18. Türkiye / Almanya Film Festivali Uzun Metraj Film Yarışması Jüri Başkanı: Michael Verhoeven

14 – 24 Mart tarihleri arasında Nürnberg’de gerçekleşecek olan 18. Türkiye / Almanya Film Festivali’nin heyecanlı hazırlık aşaması devam ediyor. Bu yılın uzun metraj filmleri yarışmasının jüri başkanlığını Almanya’nın en önde gelen yönetmenlerinden Michael Verhoeven üstlendi. Mart ayında Türk ve Alman jüri arkadaşlarıyla birlikte yarışma filmlerini ödüllendirecek olan Verhoeven, Alman sinemasının en sosyal politik yönetmeni olarak da tanınıyor. Toplumsal sorumluluk konusunu her zaman önde tutan Verhoeven, sinema sanatını her zaman ileri götüren önemli çalışmalar yaptı, ulusal ve uluslararası alanda ödüllendirildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    18. Türkiye / Almanya Film Festivali Uzun Metraj Film Yarışması Jüri Başkanı: Michael Verhoeven yazısına devam et
  • Oscar Ödül Töreninde James Bond İçin Özel Bölüm Ayrıldı

    Sinema tarihindeki en uzun süreli aksiyon serilerden olan James Bond filmleri küresel bir fenomene dönüştü. 24 Şubat 2013 Pazar günü yapılacak olan Oscar ödül töreninde bu yıl 50. yaşını kutlayan James Bond’a özel bölüm ayrılacak. Ödül töreninin yapımcılığını üstlenen Craig Zadan ve Neil Meron, İngiliz yazar Ian Fleming’in ünlü casusu James Bond’un maceralarının beyaz perdeye uyarlanmasının 50. yıl dönümü için özel gösteri hazırladılar. Ekim’de gösterime giren Skyfall 007, dünyada 1 milyar dolar gişe hasılatına ulaşarak şimdiye kadarki en başarılı Bond filmi olmuştu. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Politikanın Kan Donduran Oyunları

    Bitik Şehir (Broken City)
    Yönetmen: Allen Hughes
    Senaryo: Brian Tucker
    Müzik: Atticus Ross-Leopold Ross-Claudia Sarne
    Görüntü: Ben Seresin
    Oyuncular: Mark Wahlberg (Billy), Russell Crowe (Nicholas), Catherine Zeta-Jones (Cathleen), Jeffrey Wright (Carl), Barry Pepper (Jack), Alona Tal (Katy), Natalie Martinez (Natalie), Michael Beach (Tony), Griffin Dunne (Sam), Kyle Chandler (Paul), Britney Theriot (Valerie)
    Yapım: ABD (2012)

    Siyahi Amerikalı yönetmen Allen Hughes’un yönettiği “Bitik Şehir”, gerilimi ve politkaya bakış açısıyla ilgi çekici bir film. Başroldeki Mark Wahlberg ve Russell Crowe, karşılıklı oyunculuk gösterileriyle sinemaseverlere heyecan veriyorlar.

    New York… Halk, polis şiddetinden dolayı gösteriler düzenliyor. O sırada polis dedektifi Billy Taggart mahkemede yargılanıyor. Billy, orantısız güç kullanarak elindeki yetkiyi kötüye kullanmış ve insanları öldürmüş. Billy, karısı Natalie’nin kız kardeşinin tecavüzcülerini öldürmüş. Sağcı belediye başkanı olan Nicholas Hostetler, güvenlik adına sokakları sıkı denetim altında tutuyor. Sanki New York şehri onun ülkesi ve bir diktatör gibi. Kurduğu otoriteyle şehri zenginlere parsellemiş gibi. Komiser Carl Fairbanks, Nicholas’a yargıcın serbest bıraktığı Billy için yeni bir tanığın çıktığını söylüyor. Billy görevden alınıyor ve film yedi yıl sonrasına gidiyor. Billy, sinema oyuncusu karısıyla New Orleans’ta şimdi. Billy, bu şehirde özel dedektiflik yapıyor. Yardımcısı da Katy. Taksitle iş yapan Billy, ekonomik olarak da zor durumda. Belediye başkanından telefon alan Billy, hemen New York’a gidiyor. Nicholas ondan karısı Catleen’i izlemesini istiyor. Nicholas, karısının kendini Paul Andrews’la aldattığını söylüyor. Paul, seçimlerde Nicholas’ın rakibi Belediye Meclis Üyesi Jack Valliant’ın seçimdeki yardımcısı. Billy’nin Cathleen’le Paul’ü takibiyle birden insan kendini Roman Polanski’nin 1974 yapımı renkli ve sinemaskop kara filmi “Chinatown-Çin Mahallesi” filminin içine düşmüş gibi hissediyor. Ama, Allen Hughes’un 2012 yapımı sinemaskop çekilmiş “Broken City-Bitik Şehir”, tersine bir “Çin Mahallesi” gibi. Hughes’un filmi kendi yoluna gidiyor sonradan. Merak duygusunu ve gerilimi azaltmamak için Hughes’un modern kara filmine dikkatli dokunmamız gerekiyor. Filmde, çoğu kara filmde olduğu gibi baş karakterin sorunları da öne çıkıyor. Los Angeles’ta karısının başrolünü oynadığı filmin galasında Natalie’yi kıskanıyor Billy. Çünkü Natalie sanat için filmde yatağa girmiş. Takip işinde her şey birden değişiyor ve Billy’nin elinden kaçıyor. Cathleen, her şeyden haberli. O sırada Paul suikasta kurban gidiyor. Billy, her şeyin bir aldatma üzerinde değil, başka şeyler üzerinde olduğunu fark ediyor. Komiser Carl da eski çalışanı Billy’nn yanında gibi. Ama burası New York ve kimin ne olduğu hemen anlaşılamıyor. Carl kötü olan tarafta değil ama, sürprizli tarafta. Belediye başkanı, Billy’nin tecavüzcüleri öldürdüğü semte gökdelenler diktirmek isteyen yatırımcılarla işbirliği yaparken, liberal aday Jack halkın çıkarlarından yana seçim kampanyası yürütüyor. Ama, o da bir zengin.

    Gerilime siyahi bakış…

    Zaman zaman şiddetin kendini hissettirdiği filmde, gerilimi daha çok politik entrikalar çoğaltıyor. Nicholas, tam bir Makyavelci. Politikanın çirkin maskesini yüzüne geçirmiş. Başarıya giden her yol onun için mübah. Filmin final bölümü sürprizli. 1972 Michigan doğumlu siyahi yönetmen Allen Hughes, kardeşi Albert Hughes’la ortak yönettiği filmlerle biliniyor. Hughes kardeşlerin 2001’deki “From Hell-Cehennemden Gelen” ve 2010’daki “The Book of Eli-Tanrının Kitabı” filmleri ülkemizde vizyona çıkmıştı. Allen Hughes, “Bitik Şehir” filmini ilk defa kardeşi yanında olmadan tek başına yönetmiş. Senaryo yazarı Brian Tucker’ın da ilk senaryosu bu film. Filmin görselliği çarpıcı. New York’un gece görüntüleri etkileyici fotoğraflarla sinemaskop perdeye yansıyor. Altta duyulan gerilimli müzik de filme çok şey katmış. Elbette iki iyi oyuncu Amerikalı Mark Wahlberg ve Avustralyalı Russell Crowe üzerine bir şey söylemek anlamsız. Crowe gibi “iyi adam”dan çarpıcı bir “kötü adam” çıkarmak bir yönetmenlik marifeti olmalı. Billy’nin yardımcısı sarışın Katy’yi canlandıran Alona Tal’e de övgü göndermeli.

    (17 Ocak 2013)

    Ali Erden

    [email protected]

    SAE İstanbul, Yeni Öğretim Dönemini Açıyor

    Kuruluşundan bu yana küresel multimedya standartlarını Türkiye’ye taşıyan SAE İstanbul, yeni öğretim dönemini bir burs programı ile açıyor. Dünyanın en büyük özel medya eğitim kurumu SAE Institute, Mart 2013’te başlayacak Audio Engineering ve Digital Film & Animation eğitim programları için, 2 öğrenciye tam (% 100), 4 öğrenciye ise yarım (% 50) burs olanağı sunuyor. Sektör firmaları tarafından desteklenen burs programı, başvuranlara SAE’nin eşsiz “uygulamalı eğitim” anlayışıyla tanışma ve endüstri standardına uygun ekipmanlarla donatılmış stüdyolarda öğrenim görme şansı sunuyor. Burs programı için son başvuru tarihi 24 Ocak 2013.

  • Basın Bülteni
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    SAE İstanbul, Yeni Öğretim Dönemini Açıyor yazısına devam et
  • Deniz Yavuz’un Türkiye Sinemasının 22 Yılı Adlı Araştırma Kitabı Yayınlandı

    Yayıncı, sinema yazarı, araştırmacı Deniz Yavuz’un sinemamızın son 22 yılına ait araştırma kitabı yayınlandı. Sinema yayıncılığının öncüsü Antrakt’ın genel yönetmeni Deniz Yavuz, kurumun arşivini meraklıları ve sinema sektörü ile paylaştı. Türkiye Sinemasının 22 Yılı adlı kitap 1990’dan başlayarak Yapımcılar, Film İthalatı, Film Dağıtımı ve Programlaması, Eurimages Proje Destek Fonu, Türkiye’de Sinema Seyircisi, Projelerde Bakanlık Desteği, Türkiye Sinemaları, 22 Yılın En’leri ana başlıklarıyla arşivsel verileri okuyucuya sunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Deniz Yavuz’un Türkiye Sinemasının 22 Yılı Adlı Araştırma Kitabı Yayınlandı yazısına devam et
  • 45. SİYAD Türk Sineması Ödülleri Adayları Belirlendi

    Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), 45. Türk Sineması Ödülleri için adaylarını belirledi. 2012 yılında gösterime giren toplam 61 filmin 11’inin çeşitli dallarda değerlendirileceği listede Yeşim Ustaoğlu’nun Araf’ı bütün dallarda aday gösterilen tek film olarak dikkat çekerken Tepenin Ardı, Yeraltı, Gözetleme Kulesi ve Babamın Sesi de birçok dalda aday gösterilen filmler olarak öne çıkıyor. SİYAD’ın düzenleyeceği ödül töreni, 21 Ocak Pazartesi gecesi saat 19:30’da İstanbul – Harbiye’deki Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başlayacak, D-Smart’ın 20. kanalında canlı yayınlanacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    45. SİYAD Türk Sineması Ödülleri Adayları Belirlendi yazısına devam et
  • Mahmut ile Meryem’in Afişi Hazırlandı, Fragmanı Yayına Verildi

    Türkiye ve Azerbaycan ortak yapımı olan Mahmut ile Meryem filminin afişi hazırlandı, fragmanı internet ortamında yayına verildi. Azeri yazar Elçin’in birçok dile çevrilen ve çok satanlar listesine girmeyi başaran romanından uyarlanan ve Türkiye ile Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanlıklarının desteklediği filmin yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin Yapıyor. Başrollerini Aras Bulut İynemli ile Eva Dedova’nın paylaştığı film, hükümdar Ziyad Han’ın Müslüman oğlu Mahmut ve Hristiyan Keşiş kızı Meryem’in imkânsız aşkını ele alıyor ve sevginin insanı hırstan, benlikten kurtaracak tek yol olduğunu gösteriyor.

  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mahmut ile Meryem’in Afişi Hazırlandı, Fragmanı Yayına Verildi yazısına devam et
  • 2. Bursa Kadın Filmleri Festivali

    Bursa Sinematek tarafından 08 – 17 Mart 2013 tarihleri arasında Bursa’da organize edilecek olan “Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali”, 2. Bursa Kadın Filmleri Festivali’nin programı belli oldu. Kuruluşunun 25. yılında, 25 Yıl – 25 Etkinlik kapsamında Mart – Aralık 2013 tarihleri arasında Bursa, Eskişehir, İzmit, Adapazarı, Çanakkale, İzmir ve Adana şehirlerinde organize edilecek ilki 1996 yılında düzenlenen Türkiye’nin İlk Kadın Filmleri Festivali, Feminale / Bursa Kadın Filmleri Festivali, “16 yıl sonra yeniden…” parolasıyla 2. kez sinemaseverlerle buluşmak için gün sayıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • Diğer haber, bağlantı ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Bursa Kadın Filmleri Festivali yazısına devam et
  • 10. İstanbul Lisesi Liselerarası Kısa Film Yarışması

    İstanbul (Erkek) Lisesi, 10 sene önce düzenlemeye başladığı Liselerarası Kısa Film Yarışması’nı bu sene de kaldığı yerden tüm hızıyla devam ettiriyor. Yarışma Türkiye’de düzenlenen ilk ve tek liselerarası kısa film yarışması olma özelliğine sahip. Geçtiğimiz sene Türkiye’nin dört bir yanından toplam 108 filme ev sahipliği yapan yarışma, bu sene daha çok gence ulaşmayı amaçlıyor. Yarışma, öğrencileri genç yaşta sinemaya yöneltiyor ve onlara sinema sevgisi kazandırmayı hedefliyor. Yarışma jürisinde, Ahmet Mümtaz Taylan, Ruhi Sarı, Güven Kıraç ve Selim Demirdelen yer alıyor.

    10. İstanbul Lisesi Liselerarası Kısa Film Yarışması yazısına devam et

    İnsanı Titreten İnanılmaz Korku

    Mama
    Yönetmen: Andy Muschietti
    Senaryo: Neil Cross-Barbara Muschietti-Andy Muschietti
    Müzik: Fernando Velázquez
    Görüntü: Antonio Riestra
    Oyuncular: Jessica Chastain (Annabel), Nikolaj Coster-Waldau (Lucas/Jeffrey), Megan Charpentier (Victoria), Isabelle Nélisse(Lilly), Daniel Kash (Dr. Dreyfuss), David Fox (Burnsie), Javier Botet (Mama), Jane Moffat (Jean/Mama’nın Sesi)
    Yapım: Universal (2013)

    Arjantinli yönetmen Andy Muschietti, kendi kısa filminden yola çıkarak çektiği “Mama”, seyircilerini sürekli diken üstünde tutarak gerçekten korkutuyor. Filmdeki iki kız çocuğu tam anlamıyla oyunculuk gösterileriyle seyircileri büyülüyor.

    Richmond… Ekonomik bunalımdaki Jeffrey, karısını öldürüyor. Sonra da küçük kızı Victoria ve Lilly’yi yanına alarak karlı bir günde arabasıyla yola çıkıyor Jeffrey. Araba kaza yapınca ormanın içindek terk edlmiş eve sığınıyorlar. Baba, önce iki kızını tabancayla öldürüp ardından da intihar etmeyi düşünüyor. Ama, beklenmedik bir şey oluyor ve bir karartı babayı yok ediyor. Beş yıl sonra, 2012… Lucas, beş yıl öce ortadan kaybolmuş kardeşi Jeffrey ve iki kız yeğenini arıyor. Ressam Lucas, punk-rockçı Annabel’le beraber. Bütün birikimini de bu araştırma için harcıyor Lucas. Araştırmacılar, önce ormandaki kaza yapmış arabayı buluyorlar, sonra da orman içindeki evi. İçeri girdiklerinde iki kız kardeşi görüyorlar. Kızlar, bunca yıl kiraz yiyerek hayatta kalmışlar. Amca Lucas, kızların velayetini almak için mahkemede kızların teyzesi Jean Podolski’yle mücadeleye giriyor. Kız kardeşlerin tedavisini üstlenen Dr. Dreyfuss, kızların amcasında kalmasında yardımcı oluyor. Beş yıl tek bir mekânda kalmış, sadece kirazla beslenmiş kızların ruhuna ulaşmak kolay olmuyor. Abla olan Victoria, gözlükleri takınca iletişimi daha kolaylaşıyor. Beş yıl önce bebeklikten yeni çıkan Lilly, ormandaki evde Mama dedikleri hayalet kadın gibi hareket ediyor ve ulaşılması da kolay olmuyor. Çok geçmişte akıl hastanesindeyken bebekle hastaneden kaçan ve bebekle kendini uçurumdan aşağı bırakmış kadının hayaleti, Lucas ve Annabel olmasına rağmen çocukların peşini bırakmıyor. Hayalet Mama, Lucas ve Annabel’i kızlardan kıskanıyor. Öfkesini önce Lucas’tan çıkarıyor Mama. Merdivenlerden yuvarlanan Lucas, küçük koma yaşasa da hayata dönüyor. Dr. Dreyfuss, Mama’yı kızların zihninde yarattığına inanıyor. Ama çok geçmeden, Victoria’yla konuştuktan sonra bir dedektif gibi Mama’nın hayaletin araştırıyor. Trajik olmasına rağmen. Filmde merak duygusu gerçekten yoğun. Çoğu anı perdede yaşamak gerekiyor. Filmdeki rüyaların, sinemaya gerçeküstücülüğü ve dışavurumculuğa zenginlik sunduğunu belirtelim. Annabel ve Lucas’ın farklı zamanlarda gördükleri rüyalar da görsel anlamda büyüleyici. Annabel’in gördüğü rüyada, uçurumdan aşağıya kamerayla düşüyormuşsunuz gibi sanki. Final bölümü de çarpıcı.

    Yönetmene Modigliani etkisi…

    Gerçek adı Andrés Muschietti olan Arjantinli yönetmen Andy Muschietti, 2013 yapımı “Mama” filmini, 2008’de çektiği üç dakikalık aynı adlı kısa filminden yola çıkarak yapmış. Filmin yapımcılarından biri de Meksikalı ünlü yönetmen Guillermo del Toro. Filmin senaryosunu yönetmen kız kardeşi Barbara Muschietti ve İngiliz romancı-senarist Neil Cross’la beraber yazmış. Yazar Cross, BBC’nin iç istihabarat M15 ajanlarını anlatan dizisi “Spooks”un 6. ve 7. sezonlarında senaryolar da yazdı. Bu dizi ülkemizde televizyonlarda gösterildi. Yönetmen Muschietti, Buenos Aires’te sinema okudu. 2003 yılında kız kardeşiyle Toma 78 adında film yapım şirketi kurdu. Yönetmen Arjantin’de sinemaya, storyboard çizerliğiyle girdi.

    Muschietti, bir röportajında “Mama” filmi için Modigliani’nin resimlerinden ilham aldığını söylüyor. Gerçekten de Annabel, Modigliani tablosundan gelmiş gibi. Yönetmenin de ressam olduğu unutulmamalı. Lucas ve Annabel’n rüyaları bir ressamın fırçasından çıkmış gibiydi. İtalyan ressam ve heykeltraş Amedeo Modigliani (1884 – 1920), dışavurumcu eserler ortaya koymuştu daha çok. Yönetmen, yüzlerde Modigliani’den beslenmiş. Muschietti’nin karakterleri de Modigliani’nin portrelerindeki yüzler gibi kederlerle yüklü. Ama, mekânlara düşen ışık düzenlemeleri, sinemanın korku geleneğinden geliyor. Korku sineması, estetik olarak gerçeküstücü ve dışavurumcudur. Kâbusların görüldüğü birçok korku filmi gerçeküstücülükten epey besleniyor. Korku romanı ve sineması, romantizm akımının içerisinde de dolaşıyor. İnsanı ürküten ve tedirginliğe sürükleyen de daha çok bu taraf. Biliyorsunuz, romantik akım metafiziğe, yani doğaüstüne yakın. Muschietti, önceki birçok korku filmindeki gibi doğaüstü üzerinde yoğunlaşmış filminde. Ayrıca, Alman dışavurumcu filmlere ve romantizm akımının içindeki resimlere baktığınızda, korku sinemasının görselliğini daha iyi anlıyorsunuz. Kasvetli mekânlar, uzayan gölgeler ve dışarıya vuran şiddet… Muschietti’nin filminde, özellikle orman evi tam anlamıyla korkunun ruhunu dışarı çıkartıyor. Filmi seyrederken, tipik bir hayaletli film değil diyorsunuz. Bu filmi seyrederken, birkaç anda korkuyu içinizde hissedeceksiniz. Bu anlarda içinizde aşağıdan yukarıya doğru bir şeylerin yürüdüğünü sanıyorsunuz sanki. Kendi adımıza bazı sahnelerde korkuyla, özellikle ani ses efektleriyle koltuğumuzdan gayri ihtiyari kalkıverdik hafifçe. Yönetmenin, filmini özellikle 35 mm çekmesi doğru bir seçimmiş. İç mekânlar gerçekten insanı sıkıştırıyor, ruhunu daraltıyor. Kasvet nefes kesici. Bu filmde paranormali tam anlamıyla yaşıyorsunuz. Psişik ve parapsikoloji üzerine de araştırmalar yapacaksınız belki. Müziklerin de epey gerdiğini belirtelim. Filmdeki hayalet kadın olmasına rağmen erkek oyuncu oynamış. Bu sahneler ve iç mekânlar, Toronto’daki Pinewood Stüdyoları’nda çekilmiş. Özellikle hayaletli sahneler, James Cameron’ın 2009 yapımı “Avatar” filminde bulunmuş teknikle çekilmiş. Üzerindeki kablolar bilgisayara bağlı oyuncu nasıl hareket ederse, bilgisayarda yaratılmış animasyon görüntü de öyle hareket ediyor. Sonra bu animasyon görüntü önceden çekilmiş sahneye monte ediliyor. Bu filmin Kanada’da çekildiğini de belirtelim. Filmin iki küçüğünü, Megan Charpentier ve Isabelle Nélisse’yi de unutmuyoruz. Küçücük halleriyle filmi alıp götürmüşler.

    (17 Ocak 2013)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu