Kadıköy Rexx Sinemaları, 28 Ağustos – 03 Eylül 2009 seansları için tıklayınız.
Yıllık arşivler: 2009
Kadıköy Kadıköy Sinemaları
Umut Sanat Sinemaları
İzmit Outlet Eurimages, İzmit NCity, Bolu Kardelen Eurimages, 28 Ağustos – 03 Eylül 2009 seansları için tıklayınız.
Ağustos’ta Rapsodi, Kanal 24’te
Ödül rekortmeni filmler Salı geceleri Tematik Film Kuşağı’nda Kanal 24 izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Bu haftanın filmi Ağustos’ta Rapsodi’yi sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan ve yazar Buket Uzuner, Film Önü’nde değerlendiriyor. Yönetmenliğini Ediz Gülten’in, yapımcılığını Merve Genç ve Sıdıka Göztok’un yaptığı Film Önü, 25 Ağustos Salı gecesi 20:45’te, Tematik Film Kuşağı’nda Ağustos’ta Rapsodi, 21:00’de Kanal 24 ekranlarında.
Ağustos’ta Rapsodi, Kanal 24’te yazısına devam et
Inglourious Basterds
Charlie Chaplin’in A Countess from Hong Kong filmi için okuduğum bir eleştride -ne yazık ki yazarını hatırlayamıyorum- sonuç olarak varılan yargı şu idi: “Gidin görün, ne olursa olsun, bir Chaplin filmi” evet “ne olursa olsun”. Chaplin hakkında yazmak durumunda kalmamayı seçerim, her zaman, onların döneminin sinemasını bugün tartışmak (bu tamam) ama (bu günün ışığında) eleştirmek, hakkaniyet ile bağdaşmaz.
Inglourious Basterds’e gitmeden önce Tarantino’dan, bu kez savaş konusunda bir şölen bekliyordum, beklememem gerekirmiş, sinema sadece şölen gösterisi değildir. Daha önceki filmleri -hele ilk ikisi- insanı abondone eden tempoları, biçimleri ile belleklerden silinmeyecek filmlerdi. Kill Bill (1-2 demeyeceğim, bana göre ikisi tek, filmdir) tam bir şölendi. Ama Inglourious Basterds, Landa (ikisinde de yer alıyor) ve Aldo, Shosanna arasında bir üçlü dans ritminde bir film, ara sıra eş değiştirselerde.
Savaş filminin, mutlaka muhabere göstermesi gerekmeyeceğini, savaşların ardında kalan topraklarda yaşanan olaylarla, tarih (ve sinema) bize öğretti. Robert Aldrich’in Attack! isimli filmi, gösterdiği savaş içinde hem savaşı, hem de başka şeyleri (komutanlığın ne olduğu, kahramanlık ve korkaklık) anlatan bir filmdi. Tarantino’nun yıllardır üzerinde çalıştığı filmi, western görüntülerini hatırlatan kırsal kesim (Fransa) görüntüleri ile açılıyor ve -alıştığımız- uzun dialoğu ile birinci bölümü kapatıyor; ama western’lerin ABD-li yeni yerleşimcilerine uygulanan kafa derisi yüzmenin, bu kez ABD-lilerce Avrupa’da (Nazi-lere) uygulaması ile de devam ediyor. Shosanna’nın bir kros yarışçısı gibi yaşama koşması sırasında, uzun bir avans veren Landa’nın silâhının mermisinin bitmiş olması (?) veya silâhın ateş almaması, sonraki hesaplaşmalara zemin oluşturmanın sinemasal bir yolu. (Landa, kulübede, askerlerine zemin tahtalarına ateş açmalarını söyledikten sonra kendisi de silâhını kullanıyor da mermisi mi bitiyor, yoksa -bu anlı şanlı Nazi- kemerinde -nerede ateş etti ise- boş silâh mı taşıyor?)
Aradan dört yıl geçip de, artık bir sinema işletmecisi olmuş Shosanna devreye girince, Tarantino da sinema tarihine (her zaman olduğu gibi) göndermeler başlıyor.
Leni Riefenstahl, Henri Georges Clauzot, Shosanna’nın sinema girişinde (isimleri) ve filmleri ile yerlerini alıyorlar. Chaplin’in adı geçiyor, Pabts’ın adı geçiyor. Finaldeki filmin galasında davetliler arasında Emil Jannings de bulunuyor. Bodrum meyhanede alna kart yapıştırılarak oynanan oyundaki isimler, King Kong, Pola Negri. / Ama bazı sorular: “Yurdun Gurur” filminin -her iki taraf için farklı amaçlarla- düzenlenen galasında gösterilecek filmin sonuna -Shosanna’nın fikri olarak- çekilerek eklenen film, küçük bir kamera (8 mm mi – 16 mm mi?) çekilip, o kısa zamanda nereden, nasıl bulunup, zorla yaptırılan banyosundan sonra, ne zaman ve nerede 35 mm bastırılıyor?
Sinema sevdası bir yana, hiç eksilmeyecek sinema tarihine saygısı bir yana Tarantino, sinemanın başka detaylarını da kullanıyor. Shosanna’nın gösterim odasında gösterim sırasında yaptığı, -bizde şanzıman denilen- gösterime ara vermeden bobin değiştirme işlemi, ne yazık ki tamamen çekilmemiş, büyük çoğunluğu var ama tempo içinde yarım bırakılıyor.
Filmden sonra okuduğum Ömür Gedik’in yazısında sözü edilen, -Hitler’e hiç benzemeyen- Hitler’in arkasındaki haritadaki Türkiye toprakları üzerindeki Otmanien ibaresi, benim gözümden kaçmış. Sn. Gedik’in dileğine uyarak, şaka olmasını dileyelim, ama böyle de şaka olmaz ki. (Unutmayalım ki her şey gibi şaka da zıttını, ciddiyeti içerir, şaka ise, ne biçim şakadır-muradı nedir, her ikisi de değilse, bilgisizliktir. Bir konuda bilginiz olmadan film yapabilirsiniz, aman bilginiz olmadan tarihi film yapmaya kalkmayın.)
Tarantino’da (çıplak) ayak fetişizmi sürüyor gibi. Finalde gösterimi yapılan filme konu olan kahramana, gösterim odasının kapısını kilitlemesini söyleyen Shosanna’nın gösterim için giydiği kırmızı tuvaletinin altında -gösterim odasında- tabancasını eline alıp kahramana yönelttiği zaman -neden?- ayakları çıplak (görülüyor). Kahramanı vurur ve bir süre sonra onun tarafından vurulur. Buradaki vurulmalar ve vurmalar, daha önceki Hitler ve Gobbels’in ve bodrum meyhanesindeki çatışmadaki vurulmalar spagetti westernlerdeki vurulmaları çağrıştırır; daha da kanlı ve vuruluş yerleri daha belirgin, kırmızı tuvaleti ve kanları içinde yerde yatarken de ayakları çıplak.
(31 Ağustos 2009)
Orhan Ünser
Ateşin Düştüğü Yer
İsmail Güneş’in yönettiği ve Hakan Karahan, Elifcan Ongurlar, Yeşim Ceren Bozoğlu, Abdullah Şekeroğlu, Serhan Süsler ile Ozan Göksu Sayın’ın oynadığı Ateşin Düştüğü Yer, 04 Mayıs 2012′de Pinema Film dağıtımıyla İsmail Güneş Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Osman ve eşi Hatice, rahatsızlanan 17 yaşındaki kızları Ayşe’yi acilen hastaneye kaldırırlar ve hamile olduğunu öğrenirler. Töre gereği, Ayşe öldürülecektir. Bir gün önce kızlarını yaşatmak için mücadele eden aile şimdi öldürmek için plânlar yapmaya başlar. Osman, kızı Ayşe’yi dayısının yanına götürmek bahanesi ile yola çıkarır. Yolculuk, ölüm seyahatini bambaşka bir boyuta taşıyacaktır.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Web Sitesi
- Fragman: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6
- IMDb
Milli Sinema’nın Kurucusu Yücel Çakmaklı’yı Kaybettik
1970’lerin başında kurduğu Millî Sinema akımıyla Yeşilçam’ın tarihine damgasını vuran öncü yönetmen Yücel Çakmaklı, tedavi görmekte olduğu Çapa Tıp Fakültesi’nde 23 Ağustos 2009 Pazar günü 16:30’da hayata veda etti.
1937 yılında Afyon’un Bolvadin ilçesinde doğan Yücel Çakmaklı, Küçük Ağa adlı TV dizisi ve Birleşen Yollar, Zehra, Çile, Oğlum Osman, Memleketim, Kızım Ayşe, Garip Kuş ve Diriliş adlı sinema filmleri ile tanınıyor.
Çakmaklı’nın cenazesi, 25 Ağustos Salı günü İstanbul – Fatih Camii’nde kılınacak öğle ve cenaze namazını müteakip, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Beyoğlu Majestik ve Yeni Rüya Sinemaları, 28 Ağustos – 03 Eylül 2009 Seansları
Beyoğlu Majestik, Beyoğlu Yeni Rüya Sinemaları, 28 Ağustos – 03 Eylül 2009 seansları için tıklayınız.
Kaptan Feza
Ümit Ünal’ın yönettiği ve Hakan Karahan, Ahmet Mümtaz Taylan, Meral Okay ile Mine Tugay’ın oynadığı Kaptan Feza, 15 Ocak 2010′da UIP Filmcilik dağıtımıyla Narsist Film – İmaj tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, bir Yeşilçam aktörü olan babasına tıpatıp benzeyen Ömer’in yaşamını konu alıyor. Ömer’in, 6 yaşında küçük bir kızı olan Asu ile yollarının kesişmesi ve kızın onu gerçekten uzay kahramanı “Kaptan Feza” zannetmesi ile başlayan senaryo aslında bir mafya tetikçisi olan Ömer’in küçük kızın hayallerini yıkmamak için bir uzay kahramanı gibi davranması ile devam ederek, 24 saat içinde gerçekleşen hikâyeyi anlatıyor.
Kaptan Feza yazısına devam et
Ada: Zombilerin Düğünü
Talip Ertürk ile Murat Emir Eren’in yönettiği ve Esra Ruşan, Erol Ozan Ayhan, Kaan Keskin ile Gülüm Baltacıgil’in oynadığı Ada: Zombilerin Düğünü, 29 Ocak 2010′da Tiglon Film dağıtımıyla Beyin Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Birbirlerini uzun süredir tanıyan beş kişilik bir arkadaş grubu, ortak bir arkadaşlarının düğününe katılmak üzere Büyükada’ya gider. Erhan, ekibin mutlu anlarını kayda alabilmek için yanında bir kamera getirmiştir ve sürekli çekim yapmaktadır. Film boyunca tüm izlenenler, bu kameraya yansıyanlardır. Düğünün ilerleyen saatlerinde davetlilere saldıran bir grup zombi, ortalığı kan gölüne çevirir.
Ada: Zombilerin Düğünü yazısına devam et
Kaderden Kaçılır mı Sevgilim?
2000’li yıllarda hayatımıza giren -benim çocukluğuma rast geliyor biraz- Son Durak serisi ilk vizyona girdiğinde, “vaay be süper film” dediğimi hatırlıyorum. Tabii yıllar geçtikçe beğeni anlayışı farklılaşıyor, beklentiler artıyor. Yıllar geçip de Son Durak serisi sayı arttırırken, benim gözümde tadını-tuzunu iyiden iyiye yitirmişti çoktan… Çünkü öyle klişe, öyle sıradan bir senaryosu var ki, birkaç yaratıcı zincirleme Azrail numarası izlemek için vakit harcamaya değer mi diye, düşünmeden edemiyordum.
Tabii son film 3D olunca işler biraz değişti. Yoksa gerçekten izlenecek gibi değil. Bu kez bir yarış alanında olması plânlan olan toplu Azrail kıyımı, yine çakraları açık, temiz yüzlü, iyi kalpli bir çocuğa malûm oluyor. Bu arada kahramanlarımız 4 kişilik bir arkadaş topluluğu, daha doğrusu 2 çift. Birinci çiftimiz, yani esas kız ve esas oğlan sinir bozucu mükemmellikte, diğer çiftse ise bir o kadar itici…
Yarış pisti faciasından son anda yırtan bu dörtlü, Tanrının kendilerine ikinci bir şans verdiğini düşünüp mutlu mesut hayatlarına devam ediyorlar. Uzun sürmüyor elbet. Kısa bir süre, yarış pisti faciasından kendileri gibi kurtulup sonra da bir bir ölen insanları gördükçe bir şeylerin ters gittiğini anlıyorlar. Tabii esas oğlana öteki alemden mesajlar gelmeye devam ediyor. Azrail elini masaya vurup, “sizin de orada ölmeniz lâzımdı, ölenlerin nesi eksikti, Tanrıya karşı mı geliyorsunuz” diye düşüyor yollara ve de peşlerine… “Ben size yapacağımı bilirim” diyerekten de zavallı fanileri birbirinden acımasız yöntemlerle hakkın rahmetine kavuşturuyor. Bir taraftan da bizim kahramanlarımız da Azrail’i alt etme umuduyla çırpınıp duruyorlar.
Nihayetinde, 3D olmasının -oldukça başarılı olduğunu da söyleyelim- dışında pek tadı tuzu yok filmin. Bir de kaderin hesap kitap işlerine inanıyorsanız, işte sırası gelen gidiyor, alnında ne yazıldıysa o mantığına sahipseniz bir nebze daha sevebilirsiniz filmi. Onun dışında pek bir numarası yok.
(28 Ağustos 2009)
Gizem Ertürk
Tüm Şirketler
Tüm Şirketler,
14 – 20 Ağustos 2009 Haftalık (Weekly),
02 Ocak – 20 Ağustos 2009 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 14 – 20 Ağustos 2009 Haftalık Box Office listesi için tıklayınız.
SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin Yeni Üyeleri
SİYAD – Sinema Yazarları Derneği dört yeni üyesine merhaba dedi. otekisinema.com yazarlarından Serdar Kökçeoğlu, cinedergi.com Yazı İşleri Müdürü Fırat Sayıcı, filmbutik.net editörü Selin Sevinç ve Mostar Dergisi yazarlarından Elif Tunca derneğin yeni üyeleri oldu. Bu son üyeliklerle birlikte SİYAD’ın üye sayısı 84’e ulaştı. SİYAD üyelik başvurularını Nisan, Ağustos ve Aralık dönemlerinde olmak üzere yılda üç kez değerlendiriyor ve adaylara başvuru sonuçlarını bildiriyor. Yeni SİYAD üyelerini tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.
SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin Yeni Üyeleri yazısına devam et
15. Uluslarası Saraybosna Film Festivali’nde Türkiye’ye İki Ödül
Hüseyin Karabey’in İstanbul Film Festivali, ‘Köprüde Buluşmalar’ Bölümü’nde En İyi Proje Ödülü alan yeni projesi Sesime Gel, 15. Uluslararası Saraybosna Film Festivali’nden de ödülle döndü. Festival dahilinde gerçekleştirilen proje yarışması Cinelink’de Fransız Ulusal Sinema Merkezi tarafından verilen CNC Ödülü’ne lâyık görüldü. Festivalin belgesel yarışması kapsamında gösterilen, Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın yönettiği belgesel İki Dil Bir Bavul da Avrupa Belgesel Ağı tarafından verilen EDN Talent Grant Ödülü’nü aldı.