Ben o zamanlar küçücük bir çocuktum. Türk güreşçilerinin dünyadaki tüm minderlerde fırtına gibi estiğini o zamanın kısıtlı haberleşme araçlarından veya Hürriyet gazetesinin bilmem ne kadar eski bir nüshasının manav için kesekâğıdına dönüştürülmüş halinden okuyarak öğrenirdik. Böylece rahmetli Kemal Ilıcak’ın Tercümanı’nda yayınlanan pehlivan tefrikalarının o günkü 15 – 20 satırını, televizyonda Reha Muhtar’ın başlattığı 30 saniyelik görüntüyü 30 dakika boyunca gösterdiği haberlerdeki gibi tekrar tekrar okur, okur, okurduk! Fakat ne futbolda, ne de diğer alanlarda hiçbir ışık görünmezdi. Metin Oktay’lar, Cemil’ler, Ogün’ler ve daha pek çok büyük futbolcuya rağmen Avrupa takımlarına yenilip yenilip gelirdik…
Biz Hep Hazırdık, Ya Ötekiler?
Haberleşme araçları gelişip yaygınlaştıkça ilgi alanlarımız ve beklentilerimiz de farklılaşıp çoğaldı. Bir müddet Eurovision’a kilitlendik! 1975 yılında Semiha Yankı’nın seslendirdiği Seninle Bir Dakika ile ilk defa bu yarışmaya katıldık ve Semiha çok başarılı olduğu ve sonucu hiç hak etmediği halde, Türkiye olarak suratımıza kocaman bir şaplak yemiş gibi olduk.
Bu şaplak, aslında pek çok şey anlatıyordu ki, özetle, ne kadar hevesli olursak olalım, ne kadar güzel bir şey yaparsak yapalım, ‘ötekilerin’ yaptığımızı takdire hazır olmaları gerçeğiydi…
Başarı Alanları ve Başarılı Kişiler Çoğaldıkça
Neticede takdire dayalı alanlar dışında da başarılar kazanmaya başladı Türk insanı. Futbolda, Galatasaray UEFA kupasını, Türk Milli Takımı dünya üçüncülüğünü kazanırken; 12 Dev Adam, Filenin Sultanları ve atlet Süreyya Ayhan peş peşe başarı haberleri getirdiler. Bunları Türkçe’nin dışlandığı bir şarkıyla, Sertap Erener’in Eurovision birinciliğini perçinledi…
Fakat bu arada sinema alanında çok büyük bir eksiğimiz olduğunu içten içe hissediyorduk. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin yanına bir de Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ekledik… Olmadı. Hala bir eksik vardı çünkü. Hani insan bazen canı bir şeyler ister de ne olduğunu, ne yapacağını bilemez ya! Onun gibi, bu eksiğin ne olduğunu epeyce çözemedik. Sonunda kafamızda bir ampul yanıverdi! Eksiğimizin artık şarkı yarışması, futbol, basketbol veya atletizm değil sinemanın en büyük iltifatı sayılan Oscar olduğunu anlayıverdik…
Evet! Meğer bizler Oscar almayı ne kadar özlüyormuşuz!
Böylece Amerika’ya film göndermeye başladık ama buna rağmen hala ufukta bir Yabancı Film Oscar’ı görünmedi…
Dondurmam Gaymak ve Akademi Üyeleri
Bu yıl ciddi rakiplerinin arasından sıyrılarak, son kompleksimizi tatmin için, Amerika yollarına düşen ve Oscar aday adayı olan Dondurmam Gaymak ne bir yaratıcı yönetmen filmi örneği, ne ticari sinema örneği, ne de ağır ol da molla desinler türü bir yönetmenin elinden çıkma… Dondurmam Gaymak kelimenin tam manasıyla bir halk sineması örneği. Yüksel Aksu’nun yazıp yönettiği ve yapımcılığını birkaç arkadaşıyla üstlendiği film, sade ve sıcak. Halk tüm film boyunca doğal bir doku oluşturuyor. Hikâye çok aktüel. Yani günümüz Türk insanının ortalama kanaatlerini, sevinçlerini, kinini, paranoyasını yansıtması bakımından kusursuz denebilecek kadar otantik yazılmış. Filmde polisinden komünistine, esnafından hırsızına, aylağından iş güç sahibi hacısına kadar her şey yerli yerinde…
Eh, Yüksel de, Adana’da halkla söyleşirken “İnsan oynayan hayvan” diye bir lâf ediverdi! İşte Amerikalıların arayıp da bulamadığı bir afiş cümlesi böylece kendiliğinden ortaya çıktı! Akademi üyelerine buradan sesleniyorum: Biz Eurovision için 30 sene, dünya kupalarında derece almak için 100 sene filân beklemiş milletiz. Aklınızı başınıza devşirip, dünya sinemasının en büyük oyuncularından Gérard Depardieu gibi bir oyuncunun bile 15 saniyesini (‘teaser’ını) görerek “İşte film bu” dediği bir filmle karşı bulunuyorsunuz. Ayağınızı ona göre denk alın…
Şaka ile karışık tanıtım bir yana, ben, Yüksel Aksu ve ekibini canı gönülden tebrik ediyorum. En İyi Yabancı Film Oscarı’nı alamasalar bile Türk insanının gönlünde onlarca ödül aldılar. Aşağıda adları yazılı ekibi daima sevgiyle anacağım! (Not: Gaymak için daha farklı bir eleştiriyi yine bu sütunda yapacağım ve o vakit filmin teknik kadrosunu da vereceğim.)
Dondurmam Gaymak’ın oyuncu kadrosu: Turan Özdemir (Ali Usta), Gülnihal Demir (Canfeda), İsmet Can Suda (Tingöz Kerim), Ulaş Sarıbaş (Kamil), Canberk Zaifoğlu (Çete), Altuğ Sarıbaş (Çete), Kadir Kapız (Çete), Ali Dural (Çete), Hüseyin Dural (Çete), Alptuğ Şevik (Çete), Zeynep Özal (Güzel Kız), Recep Yener (Hoca), Tolga Çandar (Doktor), Mehmet Gökmen (Arif Dede), Nejat Altınsoy (Komünist Mustafa), Sadettin Ünsal (Bekçi), Celil Yağız (Beyaz Eşyacı), Alaattin Sakar (Maraş Dondurmacısı), Ayşe Arslan (Tingöz Anne), Ali Şefik (Tingöz Baba), Burçin Batu (Melih), Burcu Tuna Uruk (Zeynep), Sinem Altıok (Torun), Burcu Baydur (Torun), Muhammet Kıyak (Berber), Erdinç Özal (Kahveci), Tünay Ürper (Kırtasiyeci), Özcan Gözer (Büfeci), Muammer Gökmen (Terzi), Levent Aras (Keçi Çobanı), Metin Yıldız (Gazeteci).
ALTYAZI
Doğru iş yaptığında ödül bekleme. Yaptığın iyi iş zaten senin için büyük ödüldür. – La Bruyere.
(22 Kasım 2006)
coskuncokyigit@gmail.com