Malavita: Belalı Tanık

Luc Besson’un yönettiği ve Robert De Niro, Dianna Agron, Michelle Pfeiffer ile Tommy Lee Jones’un oynadığı Malavita: Belalı Tanık (Malavita), 27 Eylül 2013’de UIP Filmcilik dağıtımıyla TMC Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bir mafya patronu ve ailesi, bir çeteyi ispiyonladıktan sonra tanık koruma programı ile Fransa’nın küçük bir kasabasına yerleştirilir. Ajan Stansfield’in tüm çabalara rağmen mafya patronu Fred Manzoni, karısı Maggie Manzoni ile çocukları Belle Manzoni ve Warren Manzoni eski alışkanlıklarından bir türlü kurtulamaz ve problemlerini “aile” yöntemleri ile çözerken kimliklerini ele verirler.

Mandela Filmi Oscar Ödülüne Yürüyor

Kasım 2013 sonunda dünya sinemalarında gösterilmeye başlanacak olan “Mandela: Long Walk to Freedom”, “The Other Boleyn Girl-Boleyn Kızı”nın yönetmeni Justin Chadwick ile “Gladiator” ve “Shadowlands-Gölge Topraklarda”nın senaryolarıyla Oscar’a aday olan William Nicholson işbirliğinin ürünü…

Bu filmin 02 Mart 2014 gecesi sahiplerini bulacak 86. Oscar ödüllerine damgasını vurması bekleniyor.

Güney Afrika’daki ırkçı beyaz azınlık yönetimini yıkan, bu uğurda 27 yıl cezaevinde yatan, Afrika Ulusal Konseyi Partisi (ANC) liderliğini ve 1994-1999 arasında Güney Afrika Devlet Başkanlığını üstlenen Nelson Mandela’yı bu filmde 1972 doğumlu Idris Elba canlandırdı… Elba, “RocknRolla” (2008), “Thor” (2011), “Prometheus” (2012) ve “Pacific Rim-Pasifik Savaşı” (2013) adlı filmlerle de tanınıyor.

1962’de Sovyetler Birliği’nce verilen Lenin Ödülü’ne layık bulunan Mandela 1992’deyse Atatürk Barış Ödülü’nü Türkiye’deki Kürtlere yapılan baskıları protesto etmek için kabul etmemişti.

Mandela Nobel Barış Ödülüne de layık bulundu ve Birleşmiş Milletler 2009’da Nelson Mandela’nın doğum günü olan 18 Temmuz’u (1918 doğumlu) Mandela Günü ilân etti. Birleşmiş Milletlere göre, “Mandela, dünyanın daha iyi bir yer olmasına katkı sağlamıştır.”

Mandela’yı sinema ve televizyon filmlerinde canlandıran diğer oyuncular arasında Danny Glover, Sidney Poitier, Morgan Freeman, Dennis Haysbert, Phil LaMarr, George MacDowell, Willie Jonah, Dave Chappelle, Yaya Soumare, Lindani Nkosi, Simon Sabela da bulunuyor.

“Mandela: Long Walk to Freedom”ın Diğer Oyuncuları

“28 Days Later-28 Gün Sonra”, “Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı”, “Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu”, 23. James Bond filmi “Skyfall”un oyuncusu olan ve 2015’te gösterime sunulacak 24. James Bond filminde de oynayacağı söylenen Naomie Harris, Nelson Mandela’nın 1958’den 1996’ya kadar eşi olan ikinci karısı Winnie rolünde.

“Mandela: Long Walk to Freedom”da, Mandela’nın ilk eşi Evelyn’i Terry Pheto, Irkçı Beyaz Azınlık yönetiminin son devlet başkanı FW De Klerk’i ise Gys de Villiers canlandırdı.

Mandela Ailesi

Mandela’nın babasının dört karısı, dokuzu kız onüç çocuğu vardı. Ailesinde okula giden ilk kişi Mandela oldu. Nelson adını ona öğretmeni verdi.

1.83 boyundaki Nelson Mandela’nın ilk eşi Evelyn Ntoko Mase’den iki oğlu ve bir kızı, ikinci eşi Winnie’den ise iki kızı dünyaya geldi. Oğullarından Madiba Thembekile (1946 doğumlu) 1969’da, Makgatho (1950 doğumlu) ise 2005’te öldü. Oğullarından birinin ölüm nedeni AIDS hastalığına yakalanmış olmasıydı. Mandela’nın kızları Makazime (1953 doğumlu; annesi: Evelyn), Zanani (1958 doğumlu; annesi: Winnie), Zindziswa (1960 doğumlu; annesi: Winnie) adlarını taşıyor.

Mandela’nın Cezaevi Yılları

1963’te ömürboyu hapse mahkûm edildiği yargılamada dört saatlik savunmasını tarihe geçen şu sözlerle bitirmişti:

“Yaşamım boyunca hayatımı siyahların mücadelesine adadım. Beyazların üstünlüğüne karşı mücadele ettim. Tüm insanların bir arada, uyum içinde, eşit fırsatlarla yaşadığı demokratik ve özgür bir toplum düşüncesini kutsal bildim. Bu, benim yaşamayı ve başarmayı ümit ettiğim idealdir. Fakat, eğer gerekirse, uğruna ölmeye hazır olduğum idealdir.”

Cezaevinde ilk günlerinden başlayarak taş ocağında taş kırdı. Taş ocağı madeni yanında, kireç taşı madeninde de çalıştırıldı.

Cezaevinde Psikolojik Baskı Altındaydı

Cezaevinde gazete okuma şansı olmayan Mandela’ya cezaevi yönetimi ülkesi veya ailesi ile ilgili kötü haberlerin küpürlerini günü gününe ulaştırmaktan bir an bile vazgeçmedi.

1968 baharında annesi ilk ve son kez kendisini ziyaret etti. Haftalar sonra annesinin ölüm haberi geldi, ancak cenazesine katılması için izin verilmedi.

Altı ayda bir kez, beş yüz kelimeyi geçmeyen bir mektup yazmasına izin verilmekteydi. Cezaevinden giden veya cezaevine gelen mektuplarda istenmeyen satırlar mürekkeple sansürlenmekte veya jiletle kesilmekteydi. 1975 yılında eşinin gönderdiği beş sayfalık mektubun sadece iki sayfasının bazı bölümleri, kendisine verilmişti.

27 yıllık cezaevi yaşamı sonrası kişisel kin ve öfkesini bir kenara bırakan, intikam peşinde koşmayan Mandela, beyaz azınlıkla barış içinde yaşam için gerekli politik, sosyal koşulları ve geçiş dönemi uzlaştırıcı adalet mekanizmalarını hayata geçirmede gösterdiği çabalarla, siyah beyaz çatışmasını önleyerek, ülkesinde barışı sağlamada en büyük rolü oynadı.

(09 Ağustos 2013)

Hakan Sonok

[email protected]

Barış İçin Sinema Projesi 2013

2005 yılında Gürşat Özdamar başkanlığında başlayan Barış İçin Sinema Projesi tekrar başlatıldı. 100 yönetmenin 1’er dakikalık barış konulu 100 filminden oluşacak etkinliğe müracaat için son katılım tarihi 15 Ocak 2014 olarak belirlendi. Etkinliğin 2005 yılı filmleri youtube sitesinden izlenebiliyor. Görüntü yönetmeni Hayri Çölaşan’ın da organizasyonuna katkıda bulunduğu etkinlik için üniversitelere çağrıda bulunuluyor. Barış İçin Sinema Projesi etkinliği Avrupa Gezici Filmler Festivali ile yurtdışını gezecek ayrıca yurt içi festivallerde de özel gösterimler yapılacak, dijital platformlarda, TV kanallarında, sinema salonlarında, büyük perdelerde gösterilecek.

Barış İçin Sinema Projesi 2013 yazısına devam et

Siirt’li Hamlet

Ferit Yüksek’in yönettiği ve Yeşim Salkım, Sümer Tilmaç, Oya Aydoğan ile Orçun Kaptan’ın oynadığı Siirt’li Hamlet, önümüzdeki aylarda Özen Film dağıtımıyla vizyona çıkarılıyor.
Güneydoğu bölgesinde daha önce işlenen töre cinayeti, terör, ağa konseptli gibi konulardan uzak olan ve komedi tarzındaki film, o bölgede yaşayan insanların sempatik ve sevecen yönünü yansıtıyor.

  • Basın Bülteni
  • Siirt’li Hamlet yazısına devam et

    Doruk Onatkut’u Kaybettik

    Anadolu pop akımının duayenlerinden, sevilen sanatçı Doruk Onatkut, 31 Temmuz 2013 Cuma sabahı 06:00’da hayatını kaybetti. Müzik yaşamına 1965 yılında başlayan, piyano, org, bas, trompet ve gitar çalan sanatçı kendi adına kurduğu orkestrası ile Türkiye’nin dört bir yanında müzik yaptı.
    Uzun yıllar İstanbul Gelişim Orkestrası’nın stüdyosunda tonmaysterlik de yapan Doruk Onatkut, Natuk Baytan’ın yönettiği 1981 yılı yapımı Toprağın Teri filminin müzik yönetmenliğini de yapmıştı. Merhuma tanrıdan rahmet kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Doruk Onatkut’u Kaybettik yazısına devam et
  • Hollywood Dehlizlerinde Kaybolmak

    ‘Elysium: Yeni Cennet’, Neill Blomkamp’in bizde ‘Yasak Bölge 9’ adıyla gösterime girmiş ilk uzun metrajı ‘District 9’ın ardından çektiği yeni filmi. 2009 yaz mevsiminin sürpriz çıkışlarından biri olan bu ilginç çalışma, ertesi yıl en iyi film dahil dört Oscar adaylığı almıştı. Blomkamp’in 2006 yapımı kısa filmi ‘Alive in Joburg’dan yola çıkarak kotardığı ‘District 9’, memleketi Güney Afrika’da geçen bir uzaylı konuklar hikâyesidir. Yabancılar bu kez saldırgan değildir. Gemileri arıza yapmış, dünyamızda mahsur kalmışlardır. Hükümet yardım eli uzatarak, uzaylıları geminin hemen altında kurulan geçici bir kampa yerleştirir. Şehirde istenmeyen yabancıların ‘dokuzuncu bölge’ adını alacak etrafı çevrili ghetto’da yaşadıklarını anlatan bu çizgidışı ‘ötekileştirme’ hikâyesi, Güney Afrika’nın ‘apartheid’ yönetimi ya da Orta Doğu benzeri dünyanın farklı bölgelerinde sürmekte olan ayrımcılığın parlak bir metaforu olarak dikkati çeker.

    Vancouver – Kanada’da sinema okumuş, özel efektler alanında uzman Blomkamp’in mütevazi bir bütçeyle çektiği bu ilk filmi, bir belgesel, bir ‘cinema verite’ (gerçeğin sineması) havasında başlar, zekice yazılmış senaryosuyla amansız bir toplumsal eleştiriye dönüşür. ‘District 9’ın gördüğü beklenmedik ilgi sonrasında Blomkamp’in büyük Hollywood stüdyolarıyla işbirliği kaçınılmaz olacaktır. Bizler, açık sonlu finali nedeniyle, ‘karides’ olarak çağrılan uzaylıların sürgün edildiği ‘onuncu bölge’yi anlatan bir devam filmini beklerken, yönetmen Hollywood’da çekeceği ilk yapım için yine kendi yazdığı ‘Elysium’ da karar kılmış. Hikâye bu kez çok daha keskin toplumsal ayrımlar üzerine. Olayların geçtiği 2154 yılında dünyamız (ya da filmdeki mekân olarak Los Angeles) yoksulluk ve kargaşanın hüküm sürdüğü bir nevi ‘dokuzuncu bölge’ye dönüşmüş. Zenginler yaşam tarzlarını korumak adına gezegenden kaçmış, dünyanın yörüngesinde kurulmuş, alt sınıfların kabul edilmediği, müreffeh uzay kenti Elysium’da yaşamaya başlamış. Film, suça bulaştığı yetimlik yıllarının ardından çalıştığı köhne fabrikada göz göre göre tam doz radyasyona maruz kalan, tedavisi için Elysium’a gitmekten başka çaresi kalmamış fabrika işçisinin mücadelesi üzerine kurulu.

    John Boorman’in ‘Taş Tanrı / Zardoz’ (1974)’u, John Carpenter’dan ‘NewYork’tan Kaçış / Escape From New York’ (1981) benzeri klâsikleşmiş bilim kurgu örneklerinden esinler taşıyan hikâyesi ve yönetmenin bir önceki başarısı göz önüne alındığında ‘Elysium’dan umutlanmamak elde değil. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor her zaman. Bütçesi 100 milyon dolar civarında gezinen bu süper Hollywood yaz prodüksiyonu ne ölçüde müdahaleye uğradı, Blomkamp’in başlangıç senaryosu nasıldı, stüdyo yöneticileri neleri değiştirdi, hangi sahneler çıkarıldı, bunlar hakkında henüz bilgi sahibi değiliz. Lâkin başlangıçtaki sert toplumsal ayrımcılık eleştirisinden ‘Robocop’ ya da ‘Demir Adam’ tarzı maceraya dönüşme gayreti içindeki yapımın bu yeni kulvarda pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. David Cronenberg gibi beden/makine ilişkisi üzerine kafa yormuş Blomkamp’in yaklaşımı bu defa yüzeysel. Yönetmenin ta Johannesburg’dan eski dostu ve hamisi, ‘District 9’ın talihsiz devlet görevlisi Sharlto Copley’in aksanlı ajan tiplemesi de oturmamış. Elysium cadısı Jodie Foster ile Damon’un karşılıklı döktüreceği sahneyi boşuna bekliyorsunuz. Sıradan aksiyon sahneleriyle bağlanan bu olmamış filmin bu haftasonu ABD’deki açılış rakamını merak ediyorum doğrusu. Hollywood dehlizlerinde yolunu şaşırmışa benzeyen Blomkamp’in gişede büyük bir hayal kırıklığı yaşamamasını, yine bir kısa filminden, 2004 yapımı ‘Tetra Vaal’den uyarladığı ön hazırlık aşamasındaki yeni projesi ‘Chappie’ ile yoluna devam etmesini dileyelim.

    (08 Ağustos 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu