Gündelikçi

İletişim Yayınları’nca düzenlenen İletişim Toplantıları, Ücretli Ev Emeği ve ‘Kadınların Sınıfı’ başlıklı söyleşiyle devam ediyor. 25 Nisan Salı günü saat: 18.00’de yönetmenliğini Emel Çelebi’nin yaptığı Gündelikçi adlı belgesel film gösteriminin ardından saat: 19.00’da gerçekleşek söyleşiye konuşmacı olarak, Kadınların Sınıfı yazarı Aksu Bora, belgesel film yönetmeni Emel Çelebi, temizlik işçisi Yıldız Ay ve Gül Korkutan katılıyor. Film, ekmeğini başkalarının evini temizleyerek kazanan kırsal kökenli kadınların, göç ettikleri büyük şehirde tutunmaya çalışmalarının öyküsünü anlatıyor.

  • Fotoğraflar
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gündelikçi yazısına devam et
  • Kısık Ateşte 15 Dakika

    Neco Çelik’in yönettiği ve Metin Akpınar, Haluk Bilginer, Ata Demirer ile Özkan Uğur’un oynadığı Kısık Ateşte 15 Dakika, 19 Mayıs 2006’da UIP Filmcilik dağıtımıyla Med Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    Kısık Ateşte 15 Dakika‘nın ana mekânı İstanbul’da çok tanınan ve bilinen şık bir Fransız restoranıdır. Film, bu özel restoranın sahipleri, çalışanları ve toplumun her kesiminden  müşterilerini oluşturan çeşit çeşit karakterlerin her birinin hayatının, neredeyse bir yemek pişirme süresi olan 15 dakikalık kısa bir süreçte meydana gelen ve adeta birbirini tetikleyen zincirleme olaylar sonucunda etkilenerek normal seyrinden çıkmasını anlatıyor.

    Kısık Ateşte 15 Dakika yazısına devam et

    Kurt Kapanı (Yönetmen: Greg McLean)

    Greg McLean’ın yönettiği ve John Jarratt, Cassandra Magrath, Kestie Morassi ile Nathan Phillips’in oynadığı Kurt Kapanı (Wolf Creek), 07 Nisan 2006‘da Medyavizyon Film dağıtımıyla Medyavizyon film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Olaylar, üç üniversite arkadaşının yaz tatili için Wolf Creek Ulusal Parkı’ndaki gizemli meteor kraterini görmek üzere parka gitmeleriyle başlar. Parktan geriye döndüklerinde arabalarının çalışmadığını görürler. Hiç kimsenin olmadığı bu geniş ve boş alanda çaresizce kendilerini kurtaracak birilerini beklemeye başlarlar. Üç arkadaş sıkıştıkları bu yerden kaçış yolu ararken, inanılmaz bir gerçekle yüz yüze gelirler

    Bir Savaş Mağduru: Zozo

    Adları savaşlarla anılan birçok şehir var günümüzde, geçmişte de vardı, gelecekte de olacak gibi görünüyor. Bunlardan biri Beyrut. 1975 – 1990 yılları arasında yaşadığı iç savaş sonucunda adı da kendi gibi neredeyse yok olmuş bir şehir, Beyrut. Josef Farez’in son filmi Zozo, Lübnan’daki iç savaşı bir çocuğun gözüyle anlatıyor. Film 1987 yılında Beyrut’ta geçiyor.

    11 yaşındaki Zozo’nun ailesi, Beyrut’taki iç savaştan canlarını kurtarabilmek için, İsveç’e gitmek ister. İsveç’te, Zozo’nun büyükannesi ve büyükbabası yaşamaktadır. Büyükbabası da onları sabırsızlıkla beklemektedir. Pasaportlar hazırdır, biletler de alınmıştır. Yola çıkacakları gün, evlerinin bombalanması sonucunda Zozo ve ağabeyi dışında, Zozo’nun annesi, babası ve ablası ölür. Zozo’nun ağabeyi de Zozo’yu kurtarmak için kendini feda eder. Zozo, harabe olmuş bir yerde yapayalnızdır artık, elinde babasının hazırlamış olduğu pasaportlar ile kırmızı çantası dışında bir de çok yakın bir zamanda bulduğu civcivi vardır. Umutsuzluğa kapıldığı anda civciv yanındadır ve onunla konuşur. Zozo için yapacak tek bir şey vardır artık, elindeki pasaport ve bilet yardımıyla İsveç’e büyükbabasının yanına gitmek. Yolda kendi yaşındaki güzel Rita’yla tanışır ve onunla arkadaşlık eder. Ancak İsveç yolunda yolları ayrılır. Zozo’yu İsveç’te neşeli bir büyükbaba ve bir büyükanne beklemektedir. İsveç’te huzur vardır, en azından patlayan bombalar yoktur. İsveççe öğrenmeye başlar. Ancak Zozo’nun artık başka bir sorunu daha vardır. Bir yabancı olduğu için okulda arkadaşları tarafından kolay kolay kabûl görmez. O da kendisi gibi yabancı olan Leo ile arkadaşlık eder. Yine bir gece rüyasında annesine sıkı sıkı sarıldığı gecenin sabahında Zozo, her şeye rağmen yaşamaya devam eder.

    Lübnan’daki iç savaşın bir kesitini bir çocuğun yaşadıkları üzerinden anlatan Zozo, zaman zaman duygu yüklü ve dramatik sahneleriyle izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. Babam ve Oğlum (2005, Çağan Irmak) filminden etkilenen seyircilerin, bu filmdeki bazı sahnelerden de benzer şekilde etkileneceklerini düşünüyorum. Küçük Zozo, bir yandan ailesini kaybetmiş olmanın acısını yaşarken, bir yandan da yeni yaşamına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Çoğunda da tökezler ama matrak büyükbabası hep yanındadır.

    Bir ülkeyi, bir toplumu yok etme noktasına getiren iç savaşı beyazperdeye taşıyan Zozo, savaşın sivil toplum üzerindeki etkilerini göstermek, buna karşılık bir çocuğun yeniden yaşama bağlanma çabalarını sunması açısından önemli bir yapıt. Ayrıca görülüyor ki savaşta ölenler sadece insanlar değil, bunun yanında şehirler, kültürler, konuşulan diller de ölüyor.

    (07 Nisan 2006)

    Asya Çağlar