Beyoğlu Sineması
Birkaç yıldır kendi kendini idare eden Beyoğlu Sineması, artık sabit giderlerini ödeyemez hale geldiği için, -eğer bir çıkış yolu bulamazsak- bu yazı çıkaramayacağından, Temmuz’da Beyoğlu Sineması’nı kapatma kararı aldık.
10 Aralık 1989 tarihinde Halep Pasajı’ndaki dükkânları kiralayıp, yıkıp, sinema yapmamız, gazetelerde, “Yıllardır sinemalar kapatılıp pasajlar yapıldı. Şimdi pasajı sinema yapıyorlar!” şeklinde haber oldu. Gerçekten Beyoğlu Sineması’nı yoktan yapmıştık, yaratmıştık. Çok gururlanmıştık.
Beyoğlu Sineması’nda; 19 yıl boyunca, Güney Amerika’dan Avustralya’ya, İran’dan Kanada’ya kadar çeşitli ülkelerin sinemalarından örneklerle program yapmaya gayret ettik. Bu yüzden, sinemayı yaptığımız yıldan beri İstanbul Film Festivali’nin aralıksız gösteri yaptığı salonlardan, Eurimages’ın Türkiye’de desteklediği ilk sinemalardan biri olduk.
Küreselleşen dünyanın ekonomik yapısından, serbest ekonominin kurallarından haberdarız. Dolayısıyla; sinemanın Türkiye’nin sosyal dünyasındaki yerinden, İstanbul’daki sinema seyircisinin yaşam tarzından, hayat ritmindeki değişimden, bakkalların – kasapların akibetinden, korsan cd satışlarından, sinema kelimesi yerine “hom teatır” demenin sosyal bir farklılık yarattığını düşünenlerden, uzun uzun sözetmek mümkün. Örneğin Sürgün filmini teveden seyretmekle sinema salonu perdesinde seyretmek arasındaki farkın estetik dünyamız üzerindeki etkileri üzerine de yazabiliriz. Ama bunları tekrar dile getirmek, ne üzüntümüzü azaltır, ne de bildiğiniz şeyleri tekrarlamak, Beyoğlu Sineması’nın bugünkü durumunu değiştirir.
Üzüntümüz kadar güçlü olan korkumuzdan söz etmek isteriz.
Beyoğlu Sineması ilk olacak. Sırada Emek var Alkazar var, Yeşilçam Sineması var. Anadolu sinemalarının hali, başka bir konu. Görünen o ki; Hollywood filmlerini eksiksiz izleyebileceğiz. Kimilerini de ABD’lilerle aynı anda. Ama sadece onları izleyebileceğiz. Mihalkov’un 12′si sadece festivalde gösterilebilecek. Gus Van Sant’ın Paranoid Park’ının seansları iptal olacak. Sürgün’ü, koskoca İstanbul’da iki haftada 600 kişi izlemeyecek. En sonunda, bu filmler ithâl edilmeyecek. Yapılan Türk filmleri de, gösterime girebilmek için, “iş yapan” örnekler gibi olacak.
Bu tek renklilik, kâbul edilebilir değil. Ama direnme gücümüz kalmadı.
(10 Nisan 2008)
Temel Kerimoğlu – Baha Serter
-
DİĞER YAZILARI