Superman Dönüyor, 1 Numara

ABD’de 28 Haziran Çarşamba günü vizyona giren ve ilk gününde 21 milyon dolar hasılat elde eden Superman Dönüyor (Superman Returns), vizyona girdiği ilk beş günde 84,2 milyon dolar hasılata ulaşarak 1 numaraya oturdu. Yeni Clark Kent ve Superman rolünde geç oyuncu Brandon Routh’un yer aldığı filmde, onun büyük aşkı Lois Lane karakterini Kate Bosworth canlandırıyor. Superman’in ezeli düşmanı Lex Luthor rolünde ise Oscar ödüllü oyuncu Kevin Spacey yer alıyor. Bryan Singer’in yönettiği ve eleştirmenlerden olumlu not alan Superman Dönüyor ülkemizde 21 Temmuz’da gösterime girecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Gafil Gezme Şaşkın Bir Gün Ölürsün

    Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
    Yalan dünya senin olsa ne fayda
    Akibet alırlar tatlı canın
    Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

    Söylersin de söz içinde şaşmazsın
    Helâli haramı yersin seçmezsin
    Nasibin kesilir de sular içmezsin
    Akar çaylar senin olsa ne fayda

    Söylersin de el içinde sözün var
    Yeler çalışırsın oğlun kızın var
    Bu dünyada üç beş arşın bezin var
    Bedestenler senin olsa ne fayda

    Bir gün alır götürürler evinden
    Hakk’ın kelâmını koyma dilinden
    Kurtulaman Ezrail’in elinden
    Dünya dolu malın olsa ne fayda

    Pir Sultan Abdal’ım çıktık oturduk
    Kaza lokmasını burda yetirdik
    Dünya bizim diye çektik getirdik
    Yalan dünya bizim olsa ne fayda

    2. Corporate Film Festivali

    Patika Yapım tarafından Corporate Film Festivali (Kurumsal Film Festivali) düzenleniyor. 2006 festivalinde yarışacak filmler Kurum Kültürü, Müşteri Memnuniyeti ve Reklam Filmi konu başlıkları altında toplanıyor. Ön eleminasyon standardı bulunmayan festival, firma yöneticileri, çalışanlar, bayiler, tedarikçiler, kamu görevlileri, tüm kurumların temsilcilerine yönelik bir etkinlik. İş çevresinden herkesin katılımına açık olan festival, katılımcılara filmlerini gerçekleştirebilmeleri için 2 gün kamera ve kameraman, 2 betacam kaset, ışık malzemesi, boom mikrofon, 6 saat montaj masası ve montaj elemanı verecek.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme

    Bin cefalar etsen almam üstüme
    Gayet şirin geldi dillerin dostum
    Varıp yad ellere meyil verirsen
    Kış ola bağlana yolların dostum

    İlâhi onmaya yardan ayıran
    Bahçede bülbüller ötüyor uyan
    Kula gölge olsa Allah’a ayan
    Senden ayrılalı gülmedim dostum

    Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler
    Bu şirin canıma nasıl kıymışlar
    İster isem dünya malı vermişler
    Sensiz dünya malı neyleyim dostum

    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Koyun beni hak aşkına yanayım
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Benim pirim gayet ulu kişidir
    Yediler ulusu, kırklar eşidir
    Oniki imamın server başıdır
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Kadılar, Müftüler fetva yazarsa
    İşte kemend, işte boynum asarsa
    İşte hançer, işte kellem keserse
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Ulu mahşer günü olur divan kurulur
    Suçlu, suçsuz gelir anda derilir
    Piri olmayanlar anda bilinir
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz
    O da bizim ulumuzdur pirimiz
    Hakka teslim olsun garip canımız
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Aldanma Cahilin Kuru Lâfına

    Aldanma cahilin kuru lâfına
    Kültürsüz insanın külü yalandır
    Hükmetse dünyanın her tarafına
    Arzusu hedefi yolu yalandır

    Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz
    Gül dikende biter diken gül olmaz
    Diz diz eden her sineğin bal’olmaz
    Peteksiz arının balı yalandır

    İnsan bir deryadır ilimle mahir
    İlimsiz insanın şöhreti zahir
    Cahilden iyilik beklenmez ahir
    İşleği ameli hâli yalandır

    Cahil okur amma alim olamaz
    Kâmillik ilmini herkes bilemez
    Veysel bu sözlerin halka yaramaz
    Sonra sana derler deli yalandır

    Kara Toprak

    Dost dost diye nicesine sarıldım
    Benim sadık yarim kara topraktır
    Beyhude dolandım boşa yoruldum
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Nice güzellere bağlandım kaldım
    Ne bir vefa gördüm ne faydalandım
    Her türlü isteğim topraktan aldım
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
    Yemek verdi ekmek verdi et verdi
    Kazma ile dövmeyince kıt verdi
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Ademden bu deme neslim getirdi
    Bana türlü türlü meyva yedirdi
    Her gün beni tepesinde götürdü
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Karnın yardım kazma ile bel ile
    Yüzün yırttım tırnak ile el ile
    Yine beni karşıladı gül ile
    Benim sadık yarim kara topraktır

    İşkence yaptıkça bana gülerdi
    Bunda yalan yoktur herkesler gördü
    Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Havaya bakarsam hava alırım
    Toprağa bakarsam dua alırım
    Topraktan ayrılsam nerde kalırım
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Dileğin varsa iste Allah’tan
    Almak için uzak gitme topraktan
    Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Hakikat ararsan açık bir nokta
    Allah kula yakın kul da Allah’a
    Hak’kın hazinesi gizli kara toprakta
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Bütün kusurlarımı toprak gizliyor
    Merhem çalıp yaralarımı tuzluyor
    Kolun açmış yollarımı gözlüyor
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Her kim ki olursa bu sırra mazhar
    Dünyaya bırakır ölmez bir eser
    Gün gelir Veysel’i bağrına basar
    Benim sadık yarim kara topraktır

    Dostlar Beni Hatırlasın

    Ben giderim adım kalır
    Dostlar beni hatırlasın
    Düğün olur bayram gelir
    Dostlar beni hatırlasın

    Can kafeste durmaz uçar
    Dünya bir han konan göçer
    Ay dolanır yıllar geçer
    Dostlar beni hatırlasın

    Can bedenden ayrılacak
    Tütmez baca yanmaz ocak
    Selâm olsun kucak kucak
    Dostlar beni hatırlasın

    Ne gelsemdi ne giderdim
    Günden güne arttı derdim
    Garip kalır yerim yurdum
    Dostlar beni hatırlasın

    Açar solar türlü çiçek
    Kimler gülmüş kim gülecek
    Murad yalan ölüm gerçek
    Dostlar beni hatırlasın

    Gün ikindi akşam olur
    Gör ki başa neler gelir
    Veysel gider adı kalır
    Dostlar beni hatırlasın

    Güzelliğin On Par’etmez

    Güzelliğin on par’etmez
    Bu bendeki aşk olmasa
    Eğlenecek yer bulaman
    Gönlümdeki köşk olmasa

    Tabirin sığmaz kaleme
    Derdin dermandır yareme
    İsmin yayılmaz aleme
    Aşıklarda meşk olmasa

    Kim okurdu kim yazardı
    Bu düğümü kim çözerdi
    Koyun kurt ile gezerdi
    Fikir başka başk’olmasa

    Güzel yüzün görülmezdi
    Bu aşk bende dirilmezdi
    Güle kıymet verilmezdi
    Aşık ve maşuk olmasa

    Senden aldım bu feryadı
    Bu imiş dünyanın tadı
    Anılmazdı Veysel adı
    O sana aşık olmasa

    Fahriye Abla

    Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
    Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
    Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
    Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
    Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
    Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
    Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

    Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
    Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
    Güneşin batmasına yakın saatlerde
    Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
    Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
    Bahçende akasyalar açardı baharla.
    Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

    Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
    Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
    İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
    Altın bileziklerle dolu bileklerin.
    Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
    Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
    Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

    Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
    En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
    Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
    Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
    Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
    Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
    Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

    Hasretinden Prangalar Eskittim

    Seni, anlatabilmek seni.
    İyi çocuklara, kahramanlara.
    Seni anlatabilmek seni,
    Namussuza, halden bilmeze,
    Kahpe yalana.

    Ard-arda kaç zemheri,
    Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
    Dışarda gürül-gürül akan bir dünya…
    Bir ben uyumadım,
    Kaç leylim bahar,
    Hasretinden prangalar eskittim.
    Saçlarına kan gülleri takayım,
    Bir o yana
    Bir bu yana…

    Seni bağırabilsem seni,
    Dipsiz kuyulara,
    Akan yıldıza,
    Bir kibrit çöpüne varana,
    Okyanusun en ıssız dalgasına
    Düşmüş bir kibrit çöpüne.

    Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
    Yitirmiş öpücükleri,
    Payı yok, apansız inen akşamlardan,
    Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
    Seni anlatabilsem seni…
    Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
    Üşüyorum, kapama gözlerini…

    Ben Sana Mecburum

    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin