Bosna’da Dinmeyen Gerilim

Danis Tanovic’in bu yıl Berlinale’den çifte ödülle dönen yeni filmi ‘Saraybosna’da Ölüm / Smrt u Sarajevo’ güzel bir yazsonu sürprizi olarak sinemalarımıza konuk oluyor. Boşnak sinemacı neredeyse bütçesiz kotardığı belgesel drama türündeki bir önceki çalışması ‘Bir Hurdacının Hayatı’nın ardından bu kez çağımızın önemli düşünürü ve politik aktivistlerinden Bernard – Henry L évy’nin ‘Hotel Europe’ adlı oyunundan yola çıkmış. Yazarın tek odanın içinde 90 dakikalık bir konuşmaya hazırlandığı metni üzerine belgesel türünde bir çalışmayı hedeflemiş önce. Sonunda günümüz Bosna’sından bir kesit sunan, tek mekânda farklı hikâyelerin kesiştiği Altmanvari çok karakterli bir öyküde karar kılmış.

Tarih 28 Haziran 2014, yani Saraybosna Suikastı’nın 100. yıldönümüdür. Bosnalı bir gazeteci (Vedrana Seksan) genç Sırp milliyetçisi (Muhamed Hadzovic) ile televizyon için yaptığı röportajda arşidük Franz Ferdinand ve eşini öldüren Gavrilo Princip’in bir katil mi yoksa ulusal kahraman mı olduğunu tartışmaktadır. Öte yandan, programın çekimlerinin yapıldığı Hotel Europe (çekimler Saraybosna Holiday Inn’de gerçekleşmiş) önemli bir toplantı için -aralarında Lévy’ye ithafen Jacques Weber’in canlandırdığı Fransız delegenin de bulunduğu- Avrupa Birliği’nin seçkin temsilcilerini ağırlamaya hazırlanmaktadır. 1984 yılında Saraybosna Olimpiyatları konuklarını, Bill Clinton, Jacques Chirac, Angelina Jolie gibi tanınmış kişileri misafir etmiş olan ünlü otel aylardır boş olması nedeniyle mali açıdan sıkıntılı bir dönemden geçmekte olup, iki aydır maaşları ödenmeyen otel çalışanları grevin eşiğindedir. Otel müdürünün grevi durdurmak için binanın bodrum katında bir striptiz bar/kumarhane işleten mafyöz patrondan yardım talep etmesiyle işler çığırından çıkacak, 1. Dünya Savaşı’nı başlatan suikastın yıldönümünde tarihi mekânda şiddet tekrar yüzünü gösterecektir.

‘Saraybosna’da Ölüm’ farklı hikâyelerini çok iyi kaynaştırmış, ihtişamlı günlerini geride bırakmış otel fikri ile günümüz Avrupa’sının ve Balkanların alegorisine soyunan zekice kotarılmış bir yapım. Tanovic’in başta niyetlendiği biçimde bir belgesel drama olarak ilerleyen ilk bölümde akademisyenler Princip’in katil mi kahraman mı, Franz’ın kurban mı istilacı mı olduğunun tam yüz yıldır tartışıldığını dile getiriyor. Daha sonra uzun kaydırmalar ve yerinde duramayan omuz kamerası eşliğinde otelin içinde bir tura çıkarıyor bizi yönetmen. Çatıda Gavrilo Princip adını gururla taşıyan günümüz Sırp milliyetçisi ile ateşli röportaj sürerken içerde otel müdürü ve ekibinin telaşlı koşturmacasını izliyoruz. Lobide ağır konuklar karşılanırken bodrum katında gece kulübü dansçılarının hazırlıkları sürüyor. Başka bir hareketlenme grev hazırlığı içindeki sendika çalışanları arasında yaşanıyor. Süitinde konuşmasına hazırlanan Fransız diplomatı kameradan izleyen otel polisinin en büyük derdi ise karısının ısrarla satın almak istediği üç kişilik ithal kanepenin fiyatıdır.

Mükemmel uzun planlar ve akıcı bir kurgu ile günümüz Bosna’sının bir fotoğrafını çekmiş Tanovic. Ülkesine, Balkan toplumlarına bakışı her zamanki gibi hayli karamsar. Susan Sontag’ın sözleriyle ’20. yüzyıl Avrupa tarihinin Saraybosna’daki suikastle başladığını, Srebrenica benzeri katliamlarla sona erdiğini’ aktarırken yanıbaşlarında yaşanan büyük trajediye müdahalede bulunmayan Avrupalılardan geçtiğimiz yüzyılın hesabını sormaya devam ediyor.

(26 Ağustos 2016)

Ferhan Baran

[email protected]