18 Ocak 2008 Haftası

“Amerikan Gangsteri”, 70’lerin Harlem’inde (adeta yeniden yaratılmış) piyasanın egemeni uyuşturucu patronu ile çok dürüst kanun adamının, önce paralel ilerleyen, sonra da kesişen dünyalarını, sinemada büyük hacimli bir öykünün nasıl anlatılacağına dair bir ders veren ‘büyük Ridley Scott’ sunuyor: Dış dünyaya/Vietnam’a bulaşmış ABD’nin ‘içerideki çocuklarını’ nasıl unuttuğuna ve umutla çarpan ‘yürekleri’ nasıl yok ettiğine dair de bir ‘günah çıkarma’!

“Gecenin İki Yüzü”, gece âleminde tatlı kazanç sunan ‘kirli bir aile’de yer alan genç adamın doğruyu ve adaleti savunan ‘asıl aile’sine dönmesinin hikâyesini anlatırken, pamuk ipliğine bağlı yaşamlarımızda seçimlerimizin ve aile bağlarımızın önemini gayet net vurguluyor: Zaman 1980’lerin sonu ve New York’un suç, eğlence, polis dünyası en can alıcı ayrıntılarla yansıtılmış.

“Hairspray”, 60’ların Baltimore’unda bağnazlığın/ırkçılığın karşısında değişimi zorlayan tatlı şişman kızın çevresine yaydığı iyimserliği, göz kamaştırıcı biçimde izleyenlere de geçiren ve “işte müzikal!” dedirten film: İnsana yaşam sevinci aşılayan müzik, dans ve şarkılarla, ‘su içse yarayan’ tüm dostlara moral verdiği için teşekkürler!

“Kelebek ve Dalgıç”, bedenimiz, bir gün gelip dalgıç giysisine hapsolmuş gibi tümüyle dursa da, sadece sol göz kapağımızı oynatarak bile kelebek özgürlüğünde, düşlerimiz ve anılarımızla hayatı yeniden, capcanlı yaşayabilmemizin pekâlâ mümkün olabileceğini, öykülemeye yeni bir soluk kazandırarak etkili bir sinema olayına dönüştürüyor: Eğer ölüm korkunuz baskınsa, aşma yolunda ilerleme sağlayabilirsiniz.

“Şamar Oğlanı”, komik mi komik fakat aslında sevdiklerinizin arasında bile nasıl yapayalnız kalabileceğinizin hüznünü barındırdığı için dramatik: Steve Carell artık çok değerli bir oyuncu ve bu filmde canlandırdığı karakterin başına gelenleri, genel hatlarıyla, Peter Sellers’in “The Party”deki rolüyle karşılaştırabiliriz.

(14 Ocak 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]