Başkalarının hayatı bizi neden bu kadar çok ilgilendirir?
Biri bizim hayatımızla ilgilensin istediğimiz için mi acaba?
Peki ya işin içine politika ve gizli örgütler karışırsa?
Film makinesi, film makarasını ileriye doğru sararken, bizim hafızalarımızdaki anılar geriye sarmaya başlar. 12 yıl önceye gideriz. 1984 yılına…
Doğu Berlin. Kısaca GDR adıyla bilinen eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti, iktidarını acımasız bir kontrol ve gözetleme sistemiyle sürdürmekte. Birilerinin çıkarları ancak diğerlerinin engellenmesiyle mümkündür çünkü. İşte bu noktada sahneye baskı çıkar. Stasi adlı gizli polis servisi için binlerce muhbir çalışmaktadır. Onların yaptığı ihbarlar sonucunda, 17 milyon nüfuslu ülkede 200 bin kişi fişlenmiştir artık.
Hükümetin amacı, insanın bireyselliği kökünden kurutmaktır. Bu da başkalarının hayatları hakkında her şeyi bilmekten geçer. Böylece başkaları olarak adlandırılanlar, gözaltına alınacak, sorgulanacak, sürekli izlenip gözetlenecektir. İnsan değil, düşmanlık duyulan objelerdir artık onlar. Özellikle de ortaya çıkardıkları eserlerle bastırılmış duygu ve düşüncelerini dışa vuran sanatçılar. Çünkü onlar en tehlikelileridir. Bir yazı, sahneye konan bir oyun, bir fotoğraf, bir resim, bir film, zaten baskı altında olan halkı galeyana getirebilir. O yüzden sanatçılar suya sabuna dokunmayan eserler yaratmalıdır. İtirazı olan varsa ya da çizgiyi aşan, derhal önü kesilmelidir. Tıpkı yedi yıldır hükümetin gayrı resmi kara listesinde olan tiyatro yönetmeni Albert Jerska gibi.
Jerska’nın yakın dostu, ünlü oyun yazarı Georg Dreyman’a gelince, olup bitenler onu üzse de, tüm bunlar karşısında sessiz kalmayı seçmiştir. Ortaya koyduğu eserlerle henüz hükümet çıkarlarına zarar vermemiş olsa da, potansiyel suçludur. Bakan Bruno Hempf onun araştırılmasını ister. Bir sanatçının ne zaman ne yapacağını kestirmek zordur elbette! Ama bakan Hempf’in Dreyman’la bu kadar ilgilenmesinin bir başka sebebi de, yazarın aktris kız arkadaşı Christa – Maria’nın güzelliğinden çok etkilenmesidir.
Bakanın emri üzerine, Devlet Güvenlik Kültür Departmanı başkanı Yarbay Anton Grubitz, Stasi polisi Gerd Wiesler’ı ünlü oyun yazarı Georg Dreyman’la ilgili kanıt toplamakla görevlendirir. Kendi parlak politik geleceğinin peşinde olan Grubitz’in bu iş için Wiesler’i seçmesinin nedeni, onun işine aşırı bağlılığı ve uzman bir sorgu yargıcı olmasıdır. Operasyonda, insanların tek tek izlenmesini içeren ve Etkin Prosedür adıyla bilinen yakın izleme prosedürü kullanılacaktır. Wiesler, bu amaçla Dreyman’ın yaşadığı apartmanın çatı katına karargâh kurar. Yazarın evinin her yanı gizli dinleme cihazlarıyla doludur artık. Weisler’ın ilk gözlemleri, ülkedeki birçok sanatçının tersine, Dreyman’ın GDR’ye karşı herhangi bir saygısızlık belirtisi göstermediği yolundadır. Hâttâ öyle sıradan ve huzurludur ki ev, Wiesler, Dreyman ve sevgilisi Christa – Maria ile tek taraflı da olsa, ortak bir hayat yaşamaya başlar. Öyle ki, Christa – Maria’nın bakan Hempf tarafından cinsel ilişkiye zorlandığını bile, sevgilisi Dreyman’dan önce öğrenir.
Christa – Maria zayıf bir kadındır. Kendi değerinin farkında değildir. Sanatını kaybedecek olmanın korkusu, insani değerlerinin önüne geçer. Bir daha sahneye çıkamamak onun için ölümle eşdeğerdir. Sevgilisinin zorla da olsa yaşadığı ilişkiyi keşfetmesi ve sevgili dostu Jerska’nın intiharı, Dreyman’da, o ana kadar uyuyan bir noktaya dokunur. Ünlü yazar, artık tüm bunlar karşısında sessiz kalamayacağının farkındadır. Bir şeyler yapması, Doğu Almanya’daki yaşam koşulları hakkında dış dünyayı alarma geçirmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Batı Alman dergisi Der Spiegel’de bir yazı yayınlatmak için harekete geçer.
Dreyman’ın tüm faaliyetlerini gözetlemekte olan Wiesler, sonunda onu mahvetmek için ihtiyaç duyduğu bilgiye ulaşmıştır. Ama bir sorun vardır: Wiesler için de hiçbir şey eskisi gibi değildir. Bir şekilde yalnızlığına son veren bu insanlar, onun için sıradan suçlular değildir artık. Onları tanımış, yakın hissetmiş, hâttâ onlara bağlanmıştır. Sevgi ve sanat dolu o evden ona ulaşan sesler sayesinde, kendi yaşamını ve işini sorgulamaya başlar.
Filmin yönetmeni Florian Henckel von Donnersmarck’a göre, bu filmdeki her karakter, gündelik hayatımızda yüz yüze olduğumuz soruları sorar: İktidar ve ideoloji gibi kavramlarla ilişkimiz nasıl olmalıdır? Prensiplerimizi veya duygularımızı izleyebiliyor muyuz? Her şeyden önemlisi, ‘Başkalarının Hayatı’ ne kadar yanlış yollara girmiş olursa olsun insanoğlunun doğruyu yapma yeteneği üzerine bir hümanist dramadır.
Yönetmenin film için yaptığı araştırmalar dört yıl sürmüş. Bu süre zarfında, bazı mekânların duyguları depolayabildiğine olan inancından, geçmişin ruhunu hâlâ hissedebileceği birçok yere gitmiş. Bu prodüksiyonun bir başka özelliği de, eski Stasi karargâhının orijinal dosya arşivlerinde çekim yapılmasına izin verilen ilk ve tek film olması.
Tarihi konularda uzmanlara danışılmış. Mümkün olduğunca farklı bakış açıları almaya ve birbirine karşıt öyküler dinlemeye özen göstermiş yönetmen. En çok işine yarayan da, beraber çalıştığı aktörlerin ve teknik ekibin çoğunun Doğu’dan gelmesi olmuş. Böylece onlar da filme kendi kişisel deneyim ve bakış açılarını getirmişler. Örneğin filmde Yüzbaşı Gerd Wiesler’i oynayan Ulrich Muhe, gerçek hayatta Stasi kurbanları arasında yer almış. Üstelik sonradan öğrendiğine göre, o yıllardaki karısı tarafından ihbar edilmiş. Stasi görevlileri ile düzenli olarak buluşan kadının, Almanya’nın en iyi aktörlerinden birisi olan eşi Muhe ve diğer aktörler hakkında topladığı bilgileri Stasi’ye verdiği ortaya çıkmış. Gerçek hayatta Ulrich Muhe’nin başına gelenlerin, filmde Dreyman’ın başına gelmesi bir tesadüf değil yani. Yönetmen Florian Henckel von Donnersmarck, Yüzbaşı Gerd Wiesler karakterini nasıl yarattığını ise şöyle anlatıyor:
Film okulundayken gördüğüm ve hiç unutamadığım bir görüntü vardı. Bomboş bir odada oturan bir adamın yakın plân görüntüsüydü bu… Kulaklıklar takmış olan bu adam aslında dinlemek istemediği halde güzel bir müzik dinliyordu. O adam rüyalarımda hiç peşimi bırakmadı ve yıllar içinde gelişerek Yüzbaşı Gerd Wiesler’e dönüştü.
İhanet, başkaldırı, aşk, korku, dayanışma, cesaret, minnet duygusu… Karanlıktan aydınlığa, çaresizlikten umuda uzanan bir yolculuk… Başkalarının Yaşamları: Lives of Others…
(31 Ocak 2007)
Gülay Oktar Ural