SİYAD’ın Seçtiği Belgeseller Documentarist’te

SİYAD – Sinema Yazarları Derneği, 2010 – 2011 döneminde üretilen belgeseller arasından 18 tanesini 4. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri’nin Türkiye Belgeselleri Seçkisi’nde bir araya getiriyor. Seyirciyle buluşacak olan 18 belgesel, 2011 sonunda verilecek olan SİYAD Türk Sineması Ödülleri’nin belgesel adayları konusunda da ilk ipuçlarını veriyor. Filmler arasında Öteki Kasaba, Selahattin’in İstanbul’u, Annem Barış İstiyor gibi filmler var.

SİYAD’ın Seçtiği Belgeseller Documentarist’te yazısına devam et

18. Altın Koza Film Festivali’nden 936.000 TL Para Ödülü

Bu yıl 17 – 25 Eylül 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan 18. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde 936 bin lira ödül dağıtılacak. Yarışmalar kapsamında dağıtılacak ödül miktarları artırılırken, parasal ödüller tüm kategorileri kapsayacak biçimde yeniden düzenlendi.
Geçtiğimiz yıl 250 bin lira olan En İyi Film ödülü, bu yıl 350 bin liraya çıkarıldı. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda, En İyi Oyuncu ile En İyi Sanat Yönetmeni ve En İyi Kurgu dallarında da ödüller verilecek. Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması ve Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması kapsamında, En İyi Belgesel, En İyi Canlandırma, En İyi Deneysel ve En İyi Kurmaca kategorilerine verilecek olan ödüllerin miktarları da artırıldı. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Fassbinder’in 1973 Yapımı Bilimkurgu Filmi Yalan Dünya, Yenilenmiş Kopyasıyla İlk Kez Türkiye’de

    İstanbul Modern Sinema, Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle, Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinder’in en önemli yapıtlarından sayılan 1973 yapımı bilimkurgu filmi Yalan Dünya, Türkiye’de ilk kez gösterime sunacak. Alman televizyonu için restore edilmiş versiyonuyla 02 Haziran 2011 Perşembe günü saat 17:00’de İstanbul Modern Sinema’da gösterilecek olan film, Sibernetik ve Gelecek Araştırmaları Enstitüsü’nün en önemli projesi, olan ve olacak tüm olayları öngören Simulacron 1 isimli elektronik bir canavarı, bazılarının kendi çıkarları için kullanmak istemesi üzerine iyi ve kötü arasında başlayan bir savaş üzerine kurulu.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Fassbinder’in 1973 Yapımı Bilimkurgu Filmi Yalan Dünya, Yenilenmiş Kopyasıyla İlk Kez Türkiye’de yazısına devam et
  • Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde’den Rekor Açılış

    Walt Disney Pictures ve Jerry Bruckheimer Films, Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde ile tekrar karşımızda. 19 Mayıs’ta ülkemizde gösterime girdiği gün 115.515 kişi tarafından izlenen ve 1.418.370 TL’lik hasılat elde eden film, Türkiye’de tüm zamanların en iyi ilk gün açılışını yapan yabancı film oldu. Filmi, gösterime girdiği günü takip eden haftasonunda ise 224.565 kişi izledi. Böylece haftasonu 2.762.329 TL’lik hasılat elde eden film ayrıca ülkemizde 2011 yılının en iyi açılış yapan yabancı filmi de oldu ve 19 – 22 Mayıs tarihlerinde arasında toplam 340.080 kişi ve 4.180.699 hasılata ulaştı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Suçluluk ve Vicdanın Cehenneminde

    Devlerin Günahı (There Be Dragons)
    Yönetmen-Senaryo: Roland Joffé
    Müzik: Stephen Warbeck
    Kurgu: Richard Nord
    Görüntü: Gabriel Beristain
    Oyuncular: Charlie Cox (Josemaria), West Bentley (Manolo), Olga Kurylenko (Ildiko), Dougrey Scott (Robert), Rodrigo Santoro (Oriol) Geraldine Chaplin (Abileyza)
    Yapım: Samuel Goldwyn-Mount Santa Fe-Antena 3 (2011)

    İngiliz yönetmen Roland Joffé’nin “Devlerin Günahı”, iç savaşı öne çıkartarak, Manolo ve Josemaria’nın hayatlarının peşine takılıyor kamerasıyla.

    Londra’da 1945 yılında doğan İngiliz yönetmen Roland Joffé, 1985’te üç Oscar kazanan 1984 yapımı “The Killing Fields – Ölüm Tarlaları” filmiyle hatırlanıyor. Bu insanı sarsan filmde yönetmen, Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in vahşetini beyazperdeye yansıttı. Bu film kadar etkileyici 1986 yapımı “The Mission – Görev”de, Cizvit rahiplerinin, 1750’lerde Güney Amerika’daki Guarani kızılderililerini Katolik yapmak için çabalarını anlatırken, yerlilerin kıyımını da yansıtıyordu. Joffé, 1995’te yine din uğruna şiddeti anlattığı “The Scarlet Letter – Kırmızı Leke” filminde, 1667’de Massachussets’e yerleşmiş Prüten kolonilerin radikal dini bakışını yansıttı. Filmde, kocasını bekleyen bir genç kadın, rahiple kısa bir ilişkiye girer. Kadın hamile ve bebeğin kimden olduğunu bilmiyor. Kasaba halkı kadını dışlar ve kırmızı “A” damgasını ona yapıştırırlar. Joffé, hem Katolikliğin ve Protestanlığın radikalizmlerine hem de komünizmi kendilerine göre yorumlayıp katliamlar yapan politik sapıklara da sert eleştiriler getirdi filmlerinde. 2011 yapımı “There Be Dragons – Devlerin Günahı” filminde, Katolikliğin dinin katılığına, burjuvaların faşizme evrilmelerine ve vicdan azapları üzerinde duruyor. Filmde sadeca İspanya’nın iç savaşı yok. Filmde iç savaş öncesi ve günümüz de yansıyor. “Görev” filmi kadar sarsıcı olmasa da, “Devlerin Günahı” yine de insanı vicdan tarafıyla sallıyor.

    Geçmişe vicdani yolculuk…

    Film, Aziz Josemaria’nın 1975’te Vatikan’daki ölümüyle başlıyor. İspanyol gazeteci Robert, iç savaştan önce kurulmuş “Opus Dei” ve kurucusu Aziz Josemaria’yı araştırıyor. Rahip Josemaria, Robert’in babası yaşlı Manolo’nun en en iyi arkadaşı. Manolo, teybe Josemaria ve başka hatıraları kaydederek, geçmişteki suçluluk duygusu ve vicdan azabından arınmak istiyor sanki. Film, günümüzden, geçmişten, iç savaştan anları iç içe geçirerek yansıtıyor. Manolo, 1910’lu yılların başlarını hatırlıyor. Josemaria’nın babasının çikolata dükkânı var ve iflâs ediyor. Manolo’nun babası, “yoksulluk bulaşıcıdır” diyerek, Manolo’yu en yakın arkadaşı Josemaria’dan uzaklaştırıyor. Babası öldükten sonra Josemaria rahip oluyor. 1928’de gizli örgütlenmesini “Opus Dei” örgütünü kuran Josemaria, İspanya İç Savaşı yıllarında, komünist cumhuriyetçilerin saldırılarından korunmak için sürekli kaçıyor. Filmde, birkaç hikâye de öne çıkıyor. Manolo, babasının zenginliğiyle bir burjuva ve siyasi olarak da sağa yakın biri. İç savaşta, casus olarak Cumhuriyetçilerin arasına sızıyor ve trajediler yaşatıyor.

    Cumhuriyetçilere katılan Macar kızı Ildiko, komutan Oriol’a ilgi gösterirken, Manolo’ya karşı en başından beri öfkeli davranıyor. Manolo’nun suçluluk ve vicdan azabının derininde kıskançlık mı yatıyor? Belki de en büyük cehennem bu. Savaşta dramlar, ihanetler ve trajediler sürerken, Manolo, kaçan rahip Josemaria’nın peşine düşüyor. Fransa sınırında, etkileyici Pyrenees Dağları’nda, Josemaria’yı öldürmek için fırsat yakalasa da yaşamasına izin veriyor Manolo. Elbette hastanedeki final bölümün de Robert için bir yüzleşme anıydı. Suçluluk ve vicdan azabı çeken baba bildiği Manolo, gözlerini hayata kapatırken, yeni gerçekler Robert’in hayatına ne katacaktır? Yoksa yeni suçluluk duyguları mı? Belki de her şey daha iyi olacaktır.

    Gizli tarikatı kurdu…

    Rahip Josemaria Escriva de Balaguery Albas (1902 – 1975) tarafından 1928’de kurulan “Opus Dei”, yani “Tanrı’nın İşi”, sıradan hayatı takdis eden, anti komünist ve laik Katolik gizli bir örgüt. Vatikan, İspanya’da kurulan bu gizli örgüte tam destek vermiş. Bu örgüt, Katolik inanca sahip iş sahibi zengin, iyi eğitim görmüş elit tabakaları bir araya getiriyor. Bu örgüt, Protestanlar gibi dünyevi işlerle ilgileniyorlar. Bugün dünyanın pek çok yerinde okulları var bu örgütün. Ahtapot gibi birçok kolu olan bu örgüte “Actobus Dei-Tanrı’nın Ahtapotu” diyenler de var. Avrupa’da kimi toplumbilimcilere göre de, terörizmle mücadele eder gibi mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı bir örgüt bu. Vatikan, ölümünden sonra Josemaria’yı azizliğe yükseltti. Ron Howard’ın Don Brown’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarladığı 2006 yapımı “The Da Vinci Code – Da Vinci Şifresi” filminde bu “Opus Dei” gizli örgüt yansıyordu perdeye. Yönetmen Joffé, Josemaria ve kurduğu gizli tarikat hakkında derinlikli yansıma vermiyor, hatta ona karşı biraz daha sıcak yaklaşmış gibi sanki. Daha insani ve vicdani olarak. Yönetmen, filmin estetiğini de değişik dönemlerde farklı kullanmamış. Filmin renk tonları, bütün dönemlerde aynı yansırken, kamera çerçeveleri ve hareketleri de dönemlere göre fark etmiyordu. Işıklar sadece filmin giriş sahnesinde, yaşlı Josemaria’nın öldüğü anda biraz daha yumuşak yansıyordu perdeye. Mekânlara düşen ışıklar genelde sert ve renk tonlarındaki kontrastlar öne çıkmış. Meksikalı kameraman Gabriel Beristain, öncelikle savaş anlarında “dolly”ye takılı kamerayla çarpışma anlarının tüm ayrıntılarını yansıtmak için çabalamış. Ama, bu dolaşıp duran kamera insanı yoruyor da. İngiliz besteci Stephen Warbeck’in fonda duyulan müzikleri bazı anlarda ilahi bir senfoni gibi. Filmin orijinal adı “Burada Ejderha Ol” anlamına geliyor. Bu, suçluluğu ve nefreti ifade ediyor genellikle.

    (31 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Entelköy – Efeköy Çevreye, Çevreciler de Entelköy – Efeköy’e Sahip Çıktı

    Senarist ve yönetmenliğini Yüksel Aksu’nun üstlendiği, Milas’ın Pınarcık Köyü’nde çekimleri devam eden Entelköy – Efeköy film setinin konukları, bölgede doğayı korumak amaçlı çalışan sivil toplum kuruluşlarıydı! Filmde, Entelköy’e yerleşen ekolojist grubun, köyde kurulması planlanan termik santral inşaatını protesto etmelerini konu alan sahnenin çekimlerinde, sivil toplum kuruluşları çalışanları rol alarak destek verdi. Pandomim gösterisi yaparak santral inşaatına karşı çıkan çevreciler, filme gerçek bir protesto gösterisi kazandırdılar.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu