Yüksel Aksu’nun yazıp yönettiği, çekimleri 2005 yılının yaz aylarında Muğla’da gerçekleştirilen Dondurmam Gaymak geçtiğimiz hafta vizyona giren filmlerden biriydi. Önce İstanbul Film Festivali’nde, daha sonra Altın Koza’da, Antalya’da ve Queens Film Festivali’nde seyirciyle buluşan film, vizyon öncesinde de beğeni ve ödülleri toplamıştı. Bugünlerde ise “filmin Oscar yolundaki akıbeti ne olacak?” sorusu gündemde. Bu soruya verilen cevaplar eşliğinde tartışmalar süredursun film, özlediğimiz çocukluğumuzu ve geleneklerimizi çağrıştırarak başarılı bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Markaya karşı “sahici”
Dondurmam Gaymak, yönetmeni, senaristi, yapımcısı, oyuncuları ve sponsorlarıyla tam anlamıyla imece usulü yapılmış özgün bir film. Muğla’da geleneksel yöntemlerle dondurmacılık yapan Ali Usta gitgide insanların daha çok tercih ettiği büyük dondurma markalarına karşı mücadele vermektedir. Bunu yaparken çağın güçlü silâhı reklâm filmlerine başvururken, bir yandan da banka kredisiyle aldığı motoruyla civar köylerde dolaşarak “sahici” dondurmalarını satmaktadır. Ali Usta’nın moturunun çalınması onun büyük markalara karşı mücadelesini pekiştirir. Ali Usta, motorunun büyük dondurma şirketleri tarafından çalındığını düşünmektedir ve bu yolda markaya karşı “sahici” dondurma sloganıyla yörenin her yerini dolaşarak moturunu aramaya başlar. Oysa ki bu hırsızlık olayının esas kahramanları üzüm bağlarına, karpuz tarlalarına ya da kayısı ağaçlarına bir çekirge ordusu misali naif bir haylazlıkla saldıran çocuklardan başkası değildir.
Yerelden evrensele
Filmin ilk etapta göze çarpan özelliği profesyonel oyuncular yerine Muğla halkının kullanılmış olması. Bu açıdan bakıldığında anlatılan öykünün yerelliği, oyuncuların şive ve tavırlarıyla uyum içinde ilerliyor. Ayrıca film naif, samimi anlatısı ve müzik seçimleri sayesinde de amaçladığı dokuya ulaşıyor. Yönetmen ve senarist Yüksel Aksu filminin çıkış noktasını “İstedik ki Dondurmam Gaymak; küçük esnafın, küçük kasabanın, ‘küçük’ insanların ‘büyük’ filmi olsun” şeklinde dile getiriyor. Nitekim filmin yerel dokulardan hareket ederek evrensel bir mesaja ulaşması ve bir yandan komedi türünde uluslararası anlamda başarılı olması Aksu’nun amacına yakın bir yerde durduğunu gösteriyor. Öte yandan filmin izlediği bu kalıplar, İtalyan yeni gerçekçilerine bir saygı duruşu niteliğinde. Nitekim henüz film başlamadan önce perdede gözümüze çarpan Vittorio de Sica’dan bir alıntı bu savı doğruluyor. De Sica’nın kahramanı nasıl ki filmsel zaman boyunca Roma sokaklarında çalınan bisikletini aradıysa, 90’lı yılların klâsik dondurmacısı Ali Usta da bütün yörede çalınan motorunu arıyor. Öte yandan De Sica’nın kahramanının durumu ne denli trajik ve açık sonlu ise, Ali Usta’nın vaziyeti de bir o kadar komik ve başı sonu belli bir çizgide seyir ediyor.
Netice itibariyle gündemdeki mevzuya dönüp, filmin Oscar yolundaki akıbeti üzerine temennilerde bulunarak bu yazıyı bitirmek isterim: Oscar yolunda şansı bol olsun! Henüz izlememiş olanlar için mutlaka tavsiye ediyorum.
(28 Kasım 2006)
Âlâ Sivas