Kare As ve Yeni Kenarları, ya da Orhan Günşiray

1957 yılında Lejyon Dönüşü (Orhon Murat Arıburnu) ile başlayan sinema serüveninde, Kıtıpiyoz (yahut MİT çalışanı Çetin) rolü ile Fosforlu Cevriye (-lerde) ünlenmeden önce Hayat Cehennemi’nde (Aydın Arakon – 1958) bir bestekârı oynayan Orhan Günşiray sonraki yıllarda avantür ağırlıklı filmlerin aranılan oyuncusu oldu. Fosforlu Cevriye (Arakon – 1959) Neriman Köksal’a yeni bir erkeksi tipleme kazandırırken, Günşiray’a da mizah ve avantürü birlikte yaşatan filmlerin kapısını açacaktır. Dolandırıcılar Şahı (Atıf Yılmaz – 1960) ve Tatlı Belâ (Atıf Yılmaz – 1961) Günşiray’ın başrol oynadığı filmlerdi. Her iki filmde de küçük rolleri bulunan bir oyuncu da Yılmaz Güney’di. Yılmaz Güney 1959’da Atıf Yılmaz’ın Bu Vatanın Çocukları ve Ala Geyik filmlerinde oynamıştı. Ama bir süre sinemaya ara vermek durumunda kalınca, yeni başrol oyuncuları ön plâna çıkar. Yıllar sonra, sinemada artık Çirkin Kral ünvanını taşıyan Yılmaz Güney başrolünü oynadığı (ve bir kısmını da yönettiği) İbret (1971) filminde senaryoyu da yazmıştır. Senaryodaki bir karakterin rolünü genişleterek (uzatarak) bu rolü -yıllar önce yanında ufak roller oynadığı– Orhan Günşiray’a verir.

Sinemamız zaman zaman yabancılarla ortak yapımlar yapmıştır. Ortak yapım yapılan ülkelerden biri de Yunanistan’dır. Komşu olmamıza rağmen Yunan filmleri sinemalarımızda ender görülür. Bu filmlerden biri de, gösterildiği zaman hayli ilgi gören Aliki Vuyuklaki’nin başrolünü oynadığı Dayak Cennetten Çıkmadır’dır. Filmin gördüğü ilgi üzerine Vuyuklaki’nin oynayacağı bir ortak yapım yolları aranır. Çevrilen ortak yapımı Yunanlı Alekos Sakalarios yönetir, Sıralardaki Heyecanlar adındaki filmde Aliki Vuyuklaki’nin karşısında Orhan Günşiray oynar. Ayrıca Şaziye Moral, Sedat Demir, Muallâ Kavur, Rıza Tüzün, Kenan Büke, Fatma Kara, Haydar Karaer ve Zeki Dinçsoy da oynar. Ama bu bizim gördüğümüz filmdir. Yunanistan’da gösterime çıkan film ise farklılıklar gösterir, Vuyuklaki’nin karşısında Orhan Günşiray’ın oynadığı sahneler Yunanlı bir oyuncunun oyunu ile yeniden çekilir –bu diğer oyuncular içinde geçerli olacaktır, sanırım.

Dolandırıcılar Şahı, Vedat Türkali’nin Gogol’ün Müfettiş oyunundan çıkardığı bir senaryodan çekilir, Günşiray kendini “ünlü” bir futbolcu gibi göstererek bir kısım adamları dolandırır ve dolandırdıklarından kaçarak gittiği kasabada kendini “müfettiş” diye tanıtarak o güne kadar yapmadığı işler yapar ve komşu kasaba ile yapılan maçta futbol bile oynar.

Günşiray, Türk James Bond’u olarak anılıyor. Bond “majestelerinin gizli servis ajanı”, Günşiray’ın canlandırdığı Murat Davman ise bir gazeteci. Ümit Deniz’in bir roman kahramanı üretir: Murat Davman. Romanlardan dördü filme alınır, Ölüm Perdesi (1960) ve Azrailin Habercisi (1963) uyarlamalarını Atıf Yılmaz yönetir ve Davman’ı Günşiray oynar. Diğer iki uyarlama Sessiz Harp (L. Ö. Akad – 1961) ve Yakut Gözlü Kadın (N. Saydam – 1966) filmlerinde Davman’ı birincide Müşfik Kenter, ikinci de Cüneyt Arkın oynar.

Günşiray, Atıf Yılmaz ile birlikte kurdukları Yerli Film adına senaryosunu Safa Önal’ın bir öyküsünden Vedat Türkali’nin yazdığı ve Atıf Yılmaz’ın yönettiği Allah Cezanı Versin Osman Bey (1961) filminde oynadıktan sonra, Osman Fahir Seden’in senaryosunu yazdığı ve Mehmet Dinler’e yönettirdiği Erkeklik Öldü mü Atıf Bey? (1962) filminde de oynayacak (oynatılacak) ve sinemamız için ilginç bir zıtlaşma örneğini örneği olması yanında, filmlerin –diğer bir– ortak noktasını da oluşturacaktır.

Günşiray, yapımcılığını da yaptığı Oğlum Oğlum (Mehmet Dinler – 1965) filminde yıllar sonra ağırlıklı olarak tiyatroyu seçecek, fakat sinemada da oynayacak olan oğlu Mahir Günşıray’ı da oynatacaktır.

Yeşilçam dönemindeki kadın oyuncular arasında kare as diye -hemen herkesin hem fikir olduğu- Girik / Şoray / Akın / Koçyiğit dörtlüsü gibi bir dörtlüyü (kare as’ı) erkekler için -herkesin kabûl edebileceği bir şekilde– kurmak olası değil gibi gözüküyor. Kadın oyuncular söz konusu olunca yukarıda verdiğimiz kare as’a Muhterem Nur ve Belgin Doruk’u da sokmak istiyoruz, ama o zaman kare’yi de bozuyoruz. Erkekler için, dediğimiz gibi hayli zor. Işık / Hakan / Kolçak / Arsoy’u söyleyebiliriz ama Yeşilçam’ın tamamını düşünürsek, bu kareye Günşiray / Hun / Günay / Tibet’i koyanlarda olacaktır. Güney kimlerle hangi kareye girecektir; dönemin sonuna yetişen İnanır / Akan’ı da sayarsak, dönem için genel kabûl gören bir kare as kurmak zorlaşır ama karelerden oluşacak bir küb’e dönüşüm içinde Günşiray mutlaka yer alacaktır.

*****

“AŞK – I MEMNU” Aman Dikkat (Özen)

Bir gecede “iki film birden” gibi peşi peşine “diziler” yayınlayan Kanal D, bitirdiği dizilerinin arasını boş bırakmayarak yeni dizilere başlıyor. Bu dizilerden biride yıllar önce Halit Refiğ’in Halit Ziya’nın romanından uyarladığı -ve bana göre bunca dizi filmlerin içinde, halâ aşılamamış- Aşk-ı Memnu’yu yeniden çekip yayınlayacakmış. (İş nedeni ile yaptığım seyahatlerde, yanımda devamlı kitap bulundurur ve fırsat düştükçe okurum. Yıllar önce yine böyle bir seyahatte Aşk-ı Memnu’yu okuyordum. Yanımda oturan genç bir delikanlı “ne okuduğu mu” sordu, kapağını da göstererek söyledim. Bana kendisinin artık roman okumadığını, okumayı bıraktığını ve -artık- kendisinin yazmaya başladığını söyledi. Kimdi, ne yazmıştı, yazdıklarını bitirdi mi ve onları okuyan biri oldu mu bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Aşk-ı Memnu’ya karşı böyle cevap veren birinin, böyle tepki gösteren birinin yazdıkları beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.)

Refiğ bir sinema filmi gibi çektiği Aşk-ı Memnu’yu, sonradan yeniden kurgulayarak sinema için de bir versiyon hazırlar, ama asıl olan doğal olarak dizi olan halidir. Refiğ, güncel bir roman (1900) olarak yazılan Aşk-ı Memnu’yu bir “çağ filmi” televizyona uyarlar. Refiğ, Uşaklıgil’in 1924’de yayınladığı Kırık Hayatlar’ı 1965’de sinemaya uyarlarken, zamanına bağlı kalmaz ve güncelleştirir. Şimdi Kanal D’nin yapmayı düşündüğü de Aşk-ı Memnu’yu adını değiştirmemesine rağmen –eğer yanlış öğrenmedi isem- güncelleştirerek uyarlayacakmış. Dünya sineması da bir çok “çağ romanını” güncelleştirerek veya zamanı ileri veya geri alarak uyarlamıştır. Sinemamız, bir çok yabancı romanı ve filmi toplumuza (çevrildiği güne) uyarlamıştır, bir çok yerli romanı da.

Reşat Nuri’nin hem oyun hem roman olarak yazdığı Yaprak Dökümü, fazla hacimli olmayan bir yapıdadır, bir ailenin dağılışını anlatır. Televizyon için yapılan üçüncü uyarlaması ise bu yılı da bitirdi, gelecek yılda devam edecekmiş, geliştikçe geliştirilmiş hali ile. Eğer Aşk-ı Memnu da güncelleştirmenin yanında böyle geliştirilecek ise hiç yapılmasın derim. Ve bu konuda “yanılmış” olmayı dilerim.

(30 Ağustos 2008)

Orhan Ünser