Düşlerin Efendisi

“Yüzüklerin Efendisi”nin sinema tarihinde özel bir yeri olacağı daha çekim aşamasında belli olmuştu. İlk defa bir film üçleme olarak aynı zamanda çekiliyor ve çekilen filmlerin üç yıl peşpeşe aynı tarihlerde gösterilmesi plânlanıyordu. Fantastik edebiyatın baş eseri diyebileceğimiz J. R. R. Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” kitapları Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson tarafından 18 ay süren çekimler sonunda beyazperdeye aktarıldı.

Film tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de korkunç bir reklâm kampanyası ile seyirciye sunuldu. Öyle ki Ocak ortalarına geldiğimizde kanaatimizce reklamlar itici gelmeye bile başladı. Filmi ilk gösterimlerinde görmeseydim “artık gına geldiğinden” görmekten vazgeçecek hale geldiğimi bile itiraf edeyim. Zaten duyumlara göre film öncesinde “Yüzüklerin Efendisi” fanatiği olmakla övünen bazı gençler idollerinin artık ayağa düştüğü fikriyle üzüntülere gark olmaya başlamışlar. İlk günlerde eleştirmenlerimizin duayeni Atilla Dorsay’ın yazısındaki: “Dünyada iki çeşit insan vardır, ‘Yüzüklerin Efendisi’ni okuyanlar ve ‘Yüzüklerin Efendisi’ni okumayanlar” şeklindeki ifadesini, “‘Yüzüklerin Efendisi’ni okuyanlar ve ‘Yüzüklerin Efendisi’ni okuyacak olanlar” şeklinde tekzip bile ettiler.

Diğer eleştirmenlerimiz arasında ise “filmin fazla abartılacak bir yanı olmadığını” belirtenler olduğu gibi, “sinema denilen icadın ‘Yüzüklerin Efendisi’ için yapıldığını” yazanlar da vardı. Yani bir taraftan sinemanın önünde “daha yapacak çok işler var”, diğer taraftan “şimdiye kadar yapılanlar faso fiso”. Peki o zaman, daha yeni izlediğimiz “Amelie”, “Akıl Defteri”, “Billy Elliot”, yıllar öncesinin “Siyah Gözler”, “Anayurt Oteli” vs. vs. gibi eserleri “sinema” değil de ne idi?. Onları “vefasızlığın acı birer belgesi” olarak mı adlandırmalıyız?

Şimdi sıra yazının başlığını izah etmeye geldi. Efendim bendeniz yazılarıma mutlaka konuya uygun bir film adını başlık olarak koyarım. Bu bendenizin basın dünyasına intisap ettiği 1989 yılından beri böylece süregelmiştir. Günümüzün modası gereği “Yüzüklerin Efendisi”nin adıyla uygun çeşitli benzetmeler yapıldı. Filme kimisi “Gişelerin Efendisi”, bazısı “Filmlerin Efendisi”, feşmekancası “Sinemanın Efendisi” gibi isimler yakıştırdı. Bendeniz de “Düşlerin Efendisi” adını bu nedenle yakıştırmıştırımdır. Fakat uydurma olmadığına dikkatinizi çekerim; 2001 yılında gördüğüm en iyi 10 filmimden birisinin adıdır, başrolünde Geoffrey Rush oynamıştır ve benden başka sadece üstadımız Atilla Dorsay’ın en iyi 10 film listesinde vardır.

(Sole, Şubat 2002)

Sadi Çilingir