Köy Enstitüleri Akşamında

Modern Zamanlar ekibi olarak, 18 Nisan 2015 günü gerçekleşen özel bir etkinlikte yönetmen Biket İlhan’ı ağırladık. Antalya Eğitim-İş Sendikası tarafından düzenlenen gece, organizasyona da katkı sunan Muratpaşa Belediyesi’nin konferans salonunda yapıldı. Gündem, Köy Enstitüleri’nin 75. kuruluş yıldönümü, tema ise İlhan’ın 2013 yılında gösterime giren Yarım Kalan Mucize filmiydi.

Kanımca Cumhuriyet aydınlanmasının –Halkevleri ile birlikte- en önemli göstergelerinden sayabileceğimiz Köy Enstitüleri ve film üzerine, daha önce bu platformda birşeyler karalamıştım. Bu yüzden, yazımızın temelini düzenlediğimiz organizasyona ve katılımcılara dair gözlemler oluşturacak.

Öncelikle o güzel gecede, uzunca bir süredir yok sayılan; hatta kimi “liberal” çevrelerde “çağın gerçekleriyle örtüşmeyen bir proje” şeklinde nitelendirilen enstitülere sahip çıkma ruhuna bir kez daha tanıklık ettik. Gerek film gösteriminin ardından davetlilerle yapılan söyleşide, gerek de açılan bir sergi dolayısıyla, sohbetlerin çerçevesini anılar ve günümüz eğitim ortamının eleştirisi oluşturuyordu.

Biket İlhan’ın da çok doğru bir tespitle altını çizdiği gibi, Yarım Kalan Mucize, kimi filmlerin ömürlerini doldurmadığına ve hayatın içinde buldukları karşılıktan dolayı etkisini sürdürdüğüne iyi bir örnek anlamına geliyordu. Yönetmene, çeşitli anma günlerinde ve özel etkinliklerde gelen davetler, -yapımın izleyiciyle henüz DVD formatında buluşmadığı düşünülürse- son derece anlamlıydı.

“Sanat sinemasının” genellikle taşra-kent gerilimine hapsolan “yeni” eğilimlerinin, tarihinin en büyük altüst oluşlarından geçen bir ülkede ne anlam ifade ettiğini çeşitli mecralarda sorgulamıştık; ama izleyicinin düne ve yarına dair birşeyler söyleme çabasında olan filmleri ne kadar önemsediklerini göstermesi bakımından da önemliydi film. Bu durum, Yarım Kalan Mucize’ye, yönetmeninin mütevazı tutumunu da aşar biçimde “sembolik” anlamlar yüklenmesine neden oluyor, üstelik içinden geçtiğimiz dönemin sorgulanmasına da olanak tanıyordu. İlhan, filmin olanakları dahilinde o günlere dair bir ışık yakmış, sinemamızın onca “yönelim” arasında çok da fazla ele almadığı bir dönemi çeşitli yönleriyle masaya yatırmıştı. Buna karşın, enstitülerin sanat eğitimine verdikleri önemin yanı sıra, Nazilerin yükselişinin “içeride” uykuya dalan gericiliği körüklemesiyle yaşanan gelişmeler, sadece 40’lı yıllara değil, günümüz Türkiye’sine dair de şeyler söylüyordu. İzleyicilerin “derin politik analizleri”ni uzun uzadıya -ve kimi zaman tahammül ötesi bir sabır ve tebessümle- dinlerken, bende oluşan duygular daha çok bu yöndeydi en azından.

Söz sembolik anlamdan açılmışken, filmde Umut Beşkırma’nın canlandırdığı, geleceğin Resim Öğretmeni ile karşılaşmamızdan da bahsetmek isterim: Geceye, 1960’lı yıllarda, enstitülerin devamı sayılabilecek Öğretmen Okulları’nda yapılmış öğrenci çalışmalarından derlenen bir sergiyle renk katan sanat eğitimcisi Yamen Karaarslan, Mehmet’in ta kendisiydi gerçekten de! O kuşağın tüm idealist gençleri gibi, mezun olmasının ardından köylerde ve kasabalarda öğrenciler yetiştirmiş, yap-boza dönen sistemin tüm zaaflarına rağmen içindeki umut ışığını söndürmemişti.

O Köy Enstitüleri akşamının ardından, hiçbir karşılık beklemeksizin aramızda olan gerçek sinema emekçisi Biket İlhan’ı yeni projelerini merakla bekleyerek uğurlarken, Ruhi Su’nun ve nice isimsiz kahramanın karanlıktan aydınlığa uzanan yol türküleri kulağımızda çınlıyordu. Bu anlamlı koroya verdikleri katkıdan dolayı Muratpaşa Belediyesi Başkanı Ümit Uysal’a, Mehmet Balık ve diğer Eğitim İş yöneticilerine, Hamiyet Güngör Tuna ve Durnel Kara Aykın’a içtenlikle teşekkür ediyor ve sormadan yapamıyorum: Eksiklik ve fazlalıkları bir yana; bir film, kısacık yaşamlarımıza, dünümüze ve yarınımıza anlam kazandırmak için bundan daha fazla işlev üstlenebilir mi?

(21 Nisan 2015)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü