Cinema Paradiso

Jeneriklerde yazmayan bir sinema emekçisi düşünün!

Ben küçükken ailece açık hava sinemalarına giderdik. Özellikle yaz akşamları keyifli yürüyüşler sonucu ara sokaklardan geçtiğimizi ve bir süre sonra oluşan kalabalığın içinde yürüyerek kaybolmayayım diye babamın elimden sıkı sıkı tuttuğunu hatırlıyorum. Sinema çok hoşuma giderdi. Özellikle satılan frigo buz ve yürürken çıkan çakıl taşlarının seslerini, bazen de uyuyup tahta sandalyeden yere düşen şişman adamlara atılan kahkahaları hatırlıyorum. Filmin konusu ağır geldiğinde de oturduğumuz yerden duvar kenarına gidip ses çıkarmadan oyun oynardık.

Babam askerliğini foto film merkezinde yapmış. Bu yüzden projeksiyon makinelerini kullanmasını bilirdi. Bazen arkadaşından aldığı 8 milimetrelik makineyi eve kurar bize bulduğu filmleri seyrettirirdi.

Ankara’da Yenimahalle’de oturuyorduk. Babam Milli Eğitim Basımevi’nde çalışıyordu, matbaada cilt yapardı. Akşamları veya hafta sonları da Seyran, Güneş bazen de Alemdar Sineması’nda makinistlik yapardı. Ne zaman makinist izin alsa babamı bulurlardı. Beni de yanında götürürdü. O dönemin bütün filmlerini defalarca izlerdim. Bazen salondan bazen de makine dairesinin küçük penceresinden.

Sık sık film kopardı. Babam da hemen makineyi durdurur, bobini çıkarır hemen yapıştırır tekrar gösterime başlardı. O sırada içeride kıyamet kopar alkışlar, ıslıklar ve “makinist” sesleri duyulurdu. Ben de kopan parçalardan kareler alır cama dayar seyrederdim. Beğendiğim kareleri evde bir ayakkabı kutusunda biriktirirdim.

O zamanın projeksiyon makineleri kömürlüydü. Bazen kömür azalırdı, babam da değiştirirdi. Çıkan küçük kömür parçasını alır tebeşir yapar orayı burayı boyardım. Projeksiyon makinesi yanında bir ses amfisi bulunurdu. Dev gibi lambaları vardı ve çok ısındığı için etrafı tel ile çevriliydi. Kışın ısınmak için elimi üzerine tutardım. Makine dairesi de bu nedenle çok sıcak olurdu.

Hafta sonları bir sinema çalışanı ile afişleri asmaya giderdik. Bu işi çok severdim. Eski afişleri çıkarır çöpe atardık. Yeni afişi asar asmaz etrafımız dolar, herkes afişe bakıp okumaya başlardı. Bazen bir film gösterilir ama bir gün sonra vizyondan kaldırılırdı. Nedenini anlamazdım. Sansürleniyormuş, büyüyünce öğrendim ne demek olduğunu. Biz tekrar telâşla afişleri değiştirirdik. Yıllar sonra bu mesleğe girdiğimde bunları biriktirmediğime çok üzüldüm.

Babam emekli oldu ve emekli ikramiyesiyle bir ev aldık. Artık başka bir semte taşınmıştık ve babam sinema makinistliği yapmıyordu. Ama aklı hep bir projeksiyon makinesi alıp evde film oynatmakta kaldı. Zaman zaman bunu söylüyordu. Ama hiç gerçekleştiremedi.

Ben de kameraman oldum. Fotoğraf çekiyordum. Bir slâyt makinesi aldım. Bazen çektiğim slâytları makineye koyar evdekilere izletirdim. Kumandasını da babama verirdim. Çok severdi kullanmayı.

Benim çalıştığım bir filmi seyredip jenerikte ismimi gördüğünde yüzünde bir gülümseme olurdu.

Tayanç Çölaşan, 1935 doğumluydu. 21 Mayıs 2008 tarihinde vefat etti. Bir sinema makinisti daha anılarda yerini aldı.

O benim babamdı.

(29 Mayıs 2008)

Hayri Çölaşan
Kameraman
TRT Ankara Televizyonu
Aktüel Kamera Servisi