Onur Ünlü’nün senaryosunu yazdığı, yönetmenliğini A. Taner Elhan’ın üstlendiği aşk, ihanet, intikam ve entrikalarla dolu Acı Aşk filmi Aralık’ta sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. İstanbul ve Eskişehir’de çekimleri tamamlanan filmin afişini Nihat Odabaşı tasarladı. Halit Ergenç, Cansu Dere, Songül Öden ve Ezgi Asaroğlu’nun 9 saat boyunca Nihat Odabaşı’na poz verdi. Nihat Odabaşı fotoğraf çekimi öncesinde filmi seyretti ve filmi çok heyecanlı ve tansiyonlu bulduğunu söyledi. Daha önce Cansu Dere ve Songül Öden ile birlikte birçok projede birlikte çalışan Nihat Odabaşı, Acı Aşk filmi için ilk kez Halit Ergenç ve Ezgi Asaroğlu ile çalıştı.
Neşeli Hayat’ın Galası Kanal 24 Kırmızı Halı Programı’nda
Kanal 24 Kırmızı Halı, bayramda şeker gibi bir programla ekrana geliyor. Neşeli Hayat filminin galasından çok özel görüntü ve röportajlar; Claudia Cardinale ve İsmail Hacıoğlu ile Sinyora Enrica’nın İstanbul setinden renkli görüntüler; Sherlock Holmes’un kamera arkası ve ekip röportajları; Gezici Film Festivali programı; vizyona giren Türkler Çıldırmış Olmalı ve Gizemli Yolculuk filmleri Kırmızı Halı’da. Merve Genç’in yapımcılığını, Ediz Gülten’in yönetmenliğini üstlendiği Kırmızı Halı, 28 Kasım Cumartesi 09:20’de Kanal 24’te.
Neşeli Hayat’ın Galası Kanal 24 Kırmızı Halı Programı’nda yazısına devam et
Arka Pencere Dergisi, Cabiria’yı Koluna Takıyor
Arka Pencere Dergisi, beşinci sayısında, Cabiria rolünde Giulietta Masina’yı kapağına taşıyor. Vizyon eleştirilerinde bu hafta Neşeli Hayat, Türkler Çıldırmış Olmalı ve Gizemli Yolculuk var. Arka Pencere’nin İtiraf Ediyorum köşesinin bu haftaki konuğu Bornova Bornova ve 7 Kocalı Hürmüz’ün başarılı oyuncusu Öner Erkan. DVD köşesinde ise Buz Devri 3, Labyrinth, Gölgesizler, King Kong ve diğer filmler inceleniyor. Derginin beşinci sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Konulu filmlerin tanrısı yönetmendir. Belgesel filmlerin yönetmeniyse bizzat tanrının kendisi.”
Arka Pencere Dergisi, Cabiria’yı Koluna Takıyor yazısına devam et
If İstanbul Yeniden Keşfe Çıkıyor, Keşif, Üçüncü Yılında Türkiyeli Yarışmacısını Arıyor
!f İstanbul, Uluslararası ve ödüllü yarışmasının üçüncü yılına daha büyük bir heyecanla giriyor. Ülkemizden genç yönetmenlerin teşvik edilmesi yönünde önemli bir adım olarak görülen Keş!f, ilk senesinden bu yana dünyada çok sayıda festivalde ilgiyle karşılanmış genç ve yeni yönetmenlerin filmlerine yer veriyor. Yarışma kapsamında uluslararası jüri “sinemada cesur hikâye anlatımı, teknik ve tarzda yenilik” kriterleriyle bir kez daha “İlham Veren Yönetmen”i seçecek. Farklı ülkelerden 8 sıradışı filmin yönetmeni, !f istanbul’da dünyanın ilham veren genç yönetmenleri arasındaki yerlerini almak ve 15 bin dolarlık özel ödül için yarışacak.
12. İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nin Afişleri Hazırlandı
Türkiye’de düzenlenen ilk belgesel film festivali olan 1001 Belgesel Film Festivali, 04 – 11 Aralık 2009 tarihleri arasında onikinci kez dünyanın er köşesinden öyküleri İstanbul izleyicisine taşıyacak.
Açılışı 03 Aralık 2009 Perşembe akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirilecek olan festivalin afişleri hazırlandı. Bilimkurgu, romantik ve korku temalı afişlerde “Şimdi gerçekleri görme zamanı! – Now, it’s time to see the truth!” sloganı dikkat çekiyor. Açılış gecesinde festival yöneticileri ve festivale destek veren kurum ve kuruluşların temsilcileri birer konuşma yapacaklar.
12. İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nin Afişleri Hazırlandı yazısına devam et
Orada’nın Afişi ve Fragmanı Hazırlandı
Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu’nun birlikte yönettiği Orada filminin afişi ve fragmanı yayına hazırlandı. 25 Aralık’ta sinemalarda gösterime girmesi plânlanan filmin konusu şöyle: 65 yaşındaki anne, huzurevinde yaşamına son vermiş, 36 yaşındaki abla ise kendine yeni bir yaşam kurmuşken annesinin vefatıyla iyice sarsılmıştır. 32 yaşındaki erkek kardeş de yıllardır dönmediği ülkesine apar topar dönmüştür. Bir araya gelen abla – kardeş annelerini defneder, ardından da Büyükada’daki aile evinde münzevi bir yaşam sürmekte olan 71 yaşındaki babalarını bulur. Bir araya gelen aile fertleri, o güne dek konuşamadıklarını konuşurlar.
- Fragman
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Neşeli Hayat, Yarın Türkiye’de ve Avrupa’da Gösterimde
Yılmaz Erdoğan’ın 4 yıl aradan sonra kendi senaryosundan yönettiği Neşeli Hayat’ın galasında sanat dünyası biraraya geldi. Filmin İstinye Park AFM Sinemaları’nda yapılan galasında göze çarpan ünlüler arasında Cem Yılmaz, Ata Demirer, Mahsun Kırmızıgül ve Ajda Pekkan vardı. İstanbul galasının ardından Yılmaz Erdoğan, 27 Kasım Cuma günü tüm oyuncu kadrosuyla birlikte Berlin ve Amsterdam galaları için yola çıkacak. Yılmaz Erdoğan ve ekibi bayramın ardından 04 Aralık’ta Ankara’da, 05 Aralık’ta İzmir’de seyirciyle buluşacak. Film Cuma günü Türkiye ve Avrupa’da 400 kopya ile gösterime giriyor.
Neşeli Hayat, Yarın Türkiye’de ve Avrupa’da Gösterimde yazısına devam et
21. Ankara Uluslararası Film Festivali
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali, 11 – 21 Mart 2010 tarihleri arasında 21. kez sinemaseverlerle buluşacak. Festival kapsamında düzenlenen Ulusal Uzun Film Yarışması’nda, Türk sinemasına nitelikli ürünler kazandıran sinemacılara çeşitli dallarda toplam 16 ödül verilecek, ticari gösterim şansı olmayan filmlerin de meraklısıyla buluşması sağlanacak. Festival bu yıl, Aziz Nesin Emek Ödülü’nü Filiz Akın’a; Kitle İletişim Ödülü’nü Gece Gündüz Programı’na; Sanat Çınarı Ünvanı’nı ise Gülten Akın’a sunacak.
21. Ankara Uluslararası Film Festivali yazısına devam et
Amelia
Mira Nair’in yönettiği ve Hilary Swank, Richard Gere, Ewan McGregor ile Christopher Ecceleston’un oynadığı Amelia, 08 Ocak 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Amelia Earhart’ın yayıncı George Putnam ile yaptığı fırtınalı ortaklık ve bu ortaklıktan doğan nihai evliliği, Earhart’ın havacılıkta elde ettiği erken başarıların, şöhrete ve servete kavuşmasının da arkasındaki güçtür.
Birbirlerine karşılıklı ihtiras, hayranlık ve nihayet büyük bir aşkla bağlı olan çiftin aralarındaki bağı, Earhart’ın Gene Vidal ile yaşadığı kısa tutkulu ilişki bile sarsamaz.
Amelia yazısına devam et
Kırık Kucaklaşmalar
Pedro Almodovar’ın yönettiği ve Penelope Cruz, Lluis Homar, Blanca Portillo ile Jose Luis Gomez’in oynadığı Kırık Kucaklaşmalar (Los Abrazos Rotos – Broken Embraces), 08 Ocak 2010′da Chantier Films dağıtımıyla Chantier Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Seven bir adam, 14 yıl önce Lanzarote adasında geçirdiği trafik kazasında görme yeteneği ve hayatının kadını Lena’yı kaybetmiştir. Edebi yazılarını yazarken Harry Caine, yönetmenlik yaparken gerçek adı Mateo Blanco’yu kullanır. Kazadan sonra kimliğini reddeder ve takma adı Harry Caine ismini kullanır. Hayatta tutunabilmesi için Mateo Blanco’nun sevgilisi Lena ile öldüğü fikrini kabûllenir.
Kırık Kucaklaşmalar yazısına devam et
04 Aralık 2009 Haftası
“Adını Sen Koy”, dört ana karakteri, bir aşk üçgeni ve geçmişte yaşanmış trajik olayı barındıran bir film senaryosunun nasıl ‘ham’ ve yoksul bırakılıp, perdeye de -neredeyse- her sahnesinin nasıl bir ‘olmamışlık’ duygusuyla yansıyabileceğinin örneği. Sadece bir ayrıntı vereyim: Can birkaç gün sonra evleneceği nişanlısı Aybige’ye, nikâhlarında şahitlik yapacağı için yurtdışından gelecek en yakın arkadaşının mesleğini söylediğinde kızın ilgisini çeker ve paleontologların ne yaptığını sorar… Sonra Ilgaz gelir; o da Aybige’ye sevdalanmıştır (bir fotoğraftan)… Aybige’nin de gönlü ona akarken, bakınız, işini bilen bir senarist, filmin başına konulmuş o merak sorusunu açar ve Ilgaz’ın, mesleğinin ilgi çekici noktalarını Aybige’ye anlatmasını sağlar, böylece kızın hayranlığı güçlenir (tabii dümdüz bahsetmez, büyülü biçimde anlatır). Çünkü Ilgaz’ın tüm bilinçli soğukluğuna rağmen ikisi sohbet etme olanağı yakalamıştır. Ama işte ‘bizim senaryo’da, o ayrıntı filmin başında havada asılı kalır ve bir daha dönülmez. Örnekler yığınla… Ha, bu arada oyunculardan Ali İl ve Cemal Toktaş ‘düşük tonda’, gerektiği gibi birer performans sergilerken, Melis Birkan doğal oynamaya çalışırken bunu vurguladığı için (“bakın ben nasıl oynuyorum”!) izleyeni rahatsız ediyor. Ahmet Mümtaz Taylan ise “kuyuya taş atan…” rolünde sahneleri ele geçiriyor ama etkili olamıyor. Tümü yönetim zaafı doğaldır ki… Bu niyeti güzel projeye yazık olmuş! Fakat bir yanıyla da ‘sıcak’ bir çalışma olduğundan dört üzerinden iki yıldızı hak ediyor.
“Dönüşüm”de, Bayan Marina de Van zor ve zorlu bir psikolojik ‘puzzle’ üzerinden, ilginç biçimde, iki ayrı oyuncuyu bir bedende birleştirmiş. Filmin bir bölümünde ne Sophie Marceau ve ne de Monica Bellucci, fakat her ikisinin birleşimi olan bir üçüncü oyuncuyu izliyorsunuz. Bu, hikâyenin zorlama çıkış noktasından da, zor seyrin sonunda ‘atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmemesinden’ de enteresan. Ben, kendi adıma böyle bir deneyim yaşadığımı anımsamıyorum. Salt bunun için izlenebilir. Görsel etki sanatçılarına kocaman bir aferin!

(02 Aralık 2009)
Ali Ulvi Uyanık
Süpürrr!, Filminin Basın Toplantısı Oyuncular ve Yönetmenin Katılımıyla Yapıldı
Yeşim Sezgin’in yönettiği ve Cem Kılıç, Başak Parlak, Ruhi Yapıcı ile Cenk Tunalı’nın oynadığı Süpürrr!, filminin basın toplantısı yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapıldı.
18 Aralık 2009′da vizyona çıkacak olan filmin konusu şöyle: Oğuz, üç yıldır birlikte olduğu Naz ile evlenmeye karar verir. Ancak Naz’ın babası kızını milli formayı giyen birisine vermeye and içmiştir. Çaresizlik içinde kalan Oğuz, tam umudunu yitirmeye başladığı anda televizyonda hiç bilmediği bir spor dalı görür: Curling. Oğuz ve arkadaşları curling takımı kurarak kimsenin bilmediği bu spor ile kolay yoldan Milli Sporcu olmaya karar verirler.
Süpürrr!, Filminin Basın Toplantısı Oyuncular ve Yönetmenin Katılımıyla Yapıldı yazısına devam et
Tozun Altında Kalan Hatıralar
Zamanın Tozu (I Skoni tou Hronou)
Yönetmen: Theo Angelopoulos
Senaryo: Theo Angelopoulos, Tonino Guerra, Petros Markaris
Müzik: Eleni Karaindrou
Görüntü: Andreas Sinanos
Oyuncular: Willem Dafoe (A), Irène Jacob (Eleni), Bruno Ganz (Jacob), Michel Piccoli (Spiros), Tiziana Pfiffner (Torun Eleni)
Yapım: Yunanistan, İtalya, Almanya, Fransa, Rusya (2008)
Yunanlı büyük usta Theo Anglopoulos’un üçlemesinin ikinci filmi “Zamanın Tozu”, film içinde film gibi. 1950’lerden günümüze, 1999’a kadar dönemleri anlatıyor bu film. Komünist Yunanlılar, Sibirya, Berlin, sinema, aşk, hatıralar ve insana dair her şey var bu filmde…
Film, 1953 yılında açılıyor. Genç Yunanlı komünist Spiros, tren kompartımanında birisinden gizlice sahte kimlik alır, sonra da kadını Eleni’yi Rusya’da bulur. Eleni’yle Spiros tramvayda sevişirler. O gün Stalin ölmüştür. Bir ihbar üzerine tramvayda tutuklanırlar ve yolları ayrılır. Ruslar, Spiros’u hapse atarlar. Eleni’yse Sibirya’ya sürgüne gönderirler. İçinde yeni bir hayat büyüyen Eleni, dünyaya A’yı getirir. A, şimdi Yunan asıllı ünlü bir yönetmen. A, annesi ve babası üzerine çektiği filminin kurgusu için Roma’daki Cinecitta Stüdyoları’nda koşuşturup durur. Film, geçmiş zamanları ve genç Eleni’yi oğul A’nın filminden düşmüş anlarla perdeye yansıtıyor. Eleni, acılı hayatını yaşarken, A’nın da hayatında iyi gitmeyen bir şeyler var. İç içe geçen hikâyeler, bir yerden sonra günümüzle buluşuyor. A, seyahatlerinden ve film çekimlerinden dolayı ailesine ilgi gösterememiş, bu yüzden karısıyla boşanmış ve şimdi de kızı Eleni’yi ihmâl eden bir yönetmen. Sevgisizlik ve yalnızlık çeken küçük Eleni intihar etmeyi deniyor bir yerden sonra. Film içinde film olan “I Skoni tou Hronou-Zamanın Tozu”nda bir yerde buluşacak farklı hikâyeler iç içe geçerek insana uzun bir yolculuk duygusu yaşatıyor. Geçmiş zamandan yansıyan anlarda Eleni, Spiros’un izini kaybeder. Sonra da Sibirya’da tanıştığı Jacob’la beraber olmaya başlar Eleni. Aslında bu film, bir kadınla iki erkeğin, Eleni, Spiros ve Jacob’un büyük aşkının da destanı sanki.
Komünist Spiros, Yunanistan’daki iç savaşı kazanan faşistlere yakalanmamak için Eleni’yle beraber kendilerini sürgüne göndermişler. Sürgüne gitmeselerdi, faşistlerin eline geçip vahşice öleceklerdi belki. Dramlar hayatlarını kuşatıyor bu filmdeki karakterlerin. Eleni ve Yahudi Jacob, 1974 yılında Sibirya’dan Avrupa’ya geçiyorlar. Jacob, Eleni’yi bırakamıyor. A, Vietnam Savaşı’na gitmemek için şimdi Kanada’ya sığınmış. Eleni, oğlunu Kanada’da buluyor gerçeküstücü bir anda, sisler içinde. Sonra da hikâye günümüze, 1999 yılına tümüyle geliyor. Eleni, Spiros ve Jacob artık yaşlanmışlar. Aşklarıysa her daim bahar gibi. Jacob’un Eleni’ye derin tutkusunu da perdeden hissediyorsunuz. Belki de Jacob’un final bölümündeki trajedisi de anlamlaşıyordur böylece. Üçlemenin ilk filmi 2004 yapımı “Trilogia: To Livadi pou Dakryzei-Ağlayan Çayır”da, diasporadaki Yunanlıların 1. Dünya Savaşı sonrası Yunanistan’da göçmen durumuna düşmelerini etkileyici şiirsel bir görsellikle perdeye yansıtan Angelopoulos, üçlemenin ikinci filminde 2. Dünya Savaşı’nın ardından
Yunanistan’daki iç savaşta faşistlere yenilen komünistlere bakmış Spiros ve Eleni’nin dramını öne çıkartarak.
Birçok şeye aşk…
Yunanlı büyük usta Angelopoulos’un bu filmi sanki hatıralara, aşka, Berlin’e, Sibirya’ya, Cinecitta’ya ve sinemaya adanmış. Filmde hikâyeler, hem geçmiş zamanda hem de şimdiki zamanda yoğunlukla Aralık ayında geçiyor. Yeni yıllar, yeni devirler Aralık ayını geride bırakıp geliyorlar. Filmin büyük bölümü Berlin’de geçerken Sibirya da mekân sunmuş bu filme. Bu filmin ağırlıklı olarak Berlin’de geçmesinin simgesel anlamları var. Sosyalizmin yıkılışı Berlin Duvarı’yla simgeleşmişti çünkü. Angelopoulos’un Berlin’e aşkı fark ediliyor perdede. Bu gri Berlin, ölümün ve yenilenmenin bir şehri gibi. Angelopoulos’un bu filminde insanın belleğine oturacak sahneler, anlar ve mekânlar var. Rusya’da bir an düşer perdeye: Karlar altında Eleni önde, Spiros arkada tramvaya doğru yürürler. Tramvaya binerler. Angelopoulos, bu anda tramvayın içinde kamerasıyla yolculuk yaptırıyor sanki seyircisine. Karların kuşattığı şehri tramvayın içinden gösteren yönetmen dışarıdaki kalabalığı da takip eder, devasa Stalin heykeli görünür ve dışarıdaki kalabalık bir yerde toplanır, sonra bir ses “Stalin öldü” der. Ardından tramvay duruverir. Bu sahne, sinemada kolay unutulmaz anlardan biriydi. Angelopoulos, 1995 yapımı “To Vlemma tou Odyssea-Ulis’in Bakışı” filminde Lenin’in parçalara ayrılmış devasa heykelinin nehirde şileple taşınmasını uzun bir sekansla göstermişti. Kimi sinemaseveri, Eleni’nin Sibirya’dan yansıyan anları büyüleyecek belki. Ahşap merdivenlerden yavaş yavaş yukarıya doğru çıkan insanlar unutulmaz bir fotoğraf anı bırakacak belleklerde belki. Berlin’de torun Eleni’nin intihar etmek istediği enkaza dönüşmüş binadan yansıyan evsiz insanların trajik umutsuzluğu da insanların yüreğine oturacak belki. Angelopoulos’un filmlerinde sürgün olma, yolculuklar, göçmenler, sığınmacılar, evsizler, geleceksizler var çoğunlukla. 1998 yapımı “Mia Aioniotita kai Mia Mera-Sonsuzluk ve Bir Gün” filminde de çocuk kaçakçılığı yansımıştı perdeye. Eleni Karaindrou’nun insanın ruhunun derinlikliklerine inen müzikleriyle 1991 yapımı “To Meteoro Vima tou Pelargou-Leyleğin Geciken Adımı” filminde de mültecileri anlattı Anglelopoulos. Almanya’da yaşayan babalarını bulmak için yollara düşen biri kız, diğeri erkek iki küçük kardeşin trajedilerini anlattığı 1988 yapımı “Topio Stin Omichli-Puslu Manzaralar” da yüreklere oturan bir filmdi. On yaşındaki kız çocuğunun trajedisi insanı gerçek anlamda sarsıyordu. Angelopoulos’un birkaç filminde başkarakterlerin adı hep Spiros’tu bir de. 1984 yapımı “Taxidi sta Kythira-Kitara’ya Yolculuk” filminde Spiros vardı ilk defa. Hemen sonra 1986 yapımı “O Melissokomos-Arıcı”da Marcello Matroianni’nin canlandırdığı karakter de Spiros’tu. Belki şu da ilginç gelebilir: “Ulis’in Bakışı” filminde de bir Yunan asıllı Amerikalı yönetmen vardı ve adı da “A”ydı. Kamerayla şiir yazan bu yönetmenin filmlerinin peşine düşmek gerekiyor.
(02 Aralık 2009)
Ali Erden
Sinema Yazarı ve Belgeselci Mesut Kara’nın Sinema Blogu Yayında
Geçtiğimiz yıl beyin damarlarındaki tıkanmayla oluşan ödem sonucu felç geçiren sinema yazarı ve belgeselci Mesut Kara, hayata ve çalışmalarına kaldığı yerden devam ediyor. Felcin sol elinde bıraktığı hasara karşın Mesut Kara, kullanabildiği tek eliyle yarım kalan çalışmalarını ve projelerini hayata geçirmeye, tamamlamaya başladı. http://yesilcamhatirasi.blogspot.com/ adresindeki blogunda birikmiş ve yeni yazılarının yanı sıra belgesel çalışmaları da yer alıyor.
Mehtap TV Perdeler Programı’na Bu Hafta Natali Yeres Konuk Oluyor
Yapımcılığını Cem Güler’in yaptığı Mehtap TV, Perdeler Programı’na bu hafta, Türk sinemasında son dönemde çekilen birçok filmin sanat yönetmenliğini üstlenmiş olan Natali Yeres konuk oluyor. Natali Yeres’le, sanat yönetmenliği üzerine yapılan keyifli söyleşi ekrana geliyor. Gösterimler bölümünde ise 3 film var. İlk film yakında vizyona girecek olan İngilizlerin meşhur karakteriyle aynı adı taşıyan yapım, Sherlock Holmes. Diğer filmler olarak ise, dünya sinemasını tarz olarak derinden etkileyecek, Yeni Yıl Şarkısı ve Hollywood’un listeleri alt üst eden kıyamet filmi 2012′nin fragmanları ekrana geliyor. Perdeler Programı, Cumartesi günü saat 12:30’da Mehtap TV’de.