Bir laboratuvarın soğutucusundan dışarı sızan kaçan kesik elin ait olduğu bedeni bulmak için yapamayacağı şey yoktur. Paris’in arka sokaklarının barındırdığı beklenmedik tehlikeler onu yıldırmaz. Bu girişten bir korku filmi üzerine yazdığım gelmesin aklınıza. Canlandırma sinemasının son dönemdeki en iyi örneklerinden birinden söz etmek istiyorum bu yazımda.
Meraklısının 2008 yapımı kısa animasyonu ‘Skhizein’* ile tanıyıp bağrına bastığı Jérémy Clapin’in geçtiğimiz yıl Cannes’da dünya prömiyerini yapmış ve büyük ilgi görmüş ilk uzun metrajı ‘Bedenimi Kaybettim / J’ai Perdu Mon Corps’. Bedenleriyle sorunu olan karakterlerin fantastik öykülerini anlatmayı seven Fransız sinemacı, bu kez uzun süre Jean-Pierre Jeunet ile çalışmış, ünlü ‘Amélie’nin senaristi Guillaume Laurant’ın ‘Mutlu El / Happy Hand’ isimli romanından yola çıkmış. Film, Naoufel’in hikâyesini anlatıyor. Göçmen genç, küçük yaşta, anne ve babası ile birlikte piyanist ve astronot olma hayallerini de yitiriyor. Pizza dağıtıcısı olarak hayatını sürdürürken sesinden aşık olduğu Gabrielle ile sıradan hayatını değiştirmeyi, kaderine çelme atmayı deneyecektir genç adam.
Peki, kesik el ile Naoufel’in ilişkisi nedir ve olaylar nasıl gelişecektir. Film tüm bunları geriye dönüşler ve koşut kurguyla aktarıyor. Naufel’in çocukluk döneminde görüntü siyah-beyaz’a dönüşüyor. Kesik elin zemine yakın gerilimli serüveni, Naoufel‘in Gabrielle’e duyduğu derin tutkunun şiirselliğine karışıyor. Büyülü gerçekçi evreninde, peri masalına dönüşen bir hayatta kalma mücadelesini, saf ve kırık bir aşk hikâyesiyle buluşturuyor Clapin. Kesik elin aksiyon yüklü macerası ile Naoufel’in durgun yaşamının tezatını mükemmel bir biçimde kaynaştırıyor.
Ustalıkla oluşturduğu görsel dünyasında, diyaloga çok fazla yer vermiyor yönetmen. Buna karşılık ‘ses’ faktörünü öne çıkarıyor ve kaynak aldığı romandan farklı olarak hikayesini ‘sesler’ üzerinden yönlendiriyor. Naoufel çocukluğundan beri ‘ses’e karşı duyarlıdır. Piyano ya da viyolonselden yayılan ezgilerin yanı sıra, çevresi ile babasının hediyesi ses kayıt cihazı vasıtasıyla ilişki kurması (öykü dijital çağ öncesi 90’larda başlıyor), ya da aşık olduğu genç kızın önce sesiyle buluşması bu açıdan raslantı değil. Bedeni arayış serüveninde zemine, kaldırıma yakın bir güzergahta ilerleyen kesik eli bekleyen tehlikeler de, farelerin saldırı çığlıkları, sineğin vızıltısı, metro ya da arabaların gürültüsü benzeri ses efektleriyle vurgulanıyor.
Bu özenli ses kullanımı, Dan Levy’nin son derece yaratıcı müzik çalışmasıyla desteklendiğinde tadına doyulmuyor. Salonlar çocuklar için yapılmış sayısız çizgi filmle dolup taşarken, yetişkin sanatseverlerin Clapin’in görsel ve işitsel açıdan tamamlayıcı usta işi çabasına ilgisiz kalmamasını, bu farklı ve ilginç sinema deneyimini kaçırmamasını tavsiye ediyorum.
* Skhizein: 13 dakikalık bu ilginç animasyon örneğini Internet’ten izleyebilirsiniz.
(23 Ocak 2020)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com