Elektronik Müziğin Devi Leftfield Grubu 28 Mayıs’ta İstanbul’da

1996 yapımı Trainspotting filminde yer alan A Final Hit isimli parçaları ile de tanınan grup Leftfield Türkiye’ye geliyor. Yönetmenliğini Danny Boyle’un yaptığı filmin başrollerinde Ewan McGregor, Robert Carlyle ve Kevin Mckidd oynamıştı. İlk çıkışlarını ünlü hit’leri Open Up’la yapan Leftfield, 28 Mayıs’ta Maçka Küçükçiftlik Park’ta düzenlenecek olan Freshtival’de sahne alacak. Miller’ın sponsorluğunda düzenlenen Freshtival’de dans ve house müziğin ilk dönem öncülerinden kabûl edilen, efsanevi İngiliz elektronika ikilisi Leftfield listebaşı. Grup, 2011 turnelerine görselliği güçlü bir gösteri ve kalabalık bir grup ile karşımıza çıkacak. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Elektronik Müziğin Devi Leftfield Grubu 28 Mayıs’ta İstanbul’da yazısına devam et
  • Havai Tatili

    Woody, Buzz ve Oyuncak Hikayesi 3 filminin çetesi, yedi kez Akademi Ödülü kazanan yönetmen Gary Rydsrom’un yönettiği yeni bir 3 boyutlu kısa animasyon filmiyle bu yaz yeniden karşımıza çıkıyor. Havai Tatili filmi 19 Ağustos 2011’de ülkemizde Disney Digital 3D™ ve IMAX® 3D olarak sinemaseverler ile buluşacak olan Arabalar 2 (Cars 2) ile birlikte özel olarak beyaz perdeye gelecek. Yeni sahip Bonnie’nin odasında geçen Havai Tatili’nde, Woody’yi Buzz’ı ve Oyuncak Hikayesi 3 oyuncaklarını Ken ve Barbie için müthiş bir tatil plânlarken izleyeceğiz.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Genç Yönetmenin Sinemada Sevdiği Her Şey

    Hayali Aşklar (Les Amours Imaginaires)
    Yönetmen-Senaryo: Xavier Dolan
    Görüntü: Stephanie Anne Weber Biron
    Oyuncular: Monia Chokri (Marie), Niels Schneider (Nicolas), Xavier Dolan (Francis), Anne-Elisabeth Bosse (Desiree)
    Yapım: Kanada (2010)

    Henüz yirmi bir yaşında olan Kanadalı yönetmen Xavier Dolan’ın “Hayali Aşklar”ı, Truffaut’nun “Unutulmayan Sevgili” filmini tersine çevirerek eşcinsel aşkını anlatıyor.

    Kanada’nın Fransızca konuşulan Quebec bölgesinden genç yönetmen Xavier Dolan’ın ikinci filmi 2010 yapımı “Les Amours Imaginaires – Hayali Aşklar”, eşcinsel tarafları öne çıkmış, bazı anlarda perdeye bakılması sarsıcı filmlerden. Elbette insanlar, cinsel tercihlerinde özgürdür ve kimse onları eleştiremez. Bu ayrımcılık olur sonra. Ardından ırkçılığa kadar gider. Ama, bazı anlar gerçekten insanı zorluyor. 1989 doğumlu genç yönetmen Dolan, daha yirmi yaşında, 2009 yılında “J’ai Tue ma Mere – Annemi Öldürdüm” filmiyle ses getirmişti. “Hayali Aşklar” filmi, estetik açıdan Fransız sinemasının 1960’lardaki “Yeni Dalga” akımıyla buluşuyor. Filmi seyrederken, estetik anlamda kendinizi François Truffaut ve Jean-Luc Godard filmlerinin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Dolan’ın, hafif el kameralı çekimleri Truffaut ruhuna dokunuyor. Sinemada klâsik estetiğe tepki koyan Godard’ın “açı-karşı açı” tekniğine karşı geliştirdiği hiç “kesme” yapmadan, kamerayı karakterler arasında sağa-sola çevirmesini, Kanadalı Dolan da bu filminde sıkça deniyor. Kamera, neredeyse her açıda yalnızca bir defa bulunuyor. Perdede kameraman Stephanie Anne Weber Biron’un çerçevelerini görünce bunları fark ediyorsunuz. Filmin içeriği de, Truffaut’nun tersine çevrilmiş, 1962 yapımı “Jules et Jim – Unutulmayan Sevgili” filmiyle buluşuyor. Truffaut’da iki erkek bir kadına aşıkken, Dolan’ın filminde bir erkekle bir kadın aynı erkeğe aşık. Tersine bir “aşk üçgeni” işte. Filmde Dalida’nın 1966’da söylediği “Bang Bang” şarkısı da duyuluyor. Yönetmen bu şarkıyı birkaç sahnede kullanmış. Fonda bu şarkı duyulunca düello yürüyüşleri de başlıyor.

    Onu hayal etmek…

    Film, kalbi kırık genç kadınlar ve erkeklerin aşk üzerine konuşmalarıyla başlıyor. Bu konuşmalar zaman zaman filmde kendine yer buluyor. Hikâye Montreal’de geçiyor. Marie’yle Francis iyi dostlar. Marie, aşkı arıyor. Francis, çok duyarlı ve hassas bir genç. Bu iki iyi dostun dünyalarına Nicolas giriyor. Marie ve Francis, sarışın ve erkek güzeli Nicolas’yı arzuluyorlar. Zengin çocuğu Nicolas, ikisini de etkilediğinin farkında. Ama, her şey kır evinde çözülüyor. Marie, Francis’le Nicolas’nın yakınlaştıklarını sanıyor ve onların samimiyetini kıskanıyor. Francis ve Marie’den uzaklaşan Nicolas, geride kırık kalpler bırakıyor. Francis, reddedildiğinde evindeki duvara hep işaretler yapıyor. Bir işaret daha eklemiş oluyor duvarına. Yönetmen Dolan, eşcinsel sevişmelerini estetize ederek yansıtmış filminde. Fonda çello tınıları duyulurken, perdeyi yeşil ve mavi ışık kaplıyor. Yeşil ışık, Francis’in zihinsel olarak Nicolas’ya yönelişini simgeliyor. Mavi ışıksa, Francis’in zihinsel karışıklığını fark ettiriyor. Erkek vücutlarını da eşcinsel bakışıyla yansıtmış yönetmen. Ama, filmdeki en güzel şey, Dalida’nın söylediği “Bang Bang” şarkısı. Bu şarkı fonda çalarken, görüntüler muhteşem yansıyor perdeye. Genç yönetmen kendi filminde Francis karakterini canlandırmış. Evet, herkese göre olmayabilir “Hayali Aşklar” filmi.

    (13 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Alanya Belgesel Film Festivali

    Bu yıl 09 – 14 Mayıs tarihleri arasında yapılan Alanya Belgesel Film Festivali 10. kez izleyicisiyle buluştu. 20 yerli, 19 yabancı belgesel yapımın katılımıyla yine dolu dolu bir festival havası yaşandı.

    Belgesel gösterimlerinin yanı sıra, genç kuşaklara belgeselin tanıtılması amacıyla, öğrencilerle “belgesel sinema ile ilgili eğitim konuşması” yapıldı. Festivalin son gününde ise “Belgesel Sinema Nedir, Dünyada ve Türkiye’de Belgesel Sinemacılığının İşlevselliği ve Süha Arın’ın Türk Belgeseline Katkıları” başlıklı panel düzenlendi.

    Günde 7 belgeselin gösterildiği festivalde öne çıkan belgesel yapımlar ise şöyleydi;

    Mamak’ta (Sezgin Türk)
    Pippa’ya Mektubum (Bingöl Elmas)
    Herkes Uyurken (Erdem Murat Çelikler)

    Mamak’ta (Sezgin Türk)

    12 Eylül döneminde kendiside Mamak Askeri Cezaevi’nde kalan yönetmen, Mamak’ta beraber kaldığı dört kadın arkadaşıyla birlikte bu belgesel film projesini gerçekleştiriyor. Hepsinin de hayatı çok farklı yerlerde başlasa da, politik olarak kendilerini ifade ediş biçimleri nedeniyle Mamak Cezaevi’nde yolları kesişiyor. Tahliye olduklarında sıfırdan hayata başlıyorlar. 30 yıl sonra yaşamlarına bakıldığında ise yine hayatın farklı yerlerinde olduklarını görüyoruz. Sadece Mamak Cezaevi’nde geçen günleri değil, olayları bütünüyle ele alarak, kamerasıyla bu 4 kadının öyküsünü anlatıyor Sezgin Türk.

    Pippa’ya Mektubum (Bingöl Elmas)

    “Otostop yapmak diğer insanlara güvenmeyi seçmektir ve insan, küçük bir Tanrı gibi, kendisine güveneni ödüllendirir.” diyerek yola çıkan Pippa Bacca’nın, barış yolu güzergâhındaki ülkemizden geçerken öldürülmesi üzerine, yarım kalan barış yolunu kendi rengiyle tamamlamak için siyah bir gelinlikle yola çıkan yönetmen, yolda yaşadıklarını konu ediyor belgesel filmine. Yol boyunca yaşadıklarıyla Türkiye’de kadın olma gerçeğiyle tekrar yüzleşiyor Elmas.

    Herkes Uyurken (Erdem Murat Çelikler)

    2010 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi İlk Belgesel Ödülü’ne layık görülen yönetmen, “Herkes Uyurken” adlı belgeseliyle, gece çektiği fotoğraflarıyla insanların görmezden geldiği evsizleri, görünür kılmaya çalışan Şevket adındaki bir taksicinin sergi açmaya doğru uzanan fotoğrafçılık hikâyesini anlatıyor.

    Alışılmışın dışında bir kent aydınının profiline yakından bakarken, sanatçının kendi içine girdiği sorgulamalarına da şahit oluyoruz. HDV formatında çekilen film, 2 yıllık bir süre zarfına yayılsa da esas çekim periyodu sergi açılışına 15 gün kala gerçekleştiriliyor.

    Fotoğrafçının öyküsünü salt röportaj yerine, sahneler, anlar ve atmosfer üzerinden yansıtmaya çalışan yönetmen, iki – üç kişilik küçük bir ekiple belgeselini tamamlamış. Kurgunun başarısı ve görüntülerin güzelliğiyle dikkat çeken yapım, bakanlığın amatör film desteğine rağmen, yok denecek kadar az bir bütçeyle çekilmiş. Fakat ortaya çıkan iş öyle güzel olmuş ki, bu da Erdem Murat Çelikler’i işleri takip edilmesi gereken yönetmenler arasına sokuyor.

    (16 Mayıs 2011)

    İlayda Vurdum

    14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Üniversiteler Özel Programı Pazartesi Günü Başlıyor

    14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Ankara’daki üç büyük üniversitenin rektörleriyle işbirliği içinde düzenlediği Üniversiteler Özel Programı, 09 Mayıs 2011 Pazartesi günü rengarenk etkinliklerle başlıyor.
    Festivale destek veren Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar ve Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener tüm öğrencilerini kampüslerde düzenlenecek film festivali etkinliklerine davet ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Üniversiteler Özel Programı Pazartesi Günü Başlıyor yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi, Sizi Batı Yakasına Götürüyor

    Arka Pencere Dergisi, 80. sayısında, kapağına efsane müzikal West Side Story – Batı Yakasının Hikayesi’ni yerleştirdi! Tunca Arslan köşesinde, okuyucuyu Çin sinema tarihinin Hitchcock’u addedilen Ma-Xu Weibang’la tanıştırıyor.
    Vizyon filmleri eleştirileri arasında Gişe Memuru, Küçük Günahlar, Suçlu Kim?, Kıyamet Gecesi, Devrimden Sonra, Copacabana: Düğün Hediyesi, Kırmızı Başlıklı Kız: Kötülere Karşı, Ağır Abi ve Senna yer alıyor. Derginin 80. sayısı bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Gişe rekoru kırmasına karşın Kanlı Meyhane (Jamaica Inn) hâlâ beni üzer.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Sizi Batı Yakasına Götürüyor yazısına devam et
  • Küçük Mendiller Islanmadan Önce

    Küçük Beyaz Yalanlar (Les Petits Mouchoirs)
    Yönetmen-Senaryo: Guillaume Canet
    Görüntü: Christophe Offenstein
    Oyuncular: François Cluzet (Max), Marion Cotillard (Marie), Benoit Magimel (Vincent), Gilles Lellouche (Eric), Laurent Lafitte (Antoine), Valerie Bonneton (Vero), Pascale Arbillot (Isa), Joel Dupuch (Jean-Louis), Anne Marivin (Juliette), Louise Monot (Lea), Jean Dujardin (Ludo)
    Yapım: Les Productions du Tresor-EuropaCorp. (2010)

    Fransız oyuncu, yönetmen ve senaryo yazarı Guillaume Canet’nin “Küçük Beyaz Yalanlar”ı, dostluk üzerine etkileyici bir film. Filmin sonundaki melodram insana samimi geliyor.

    Orijinal adı “Küçük Mendiller” anlamına gelen 2010 yapımı “Les Petits Mouchoirs – Küçük Beyaz Yalanlar”, dostluğa adanmış mizahı iyi çarpıcı bir yapıt. Dostluk üzerine de sarsıcı ve güçlü bir film bu. Belki hikâyenin gelişimi hayal kırıklığı yaratabiliyor ama yine de çok güçlü dostluk bağlarını yansıtıyor “Küçük Beyaz Yalanlar” filmi. Bilemiyoruz ama bu filmde yalana dair pek bir şey fark edemedik. Olsa olsa bencillik olabilir bu. Guillaume Canet’nin filmi, Amerika’da “Little White Lies” adıyla vizyona girince, M3 Film de Amerikalıların yolundan gitmiş. Finaldeki cenaze sahnesi mendillere gönderme yapıyor. Fransa, dünyanın en gelişmiş sanayi ülkelerinden biri. Teknoloji en üst seviyede. Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Fransa’da da iletişimsizlik ve yabancılaşma üst noktada. İşte böyle bir ülkeden dostluk üzerine güçlü bir film geliyor. Filmi seyrederken, büyük Fransız yönetmen Claude Sautet’nin 1974 yapımı unutulmaz “Vincent, François, Paul… et les Autres – Sen, Ben ve Diğerleri” filmini yadediyorsunuz. Guillaume Canet’nin filminde de dostluğun sıcaklığını hissediyorsunuz çünkü. Canet, Paris’in hemen güneybatısındaki Boulogne – Billancourt’da 1973’te doğdu. Burası, Paris’teki Fransız film stüdyolarının da yoğun olduğu bölge. Fransız sinemasının en karizmatik oyuncu – yönetmeni olduğu söylenen Canet, sinemanın muhteşem oyuncularından Diane Kruger’le evliydi. Şimdiyse filmlerini Marion Cotillard’a adıyor.

    Kaza ve tatil…

    Film, Paris’in 8. bölgesindeki gece kulübünde açılıyor. Ludo, oradakilerle vedalaşıyor. Bu vedalaşmaların son vedalaşmalar olduğunu bilmiyor elbette. Tan ağartısının kuşattığı Paris’te Ludo, motosikletine atlayıp, yarı uykulu yarı sarhoş yola çıkıyor ve 7. bölgede kendisine çarpan bir kamyonla gözlerini 12. bölgedeki ünlü Saint-Antoine Hastanesi’nde açıyor. Evet, Ludo’nun dostları var. Max, 4. bölgedeki lüks restoranında mükemmelliyetçi baskısını sürdürüyor. Bunları tatilde de dostları üzerinde sürdürüp duruyor Max. Ludo’nun bir başka dostu osteopat Vincent. Kazadan sonra Vincent, bir itirafta bulunuyor Max’a restoranda. Vincent, Max’a karşı eşcinsel ilgi duyuyor. Bundan sonra Vincent, Max için uzak durulması gereken biri. Vincent, Isa’yla evli ve Elliot adında küçük bir de oğulları var. Vincent eşcinsel olmamasına rağmen, Max’a karşı birdenbire ilgi duymuş. Max için hayat küçük bir cehenneme dönüveriyor işte. Max’ın karısı Vero da, Max’ın döktüklerini topluyor sanki geride hep. Marie’yse, isyânkar ve Parisli bir genç kadın. Geçmişte Ludo’yla da ilişkiye girmiş. Şimdi bir müzisyenle takılıyor Marie. Eric, bir oyuncu. Tatile, oyuncu sevgilisi Lea gelmeyince başlarda sorun yapmasa da sonraları özlüyor onu Eric. Bunların içinde en saf, ama gerçek tutkulu, melankolik aşık Antoine. O da, şimdi başkasının sevgilisi olmuş Juliette’i unutamıyor. Aşkı için yardım dileniyor adeta Antoine. Bir de yaşlı Jean-Louis var. Jean-Louis, Max’ın baba dostu bir balıkçı. Ludo, hastanede yaşam savaşı verirken, dostları, her yılki tatillerini ertelemiyorlar ve Max’ın yazlığında tatillerini bencilce yaşamaya devam ediyorlar. Ama, herkesin bir hikâyesi var. Max’la Vincent arasındaki gerilim, Antoine’ın aşkını yeniden kazanmak için çabaları, Eric’in neşeli görünmeye çabalaması, Marie’nin ziyarete gelen müzisyen sevgilisi ve ayrılığın ardından yaşanan sarsıntı.

    İşte yer yer eğlenceli, yer yer kederli “Küçük Beyaz Yalanlar” filminin fonunda bol bol İngilizce şarkılar duyuluyor. Aşkı en güzel anlatan Fransız “chanson”larıysa hiç yok. İnsan Jacques Brel, Charles Aznavour, Adamo, Patricia Kaas, Dany Brillant gibi sesleri de duymak istiyor. Bazı İngilizce şarkıların filmin ruhuyla da buluştuğunu belirtmeliyiz. Galli şarkıcı Bonnie Tyler’ın “Holding Out for a Hero” şarkısı, “Bütün iyi insanlar nereye gitti / Ve bütün Tanrılar nerede?” diyor. 1970’de 27 yaşında ölen Amerikalı şarkıcı Janis Joplin’in 1969’da yayımlanmış “Cosmic Blues” şarkısında, “Zaman akmaya devam ediyor / Dostlar arkasını dönüyor / Bense devam ediyorum” diyor. Amerikalı şarkıcı Ben Harper, “Amen Omen” şarkısında, “Bir fısıltı gibi başladı / Yavaş yavaş bir çığlığa dönüştü / Bir cevap aranıyor / Soru görünmeyen yerlerde” diyor. Amerikalı şarkıcı, söz yazarı, piyanist ve insan hakları savunucusu Nina Simone da “My Way” şarkısıyla “Ben her yolda bir seyyah gibi hayat yaşadım / Çok fazlasını, daha fazlasını bildiğim gibi yaptım” diyor. David Bowie ve Iggy Pop’un da şarkıları duyuluyor fonda. Filmde, modern zamanlarda aşka adanmış anlar da var. Eric ve Antoine, Max’ın arabasını alıp Bordeaux üzerinden Paris’e, aşka doğru yola çıkıyorlar. Eric’in, Paris’in 8. bölgesindeki otelde kalan Lea’ya gözleri yaşartan aşk dilenmesi de muhteşemdi. Antoine da, son çabasını gösteriyor ve Juliette’i büyülüyor. Filmdeki tatil anları, Fransa’nın güneybatısındaki Gironde bölgesindeki Lege-Cap Ferret sahil kasabasında geçiyor. Burası, Fethiye’nin Ölüdeniz’ini çağrıştırıyor. Ama burada gelgitler yaşanıyor bolca. Bordeaux şehrine de yakın bir bölge ayrıca. Elbette başrolde güzel Paris var. Canet, Hollywood’un unutulmaz yol fimi, Jerry Schatzberg’ün 1973 yapımı “Scarecrow – Korkuluk”a da bir selâm göndermeyi unutmamış. Filmde, kameraman Christophe Offenstein’in sakin sinemaskop çerçeveleri de fark ediliyor. Filmdeki mizah da iyi.

    (13 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Selçuk Bakkalbaşı’nı Kaybettik

    Atilla Tokatlı’nın yönettiği Denize İnen Sokak adlı filmin senaristi Selçuk Bakkalbaşı 06 Mayıs 2011 Cuma günü vefat etti. 1960 yapımı filmde Ayfer Feray, Ulvi Uraz, Sadettin Erbil, Gülderen Ece ve Seden Kızıltunç oynuyordu. Selçuk Bakkalbaşı’nın cenazesi Kocatepe Camii’nde kılınan öğle namazını müteakip 07 Mayıs 2011 Cumartesi günü Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

    Sarajevo Film Festivali’nde Talent Campus

    Bu yıl 22 – 30 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Sarajevo Film Festivali bünyesinde Berlin Film Festivali Talent Campus işbirliği ile Talent Campus düzenleniyor. Festival süresince Campus katılımcıları eğitim, seminer gibi etkinliklerden faydalanıyor. Amacı bölge gençlerini teşvik etmek olan Sarajevo Talent Campus özellikle Doğu Avrupalı ve Türkiyeli sinemacılara kucak açıyor. Geçmiş yıllarda ülkemizden Cenk Ertürk, Ezgi Kaplan, Deniz Buga, Faysal Soysal gibi isimlerin katıldığı Campus’a 25 Mayıs 2011 tarihine kadar başvurulabiliyor. Festival bir haftalık konaklama, beslenme ve yol masraflarını karşılıyor.

  • Basın Bülteni
  • Başvuru için tıklayınız: 1 / 2 / 3
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sarajevo Film Festivali’nde Talent Campus yazısına devam et
  • İranlı Yönetmen Tahmineh Milani Yarın 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde

    14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali birbirinden iyi filmler ve film sonrası söyleşilerle devam ediyor. Festivalde yarın Kızılırmak Sineması’nda İran sinemasının feminist ve muhalif yönetmeni Tahmineh Milani’nin son filmi İntikam (Payback) gösterilecek ve filmin ardından yönetmenle söyleşi yapılacak. Filmleriyle ülkesi İran’da kadınların karşı karşıya kaldığı sıkıntıları görünür kılan, saklı kalmış hayatları etkileyici öykülere dönüştürerek anlatan Tahmineh Milani, eşitsizliklere ve adaletsizliğe sinemanın diliyle karşılık veren cesur bir yönetmen olarak tanınıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İranlı Yönetmen Tahmineh Milani Yarın 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde yazısına devam et
  • Reha Erdem, Adnan Tönel’in Konuğu Oluyor

    Yapı Kredi Kültür Sanat’ın aylık etkinlikleri Mayıs ayında da devam ediyor. Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel’in sinema konulu söyleşilerine bu ay, yönetmen Reha Erdem konuk oluyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim gören Reha Erdem, Paris’te VIII Üniversitesi’nde Sinema ve Plastik Sanatlar Bölümü’nü bitirdikten sonra aynı okulda plâstik sanatlar alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Yönetmen son olarak, 30. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin Altın Lale Ulusal Yarışma jüri başkanlığını yaptı. Söyleşi, 09 Mayıs Pazartesi 18:30’da Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi yapılacak.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Reha Erdem, Adnan Tönel’in Konuğu Oluyor yazısına devam et
  • Çevre Film Atölyeleri Başlıyor

    Çevre Film tarafından düzenlenecek Uygulamalı Sinema ve Film Yapım Atölyesi ile Kurgu Atölyesi yakında başlıyor. Son katılım tarihi 18 Mayıs 2011 olarak belirlenen Uygulamalı Sinema ve Film Yapım Atölyesi, Temel Sinema Bilgileri, Bir Filmin Oluşum Süreci, Senaryo Yazımı, Kurgu ve Teknikleri, Kamera ve Kullanımı, Film Analizi, Proje Oluşturulması, Senaryo Yazımı, Çekim ve Kurgu aşamaları ile Kısa Film Yapımı’ni içeriyor. Tüm katılımcılara belge verilen atölyelere katılım için, hafta içi Çarşamba günü 18:30 ya da hafta sonu Pazar günü 11:00 gruplarından birinin seçilmesi gerekiyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çevre Film Atölyeleri Başlıyor yazısına devam et
  • TÜRVAK Sinema – Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı, Anneler Günü’ne Özel Ücretsiz

    Geçtiğimiz Ocak ayında açılan Sinema – Tiyatro Müzesi TÜRVAK, 08 Mayıs Pazar Anneler Günü’ne özel olarak ücretsiz gezilebilecek. Anneler, 04 Mayıs’ta ziyarete açılan Turhan Ka.’nın Sesleri Alan: Marko Buduris isimli resim sergisini de görme fırsatı bulacak. Ziyaretçiler, müze binasının giriş katında bulunan ve sinemanın zaman tünelinde hoşça vakit geçirebilecekleri bir mekân olarak tasarlanan CineTele Café’nin anneler gününe özel menüsünden yararlanılabilecek. Sergi salonuyla iç içe olan bu mekânda anneleri Türkiye’ye ilk gelen 1904 model projeksiyon cihazı karşılayacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TÜRVAK Sinema – Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı, Anneler Günü’ne Özel Ücretsiz yazısına devam et
  • Vampir Avcısı Savaşçı Rahip

    Kutsal Savaşçı (Priest)
    Yönetmen: Scott Charles Stewart
    Grafik Roman: Hyung Min-woo
    Senaryo: Cory Goodman
    Müzik: Christopher Young
    Kurgu: Lisa Zeno Churgin-Rebecca Weigold
    Görüntü: Don Burgess
    Oyuncular: Paul Bettany (Keşiş), Karl Urban (Kara Şapka), Cam Gigandet (Taşralı), Maggie Q (Rahibe), Lily Collins (Lucy), Brad Dourif (Satıcı), Stephen Moyer (Owen), Chisthopher Plummer (Monsenyör Orelas), Alan Dale (Monsenyör Chamberlaine), Madchen Amick (Shannon)
    Yapım: ABD (2011)

    Güney Koreli çizgi romancı Hyung Min-woo’nun aynı adlı eserinden uyarlanan üç boyutlu “Kutsal Savaşçı” filmi, kasvetli atmosferiyle çarpıcı bir korku-bilimkurgu.

    Özel efektçilikten yönetmenliğe geçen Amerikalı yönetmen Scott Charles Stewart’ın, Güney Koreli Hyung Min-woo’nun “mahwa”sından, yani çizgi romanından sinemaya uyarladığı 2011 yapımı “Priest – Kutsal Savaşçı”, görsel anlamda hayli zengin çarpıcı bir bilimkurgu. Yönetmen Stewart’ın filmi distopyayı, karanlık bir geleceği betimliyor. Bu filmde Ortaçağ’ın karanlık kilise devirlerini, western sinemasını, korku filmlerini, kilisenin denetimindeki Şehirler’in Ridley Scott’ın “Bıçak Sırtı” adıyla da anılan 1982 yapımı “Blade Runner – Mahşerin Fedaisi” bilimkurgusundaki mekânlardan düşmüş gibi yansıması. Stewart, Scott’ın bu bilimkurgusunun 2007’deki yönetmenin kurgusunda, yani “final cut”ta da çalışmıştı.

    Karanlık gelecekte…

    Hikâye, vampirlerle insanların savaşı üzerine açılıyor. Savaşçı rahipler, vampirleri şimdilik yeniyorlar. Bu kısa savaş anlarından sonra film seyirciye, Güney Kore “mahwa” gösterisi yapıyor. Bu çizgi roman/film, Japon “manga”sını çağrıştırıyor. Film, vampirlerin, çiftçilikle uğraşan Pace ailesine saldırısını göstererek asıl hikâyesine başlıyor. Arılar gibi kovanda büyüyen vampirler, bir gece ailenin evine geliyorlar. Anne Shannon ölüyor, baba sanılan Rahip’in kardeşi Owen yaralanıyor ve Lucy de vampirler tarafından kaçırılıyor. Lucy’ye aşık Westland Şerifi Hicks, Rahip’e geliyor ve kanlı macera başlıyor. Owen, Rahip’in kardeşi. Shannon, geçmişte Rahip’in karısıymış. Elbette Lucy de Rahip’in kızı. Kiliseden yeniden vampirlerle savaşmak için Monsenyörlerden izin alamayan Rahip, kiliseye karşı gelip Şerif Hicks’le beraber vampirlerle savaşa girişiyor. Onlara Rahibe de katılıyor sonra. Bir de “kötü adam” insan vampir “Kara Şapka” var. Sergio Leone’nin “spagetti western” filmlerinden düşmüş bir Clint Eastwood gibi. Uzun final bölümündeki trenli sahneler gerçekten heyecanlı. Bir de film üç boyutlu olunca, atmosferin içindeymiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Fonda da Mozart’ın müzikleri de duyuluyor, belirtelim.

    (Bu yazı 13 Mayıs 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (13 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu