2011 – 2012 Yılı Festival Değerlendirmesi

Türkiye’de 2011 ve 2012 yıllarında yapılan film festivalleri veya yarışmalar çerçevesinde verilen ödüller kameraarkasi.org linkindeki dosyada sıralandı. Hayri Çölaşan tarafından hazırlanan bu araştırma http://www.kameraarkasi.org sitesinde yer alan veri tabanı çalışmasından çıkan sonuçtur. Bittiğinde kitaba dönüşecek proje ülkemizde kısa film ve belgesel alanında yazılacak birçok kitabın istatistikî bilgilerinin kaynağı olacak. Yurtdışında kazanılan başarılar bu listeye alınmadı.

Aydın Sanatçılardan Grup Yorum ve F Tipi Dayanışması

21 Aralık’ta vizyona giren F Tipi Film’i sahiplenmek ve uygulanan baskılara karşı durmak adına sanatçılar İdil Kültür Merkezi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Saat 13:00’de başlayan toplantıda konuşan Grup Yorum elemanı Caner Bozkurt, hükümetin sanatı ve sanatçıyı yalnızlaştırmak istediğini, kendinden olmayanı kabul etmeme mantığı üzerine hareket ettiği ifade etti. Basın toplantısına Mehmet Esatoğlu, Okşan Dede, Bülent Emrah Parlak, Mehmet Aksoy, Hilmi Yarayıcı, Nejat Yavaşoğulları ve Pelin Batu katıldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aydın Sanatçılardan Grup Yorum ve F Tipi Dayanışması yazısına devam et
  • En İyi Senaryo Yazarı Ödülü

    Yukarıdaki başlık altında, ulusal ve uluslararası festivallerde bir ödül verilir. “Senaryo” nedir? Bazı yönetmenlerin senaryo hakkındaki düşüncelerine göre, örneğin: P. P. Pasolini, senaryoyu “bir başka yapıya yönelik bir yapı” olarak tanımlıyor. M. Erksan’a göre “edebi” bir metin olan senaryo, A. Yılmaz’a göre “teknik” bir metindir. (A. Yılmaz’ın bu tanımlamasını, “çekim senaryosu” ile daha rahat açıklayabilirsek de, klâsik anlamda senaryo olarak da alabiliriz.) Erksan ve A. Yılmaz’ın farklı düşünceleri sonucu “senaryo”nun edebi bir metin mi, yoksa hedefi olan (“bir başka yapıya dönüştürülmek”) bir metin mi olarak algılanması gerekliliği hakkında -sonuca ulaşabilinir mi?- tartışmak mümkündür. Cassavetes’in ilk filmi Shadows’un finalinde “filmin senaryosuz çekildiğine” dair bir ibare yer alır. Bize göre bu bir tartışmanın konusu olmamalıdır, bundan kastın “çekim senaryosu” olduğu sonucunu çıkarmak, sorunu çözüme kavuşturacaktır.

    Başa dönersek, “Senaryo nedir?”e gelmiş oluruz. Öncelikle -her ne kadar Rosselini, “film kurgu masasında üretilir” diyorsa da,- sinema diğer sanatlardan farklı olarak dört ayak üzerinde duran bir sanattır. Öncelik şartı “senaryo”dur. “Senaryosuz” film olur mu? sorusunu hayli eskimiş olarak görüyoruz, evet, öncelik şartı senaryodur. Fakat Wajda’nın da dediği gibi, yönetmen, çektiği senaryoyu değiştirebilir, Wajda bunu, sahneye koyucunun, sahnelediği oyunu değiştiremeyeceğine değindikten sonra söylüyor.

    Sinema eseri dört farklı yapıdan oluşur -dört ayak üzerinde durur. Öncelik senaryo’dur. Sonra yönetim gelir, yönetimi yönetmen yapar ama hazırlanacak bir mekân (maddi unsur) olmasının yanında, oyuncuların bu mekân içinde kullanılması (manevi unsur) gelir. Maddi unsur ile manevi unsur, yönetmenin kontrolünde hazırlanacaktır ama bunun görüntülenmesi (çerçevelenmesi ) gerekmektedir. Yönetmenin hazırladığı maddi / manevi ortamın kaydedilmesi / görüntülenmesi / çerçevelenmesi (ışıklandırma dahil) görüntü yönetmeninin işidir. Böylece yönetim ile (ikinci ayak), görüntüleme (üçüncü ayak) birlikte (eşzamanlı) oluşurlar.

    Yine Erksan’ın görüşüne başvurursak, çerçeve “yönetmenin hakkıdır”. Görüntü yönetmeninin işi yönetmenin istemi doğrultusunda, görüntü alanını düzenlemektir, yani yönetmenin talebi ile bağlıdır, ustalığı, talebe uygun görüntü elde etmesi (teknik beceri) ile ortaya çıkar. Bir plân için, ister tek çekim yapılsın, ister birbirinin aynı veya ayrı (farklı) çekimler yapılsın elde bulunan çekilmiş filmlerin (=pediküllerin) bağlanması (kurgulanması) işi ise sinemanın dördüncü ayağı kurgu ile sonuçlandırılır. Normal olarak bu aşamada sinema eseri ortaya çıkmıştır ama teknik gelişmeler, basım ve müziklendirme (seslendirme değil) işlemleri sonucu film son halini alacaktır. (Filmin sinemalardaki gösterimi de, belli koşulları gerektirir ama o filmin oluşumundan sonraki, topluma sunulması ile ilgili -fakat gerekli- bir işlemdir.)

    Tekrar senaryoya dönersek, “senaryo filmin öncelik şartı” dedik ama film, belirli bir süreçte -perdede- izlenmesi gerekli, yani izlenmesi bir zamana bağlı, devamlılık isteyen bir izlemeye ihtiyaç duyan, bir zaman içinde sonucuna varılabilecek bir gösteridir, senaryo ise -ne manada alırsanız alın- yazılı bir metindir. Senaryo özgün bir metin olabileceği gibi, bir başka metinden -çoğunlukla edebi tür metinlerinden- uyarlama da olabilir. Böyle bir senaryo genelde uyarlandığı metne yüzde yüz bağlı kalmaz, kalamaz. Öncelikle, görselliğe uygun olmayan bölümler çıkarılır, -bu önce senaryo yazarının, sonra yönetmenin değerlendirmesi ile olur. Bunun dışında edebi metnin -çoğunlukla- kısaltılması ya da ilâveler yapılması gibi değişiklikler yapılabilir. E. Bronte’nin Wuthering Heihts romanı yurtdışında gerek Wyler ve Bunuel, yurt içinde gerek Erksan tarafından yapılan uyarlamalarında (Ölmeyen Aşk) nerede ise sadece birinci bölümü (ilk yarısı) çekilmiş, ikinci yarı ise (nerede ise farklı bir öykü -ama ilk yarının devamı- çekilmemiştir. Orhan Aksoy ise TV için yaptığı dizi filmde (Acımak / R. N. Güntekin) romanda olmayan bir kahramanı filme (diziye) ekleyerek -öyküye ters düşmeyen- senaryoda değişiklik yapmıştır.

    Senaryo, yukarıda da değinildiği gibi, yazılı bir metin olarak, başka (görsel) bir yapıya dönüştürülmek için hazırlanan bir metindir. Yönetmen (kendisi de yazmış olabilir) bu metni görselleştirerek, sinema eserini (filmi) oluşturur. Senaryo tek kişi tarafından yazılabileceği gibi bir ekip tarafından da yazılabilir. Film şekline getirilen senaryolar, ulusal ve uluslararası festivallerde değerlendirilirken, “en iyi senaryo” branşında senaryolar da değerlendirilir. Festivallere yalnız filmler katıldığı, senaryolar (metin olarak) katılmadığı için, senaryoların değerlendirmesi, o senaryodan çekilmiş film üzerinden yapılır. Peki, o filme kaynaklık eden (!) senaryoya, yönetmen ne kadar bağlı kalmıştır, yazılı metin senaryo görselleştirilirken, senaryonun ne kadarı peliküle aktarılmış, kurgu sonrası, filmin kaynağını oluşturan o senaryo, yazılmış metin halindeki senaryo ile ne kadar uyum halindedir.

    Bir kısım filmlerin sonradan basılan (kitap haline getirilen) senaryolarında, işaretlenen bir kısım yerlerin, çekilmediği, bir kısım yerlerin kurguda çıkarıldığı veya yerinin değiştirildiği gösterilmektedir. Bu durum bile senaryonun değişebilirliğini gösterirken, filme bakarak (izleyerek) senaryonun değerlendirilmesi ne kadar doğrudur. Festivallerde, jüri üyelerinin filmleri değerlendirmelerine -değerlendirme koşulları, şu veya bu şekilde önceden belirlenebilir veya belirlenmez- diyeceğimiz her hangi bir şey olamaz, değerlendirme yapıldıktan sonra, bunun değerlendirmesi açık olmalıdır, fakat bu değiştirme talep hakkı vermemelidir.

    Filmleri seyrederek, senaryo değerlendirmesinin, yukarıdan beri sözünü etmeye çalıştığımız sonuçları göz önüne alınarak, yarışmaya katılan filmlerin senaryolarının (metnin) okunarak değerlendirilmesini ise herhangi bir jüriden beklemek olası değildir ama bu olmadan senaryonun değerlendirmesi de, yapılan filme bağlı olarak, senaryonun değerlendirilmesinin farklı bir düzlemde yapıldığı sonucunu doğurmaktadır. Bunun başka bir şekilde yapılabilmesini de, festival fikri ile bağdaştırmak mümkün değilken verilen ödülün senaryoya değil filme verilmiş olduğunu -doğrusu da budur- kabul etmek gerekir ama yine adı “En İyi Senaryo” ödülü olacaktır ve sahibi de senaryonun yazarı.

    Senaryo yazarlığı, sinema yapılanması içinde kaçınılmaz bir yer tutar, bazısı bu işi sürekli yapar (senaryo yazarları) bazısı ise bir kez dener. Ödül verilirken bu husus göz önüne alınmaz, alınmamalıdır da. Bazı yönetmenlerin kendi senaryolarını yazdıkları da olur -yukarıda da değindik-, yazmasalar da; yönetmenler çekecekleri filmin senaryosu üzerinde (yazılı metni üzerinde) çekim için gerekli değişiklikleri ve kendileri için gerekli çekim hazırlıklarını yaparlar, bu senaryonun dışında kalan bir durumdur. Bazı yönetmenler başka yönetmenlere senaryolar yazdıkları gibi, bazen senaryo yazarlığından yönetmenliğe de geçebilirler. Ama tüm bunlar, filmde senaryonun işlevini değiştirmez, senaryoyu ister bir kişi, ister bir ekip yazsın, senaryo ister değişiklik görsün veya görmesin, değişmeyen şey, senaryonun sinema eserini oluşturan dört ana yapıdan biri olduğudur.

    (06 Ocak 2013)

    Orhan Ünser

    Film-San Vakfı Sanatçılar İçin Atağa Geçti

    Son 2 yıldır Geriye Dönük Sanatçı Borçlanma Yasası’nın çıkartılması için son bir kez daha çalışmalarına hız veren Film-San Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Merter Fosforoğlu’nun ilgili kamu kurumlarıyla yaptığı yazışmalar amacına ulaştı, Vakfın önerilerinin ilgili birimlere iletildiği bildirildi. Film-San Vakfı, 1975 yılında Ümit Utku başkanlığında Hülya Koçyiğit, Murat Soydan, Muazzez Arçay, Sırrı Gültekin, Mengü Yeğin, Enver Burçkin, Faruk Kenç, Emel Sayın, Ayla Algan, Şükran Özer Doruk, Nuri Sesigüzel, Erkan Özerman gibi isimler tarafından kuruldu. (Haber: Muharrem Erdemir.)

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Film-San Vakfı Sanatçılar İçin Atağa Geçti yazısına devam et
  • Sinema Sektörüne Taze Kan Nakli, Akademi İstanbul Yeni Bir Sinema Bölümü Programı Hazırladı

    Akademi İstanbul, sinema sektörünün ihtiyaç duyduğu yaratıcı sinemacılar, yeni yönetmenler ve film yapımcıları yetiştirmek için Kerem Topuz’un başkanlığında yeni bir Sinema Bölümü programı hazırladı. Okutulacak program sektörün ihtiyaçları ve beklentileri göz önünde tutularak oluşturuldu. Program sektörün profesyonellerine danışılıp hazırlandı, eğitmen kadrosu her biri kendi alanında başarılı, kendini ispatlamış ve hali hazırda sektörde iş yapan profesyonellerden seçildi.

    Penguen Kral

    David Attenborough’un yazdığı ve Yekta Kopan’ın seslendirdiği Penguen Kral (The Penguin King), 08 Şubat 2013’de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Sevimli ve genç penguen Rex, Penguen Şehri’nde kuzenleri Larry ve Moe ile birlikte yaşamaktadır. Penguen Şehri deniz kenarında, fokların sürekli ziyaret ettikleri çok güzel bir sahil şehridir. Çevresini keşfetmek için sürekli gözlem yapan meraklı Rex, günün birinde aşık olur. Bu aşk hayatını değiştirecek, fırtına kuşları gibi tehlikeli canlılara karşı yavrusunu korumak için çok şeyi göze alacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: Türkçe Dublajlı / Orijinal
  • IMDb
  • Sinema-TV Merkezi’nin Adı Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Oldu

    T. C. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ünivesitesi Sinema-TV Merkezi’nin adı Üniversite Senatosunun 11 Aralık 2012 tarihli 16 sayılı toplantısında alınan 7 no.lu karar neticesinde oybirliği ile Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi olarak değiştirildi.
    Hayatını Türk Sinemasına adamış olan Prof. Sami Şekeroğlu, 53 yıldır sinema mirasının korunması ve sinema sanatının gelişmesi için sürdürdüğü çalışmalarla Türk sinema ürünlerinin günümüze ve gelecek kuşaklara ulaşmasını sağladı, dünya standartlarında çağdaş sinema teknolojisini ülkemize getirdi.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema-TV Merkezi’nin Adı Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Oldu yazısına devam et
  • Altyazı Dergisi’nden Yeni Yılda Çifte Kapak

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi yeni yılın ilk sayısında, Michael Haneke’nin filmi Aşk’tan (Amour) karelerin yer aldığı iki ayrı kapakla bayilerde. Edebiyat uyarlamaları konusundaki ustalığını Aşk ve Gurur ve Kefaret filmleriyle kanıtlayan Joe Wright’ın sıradışı ama romanın ruhuna sadık Anna Karenina’sı vesilesiyle Altyazı Sinema Dergisi, Tolstoy’un ölümsüz eserinden yapılmış sayısız uyarlamayı değerlendiriyor. Altyazı Sinema Dergisi’nde ayrıca Pi’nin Yaşamı, Umut Işığım ve No inceleniyor; Açlığa Doymak, Kibarca Öldürmek, Cherry’nin Hikayesi ve Hobbit: Beklenmedik Yolculuk eleştiriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Dergisi’nden Yeni Yılda Çifte Kapak yazısına devam et
  • Klak Sinema Programı’nda Yılbaşı

    Sinema programı Klak, yine eğlence dolu bir bölümle Bugün TV ekranına geliyor. 2012’nin son programında çok özel bir yılbaşı bölümü sizi bekliyor. Bir yıl daha geride kalırken hem heyecan verici hem de iç burkucu bir yıl değerlendirmesi. 2012’nin en çok ses getiren haberleri, ödül kazanan, konuşulan filmleri, Hugo, Artist. Klak’tan izleyicilerine yılbaşı hediyesi, yılın en başarılı yapımlarından Mar’ın DVD’sini kazanma fırsatı. Vizyon bu hafta adeta jübile yapıyor, yılın en iddialı son filmleri, en çok izlenenler ve çok daha fazlası Klak’ta sizleri bekliyor. Klak, 29 Aralık Cumartesi 13:20’de Bugün TV ekranında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Klak Sinema Programı’nda Yılbaşı yazısına devam et
  • Kırık Kalpler İçin Umut Işığı

    Bağımsız sinema çıkışlı David O. Russell’ın son filmi hoş bir yeni yıl sürprizi. Romantik komedi türünün son dönemdeki en iyi örneklerinden. İki kırık kalbin hikâyesini anlatan ‘Umut Işığım / Silver Linings Playboook’ aynı zamanda Amerikan komedisinin altın çağının gözde türlerinden ‘screwball’ tarzı güldürüye günümüzden hoş bir gönderme.

    1930’lu 40’lı yılların yükselen Hollywood stüdyo sistemine damgasını vurmuş olan ‘screwball’ tarzı güldürünün merkezinde başlangıçta birbirinden nefret eden ve film boyunca gelişen gergin komik atışmalar ve kaçıp kovalamacalar sonrasında birbirine aşık olan bir çiftin romantik öyküsü yer alır. Kelime anlamı olarak ‘screwball’ beyzbolda falsolu topa verilen ad. Şöyle ki, top (yani film) başka yöne gidecek gibi dururken (ya da çiftler birbirinin gözünü oyacak gibiyken) ters tarafa döner (böylece çiftimiz mutlu son’da birleşir). Russell’in bu son çabası, altın çağ döneminde Frank Capra (It Happened One Night), Howard Hawks (His Girl Friday), Preston Sturges (The Lady Eve) gibi ustaların -parantez içindeki örnekleri çoğaltılabilecek- klâsik güldürüleriyle sinema tarihine damgasını vurmuş olan türü tazeleyen hoş bir çalışma. Önemli ayrıcalığı, kariyer peşindeki iddialı çiftlerden farklı olarak bu kez kahramanların dengesiz, sorunlu kişiler olması. Karısını iş arkadaşıyla yakaladıktan sonra adamı öldüresiye dövmüş ve psikiyatri kliniğine kapatılmış Pat (manik depresif bozukluk olarak da bilinen) bipolar ya da iki uçlu duygusal bozukluktan, polis kocasını talihsiz bir kaza sonucu kaybetmiş Tiffany ise şiddetli depresyondan muzdarip. Klâsik güldürülerin burnu havada çiftlerinin aksine yaralı, kırılgan bir o kadar da deliler.

    Russell bu alışılmadık dengesiz çiftin hikâyesine uyum sağlayan ve önceki filmlerinden aşina olduğumuz omuz kamerası, hızlı geçişler ve son jeneriğinde bazı sinema yazarı dostlarımızı ayağa kaldırıp dansettiren ritmik müzik kullanımı eşliğinde dinamik bir anlatım tutturmuş. Ama asıl marifeti bu tür güldürülerin yapıtaşı olan mükemmel işleyen senaryosunda. Ülkemizde Feniks Yayınları’ndan çıkan Matthew Quick’in çok satan kitabından uyarlanan senaryo bizzat Russell’in kaleminden çıkma.

    Russell orta sınıf Amerikan ailesini anlatmayı iyi bilen yönetmenlerden. 2010’da iki başarılı oyuncusuna (Christian Bale ve Melissa Leo) Oscar kazandırmış olan bir önceki filmi ‘Dövüşçü / The Fighter’ aile dayanışması üzerineydi. ‘Umut Işığım’ın sorunlu çifti de huzuru yine deli dolu ancak esirgeyen sıcak aile ortamında buluyor. Cadılar Bayramı ile başlayan Şükran Günü ve Noel kutlamalarıyla devam eden yıl sonu etkinliklerinin masalsı atmosferiyle uyumlu bu belki çok Amerikan öykünün ‘kendini iyi hissetmek isteyenlere’ iyi geleceği muhakkak. Hele drama ile komedinin tam kıvamında dengelendiği filmin oyuncu kadrosu da mükemmel olursa.

    Anne’de ‘Animal Kingdom’dan daha farklı anaç karakteri yine gözleriyle oynayan harika Jacki Weaver, baba’da uzun yıllar sonra klâasına çok yakışmış bir kompozisyonda döktüren futbol ve Eagles delisi Robert De Niro, bipolar Pat’de dokunaklı yorumuyla Bradley Cooper çok iyiler. Ama filmin esas kahramanı mutsuz ve dengesiz Tiffany’de harikalar yaratan Jennifer Lawrence. İki yıl önce ilk başrolünü oynadığı ve Oscar adayı olduğu bağımsız yapım ‘Gerçeğin Parçaları / Winter’s Bone’ ile hayranlığımızı kazanan Lawrence, bu bağımsız yapımın ardından büyük stüdyo filmi ‘Açlık Oyunları / The Hunger Games’ ile genç seyirci ikonlarından biri oldu. Ancak bununla yetinmeyerek bu filmde olduğu gibi farklı kompozisyonlarla gönüllerimizi fethetmeye devam edecek gibi duruyor. Sırf Meryl Streep ışığı taşıyan bu gencecik yeteneği izlemek için bile seyredilir ‘Umut Işığım’.

    (04 Ocak 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Avrupalı Türkler Noel Tatilini Evim Sensin Filmini İzleyerek Geçirdi

    Vizyona girdiği ilk haftasında Almanya box office listesinde 6. sıraya çıkan Evim Sensin, dördüncü haftasında bu başarısını daha da arttırarak Avrupa genelinde 320.000 seyirciye ulaştı. Avşar Film ve DNZ Film imzasını taşıyan film, 4. vizyon haftasının Noel Tatili’ne denk gelmesi nedeniyle 2 günlük Noel tatilinde 25.000 kişi tarafından izlendi. Avrupa ülkelerinin yanı sıra diğer ülkelerden gelen yoğun talepleri de değerlendiren yurtdışı dağıtımcısı AF-Media, film dağıtım tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, Evim Sensin’in Avrupa’dan sonra Azerbaycan’da da vizyona girmesini sağladı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu