Pinema Film Filmleri

Bonneville, Kadavra (Pathology), Öldüren Cazibe (Death Defying Acts), Yetimhane (El Orfanato – The Orphanage), Shine a Light, Benim Aşk Pastam (My Blueberry Nights), Taze Gelin Şaşkın Damat (Wedding Daze), Cenazede Ölüm (Death at a Funeral), Gece ve Pisiler (Nocturna), Charlie İş Başında (Charlie Bartlett), 15 – 21 Ağustos 2008 seansları için tıklayınız.

Chantier Films Filmleri

Uyurgezer (Sleepwalking), Sınır(da)-Frontier(s), Kalpazanlar (Die Falscher – The Counterfeiters), Karamel (Caramel), Kesişen Yollar (Reservation Road), Red Kit: Batıya Hücum (Tous A L’ouest: Une Aventure de Lucky Luke – Go West: A Lucky Luke Adventure), 15 – 21 Ağustos 2008 seansları için tıklayınız.

22 Ağustos 2008 Haftası

“Aynalar”, dördüncü bir boyuta açılan kapı olarak tarih boyunca efsanelere konu olmuş bu ‘sırlı ve cilalı’ camları korku unsuru olarak kullanan, görsel kaliteyi üst düzeyde sunan ve en az iki sahnesi ‘kapalı mekân korkuları’ antolojisine rahatlıkla girebilecek düzeyde olan bir hınzır film: Isaac Albeniz’in, piyano için bestelediği ama gitar sürümü ünlenen, zor ve ‘yankılı’ konçertosu “Asturias” temaya bu kadar mı iyi uyar / uyarlanır; enfes olmuş!

“Ca$h”, sevimli – üçkâğıtçı – çekici – hırsız – yakışıklı/güzel – dolandırıcı bir grup erkek ile kadının yeni numaralarında, birbirinden gösterişli, hoş, iç açıcı mekânlarda dolaştırırken izleyeni, sürprizini sona saklıyor: Tabii seleflerinin izini takip etse de, satranç oyunu gibi ‘soygun filmleri’ pek kolay yazılıp çekilemediğinden ortalamanın üzerine çıkamamış.

“Kediler Şehri”, türlerin eşitlik içinde yaşaması gerektiğine dair mesajını, hayli zor takip edilen, yer yer sert ve çocuklar için sakıncalı sayılabilecek bazı unsurlar içeren bir öyküleme ile veriyor: Macaristan, kuşku yok ki, canlandırma sinemasının (kukla özellikle) öncüsü ülkelerden biri ve buradan gelen çizgi filmin farklılığı da ‘herkes için’ olması.

“Ruhuma Asla”, tamamen ‘yalnız’ ve ‘çıplak’ kalmasına rağmen yaşama tekrar tekrar tutunabilen gencecik kızın hikâyesi üzerinden, değişimin sancılarını hala yansıyan bir toplum ve ülkeye acı bir gülümsemeyle bakış: 1928 doğumlu yönetmenin Orta Avrupa’nın yirminci yüzyıldaki muazzam tarih serüveninden süzülüp gelen olgunluğunun oldukça dinamik bir anlatımla birleştiğini söylemek gerek.

“Üç Hanedan: Ejderin Dirilişi”, yaklaşık 4000 yıllık Çin tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ve parçalanıp bütünleşmelerle geçen döngüsüne işaret ederken asla bir tarih dersi vermiyor, ana kahramanının ‘iç gözlem ve hesaplaşması’ yoluyla savaşların sonucundaki ‘hiçlik’ duygusunu, seyredenin yüreğine yerleştiriyor. Bu film, yüksek estetik stili ve şu sözü ile hep anımsanacak: “Savaşlar zalimdir ancak askerler masumdur!”

(19 Ağustos 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]