Kadıköy Rexx Sinemaları, 29 Mayıs – 04 Haziran 2009 seansları için tıklayınız.
Kadıköy Kadıköy Sinemaları
Göztepe Cinemarca Sinemaları
Göztepe Cinemarca Sinemaları, 29 Mayıs – 04 Haziran 2009 seansları için tıklayınız.
Son Mevsim: Şavaklar
Kazım Öz’ün yönettiği belgesel film Son Mevsim: Şavaklar (Demsala Dawi: Sewaxan), 14 Mayıs 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Yapım 13 tarafından vizyona çıkarıldı.
Fransız ARTE televizyonunun ve Jan Vrijman Fonu’nun katkılarıyla gerçekleştirilen ve çekimleri bir yıl süren Son Mevsim: Şavaklar, göçebe Şavak topluluğunun yok olmaya yüz tutmuş yaşam tarzlarının, doğayla bağlarının ve kıyasıya mücadelelerinin yanı sıra insani ilişkilerini belgeliyor. Hayvancılıkla geçinen Şavaklar kışları Pertek ve Çemişgezek bölgelerinde yaşıyorlar.
Son Mevsim: Şavaklar yazısına devam et
Dünyanın Çeşitli Ülkelerinden Ödüllü Filmler, Altın Koza’da Buluşacak
16. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali boyunca farklı ülkelerde üretilmiş ödüllü filmler seyirci ile buluşacak. Uzak Doğu ülkelerinden, Güney Amerika’ya, İran’dan ABD’ye birbirinden farklı ülkelerden filmlerin buluşma noktası Adana olacak. Festivalin Dünya Sineması Bölümü’nde gösterilecek filmler arasında Londra Nehri (London River), Kuzey (Nord), Anna ile Dört Gece (Cztery Nocez Anna), Ağaçsız Dağ (Treeless Mountain), Gökkuşağı Sihri (The Rainbowmaker), Yemin Ederim Ben Yapmadım (C’est Pas Moi, Je Jure), Vahşi Tarla (Dikoe Pole), Devasa (Gigantic) gibi filmler var.
Festival Sezonu Açıldı
Ünlü sinema duayenlerimizden bir büyüğümüz ile yapılmış söyleşiden aklımda kalmıştı; soru neydi hatırlamıyorum ama cevap aklıma kazınmıştı: “Sinema olmadan yaşayabilirim ama müziksiz bir hayat düşünemiyorum” demişti üstad… -cümle birebir böyle olmayabilir, uzun zaman geçti üstünden ama özü buydu- Notaların sinemaya kattığı işitsel estetik ve büyünün sinemaya büyük güç verdiği gerçeği yadsınamaz. Çoğu filmin müziklerinden hatırlanması ve müziklerinden ayrı düşünülememesi bu durumun kanıtı…
Bu konuyu ne sebeple açtım ve nereye bağlayacağım hemen söyleyeyim; çünkü hem ülkenin hem de yazın en taze festivali Miller Freshtival’dan söz etmek için sabırsızlanıyorum. Hem ülkemizin hem de yazın en taze müzik festivali Miller Frestival ile sezonu açmış bulunuyoruz, gözümüzaydın. Kış boyu birbirinden güzel film festivallerini takip ettik; şimdi sıra müzik festivallerinin tadını çıkarmakta…
Turkcell Kuruçeşme Arena’da düzenlen Miller Freshtival gündüz, hatta akşamüstü saatlerinde endişe edecek kadar az kişi tarafından izlense de karanlığın çökmesiyle müzikseverler tarafından dolduruldu. Saat 14:00’te kapılarını açan festival gün boyunca film, fotoğraf, moda tasarımı gösterileri ve eğlenceli oyunlarla festivalcileri geceye hazırladı.
Sinema ise yine müzikle iç içeydi… Genç yönetmenler freshtival boyunca kameralarıyla festival coşkusunu kısa filmlerine taşıma telâşındaydı… Çok da eğlenceli görüntüleri ekrana taşıdılar.
Multitap ve Kung-Fu’nun ardından Türkiye’nin dünyalı grubu Portecho sahne aldı. Hem ilk albümleri hem de yeni albümleri “Studio Plastico”nun birbirinden güzel şarkılarını, oldukça yüksek bir enerjiyle yansıttılar. Portecho çok erken saatte çıkmış olmanın şansızlığını yaşayan, bu sebeple de bir avuç kişi tarafından izlenebilen grup -bence gecenin en iyisiydi- tüm bu tabloya rağmen süper bir performans sergilediler. Ayrıca hemen hatırlatalım Portecho, her yıl heyecanla beklenen Efes Pilsen One Love Festival’de de sahne alacak. Ayrıca One Love’da Röyskopp ve Starsalior gibi dev grupların yanı sıra Yasemin Mori, Ayça Şen, Bora Uzer gibi farklı tarzlarıyla dikkat çeken genç isimler de sahne alacak. Ardından sahne alan Manchester’lı electro pop grubu The Whip artan seyirciyle birlikte havayı iyice ısıtırken, ünlü
Dj Joakim ile herkes dans etmeye başladı. Karanlığın iyice çökmesiyle festivalin merakla beklenen en gözde iki isim İngiliz grup Friendly Fires ve Amy Winehouse’un tahtına aday gösterilen Gabriella Cilmi ile sezonun ilk festivali gayet keyifli bir şekilde son buldu.
Ancak her şey eve dönüş yolunda başladı. Aynı saatlerde şampiyonluğunu kutlayan Beşiktaş taraftarı sayesinde güzel biten gece felâkete dönüştü. Servisi aracını rehin alan taraflar camlara kırarcasına vurarak otobüsümüzü rehin aldı. Küfür ve hakaretlerle herkese Beşiktaş marşları söylemeye zorladılar. Ortada bize yardım edebilecek bir tane bile polis yoktu… İnsanların sevinçlerini ve hüzünlerini sokaklarda kutlama özgürlüğü en büyük hakkımız ama bu olayın kutlamayla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Yol kapatarak insanlara işkence etmenin açıklanabilir hiçbir tarafı yok.
(01 Haziran 2009)
Gizem Ertürk
Cinedergi 14 Yayında
Fırat Sayıcı, Banu Bozdemir ve Serdar Akbıyık’ın hazırladığı ücretsiz sinema dergisi Cinedergi 14 yine dopdolu bir içerikle karşınızda. Bu sayıda iki önemli röportaj Volga Sorgu ve 11’e 10 Kala’nın yönetmeni Pelin Esmer’le yapıldı. Oyuncu Shia LaBeouf ve Megan Fox portre bölümünde. Ali Ulvi Uyanık’ın 18+ köşesi ve Kerem Akça’nın zaman yolculuğunu anlatan dosyası da bu sayının ilgi çeken konuları arasında. Belgesel sinemanın farklı bakışı Zamanın Ruhu, Türk sinemasının nabzını tutan Sindrella ve Mesela Dedik, hepsi bir tık ötenizde.
Cinedergi 14 Yayında yazısına devam et
Aydın Ceylan Sinemaları
Tüm Şirketler
Tüm Şirketler, 22 – 24 Mayıs 2009 Haftasonu (Weekend), Zirve 20 (Top 20) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Soysuzlar Çetesi, Cannes Film Festivali’nde Erkek Oyuncu Ödülünü Kazandı
Quentin Tarantino’nun yönettiği, Alman – Amerikan ortak yapımı Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) filminin oyuncusu Christoph Waltz, 62. Cannes Film Festivali’nde Erkek Oyuncu Ödülü’ne lâyık bulundu. Cannes Film Festivali büyük ödülü Altın Palmiye’ye de aday gösterilen Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds), 21 Ağustos’ta UIP Filmcilik tarafından Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanıyor. Filmin diğer oyuncuları arasında Brad Pitt, Diane Kruger, Melanie Laurent ve Eli Roth var.
Soysuzlar Çetesi, Cannes Film Festivali’nde Erkek Oyuncu Ödülünü Kazandı yazısına devam et
Ansızın Bir Kısa Filmle Karşılaşmaya Hazır mısınız? “Art By Chance” Şehre Geliyor
Art By Chance Ultra Short Film Festival sinemayı sokak sanatına dönüştürüyor. 14 ülke ve 64 şehirde yayınlanan ve yepyeni bir Ultra Kısa Film Festivali olan Art By Chance 22 Mayıs – 03 Haziran 2009 tarihleri arasında gösterimlerini sürdürüyor. Bu festival için bilet almanıza veya sinemaya gitmenize gerek yok! Filmler metrolarda, otobüslerde, havaalanlarında, alışveriş merkezlerinde, trenlerde, spor salonlarında, sanat galerilerinde, müzelerde, cafelerde ve barlarda bir anda hayatınıza giriyor. Dünyanın dört bir yanından gelen ve “yolculuk” temalı yaratıcı kısa filmler sizi ansızın metroda, havaalanında, alışveriş yaparken veya sadece gezinirken yakalıyor.
Ansızın Bir Kısa Filmle Karşılaşmaya Hazır mısınız? “Art By Chance” Şehre Geliyor yazısına devam et
Altın Koza’da İran Sinemasına Özel Bölüm
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Altın Koza Film Festivali’nin Gösterim Bölümü kapsamında yer alan başlıklardan biri de İran Sineması.
Bir hafta boyunca 9 sinema salonunda yaklaşık 190 filmin izleyicilerle buluşacağı festival, son yıllarda uluslararası festivallerde kazandıkları başarılarla dikkat çeken İran yeni dalga sinemacılarının önemli filmlerini sinemasevere sunacak. Gösterilecek filmler arasında Majid Majidi’nin Cennetin Çocukları (Bacheha: Ye Aseman) adlı filmi de var.
Altın Koza’da İran Sinemasına Özel Bölüm yazısına devam et
Son Hava Bükücü
M. Night Shyamalan’ın yönettiği ve Noah Ringer, Nicola Peltz, Jackson Rathborne ile Dev Patel’in oynadığı Son Hava Bükücü (The Last Airbender), 23 Temmuz 2010′da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, insan medeniyetlerinin dört ulusa bölündüğü bir yerde geçiyor: Su, Toprak, Hava ve Ateş. Ateş Ulusu, zalim bir savaş başlatmıştır. Filmin kahramanı “Son Hava Bükücü”, kehanete göre, dört elementi de kontrol edebilecek güce sahip tek Avatar olan Aang’dır. Aang, savaşın yıkıma uğrattığı dünyalarında düzeni tekrar sağlamak için, Su Bükücü Katara ve erkek kardeşi Sokka’dan yardım alır.
Son Hava Bükücü yazısına devam et
Vinyan
Fabrice Du Welz’in yönettiği ve Rufus Sewell, Emmanuelle Beart, Julie Dreyfus ile Petch Osathanugrah’ın oynadığı Vinyan, önümüzdeki aylarda Erman Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Tayland’daki tsunamide kaybolan çocukları Joshua’yı arayan genç çift Paul ve Jeanne, Tayland’ın tehlikeli ormanlarında hiç bilinmeyen gerçek korkularla yüzleşmek zorunda kalırlar.
Aşk Uğruna
Jenerikle filmin o ilk karesi arasındaki bir anlık karanlıkta, hele ki çoğu zaman yaptığım gibi konuyu hiç bilmeden oturmuşsam sinema koltuğuna, filmin adından doğan bir beklenti oluşuverir aklımda. O kısacık zamanda, ben ne kadar düşünceleri kovalamaya çalışsam da, bir öykü, karakterlere dair ipuçları uydurmaya çalışır zihnim. ‘Aşk Uğruna’da da böyle oldu ama bu kez, o karanlıkta bir de hayalgücüme eşlik eden sesler vardı: sık, iniltiyle karışık nefes sesleri. E, konu da aşk olunca, hemen ateşli bir sevişme sahnesi canlanıverdi hafızamda. Ve görüntü açılınca, beklentim eşekten düşmüşe döndüğü gibi, filmle ilgili düşüncelerim de değişiverdi. Neler olduğuna dair pek sır vermese de, bir arabanın direksiyonundaki orasına burasına kan bulaşmış kahramanımız duruyordu karşımda. O iniltili sık nefes sesleri de arka koltukta henüz görme şerefine erişmediğimiz birine aitti. O an seveceğim bir filmle karşı karşıya olduğumu anladım ve koltuğuma yaslandım. Sonraki sahnenin ateşli bir sevişme sahnesi olması gülümsetti beni ve yönetmenin tarzından hoşlanacağıma karar verdim.
Güzel bir sabah… Anne işe gitmek için hazırlanmakta. Baba ise mama sandalyesindeki sevimli oğluna kahvaltı yaptırmakta. Mutlu bir aile tablosu yani. Çok değil birkaç dakika sonra, kapı çalar ve bu tabloyu bir kâbusa dönüştüren polisler dalar içeri. Kadın patronunu öldürmekle suçlanmaktadır. İlerleyen sahnelerde öğreniriz ki, kadın masumdur. Tek suçu yanlış zamanda yanlış yerde olmasıdır aslında. Bir yandan kocasının onun suçsuzluğunu kanıtlamak için çırpınışını izlerken, bir yandan da nasıl pamuk ipliğine bağlı yaşamlar sürdürdüğümüzü düşünmeye başladım. Hayatın kurulu bir saat gibi tıkır tıkır işlerken, dışarıdan bir elin saati nasıl da kolay bir şekilde bozabileceği düştü aklıma. Rahatsızca kıpırdandım koltuğumda. İşin daha da sinir bozucu tarafı, belki o elin sahibi saate değdiğini bile bilmeden yapacaktı bunu! Bir yaşamı, hatta ona bağlı birkaç yaşamı nasıl yerle bir ettiğininin farkında bile olmadan! Bir gün arabanı almak için bir otoparka girersin, yanından koşarak geçen bir kadın sana çarpar, arkasından anlamsızca bakarsın. Sonra arabana doğru birkaç adım atarsın. Yerde, arabanın az ötesinde, bir yangın söndürücü durmaktadır. Orada ne aradığına anlam veremez, etrafına bakınırsın. Sonra da tüpü yerden alıp, duvar kenarında bir yere bırakır, arabana binip evine doğru yola koyulursun. O an için tuhaf bulsan da, bir daha hiç hatırlamayacağın hatta daha eve varmadan aklından uçup gidecek sıradan bir olaydır bu. Bilmezsin ki, otoparkta sana çarpan kadının omzuna değen eli, yaşam saatini bozan eldir! O elin parmakları kanlı bir iz bırakır pardösünün omuz kısmına. Ve o elin bir başkasını öldürmek için tuttuğu yangın söndürme tüpüne sen de dokunmuşsundur az önce. Yanlış yer, yanlış zaman. Saat bozulur…
Yönetmen Fred Cavayé ve senarist Guillaume Lemans, öyküyü önce ayrı ayrı çalışmayı tercih etmiş. Sonrasında fikirlerini çarpıştırdıklarında da ortaya oldukça dinamik bir senaryo çıkmış. Filmin Hollywood tarzı aksiyonlara benzememesine özen göstermiş ikili. Bu yüzden de kahramanın amatörlüğünü korumak istemişler. Julien, sıradan bir tip, sahte pasaport nereden bulunur onu bile bilmiyor. Büyük hatalar yapmamak için polislikle vs. ilgili konularda araştırmalar yapsalar da, Cavayé ve Lemans kahramanın herhangi biri yani ‘bay herkes’ kimliğini yaratırken kendi hayatlarından yola çıkmışlar. ‘Ben olsam bu durumda ne yapardım?’ sorusunu sormuşlar kendilerine. Yönetmen, gangster olarak bildiği tek kişilerin metro istasyonundaki kaçak sigara satıcıları olduğunu fark etmiş meselâ Julien’i canlandıran Vincent Lindon’un da epey katkısı olmuş karakteri yaratmada. Sonuçta adalete karşı değil de, kaderciliğe karşı savaşan bir Julien karakteri çıkmış ortaya.Yönetmen, Liza rolü içinse, karakterin çöküşündeki kontrastı daha güçlü kılmak adına ışıltılı birini aramış. Diane Kruger role öyle oturmuş ki, bazı sahnelerde ekibin gözyaşlarına boğulmasına neden olmuş. Hatta kendini öyküye öyle ait hissetmiş ki, senaryoda olmadığı halde, Lisa’nın 20 yıl boyunca hapiste kalacağını telefonda öğrenmesi fikri de ona aitmiş. Küçük oyuncu Oscar’a, yani Lancelot Roch’a gelince… Fred Cavayé, onu 150 aday arasından, Diane Kruger’a benzerliği dolayısıyla, hatta gözlerinde aynı ışığı taşıdığını düşündüğü için seçmiş.
Yönetmen, oyuncuların karakterlerdeki dönüşümü daha iyi yansıtabilmeleri için, filmi kronolojik sıralamaya göre çekme kararı almış. Öykünün çoğu içeride geçiyor. Hapishanedeki Lisa’nın yavaş yavaş ışıltısını yitirip tanınmaz hale gelmesi, evlerindeki eşyaların teker teker yokolması gibi sahneler, filmi görsel açıdan da güçlü kılıyor. Çekimleri 11 hafta süren filmin büyük çoğunluğu Paris ve çevresinde geçse de, Cavayé ve ekibi, kameralarını, ‘Güney Amerika’yı yeniden yarattıkları Belçika ve İspanya’ya da taşımış. Yeniden yaratılan bir başka yer de hapishane koridorları. Diane Kruger’ın tutulduğu hapishanenin giriş koridorları için, Fransa Milli Kütüphanesi’nin koridorları kullanılmış. Hücre, konuşma odası gibi iç sahneler stüdyo ortamında yaratılmış. Dışarıdan duvarlarını gördüğümüz hapishane ise Meaux Hapishanesi.
Cinayetlere, patlayan silâhlara rağmen ‘Aşk Uğruna’ bir aşk filmi aslında. Julien karısına öyle aşık ki, onun canından vazgeçecek kadar mutsuz oluşu, üzüntüden deliye çeviriyor kahramanımızı. Öyle ki ahlâk yolundan çıkıyor. Karanlık adamlara bulaşıyor, eli silâha değiyor. Yönetmen kötüyle iyi arasındaki sınırı karanlıkta bırakarak anlatımına kendi gerçekliğini katıyor. İnsan ister istemez kendini Julien’in yerine koyuyor. ‘Ben olsam ne yapardım?’ Sorun bakalım kendinize, birisi kurulu yaşam saatinizi bozsa ve bundan en çok sevdikleriniz zarar görse siz o saati yeniden çalıştırmak için herşeyi göze alır mıydınız?
(01 Haziran 2009)
Gülay Oktar Ural