Oyun Bitti

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

“Azizler” Taylan Kardeşler ve “9 Kere Leyla” Ezel Akay’dan sonra, “Sevmeye Devam Ettiğim Ancak Beni Gücendiren Yönetmenler” listeme “Seni Buldum ya” Reha Erdem’i de ekledim. İstemsiz bir şekilde kafamda “sinemanın çöküşüne ilk tuğlaları koyanlar” gibi bir zan oluşuyor, durduramıyorum. (14 Mart 2021)

Yürüdüğüm kaldırımın yol tarafında durmuş telefonla konuşan genç, yaklaştığımda tam önümden, sıyırarak öbür yana geçti, “Öğrenci evinde kalıyoruz, yemek yiyecek paramız kalmadı; İstanbul’da başka tanıdığımız yok.” dediğini duydum. Birkaç adım attım, tam “Şuna bir – iki yüz lira vereyim” diye düşünürken aynı ses sol yanımdan yaklaştı, genç bana paralel yürümeye başladı. Uyandım, yeni bir tür dolandırıcılıkla karşılaştığımı anladım, para vermekten vazgeçtim. Yürüdüm, yoluma devam ettim. (18 Mart 2021)

Telefonlarda dikey görüntü niye var? Kim yaptıysa görüntü sanatına ihanet etmiş. Tüm telefon ekranları, klasik altın oran 3/4 ebadında olmalı ve görüntü döndürme özelliği iptal edilmeli. (20 Mart 2021)

Tüm dünyaya “Bizim sözümüze güvenmeyin, her şeyde, her an 200 grad* dönebiliriz” demek gibi bir şey.
* Derece karşılığı 180 oluyor. Biz haritacılar koordinat hesabında birim olarak Grad kullanırız. Derece sisteminde dairenin 360’ta 1’ine Derece, Grad sisteminde dairenin 400’de 1’ine Grad denir. Ayrıca Derece’yle sıcaklık ölçülür, diğer sıcaklık ölçüsü Fahrenayt’tır. Fahrenayt’ı Derece’ye çevirmek için söylenen Fahrenayt rakamından 30 çıkarıp 2’ye böleceksin. Örneğin, meselâ, misalen bulunduğun yerdeki ısı 70 Fahrenayt’sa -30/2 eşittir, orada sıcaklık 20 Derece’ye tebakül** etmektedir. Bu kadar açıklama yapma sebebim, ne kadar derin bilgilere vakıf olduğumu belgelemektir. Ben çok bilirim, hâttâ herşeyi bilirim, bilmediğim şey yoktur demeye getiriyorum.
** Aslında “tekabül”. Benim gibi, okuduğu yazıda hata bulma meraklısı arkadaşlara fırsat yarattım ama ses çıkmadı, açıklayayım da karizmam daha fazla çizilmesin.

İyi tarafından bakarsak ayakkabının delik olması güzel bir şey. Bugünkü gibi parçalı ıslak kaldırımlarda yürürken sürekli kuru yerlere basmaya dikkat ediyorsunuz. Bu işlem giderek dikkat etme melekenizi geliştiriyor. Dinlenme molasında gözünüzün gördüğü herşeye daha dikkatle bakmaya başlıyorsunuz. Gerçekten. (25 Mart 2021)

Görüntü sanatı dijitalleştiğine göre artık ortada “film” de kalmadı. Sinemalarda gösterilen ortalama 90 dakikalık görüntüler bütününe başka bir isim bulmak gerekmiyor mu? (25 Mart 2021)

Bazen öyle olurum. Dün canım peynir helvası istedi, hiç üşenmedim Falan Bozacısı’nın karşısındaki dükkâna gidip alayım dedim. Büfe görünümlü bölümünden alışverişimi yaparken bir iki lâf edeyim derken arkama da üç beş kişi sıralandı. O sırada nasıl yeri geldiyse esnaf “Az müşteriyi daha çok severim, kalabalıktan hoşlanmam.” dedi. Üzeri irmik helvası ile kaplı kâğıt bardakta dondurmamı da aldım, ödeme için kartımı uzattım, esnaf “Nakit çalışıyoruz.” dedikten sonra “Yandaki kuruyemişçiye çektirebilirsiniz kartı.” dedi. Kuruyemişçiye gittim, iki bayanın alışverişini bitirmesini bekledikten sonra ödemeyi yaptım. Kuruyemişçi, fişi helvacıya vermemi söyledi. Götürdüm verdim. Daha önce de aynı helvacıya normal günlük mesai içinde birkaç kez uğramıştım, kapalıydı. Taa Şişli’den gidip, eli boş dönmeyeyim diye bir keresinde de Falan Bozacısı’na telefon ettim; karşısındaki helvacının açık olup olmadığını sorduktan sonra gideyim dedim. Boza kasasındaki eleman herhalde çok yoğundu ki kafasını uzatıp helvacıya bakamadı ve telefonu yüzüme kapadı. Bu kadar şeyi niye anlattım, şundan: Bu günlerde pandemi nedeniyle müşteri ve satış azlığından şikayet eden esnaf milleti bilsin ki böyle esnaflar da var. Şikayet etmesinler ve örnek alsınlar. Bakınız kalabalıktan ve beklemekten bunalan müşterilerini düşünüp az müşteri gelmesini seviyorlar. Keza, illa nakit ödemede ısrar edip moral bozmuyorlar, kart ödemesini komşu dükkana yaptırıyorlar ve mesai saatlerinde ara sıra ve rastgele dükkânlarını kapalı tutuyorlar, ki gelen müşteriler geri gitsin, tekrar gelsin ve spor yapmış olsunlar diye düşünüyorlar. Herhalde. (28 Mart 2021)

Vah, Bekir Ünlüataer de modaya uymuş; Eski Türkiye’nin “Fikrimin İnce Gülü” şarkısının “Ateşli dudakların, gamzeli yanakların…” kısmını “Ateşli bakışların, gamzeli yanakların…” şeklinde söylüyor. Nerede olacak, tabi ki TRT Müzik‘de. (29 Mart 2021)

Kaderin garip cilvesi dedikleri bu olsa gerek, Kronoloji adlı film, isminin çağrıştırdığı Korona virüs salgını nedeniyle sinemalarda vizyona girememiş Blu TV.de gösterime sunulmuştu. Filmin kadın başrol oyuncusu Cemre Ebüzziya, filmdeki rolü ile 53. SİYAD – Sinema Yazarları Ödülleri’nde 2020 yılı En İyi Kadın Oyuncu Performansı Ödülü kazanmakla bu talihsizliği nispeten telafi etmiş oldu. (29 Mart 2021)

Olaya bir de şöyle bakabiliriz: Maharet, kötü, çirkin, karamsar, soğuk, arsız, sahtekârdadır. Onlar olmasaydı, iyi, güzel, iyimser, sıcak, namuslu, doğru ortaya çıkamazdı. Bütün kadınlar Türkan Şoray’a benzeseydi, Türkan Şoray’ın güzelliğini zirveye taşıyamazdık. (06 Nisan 2021)

Bugünü yaşamaya bak; “Eski günlerimi hayal ediyorum, özlüyorum” demekle bugününü gücendirmiyor musun? (06 Nisan 2021)

Sinemada kullandığım takma adımla doğru şeyler yazsam da, “Takipçilerim dediklerimi doğru bulmayabilirler” diye bir tereddüt yaşadığımı söylesem ne dersiniz? (06 Nisan 2021)

“Olmaz olmaz deme olmaz olmaz” bir fikir: Müzikte 7 nota, alfabede 29 harf var. Her nota aralığındaki sesi 4 kademeye bölersek 28 nota eder. Alfabedeki ğ harfini kullanmazsak her harfe 1/4 nota denk geliyor. Bu sesleri f klavyeye bağlayıp herhangi bir metin yazdığımızda ortaya çıkan müziğe “harflerin senfonisi” diyebiliriz. (06 Nisan 2021)

Bizim eski Yeşilçam yıldızları, Türkan Şoray, Zerrin Egeliler, Tarık Akan, Behçet Nacar, yılda 10 – 15 film çevirdiklerinde bazıları onları küçümser ve “Yüzlerini eskitiyorlar, işin suyunu çıkarıyorlar” derlerdi. Eee, şimdilerde dizi adı altında 90 dakikalık, yılda 52 tane film çekmiş oluyorlar, ayrıca araya, reklam filmi, sinema filmi sıkıştırıyorlar. Bırak yüzlerini eskitmeyi, yüzleri yalama oluyor; işin de bırak suyunu, suyunun suyunun suyunu çıkarmış olmuyorlar mı? (08 Nisan 2021)

(11 Temmuz 2021)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com

Beni Terk Edersen Seni Öldürmem Gerekir

“Beni terk edersen seni öldürmem gerekir, bunu biliyorsun değil mi?” Bu replik Germen mitolojisinde Undine tarafından zikredilir. Efsanevi tatlı su perisi her ne kadar insana benzese de, insan ruhuna sahip değildir. Ölümlü olmak için bir insanla evlenmesi gerekir. Ancak aşık olduğu erkek ona sadakatsizlikte bulunursa, Undine tarafından öldürülecektir. Alman sinemasının auteur yönetmenlerinden Christian Petzold’un, geçen yıl Berlinale’de prömiyerini yapmış, antik efsaneye çağcıl yorum getiren çizgi dışı son filmi ‘Undine’ yıl içi çevrimiçi gösterimlerde birkaç karşımıza çıkmıştı. Pandemi sürecinin nefes aldığı ve sinemaların uzun bir aradan sonra yeniden açıldığı Temmuz ayında bu güzel filmi beyazperdede izleyebilme fırsatının doğduğunu müjdelemek isterim.

Avrupa’nın yakın geçmişindeki travmatik gelişmeleri çok başarılı bir kurgu çalışmasıyla gündeme taşıdığı ‘Transit’ten 2 yıl sonra çektiği son çalışmasıyla Alman yönetmen bizleri yapıtına hayran bırakmaya devam ediyor. ‘Undine’ çok katmanlı bir hikâye. Kadın karakterin rehber olarak çalıştığı müzede sürdürdüğü ve filmde hayli geniş yer verilen, Berlin’in doğusu ve batısıyla yeniden inşası seminerleri üzerinden kadın erkek ilişkilerinin çıkmazlarını incelemeyi, karşıtlıklarını uzlaştırma çabasını sürdürüyor. Mitos ile gerçeği şiirsel bir potada ustalıkla eritmeyi başarıyor. Su ile bağlantılı çok sayıda metafor ile karşılaşıyoruz filmde. Undine ile Cristoph’un ilk kez karşılaştığı kafedeki dev akvaryum aralarındaki çekimin büyüsüyle patlayacaktır. Suyun dibinde bir barajın türbinlerini onaran dalgıç Cristoph’a dev bir yayın balığı sevdanın yolunu gösterecektir.

Denizaltı çekimlerinin ustaca kotarıldığı yapımda ‘Transit’in muhteşem ikilisine bir kez daha başrolleri vermiş Petzold. Berlinale 2020’den en iyi kadın oyuncu ile dönen Paula Beer, duygusal olduğu denli mesafeli donuk Undine yorumunda harikalar yaratıyor. Alman sinemasının yükselen yıldızlarından Franz Rogowski mükemmel bir eşlik sunuyor. Düş ile gerçeğin bu benzersiz biçimde kaynaştığı bu büyüleyici aşk hikâyesine, fonda kuzeyli virtüoz Vikingur Olaffson’un nefis yorumuyla J. S. Bach’ın re minör klavsen konçertosunun ünlü 2. adagio’su eşlik ediyor.

(11 Temmuz 2021)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com