Aralık 1970, Rio de Janeiro sahilindeyiz. Yaz güneşinin altında insanlar plajda keyif yapmaktadır. Eunice Paiva (Fernanda Torres) denizin tadını çıkarırken tepesinden geçen helikopterin gürültüsü ile irkilir. Askeri diktatörlüğün giderek sıkılaşan pençesinde ezilen Brezilya saatli bomba gibidir. Tehlike çanları, çoluk çocuk tüm dostlara açık sayfiye evlerinden huzur yayılan 5 çocuklu aile için çalmakta gecikmez, aktif siyaseti bırakmış İşçi Partisi eski milletvekili Rubens Paiva (Selton Mello) sakin bir öğleden sonrası karısıyla tavla oynarken gizli polis tarafından evinden alınıverir.
Eunice ile büyük kızlardan Nalu ertesi gün götürülür. Genç kadın, taştan koridorları kan izleriyle dolu, kapalı kapılar ardından işkence gören tutuklularının çığlıklarının yükseldiği Rio’daki kışlada hücre hapsi süresince sorguya tabi tutulur. Günler sonra serbest bırakıldığında kocası ortadan kaybolmuş, herkesin imrendiği evinin huzuru darmadağın edilmiştir. Ailesi paramparça olan ve beş çocuğuyla ortada kalan Eunice, São Paulo’daki baba ocağına geri dönüp 25 yıl önce yarım bıraktığı hukuk öğrenimini tamamlayacak, bu süreçte yerel halkların hakkını savunan aktivist kimliğini inşa ederken, Brezilya’nın karanlık yıllarını afişe etme çabasını sürdüren başarılı bir avukat olarak hayatını baştan yaratacaktır.
‘Hâlâ Buradayım / Ainda Estou Aqui’, Brezilyalı sosyalist sinemacı Walter Salles’in Jack Kerouac’ın otobiyografik romanından uyarladığı 2012 yapımı ‘Yolda / On The Road’dan bu yana ilk uzun metrajı. Paiva ailesinin öyküsü onun için kişisel bir önem taşıyor. Salles 13 – 14 yaşlarındayken bu herkesin imrendiği saygın ailenin 5 çocuğunu tanımış. Yakın arkadaşı Nalu sayesinde ailenin içine girmiş, ülkeyi kıskacına almış diktatörlük döneminde Paiva’ların evinin müzik, edebiyat ve yaşam kültürü onun ufkunu açmış. Yıllar sonra evin küçük oğlu Marcelo’nun anıları ile karşılaştığında ailenin özelinde ülke halkına ve entelijensiyasına 20 yıl boyunca zulmü yaşatmış olanlarla hesaplaşmak ve olan biteni tüm açıklığıyla bugünkü kuşaklara aktarmak istemiş.
Salles geçtiğimiz yıl Venedik’ten en iyi senaryo ödülü ile dönen, en iyi uluslararası film dalında taze Oscar’lı çalışmasında 1998 yapımı ‘Merkez İstasyon / Central do Brasil’de gönüllerimizi fethetmiş eşsiz aktris Fernanda Montenegro’nun gerçek hayattaki kızı Fernanda Torres ile çalışmış. Gerek Torres gerekse gerçek Rubens’in o sevecen karakterini bir eldiven gibi kuşanmış olan Mello yüreğimizi derinden yaralayan müthiş performanslar sunuyor. Walles’in finaldeki güzel sürpriziyle, 89 yaşındaki Eunice’yi anne Montenegro’ya oynatıyor, böylece hem ana kızı hem de sinemasının ilham kaynağı iki dev oyuncuyu aynı hikâyede buluşturuyor. Film gerek 70’lerin dünyasını kusursuz yansıtan yapım tasarım çalışması, gerekse görüntü yönetmeni Adrian Teijido’nun 35 mm ile Super 8 görüntüleri ustaca kaynaştırdığı mükemmel çalışması ile parlıyor.
Giderek otoriterleşen günümüz dünya siyasetine, askeri ve sivil diktatörlük uygulamalarına karşı bir uyarı niteliği de taşıyan Salles’in filmi, kayıplar ve faili meçhullerle yaralanmış benzer bir toplum olarak, hiç de yabancısı olmadığımız hikâyesiyle yaralarımızı kanatıyor, dehşete kapılıyoruz. Warren Ellis’in etkileyici müziği ile hüzünlenirken, keşke Tarantino geliverse, şu makus tarihi perdede tersyüz ediverseyi arzulamaktan kendimi alamıyor, gözyaşlarımı tutamıyorum.
(07 Mart 2025)
Ferhan Baran