Star Wars Efsanesine Yakışan Devam Filmi

Star Wars ya da Yıldız Savaşları hayatımıza gireli tam 38 yıl olmuş. Yeni sürüm üçlemenin ilk ürünü ‘Star Wars: Güç Uyanıyor’un aylardır süren tanıtım kampanyasının ardından gösterime girmesi ile tüm hayranları muradına ermiştir kuşkusuz. Serinin 70’li yıllarda Hollywood’a taze kan olarak gelmiş sinemacılar kuşağından George Lucas’ın muhayelesinin ürünü olan özgün hikâyesi, Lucas Film Ltd. yapım firmasının yan kuruluşu Industrial Light & Magic’in daha önce hiç denenmemiş görsel efektleri eşliğinde sinema endüstrisinde şok etkisi yaratmıştı o yıllarda. 1977 – 1983 yılları arasında çekilmiş ilk üçleme bugün kırklı yaşlarını süren nesil kadar filmleri televizyonda izlemiş daha sonraki kuşakları da büyülemiş ve Star Wars efsanesi günümüze dek süregelmiştir.

Lucas’ın hikâyesi Vietnam savaşı ve Watergate skandalı ile sarsılmış Amerikan halkını eskinin huzurlu günlerinin gözde seriyallerinden esinlenmiş fantastik bir evrene taşımış, 1930’ların ‘Flash Gordon’ serisinden alınmış ilhamın üzerine dönemin doğu bilgeliğine yönelik merak sosunun eklendiği (aynı dönemin ünlü Kung Fu dizisini hatırlayın) bu görsel hadise çok sevilmiş ve sadece ABD’de değil tüm gezegende geniş bir hayran kitlesi oluşturmuştu. Serinin fantastik unsurlarının çekiciliğinin yanı sıra 40 yıl öncesinin bilimkurgusal öngörülerinin günümüzde hayata geçmesi ya da anlatının temelini oluşturan iyinin kötünün ezeli çatışması kadar bugün ülkemizin üzerine de çöreklenmiş ‘tek adam’ rejiminin karanlığı ve diktatöre karşı savaş veren cumhuriyetçilerin mücadelesini dile getirmesi açısından da geniş yığınların ilgisine mazhar olmuş bir fenomendir ‘Star Wars’.

Bu ve benzeri farklı okumalardan bağımsız olarak izleyicinin hayal gücünü kamçılayarak Amerikan sinema endüstrisinin yönünü değiştirmiş, bir uzay fantazyasından yola çıkarak çağdaş teknolojiyi yönlendirirken filmlerin hasılatını da aşan yan ürünlerden, dizinin karakterleri ve filmlerde kullanılan uzay araçları, maskeler, ışın kılıçlarının pazarlandığı oyuncak endüstrisi ve bilgisayar oyunları satışlarından (son gelen haberler doğrultusunda) 40 milyar dolara yaklaşan dev bir ekonomi yaratmış iktisadi bir fenomendir de ‘Star Wars’.

Sözü daha fazla uzatmadan serinin merakla beklenen yedinci filmine dönersek, Star Wars: The Force Awakens’ın 1999 – 2005 yılları arasında piyasaya sürülmüş ikinci üçlemenin kötü anılarını hafızalardan temizlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dört yıl önce Hollywood’un amiral gemilerinden Disney’e satılmış olan ‘Lucas Film Ltd’ ve ILM’nin ürünü olan yapım daha önce 2011 yapımı ‘Super 8’ ile 70’ler Amerikan sinemasının bir diğer öncüsü Steven Spielberg’e hayranlığını dile getirmiş olan J. J. Abrams’a teslim edilmiş. Bu yedinci filmde ‘Return of the Jedi / Jedi’nin Dönüşü’nün ardından 30 yıl sonrasına uzanıyoruz. İmparatorluk yıllar önce bertaraf edilmiş, ‘karanlık güç’ bu kez First Order (İlk Düzen) rejimi altında yeni bir diktatörlük sürecine girmiştir. Baskı rejiminin yeni Darth Vader adayı Kylo Ren bir dönemin büyük Jedi lideri Luke Skywalker’ın peşindedir. Ancak Luke kayıptır. Kızkardeşi eski prenses / yeni general Leia Organa asilerden pilot Poe Dameron’u ikizinin izini bulmakla görevlendirir.

‘Star Wars: Güç Uyanıyor’ serinin ilk üçlemesinde gönüllerde taht kurmuş karakterleri uzun bir aradan sonra tekrar beyazperdeye taşıyor. Han Solo’da (tabii ki ayrılmaz dostu Chewbacca ile birlikte) Harrison Ford ve diğerleri izleyicide karşı konulmaz bir nostalji duygusu yaratırken, Abrams yeni anlatıyı genç karakterler üzerinden geliştiriyor. Eski fırtına askeri Fin’de John Boyega ile ıssız Jakka gezegeninden görkemli maceraya katılan Rey’de Daisy Ridley henüz pek tanınmayan ancak çok yakında serinin hayranlarının gözdesi olmaya aday yetenekli isimler. Kızın beyaz, delikanlının siyahi olması ise günümüz ABD yönetimine uygun bir seçim kuşkusuz.

Cengâver pilot Poe Dameron’a çağdaş Amerikan sinemasının en başarılı aktörlerinden Oscar Isaac hayat verirken özgün serinin emektar robotu C-3PO ile (döneminin elektrik süpürgelerine ilham vermiş) R2-D2’nin yerini ‘Altyazı’ dergisine de kapak olmuş tostoparlak sevimli BB-8 almış. Kötülere gelince, ‘Girls’ dizisi ve diğer bağımsız işleriyle tanıdığımız Adam Driver’ın canlandırdığı kötücül gücün tutsağı Kylo Ren karakteri etrafında önemli bir sürprizin saklı olduğunu söyleyelim, seyir tadını bozmamak için şimdilik ötesini açıklamayalım. Kötülerden devamla serinin ilerleyen bölümlerinde daha ayrıntılı gündeme gelmesi beklenen General Hux (Domhall Gleeson) ve Gwendoline Christie’nin Kaptan Phasma’sından söz edebiliriz. Bilgisayar teknolojisiyle yaratılmış ürkünç yaratıklar bu defa dozunda tutulmuşken, ‘motion capture’ tekniğiyle iki ünlü oyuncudan yaranlanılmış. Kötücül yüce ruh Snoke’ta (‘Yüzüklerin Efendisi’nin bizde de halen tartışma konusu olan Gollum karakterinden hatırladığımız) Andy Serkis’i izliyoruz. Maz Kanata karakterinin gerisinde ise ’12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave’ filminin Oscar ödüllü siyahi oyuncusu Lupita Nyongo’nun tanınmaz varlığı filmi şenlendiriyor.

J. J. Abrams’ın özgün üçlemeye saygıda kusur etmeyen ve büyük ölçüde ilk serinin ‘A New Hope / Yeni bir Umut’ bölümünü örnek almış çalışması John Williams’ın kulaklara yerleşmiş müziği, Dan Mindel’in ‘Star Wars’ evrenini layıkıyla yansıtan parlak görüntü çalışmasıyla destekleniyor. Bizlere de, Amerikan klasiklerinin programda olduğu son konserinin provasına Darth Vader kostümü ve ışın kılıcıyla çıkan ünlü şef Sascha Goetzel’in de aralarında bulunduğu tutkulu hayran kitlesini gönül rahatlığıyla eğlenceye davet etmek düşüyor.

(17 Aralık 2015)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com