğle ve cenaze namazını müteakip, ailenin belirleyeceği bir kabristanda toprağa verilecek.

Daima “İlk”lerin Yönetmeni Oldu

1937 yılında Afyon’un Bolvadin ilçesinde dünyaya gelen Yücel Çakmaklı, 1959’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nden mezun oldu. Mesleğe 1963’de, askerlik hizmetini tamamladıktan hemen sonra dönemin önde gelen gazetelerinden Yeni İstanbul’da film eleştirileri yazarak başlayan Çakmaklı, diğer yandan da uzunca bir süre Erman Film Stüdyoları’nda yönetmen asistanı olarak çalıştı. 1968’e kadar 50 dolayında filmde Dr. Arşevir Alyanak, Osman Seden ve Orhan Aksoy gibi yönetmenlere asistanlık yapan sanatçı, bütünüyle kendisinin yönettiği ilk çalışması olan “Kâbe Yolları”nı (belgesel film) 1968 yılında çekti ve aynı yıl da Elif Film şirketini kurdu. Sonraki yıllarda kendine özgü ideolojik-estetik çizgisiyle Türk sinema tarihine geçen bu öncü şirketin bünyesinde, uzun süredir teorik temellerini attığı “Millî Sinema” akımının ilk örneklerini vermeye başlayan Çakmaklı, söz konusu akımı başlatan 1970 yapımı “Birleşen Yollar” ile o dönemde Türk sinema çevrelerinde büyük tartışmalara yol açtı. Yeşilçam’ın sultanı Türkan Şoray’ın beyazperdede ilk kez “baş örtülü” olarak göründüğü film olan “Birleşen Yollar”, millî ve manevî değerlere saygı çerçevesinde senaryolar üzerinden ilerleyen “Millî Sinema” akımının da başlatıcısı olarak tarihe geçti.

Yeşilçam ortamında tek başına verdiği çetin çeviz bir mücadeleyle, 1972’de “Zehra” ve “Çile”, 1973’de “Oğlum Osman”, 1974’de “Memleketim”, “Kızım Ayşe”, “Garip Kuş” ve “Diriliş” gibi çok tartışılan, manevî mesajları ağırlıkta filmler çeken Çakmaklı, sektörde elde ettiği büyük başarı ve kazandığı yüksek saygınlık nedeniyle, o dönemde yeni yeni gelişen TRT kurumunun da dikkatini çeken bir sanatçı oldu.

1975-1990 yılları arasında TRT için birbirinden başarılı televizyon dizileri ve filmlere imza atan sanatçı, Türk sinemasına, aralarında “Çok Sesli Bir Ölüm”, “Çözülme” “Denizin Kanı”, “Küçük Ağa”, “Osmancık”, “Dördüncü Murad”, “Aliş ile Zeynep” ve “Hacı Arif Bey”in de yer aldığı pek çok unutulmaz yapım kazandırdı.

Çakmaklı, 1990’ların başına kadar ağırlıklı olarak TRT kurumu adına projeler gerekleştirdikten sonra, o dönemde, yeni kurulan Feza Film Şirketi’nin çağrısına uyarak beyazperdeye iddialı bir dönüş yaptı ve “Minyeli Abdullah”ı (1989) çekti. Yazar Hekimoğlu İsmail’in popüler bir romanından uyarlanan ve Diktatör Nasır döneminde Mısır’da yaşayan dindar bir adamın uğradığı siyasî baskıları anlatan bu yapıt, sinemayla ilişkileri öteden beri son derece sınırlı olan muhafazakâr kesimin yurdun dört bir köşesinde salonlara akın etmesini sağlayarak gerçek anlamda bir toplumsal çığır açtı; aynı zamanda elde ettiği büyük gişe başarısıyla da gösterime girdiği yılın en çok izlenen filmi oldu. Çakmaklı, uzun bir aradan sonra yeniden döndüğü sinemada yakaladığı bu göz kamaştırıcı başarı üzerine, ertesi yıl “Minyeli Abdullah-2” adıyla bir devam bölümü çekti ve o film de ilkine yakın bir ilgiyle karşılandı. Popüler sinemanın dili ve estetiğiyle maneviyatçı bir dünya görüşünün başarıyla harmanlandığı bu yapıtlar, kimi tarafgir eleştirmenler tarafından yerden yere vurulduysa da her seferinde geniş bir kamuoyu ilgisiyle karşılanıp yapımcılarına hem ciddi boyutta maddî kazanç, hem de yüksek bir prestij sundular.

Öte yandan, tıpkı filmlerinin kahramanları gibi özel hayatında da ödünsüz bir dindar olan Çakmaklı’nın, gerek sinema gerekse televizyon dünyasında attığı bu cesur adımlar, yıllar içinde Türk sinema piyasasında onun ideolojik ve estetik çizgisini takip eden bir dizi genç yönetmenin yetişmesine de vesile olacaktı.

Son yıllarında aktif yönetmenlikten uzaklaşmasına karşın, özelliklere genç sinemacılara yol gösterici olarak sektörle ilişkilerini sürdüren Çakmaklı, 10 Temmuz 2008′de TBMM tarafından “Devlet Üstün Hizmet Madalyası”na lâyık görülmüş, 19 Ekim 2008’de de Kültür Bakanlığı tarafından kendisine Türk sinemasındaki 50 yıllık hizmetleri nedeniyle “Emek Ödülü” verilmişti.

Çakmaklı, Türk sinemasında hayatın temel meselelerine mistik-maneviyatçı bir perspektiften bakan ilk yönetmen olduğu gibi, yaklaşık on yıl boyunca sürdürdüğü sinema yazarlığındaki ideolojik-estetik yönelimiyle de yine “Türkiye’nin muhafazakâr çizgideki ilk sinema yazarı” unvanına sahipti.

Yeni Şafak yayın ailesi olarak kendisine Yüce Allah’tan sonsuz rahmet, yakınlarına ve sevenlerine de başsağlığı diliyoruz. Mekânı cennet olsun.

(23 Ağustos 2009)

Ali Murat Güven

“Milli Sinema’nın Öncüsünü Kaybettik” üzerine bir yorum

  1. Merhaba hocam, ben Ali Murat. Bir ara Türkiye’de bu isimden tek ben var zannediyordum. Sizinle konuşmak isterdim.

Yorumlar kapalı.