27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Basın Toplantısı Yapılıyor

Uluslararası İstanbul Film Festivali, 27. yılında yine çarpıcı filmler, yeni bölümler, usta yönetmenler ve sürpriz konuklarla 05 – 20 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival programı 10 Mart Pazartesi günü saat 18:00’de Beyoğlu Rejans Lokantası’nda verilecek bir kokteyl ile basına açıklanacak. Kokteyle, festival sponsorlarının yanı sıra, Ulusal Yarışma’ya katılan filmlerin yönetmen ve oyuncuları ile Türk dağıtım şirketlerinin temsilcileri de davet edildiler.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 07 Mart 2008 Haftası

    “Hasta”, ABD Cumhuriyetçilerinin sağlığı özelleştiren politikalarının çıkmazlarını, 11 Eylül faciası marifetiyle örselenen vatandaş örnekleriyle çok net, anlaşılır ve bir kurgu film tadında, hınzırca belgeliyor: Karşınızdaki Michael Moore olunca sürprizlere hazır olunuz!

    “İhtiyarlara Yer Yok”, zalimliğin akıl almaz yöntemlerle uygulandığı, acımasızlığın onurları yerin dibine batırdığı ve erdemlerin paranın belirleyiciliğine teslim edildiği bu tuhaf dünyada: Film boyunca seyirciyi daimi gerginliğe sokarken, değişimin -her nesilde daha korkutucu bir boyuta sıçrayan- nefesini hissettirmek az marifet değil.

    “Jumper”, kendini anında her yere ışınlayabilen karakterlerin olduğu zorlu sahnelerin karmaşık yapısının üstesinden hakkıyla gelen bir yönetmenliğin dikkat çektiği, fantastik serüvenin kaynağındaki aile dramı ve karakter çalışmasıyla da içi boş bir gösteri olmaktan kurtulan ilgiye değer film: Saniyeler içinde binlerce kilometre öteye gidebilme ve ‘istediğiniz her yere girebilme’ fikri, sinemadan çıktıktan sonra da hayalinizi çalıştırmaya devam edecek.

    “Kolera Günlerinde Aşk”, 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp yaklaşık 53 yıl süren bir bekleyişin, erkeğin sabır kozası ördüğü bir aşkın ve toplumsal değişimlerle beslenen Latinlere özgü duyarlılıkların dokunaklı öyküsü ama işte Kuzey Avrupalı bakışıyla olduğundan mesafeli, tadı yok gibi: Başka bir deyişle, eksiği olmamasına rağmen yüreğe akmıyor.

    “Lagerfeld Sırları”nı izledik; jet sosyetenin şımarttığı, bencil ve sürekli ‘oynayan’ bu modacıdan rahatsız olduk: Bu filmin belgesel değeri ve bu adamın da, ‘ceset giyen karılar’a kürk tasarımlarıyla hizmet ettiği için, gözümüzde insan olarak değeri yok!

    “M. Ö. 10,000”, bir erkek kahramanın halkına mutluluk getirme macerasında, onunla birlikte, yaşamı, ölümü, aşkı, nefret ve tehlikeyi yaşayacaksınız: Sinemanın öykü anlatma yeteneğini geliştiren teknolojileri her filminde bir üst kademeye taşıyan yönetmen Emmerich’in geniş ekranda sunduğu keyfi kaçırmak istemezsiniz, eminim.

    “Mülteci”, mecburen Almanya’ya sığınan Kürt gencinin şahsında, vatanlarından koparak kamplarda çile çeken insanlara adanmış yarı-belgesel gibi bir film ve eksikleri olmasına rağmen, samimi, çok da dürüst: Finale doğru, “Otobüs”de (1976) Tunç Okan’ın canlandırdığı karakteri andırır biçimde yoz dünyanın içine düşen Şivan rolünde, bizim Doğu insanının o naif halini mükemmelen yansıtan oyuncu Luk (Haluk) Piyes’i tebrik ediyoruz.

    (05 Mart 2008)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com