“Cengiz Han”, 13. yüzyılın başından itibaren kısa sürede dünyanın en büyük imparatorluğunu kuran Moğol kağanının şahsında, insanoğlunun saf hallerini/erdemlerini yakalıyor: Doğası gereği kan dökerek güçlenirken adalet ve dürüstlükten şaşmamak gibi, ruhun özgürlüğünün esas olması gibi güçlü temalar, bu sağlam dokulu filmin değerine değer katmış bulunuyor.
“Günahkârlar”, cinsellik denli karmaşık/içinden çıkılamaz olan ‘cinsel suçlar’ dünyasından bir gerilim olarak, suçluları kontrol eden bir görevli olan başkarakterinin (ve çaylağının) peşinde, güvende olmadığınızı iliklerinize kadar hissettiren olaylara dalıyor: Sevdiğiniz birinin, örneğin evlâdınızın her an bir cinsel suça kurban gidebileceğini, bir film vasıtasıyla düşünmek bile yeterince korkunç!
“Meleğin Sırları”nda, dil öğreneceğine sert hayatı öğrenerek ‘çöken’ Türk kızının LA’deki yürek burkan öyküsü o kadar kötü yorumlanıyor ve o kadar ‘akmamakta direniyor’ ki, tarifi imkânsız: Sevgili yazar arkadaşımız Nadir Öperli’nin gayet isabetle belirttiği gibi, “bu filmin jenerikleri bile zor akıyor”!
“Spiderwick Günceleri”, babalarının terk ettiği üç çocuk ile annenin dramının karanlık bir fantastik dünyanın içinde şekillendiği ve çevremizi, daha da önemlisi iç dünyalarımızı ayrıntılarıyla görebilme yeteneğinin kalplerimizden geçerek kazanıldığına dair hikâye: Dikkat çekerim, küçüklerden çok büyüklerin izlemesi gerek.
(12 Mart 2008)
Ali Ulvi Uyanık
Çok yüzeysel yorumlar olmuş. Derine inmeden kötü veya iyi denilmiş. Bir filmin eleştirisi daha iyi olmalıdır. Neden kötü? Neden iyi? Bunların cevabını vermeden direk iyi veya kötü demek o işi baltalamaktan başka birşey değildir maalesef.