Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölümsüz dizelerinden yola çıkarsak ömrümüzün yarısında hep vardı İstanbul Film Festivali. 1982 yılının Temmuz ayında 10. İstanbul Festivali kapsamında düzenlenen altı filmlik bir sinema haftasıyla başlamıştı herşey. Giderek artan film sayısıyla takip eden iki yıl boyunca ‘Sinema Günleri’ adı altında hayatımızda özel bir yer edinmiş olan etkinlik, 1985 yılından itibaren Altın Lale ödüllü uluslararası yarışma bölümünü de içeren Uluslararası İstanbul Film Festivali adını aldı. Aradan geçen yıllar boyunca yepyeni sinemacı kuşaklarına okul olmuş olan festival bu yıl 07 – 17 Nisan tarihleri arasında İstanbul’un iki yakasında 10 farklı mekânda 12 ayrı salonda gerçekleştirilecek etkinliklerle 35. yaşını kutlamaya hazırlanıyor.
Bu yıl süresi kısalarak 11 güne inen festival, programına aldığı 200 küsur filmle sinemaseverleri hayli koşuşturacağa benzer. Geçtiğimiz günlerde detayları açıklanan 35. yıl seçkisi uzun yıllardır görülmemiş bir çeşitlilik içeriyor. Klasik Amerikan Sineması’nın yenilikçi isimlerinden Otto Preminger’in parlak kariyerinden on filmle bir hayli aranın ardından klasik retrospektiflere yer vermesi bu yıl festivalin hoş sürprizlerinden biri. Setteki disiplini nedeniyle ‘Korkunç Otto’ lâkabıyla anılan sinemacının Kara Film’in (Film Noir) temel taşlarından -bizde ‘Kanlı Gölge’ adıyla gösterilmiş- ‘Laura’sı ile başlayan toplu gösterinin detaylarını başka bir yazımızda ele alacağız.
Yine bu sene programa eklenen bölümlerden ‘Gömülü Hazineler’ kuşağında klasik Polonya sinemasının efsanevi isimlerinden Wojciech Has’ın DVD’den izleyip hayranı olduğumuz ünlü başyapıtı ‘Kum Saati Sanatoryumu / Sanatorium Pod Klepsydra’yı beyazperdede izleme şansını yakalayacağız. Bu bölümün bir diğer sürprizi, yakınlarda kaybettiğimiz Fransız ‘Yeni Dalga’sının öncü isimlerinden Jacques Rivette’in televizyon için çekmiş olduğu ancak gösterilmeden kayıplara karışan 1971 yapımı filmi ‘Out 1: Spectre’. 13 saatlik ilk uzunluğundan yönetmenin kurgusuyla 6 saate indirilmiş bu versiyon yenilenmiş kopyasıyla gösteriliyor. Amerikalı sinemacı Charles Burnett’in Afrika kökenli Amerikalıların yaşadığı mahallelerinin kültürünü ve karakterlerin gündelik hayatlarını İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin izinden giden bir anlatımla gösteren ‘Koyun Katili / Killer of Sheep’ ile sinema tarihinin en sıradışı ve cüretkâr animasyonlarından biri olarak tanımlanan Japon yönetmen Eichi Yamamoto imzalı ‘Hüzünlü Belladonna / Kanashimi No Beradonna’ bu paha biçilmez filmler seçkisini tamamlıyor.
İlk kez düzenlenen ‘Ulusal Belgesel ve Kısa Film Yarışmaları’ ile yarışma cephesini genişleten etkinlik, yabancı festivallerde öne çıkmış yapımlardan oluşan zengin bir seçkiyle sinemaseverlerin iştahını kabartıyor. Şubat ayında düzenlenmiş Berlin Film Festivali’nin ödül tablosunda yer alan filmler buna dahil. Geçtiğimiz iki yıldır festival seçkisinin konuğu olarak gözdelerimiz arasına giren Filipinli auteur sinemacı Lav Diaz’ın sekiz saat uzunluğundaki son destanı ‘Hüzünlü Gizem Ninnisi’ bunların içinden en heyecan verici olanı. 2012 yapımı ‘Tabu’ ve festivalde gösterilmiş kısalarıyla tanıyıp sevdiğimiz Portekizli Miguel Gomes’in üç ayrı bölümde gösterilecek 6 saatlik dev eseri ‘Binbir Gece / Arabian Nights’ yine sinefillerin dört gözle beklediği yapımlardan. Festival kapsamında ‘Işığın Peşinde’ üstbaşlığıyla İstanbul Modern’de gösterilecek olan ’70’ler Amerikan Avangard Sineması’ örnekleri meraklıları için tam bir şölen niteliğinde. Bu seçkide yer alan Stan Brakhage, Michael Snow, Robert Breer, Hollis Frampton, Jonas Mekas, Stan VanDerBeek, Yvone Rainer gibi öncü isimlerin çalışmaları ülkemizde ilk defa, üstelik özgün formatlarında (16 mm kopyalar, 16 mm projektörlerle) izleyicilerle buluşacak.
Bu yıl festival geçtiğimiz hafta sonu ABD’de parlak bir başlangıç yapan ‘Midnight Special’ ile açılıyor. 80’li yılların fantastik filmlerine saygı duruşu niteliği taşıdığı söylenen yapım Jeff Nichols imzasını taşıyor. Sinemaseverler için sıkı keşif imkânları sunan filmler ve ülkemiz sinemasından izleyici karşısına çıkacak yirmiye yakın yepyeni kurmaca uzun metraj yapımın yanısıra festival sponsoru adına programlanmış ‘Akbank Galaları’ bölümünde daha geniş bir izleyici kitlesinin ilgisini çekmeye yönelik filmlere yer verilmiş. Bunlar arasında ilk gösterimini Berlinale’de yapmış son Coen Kardeşler filmi ‘Yüce Sezar! / Hail, Caesar!’ özellikle dikkat çekiyor.
Festival filmlerine ilişkin diğer önerilerimiz ve geleneksel kaçırılmaması gerekenler listemiz bir sonraki yazımızda yer alacaktır.
Festival biletleri 26 Mart Cumartesi günü 10:30’dan itibaren Biletix satış kanalları ile Beyoğlu Atlas ve Kadıköy Rexx Sinemaları’nda açılacak ana gişelerden, hizmet bedeli eklenmeden, tüm satış kanallarında aynı ücretlerle satışa sunulacaktır.
(21 Mart 2016)
Ferhan Baran