Paul Thomas Anderson imzasını taşıyan ‘Gizli Kusur / Inherent Vice’ biraz gecikmeli de olsa gösterime girdi. Amerikan sinemasının auteur isminin çağdaş edebiyatın gizemli ustalarından Thomas Pynchon ile buluşmasını merak ve heyecanla beklemiştik. Anderson bir kez daha yanıltmadı bizleri. Amerikalı yazarın yetmişli yılların kültürel paranoya zamanlarının sinemasal karşılığını bulmuş baştan çıkarıcı bir eser var karşımızda.
Zamanında Nabokov’un öğrencisi olan, medyadan kendini çok iyi sakladığı için nerede yaşadığı bilinmeyen ve birkaç pozu dışında fotoğrafı da bulunmayan Pynchon günümüzün Salinger’ı olarak anılır. Hali hazırda dilimize çevrilmiş tek romanı ‘49 Numaralı Parçanın Nidası / The Crying of Lot 49’da (İthaki Yayınları’ndan Feride Evren Sezer çevirisiyle) Amerikan tarihinin gerek politik gerekse sosyal en çalkantılı dönemlerden biri olan 60’lı yıllarda yazılmıştır. Söz konusu yapıt John F. Kennedy ve Martin Luther King cinayetleri, Vietnam Savaşı ve yükselmekte olan uyuşturucu kültüründen beslenir. Toplamda yedi romanı, bir de öykü kitabı bulunan yazarın 2009 yılında yayımlanmış sondan bir romanı ‘Inherent Vice’ bu defa 70’li yılların kültürel karmaşasını ve iletişim sorunlarını halüsinojenik bir dünyanın içinde (doktor lakaplı) dedektif Larry Sportello’nun gözünden anlatır.
Eroin kullanmayan ancak kafası her daim dumanlı dedektifimiz ayrı düşmüş de olsa kalbinden söküp atamadığı Shasta Fey Hepworth’ün aniden çıka gelmesiyle kendini karmaşık olayların içinde bulur. Beyni uyuşturucu, seks ve rock’n roll ile uçmuş hippi eskisi Shasta, şimdilerde birlikte olduğu Los Angeles emlak kralı Mickey Wolfmann’ın karısı ve aşığı tarafından oyuna getirilmesini önlemek için yardım istemektedir ondan. Filmin bir sigortacılık deyiminden gelen özgün adından ilhamla, seçtiği karanlık yolda her an kim vurduya gidebilecek güvenilmez, değer verilmez bir kadındır Shasta. Ne kadarı bulutlu zihninin ona bir oyunudur tam kestiremez ancak sesinde hiç bu kadar hüzün duymadığı eski sevgilisine yardım edecektir dedektif. Tuhaf reklamları ve agresif girişimleriyle tanınan Wolfmann banliyö yaşamının yaygınlaştığı son yirmi yıldır Güney Kaliforniya konut piyasasına hükmetmektedir. Topraklarından kovulan Kızılderililer ve Meksikalıların arazileri üzerinde yükselen çirkin yapılaşmanın göbeğinde garip bir serüvenin içinde bulur kendini ‘Doc’ Sportello. Tehlikeli zamanlardır bunlar. Aryan kardeşliğine mensup motorcular çetesi, Kara Panter benzeri siyahi ulusal nefret gruplarının izini süren FBI ajanları, emlak kralıyla işbirliği yapan yoz polisler, geniş çaplı eroin trafiğini yöneten muktedirlerle yolu kesişir dedektifimizin. Vietnam deliliğinin ardından uyuşturucuyla kendinden geçirilmiş toplumun acid partilerine şahit olur. Watergate skandalını önceleyen Nixon girişimlerinin, başkanın vatansever adamlarının komplo teorileri ürettiği karanlık zamanlardır bunlar.
1970 doğumlu Anderson’ın doğup yetiştiği Güney Kaliforniya topraklarına aynı yılların porno endüstrisine güçlü bir neşter atmış ‘Ateşli Geceler / Boogie Nights’dan (1997) sonraki ikinci bakışı bu. Upton Sinclair’in ‘Oil’ romanını kaynak almış 2007 yapımı ‘Kan Dökülecek / There Will Be Blood’ın ardından yönetmenin ikinci edebiyat uyarlaması aynı zamanda. Demir leblebi Pynchon’ı sinemaya uyarlamak Sinclair deneyimi kadar kolay olmamış gerçi, ancak okurken bir köşeden kaçanı öbür köşede yakalamaya çalıştığımız Pynchon evreninin sinemasal karşılığını ararken hayli eğlenmiş Anderson. Hitchcock’un MacGuffin’lerinin şahikası sayılabilecek olay ve karakter çorbasını bir nebze daha kolay izlenebilir kılmak adına ünlü oyunculara yer vermiş geleneksel kalabalık kadrosunda. Gözde oyuncularından bukalemun Joaquin Phoenix yaşadıklarının saykodelik bir düş olup olmadığına karar vermekte zorlanan ‘Doc’ Sportello’da yine muhteşem. Cinsel eğilimlerini bastırmaya çabalayan maço poliste Josh Brolin ve daha küçük rollerde boy gösteren Martin Short, Katherine Waterston ve Owen Wilson da öyle. Filmde de küçük bir rolü bulunan Sortilege karakterini canlandıran Joanna Newsom’un film noir’ın anlatıcı dış ses geleneğine uygun olarak Shasta ile Doc’ın öyküsünde duru ve dokunaklı sesinden yararlanılması çok yerinde olmuş.
Görkemli kalabalık sahneler kadar etkileyici yakın planlar yönetmenin evine zulaladığı 35 mm negatif ile çekilmiş. Bunun Jonny Greenwood’un hipnotik müzik çalışması ve Robert Elswitt’in görüntüleri ile birlikte gizemli kara film nostaljisine büyük hizmet ettiği aşikar. Yine de olay örgüsünün kolay takip edilemediği konusunda izleyicileri uyarmak isterim. Biraz emek isteyen, değeri zamanla çok daha iyi anlaşılacak ihtişamlı bir bulmaca başyapıt ‘Gizli Kusur’. Beyazperdede izleme deneyiminin kaçırılmaz olduğunu bir kez daha yinelemek isterim.
(10 Mayıs 2015)
Ferhan Baran