Nilüfer Açıkalın’dan Kamera Oyunculuğu Eğitimi

Nilüfer Açıkalın, Digital Film Academy bünyesinde oyunculuk eğitimi verecek. Atölye çalışmasında öğrencilerin ilk derslerden itibaren kamera önünde değişik karakterleri canlandırarak yeni deneyimler kazanmaları hedeflendi. Tecrübeli oyuncu Nilüfer Açıkalın’ın liderliğinde öğrenciler, hem kendi seçtikleri veya yazdıkları karakterleri yorumlayacaklar hem de eğitmenlerinin belirlediği sahneleri canlandıracaklar. Nilüfer Açıkalın liderliğindeki ilk dersler 24 Nisan’da başlıyor.

  • Web Sitesi
  • Ah Şu Erk Meselesi!

    Apokalipto için ilk söyleyebileceğim, düşündürücü bir film olduğu. Üstelik, düşünmeye filme gitmeye karar vermeden önce başlamanız gerekiyor, zira epey kanlı bir film bekliyor sizi. Örnek mi? Ateşi kullanan bir uygarlık Mayalar, ama yemeklerini pişirmek için değil! Hâl böyle olunca da avladıkları hayvanları parçalayıp anında yemeye başlıyorlar. Bu da çok iç açıcı bir görüntü değil, takdir ederseniz. İşin içine bir de Tanrılara adanan -ki canlı canlı sökülen kalpler, bedenden ayrılan kafalar söz konusu olan- insanlar girince dayanma sınırınız epey zorlanıyor. Ama bunlara dayanacak kadar güçlüyüm diyorsanız, kendinizi, filmin sunduğu güçlü görselliğe ve sürekli hareketliliğe bırakmaya hazırsınız demektir!

    Filmin açılışında W. Durant’ın bir cümlesi karşılıyor sizi: “Büyük uygarlıklar fethedilemez, ancak kendilerini yok eder.” Arkasında kocaman bir anlam taşıyan bu cümleyi, filmin bitiminde düşünmek üzre belleğinizin “yakın zamanda hatırlanacaklar” bölümüne kaydedip, arkanıza yaslanıyorsunuz. Bunu yapar yapmaz da, film, Amerika’da bin yıldan fazla bir süre hüküm sürmüş olan Maya uygarlığının ortasına bırakıveriyor sizi.

    İlk başta sıradan bir insanken, sonradan, duruşuyla, değişimiyle ve savaşıyla devleşen bir kahramanımız var: Jaguar Paw. Küçük ve sakin bir köyde ailesi ve dostlarıyla mutlu bir hayat süren genç bir adam. Ta ki, gücü elinde tutan birileri, dünyasını paramparça edene kadar. Bundan sonrası, genç adamın hayatta değer verdiği her şeyi korumak adına verdiği mücadele… Öyle ki, filmin neredeyse yarısı boyunca koşuyor. Jaguar Paw’ı canlandıran oyuncunun profesyonel bir atlet olduğu gerçeği bu performansın arkasındaki gizemi bir parça aydınlatıyor elbette. Yeri gelmişken, Apokalipto’nun tüm oyuncu kadrosunun yerlilerden oluştuğunu belirtelim. İzole edilmiş Kızılderili halklarından gelen genç oyunculardan bazıları prodüksiyondan önce hayatında otel odası bile görmemiş.

    Tüm bunları öğrenmek ve filmde gördüklerim, yıllardır aklımı kurcalayan bir konuyu düşünmeye sürükledi yine beni. İlk insanları merak ederim çocukluğumdan beri. Büyüdükçe, merakım da benimle birlikte gelişip derinleşti. Avlanan adamları canlandırıyorum hayalimde. Bir şekilde hayvanları yakalayıp etin tadına bakmışlar. Bunun karınlarını doyuran, üstelik lezzetli bir yiyecek olduğunun farkına varmışlar. Avlanmaya devam etmişler. Buraya kadar tamam. Peki sonrasında? Yani hepsi ava gitmiyordu. Kimileri hayvanı avlıyor, kimileri taşıyor, daha ileri dönemlerde, kimileri temizliyor, ateşle ilişkilerinin ilerlediği dönemlerde de kimileri pişiriyordu. Merak ettiğim, bu dağılımın nasıl olduğuydu? Yeteneklerine göre aralarında işbölümü mü yapmışlardı? Sen hızlı koşuyorsun, hayvanı takip et! Sen iyi atıcısın, sen mızrağı fırlat. Sen iri yarısın, sen taşı. Sen iyi aşçısın, sen pişir. Böyle mi olmuştu? Yoksa birileri diğerinin avlanmayı başaracak kadar güçlü, ama kendisinden daha aptal ya da korkak, ne bileyim silik olduğunu fark edip, bundan yararlanmaya mı başlamıştı? Ne acı ki, ne kadar kabûl etmek istemesem de, gerçek, ikinci teoriye daha yakın duruyor. İşte Apokalipto’yu izlerken gördüğümüz de tam anlamıyla buydu. Kurnaz ve acımasız olan, daha hırslı oluyor. Daha fazlasını istiyor. Ve istediklerini elde etmek için maalesef sınır tanımıyor.

    Filmdeki iki babayı düşünmeye başladım sonra. İkisi de oğullarına “korkusuz” olmayı öğretiyordu. Ama Jaguar’ın babası için korkusuz olmanın yolu, korkuyu hayatına sokmamaktan geçiyordu. Bir defa aklına girdi mi, her yeri saran bulaşıcı bir hastalık gibiydi korku. Acımasız kabile şefinin oğluna miras bıraktığı korkusuzluğun yolu ise şiddetten, acımasızlıktan, yakıp yıkmaktan geçiyordu. “Korkma, korkut” politikasıydı yani. Oğullardan biri korkmadığı için hayatını kaybederken, diğeri, korkuyu keşfettiği için yaşamda kalıyor, hatta küllerinden yeniden doğuyordu.

    Evet, film, belki Maya uygarlığı hakkında aydınlatmıyor bizi. Ama yine de oralarda konuşulan beş dil olduğunu, en yaygınının Yutacan dili olduğunu öğreniyoruz. Mayaların göksel bir tanrıya inandığını, ona insanları kurban olarak sunduklarını da. Hem zaten filmin bize Maya uygarlığını tanıtmak gibi bir kaygısı da yok. Çok daha başka iki şey var anlattığı. Birincisi, erk duygusunun, en güçlü uygarlığı bile içeriden yıkabileceği. İkincisi ise, korkunun yaşamımıza bulaştığı anda bizi yıkabileceği. Bu yüzden öykünün, eleştirildiği gibi herhangi bir zamanda ve mekânda, meselâ 2007 yılında Kaliforniya’da geçmesi asıl mesajını vermesine engel. Çünkü korkunun ve erk duygusunun yıkıcılığının gücünü ancak o kirlenmemişlik anlatabilirdi. Ve yaşadığımız kirlenmiş dünyanın, o iki duygunun eseri olduğunu. Maalesef.

    (13 Nisan 2007)

    Gülay Oktar Ural

    Nokia Nseries Kısa Film Yarışması’nın Galibi: Köşeyi Dönmek – 2

    20 Ekim 2006’dan bu yana devam eden Nokia Nseries Kısa Film Yarışması’nda mutlu sona ulaşıldı. 400’e yakın başvurunun yapıldığı yarışmanın galibi, 05 Nisan Perşembe akşamı 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında yapılan bir törenle açıklandı. Yarışmayı, Köşeyi Dönmek – 2 adlı filmiyle Barkın Şener kazandı.

    Beynelmilel, Moskova Film Festivali’nde Yarışacak

    İzleyenlerin, “yılın en filmlerinden biri olarak” gördüğü Beynelmilel, 21 – 30 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek Uluslararası Moskova Film Festivali’nde yarışacak. Bu yıl 29.su düzenlenen Moskova Film Festivali’nin onursal başkanlığını uzun yıllardır Güneş Yanığı filmiyle Oscar kazanmış olan Rus yönetmen Nikita Mikhalkov yürütüyor. Mikhalkov’un girişimleriyle festival, özellikle son yıllarda ünlü Hollywood starlarına verdiği onur ödülleriyle adından çok sözettiriyor. Dünya sinemasının önemli eserlerinin ve Rus sinemasının birlikte perdeye yansıdığı festivalde bu yıl Beynelmilel de yarışacak.

    4. Yıldız Kısa Film Festivali

    Yıldız Kısa Film Festivali, bu yıl dördüncü defa 07 – 11 Mayıs 2007 tarihleri arasında kısa film tutkunu sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Kısa film izleyicileriyle sinema otoritelerinin arasında bir iletişim kanalı olma niteliğindeki festival; dördüncü yılında da kısa film sevenleri zengin gösterim kapsamı ve içeriğine eklediği yeni etkinlikleriyle buluşturmak için gün sayıyor. Yıldız Kısa Film Festivali; tamamı ile amatör bir kadro tarafından büyük bir azim ve gayretle düzenlenen bir kısa film festivali ve kısa film alanında ulusal çapta düzenlenen en büyük öğrenci festivali olması özelliğiyle Türkiye’de bu alanda önemli bir yere sahip.

    4. Yıldız Kısa Film Festivali yazısına devam et

    TRT’den “Bossert – Karatepe” Belgeseli

    TRT’nin, Alman arkeolog Prof. Dr. Helmuth Theodor Bossert’in Türkiye’deki çalışmalarının anlatıldığı Bossert – Karatepe isimli belgeselin çekimlerine Adana ve Osmaniye’de devam ettiği bildirildi. Müjdat Taner’in yönetmenliğinde Kadirli, Kozan ve Karatepe’nin dışında İstanbul’da çekimleri sürecek belgeselin senaristliğini Burçak Evren, kameramanlığını Ali İhsan Açıkgöz ve Haluk Ertuğrul, yapım yardımcılığını ise Ali Gör yapıyor. (Haber: Serpil Boydak)

    Sinema İzleyici Profili Araştırması

    Türkiye’de 1992 yılında 7,8 milyon olan sinema seyirci sayısı, 2006’da 34,9 milyona yükseldi. AC Nielsen Türkiye tarafından Fida Film için gerçekleştirilen Sinema İzleyici Profili araştırması, toplam 13 ilde, 50 sinemada ve 3 bin 652 izleyici ile gerçekleştirildi. Araştırma sonuçlarına göre, veriler sosyo – ekonomik statü açısından değerlendirildiğinde, sinema seyircilerinin en büyük kısmını üst – üst orta gelir grubu oluşturdu. Sinema seyircileri içinde kemikleşmiş bir paya sahip olan ve 2002 yılında yüzde 62 orana sahip olan bu kesim, son verilere göre de yüzde 61,8 ile bu oranı korudu. (Haber: Serpil Boydak)

    Nefin Dinç, “İsmini Melek Koydum” Adlı Belgeseli ile ABD’de Ödül Kazandı

    Türk belgeselci Nefin Dinç, Washington DC Bağımsız Film Festivali’nde, İsmini Melek Koydum (I Named Her Angel) adlı belgeseli ile Dünya Sineması dalında Özel Başarı Ödülü kazandı. Dinç, belgeselinde 12 yaşındaki Elif’in, Mevleviliğin temellerini öğrenmesini anlatıyor. Elif’in gözünden sema, Mevlâna’nın öğretileri, Şeb-i Arus gösterilerinin derinliğinin dile getirildiği ve İslâm’ın tasavvufi kısmının tanıtıldığı belgeselin süresi 30 dakika. Yurt dışında birçok festivalde gösterilen belgesel, Türkiye’de de İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nde gösterilmişti. İlk belgeseli Cumhuriyet Treni’ni 1999 yılında çeken Dinç, daha sonra Rebetiko: İki Şehrin Şarkısı filmini çekti. (Haber: Serpil Boydak)

    Ustalara Saygı, Bedri Koraman İçin

    Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu tarafından düzenlenen Ustalara Saygı etkinlikleri, 09 Nisan Pazartesi akşamı gerçekleştirilecek olan Bedri Koraman gecesi ile sürüyor. Kültür, sanat, edebiyat ve düşün dünyasındaki usta isimlerin çalıştıkları alanlara damga vuran çeşitli yönleriyle izleyiciyle buluştuğu gecelerin yirmi yedincisi saat 19.00’da Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde. Faruk Şüyün’ün hazırlayıp yönettiği etkinlikte Türk karikatürünün duayenlerinden Bedri Koraman’ı farklı meslek gruplarından, hepsi alanlarında isim sahibi olmuş dostları anlatacaklar. Gecede, Koraman için hazırlanan kısa bir filmin gösterimi de gerçekleştirilecek.

    Çifteler

    Osmanlı Bankası Müzesi Sineması’nda Toplumsal Hafıza / Belgesel Sinema teması altında, 05 Nisan 2007, Perşembe günü, saat 19:00’da Çifteler adlı belgesel gösterilecek. Yönetmenliğini Ahmet Soner’in yaptığı belgeselin ardından, Eğitimci ve Yazar Pakize Türkoğlu, Günümüzün Eğitim Sorunları ve Köy Enstitüleri konulu bir söyleşi yapacak. Belgesel, 1936 yılında, Mahmudiye Köyü’nde eğitim kursu olarak açılan okula, ertesi yıl Hamidiye Köyü’nde inşa edilen binaların eklenmesiyle kurulan öğretmen okulunu anlatıyor. 1940 yılında çıkan bir yasayla Çifteler adıyla ilk köy enstitüsü olarak faaliyet gösteren okul, 13 yıl içinde yüzlerce öğretmen yetiştirdi.

    Asterix Vikinglere Karşı

    Stefan Fjeldmark ile Jesper Moller’ın yönettiği ve Yetkin Dikinciler, Ali Poyrazoğlu, Emre Altuğ ile Ahu Türkpençe’nin seslendirdiği Asterix Vikinglere Karşı (Asterix et les Vikings – Asterix and the Vikings), 20 Nisan 2007’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film / Umut Sanat tarafından vizyona çıkarıldı.
    Galya köyünün Şefi, Kuduriks’i cesur bir savaşçı yapmak amacıyla en çok güvendiği iki savaşçısı, Asteriks ve Hopdediks’e teslim eder. Ancak Kuduriks gölgesinden bile korkmaktadır. Bu sırada korkunun ne olduğunu keşfetmek için deniz aşırı ülkelere sefere çıkan Vikinglerin yolları Asteriks’in köyüne düşer.

    İstanbul Film Festivali’nde İki Usta Anısına İki Ayrı Söyleşi

    26. Uluslararası İstanbul Film Festivali, sinema dünyasından iki önemli yönetmeni iki ayrı söyleşi ile anıyor. Festival kapsamında 05 Nisan Perşembe günü saat 17:00’de İtalyan Kültür Merkezi’nde Pasolini Araştırmaları Merkezi Küratörü İtalyan sinemasının büyük ustası Pasolini’yi anlatırken, 08 Nisan Pazar günü saat 16:00’da ise Akbank Sanat’da ölümünün 25. yılında Fassbinder anılacak.

    Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali Basın Toplantısı

    Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali basın toplantısı 06 Nisan Cuma günü, saat 18:00’de “Limak Ambassadore Hotel, Boğaz Sok, No: 19, Kavaklıdere, Ankara” adresinde yapılıyor. Basın toplantısı ve sonrasında yapılacak kokteyl ile ilgili ayrıntılı bilgi için: Gökhan Şeker, Medya Koordinatörü, Ankara Uluslararası Film Festivali, Tel: 0312 4687745 – 0312 4683892 – 0312 4687856, Faks: 0312 4677830, e-posta: mediainfo@filmfestankara.org.tr

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Avrupa Konseyi Ödülü, İnsan Haklarını “İstanbul Film Festivali”nde Ön Plâna Çıkarıyor

    İnsan Haklarını savunan 46 uluslu bir örgüt olan Avrupa Konseyi, İstanbul Film Festivali’nde yeni ve saygın bir film ödülünün sponsorluğunu yapıyor. Avrupa Konseyi Film Ödülü (FACE), Konseyin değerleri olan insan haklarına, bireysel serbestliğe, siyasal özgürlüğe ve yasa düzenine saygıyı en iyi bir şekilde yansıtan filme verilecek. Ödül bir bronz heykel ile 10.000 Avro’luk parasal katkıdan oluşuyor. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, ödülü Genel Sekreter Terry Davis adına 14 Nisan 2007’de Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda verecek. Ödül için Türkiye’den Ömer Uğur’un Eve Dönüş adlı filmi yarışacak.