En İyi Yabancı Film Oscar’ının Sahibi “Kalpazanlar” 28 Mart’ta Sinemalarda

80. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Nazilerin ön ayak olduğu en büyük kalpazanlık operasyonunun baş kahramanı Salomon Sorowitsch’in gerçek yaşam hikâyesi olan Kalpazanlar akademi tarafından En İyi Yabancı Film seçildi. Stefan Ruzowitzky’nin yönettiği ve Karl Markovics, August Diehl, Devid Striesow ile Martin Brambach’in oynadığı film 28 Mart’ta Chantier Films tarafından gösterime çıkarılıyor.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Basın Toplantısı Yapılıyor

    Uluslararası İstanbul Film Festivali, 27. yılında yine çarpıcı filmler, yeni bölümler, usta yönetmenler ve sürpriz konuklarla 05 – 20 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival programı 10 Mart Pazartesi günü saat 18:00’de Beyoğlu Rejans Lokantası’nda verilecek bir kokteyl ile basına açıklanacak. Kokteyle, festival sponsorlarının yanı sıra, Ulusal Yarışma’ya katılan filmlerin yönetmen ve oyuncuları ile Türk dağıtım şirketlerinin temsilcileri de davet edildiler.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 07 Mart 2008 Haftası

    “Hasta”, ABD Cumhuriyetçilerinin sağlığı özelleştiren politikalarının çıkmazlarını, 11 Eylül faciası marifetiyle örselenen vatandaş örnekleriyle çok net, anlaşılır ve bir kurgu film tadında, hınzırca belgeliyor: Karşınızdaki Michael Moore olunca sürprizlere hazır olunuz!

    “İhtiyarlara Yer Yok”, zalimliğin akıl almaz yöntemlerle uygulandığı, acımasızlığın onurları yerin dibine batırdığı ve erdemlerin paranın belirleyiciliğine teslim edildiği bu tuhaf dünyada: Film boyunca seyirciyi daimi gerginliğe sokarken, değişimin -her nesilde daha korkutucu bir boyuta sıçrayan- nefesini hissettirmek az marifet değil.

    “Jumper”, kendini anında her yere ışınlayabilen karakterlerin olduğu zorlu sahnelerin karmaşık yapısının üstesinden hakkıyla gelen bir yönetmenliğin dikkat çektiği, fantastik serüvenin kaynağındaki aile dramı ve karakter çalışmasıyla da içi boş bir gösteri olmaktan kurtulan ilgiye değer film: Saniyeler içinde binlerce kilometre öteye gidebilme ve ‘istediğiniz her yere girebilme’ fikri, sinemadan çıktıktan sonra da hayalinizi çalıştırmaya devam edecek.

    “Kolera Günlerinde Aşk”, 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp yaklaşık 53 yıl süren bir bekleyişin, erkeğin sabır kozası ördüğü bir aşkın ve toplumsal değişimlerle beslenen Latinlere özgü duyarlılıkların dokunaklı öyküsü ama işte Kuzey Avrupalı bakışıyla olduğundan mesafeli, tadı yok gibi: Başka bir deyişle, eksiği olmamasına rağmen yüreğe akmıyor.

    “Lagerfeld Sırları”nı izledik; jet sosyetenin şımarttığı, bencil ve sürekli ‘oynayan’ bu modacıdan rahatsız olduk: Bu filmin belgesel değeri ve bu adamın da, ‘ceset giyen karılar’a kürk tasarımlarıyla hizmet ettiği için, gözümüzde insan olarak değeri yok!

    “M. Ö. 10,000”, bir erkek kahramanın halkına mutluluk getirme macerasında, onunla birlikte, yaşamı, ölümü, aşkı, nefret ve tehlikeyi yaşayacaksınız: Sinemanın öykü anlatma yeteneğini geliştiren teknolojileri her filminde bir üst kademeye taşıyan yönetmen Emmerich’in geniş ekranda sunduğu keyfi kaçırmak istemezsiniz, eminim.

    “Mülteci”, mecburen Almanya’ya sığınan Kürt gencinin şahsında, vatanlarından koparak kamplarda çile çeken insanlara adanmış yarı-belgesel gibi bir film ve eksikleri olmasına rağmen, samimi, çok da dürüst: Finale doğru, “Otobüs”de (1976) Tunç Okan’ın canlandırdığı karakteri andırır biçimde yoz dünyanın içine düşen Şivan rolünde, bizim Doğu insanının o naif halini mükemmelen yansıtan oyuncu Luk (Haluk) Piyes’i tebrik ediyoruz.

    (05 Mart 2008)

    Ali Ulvi Uyanık

    [email protected]

    UIP Filmcilik Filmleri

    Oyun Bozan (The Game Plan), Öldüren Sis (The Mist), Kefaret (Atonoment), Bayrampaşa: Ben Fazla Kalmayacağım, Kan Dökülecek (There Will Be Blood), Canavar (Cloverfield), Charlie Wilson’ın Savaşı (Charlie Wilson’s War), Sihirli Oyuncakçı (Mr. Magorium’s Wonder Emporium), Kızımı Kurtarın (Gone Baby Gone), Ulak, Amerikan Gangsteri (American Gangster), Maskeli Beşler Kıbrıs, Arı Filmi (Bee Movie), Garfield Geri Dönüyor (Garfield Gets Real), 29 Şubat – 06 Mart 2008 seansları için tıklayınız.

    İkili Oyun (Yönetmen: Reto Salimbeni)

    Reto Salimbeni’nin yönettiği ve Til Schweiger, Lauren Lee Smith, Sebastien Roberts ile Michael Clarke Duncan’ın oynadığı İkili Oyun (One Way), 04 Nisan 2008’de Best Line Pictures dağıtımıyla Saran Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    New York’un en ünlü reklâm ajansının çapkın ve başarılı yöneticisi olan Eddie patronunun kızı Judy ile nişanlıdır. Eddie bir sabah özel sekreteri ve arkadaşı olan Angelina’nın, Judy’nin kardeşi olan Anthony tarafından tecavüze uğradığını öğrenir. Kendi kusursuz imajını korumak ve evlilik plânının tehlikeye girmemesi için mahkemede Anthony lehine yalan ifade vermek zorunda kalır.

    Oscar Yorumları ve Türk Sinemasının Sorunları Beyazperde’de

    Yapımcılığını Merve Genç’in, yönetmenliğini Ediz Gülten’in üstlendiği sinema programı Beyazperde bu hafta 80. Oscar ödül törenine konuk oluyor. Ali Hakan ve Alin Taşçıyan Oscar ödüllerini yorumlarken Türk Sineması’nın son dönemini ve sorunlarını da tartışıyor. Sineklasik’te Paul Thomas Anderson’ın ünlü filmi Ateşli Geceler’den unutulmaz bir sahne ve bu hafta vizyona giren Benimle Evlenir misin?, Charlie İş Başında, Göz, Kalbini Dinle, Oyun Bozan, Plajda, Hazan Mevsimi: Bir Panayır Hikâyesi, Öldüren Sis filmlerinden ilk görüntüler sinemaseverlerle buluşuyor. Sinema dünyasının kapıları Beyazperde ile 24 ekranlarında açılıyor. Ali Hakan ve Alin Taşçıyan’ın sunduğu Beyazperde, 28 Şubat Perşembe, 19:15’te 24’te.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Oscar Yorumları ve Türk Sinemasının Sorunları Beyazperde’de yazısına devam et
  • Kan Dökülecek, Filmini Nasıl Okumalı?

    “There Will Be Blood / Kan Dökülecek” filmi güzel bir zamanlamayla Türkiye’de erken gösterime girince Oscar ödülleri açıklanmadan önce izleyebildik.

    Ayrıca bu yılın Oscar’ları çok özeldi; nedeni ise yalnızca gönlümden geçenlerin ödül almasından değil, aynı zamanda klâsik film formatlarına yüz vermeyen veya onları ters – yüz eden filmlerin öne çıkmasından. Şaşırtıcı biçimde “Juno” gibi son derece sıradan bir film de listede yer alıyordu, ancak ödül dağıtımında vasat filmlere yüz verilmedi.

    Daniel Day-Lewis’a, son derece hak edilmiş en iyi oyuncu ödülünü kazandıran “Kan Dökülecek” kalıpların ters – yüz edilmesine en güzel örnek. Öyküyü ve karakterleri araya mesafe koymaksızın izliyor; katı bir gerçekçilik duygusuyla salondan ayrılıyorsunuz.

    Yönetmen “mutlu son” kolaycılığına kaçmayıp seyircisini huzursuz etmeyi göze alıyor. Belki de bu yüzden filmin “kopuk” ve “anlaşılmaz” olduğu yorumları artmaya başladı.

    “There Will Be Blood / Kan Dökülecek” kendini hemen teslim etmeyen, seyircisini yormak isteyen bir film. 1800’lerde Amerika’da petrolün bulunması meselesine ve ana karakter Daniel Plainview’a odaklanan öykü dört alt metin üzerinden gelişiyor.

    Bireysel girişimcilik ruhu ve giderek kapitalizme evrilecek hırs; aile değerleri ve ait olma duygusu; yükselen maneviyat ve din sömürüsü; coğrafi – sosyal şartların getirdiği kültürel çeşitlilik. Bütün bunlar Amerika’nın kuruluş değerleri. Zaten öykünün gelişim sürecinde her alt metin bir diğerine eklenerek, Daniel’in hüzünlü hayatında düğümleniyor.

    Filmi bu alt metinler üzerinden okumaya kalktığınızda, evet yorucu olabilir belki, ama sıkıcı asla değil.

    Sonuçta Paul T. Anderson, Daniel Day-Lewis’a teslim ettiği öyküde müthiş sahneler içeren bir başyapıt ortaya çıkarıyor.

    Kardeşi olduğunu söyleyene ilk tepki olarak “benden ne istiyorsun” diye sorması; kendi işini kurmak isteyen oğluna “bana rakip olamazsın” karşılığını verirken, öz oğlu değil evlâtlık olduğunu söylemesi ve özellikle final: Bir insanın sahip olduğu devasa güce rağmen alt edemediği mutsuzluğundan ve hayatın kendisinden intikam aldığı sahne hafızalardan kolayca silinmeyecek mükemmellikte.

    (02 Mart 2008, Sabah Ankara)

    Haldun Armağan

    Altyazı adlı Kısa Filmin Ekibiyle Yapılan Röportaj beyazperde.com’da

    Efe Öztezdoğan’ın yönettiği Altyazi adlı kısa filmin ekibiyle yapılan uzun ve doyurucu röportaj www.beyazperde.com sinema sitesinde yayınlandı. Renkli çekilen ve 19 dk. süren Altyazı, bir kadının kendisinden çalındığını düşünen iki adamın hikâyesi. Film, kaybetmişlik duygusu içinde, insanın kendisine yönelmesini ve sorgulamasını anlatıyor. Hikâyesinden çok sıradışı anlatımıyla ön plâna çıkan Altyazı’da Şebnem Kırcı, Can Büyükkapancı, Bambi ve Kadri Arslandoğan rol aldı. Filmin görüntü yönetmenliğinde ise Dylan Pank’ın imzası var.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Röportaja ulaşmak için tıklayınız.