Etiket arşivi: 11. Uluslararası Antakya Film Festivali

Sanat İyileştirir: Antakya Film Festivali Üzerine

Yaşamı kuran, güçlendiren, güzelleştiren ve daha da önemlisi sürdürülebilir mutluluk haline getiren sanattır. İlk(sel) insanın mağara duvarına çizdikleri, bugün bize geçmişten bugüne yaşananları gösteriyor.

Yaşanan deprem felâketi sonrasında yeni bir heyecan ve gelecek için yeni bir umut olan 11. Antakya Uluslararası Film Festivali, konteynır kentlerde yapılıyor. Taş üstünde taş kalmamış Antakya’da, kapalı alanda bir etkinlik yapmak mümkün olmadığını göz önünde bulundurursanız (asıl önemlisi, halkın konteynır kentlerde barındığını da unutmadan) en iyi yöntem olarak açık hava etkinlikleri çıkıyor karşımıza. Festival Başkanı Mehmet Oflazoğlu ve ekibi gerçekten canla başla mücadele ediyor; birçok aksamaya rağmen, istenen (değil aslında amaçlanan) hedefe ulaşamasa da önemli bir iş başarıyor.

Eksikler hep olacaktır

En kurumsal, en örgütlü projelerde de eksiklikler, aksaklıklar oluyor. Yıkılmış bir kentin, umutsuz insanların içinde böylesine yoğun bir çaba içerisinde olmak, insanların yüzünü bir nebze için bile olsa güldürebilmek (https://sadibey.com/2023/10/07/korkut-akin-yaziyor-11-uluslararasi-antakya-film-festivali-deprem-yaralarini-gulen-filmlerle-saracak/) için çaba harcamak sadece Antakya veya Hatay halkı için değil, ülkenin tümü için geçerli ve önemli.

Atakan Metin (Sağdaki fotoğrafta sağ başta) öncülüğünde buluşan basın çalışanları hem Antakya’yı hem de festivalin dağıttığı o umut heyecanını yaşadı. Antakyalı, gerçekten umutsuz, gerçekten umarsız, gerçekten yılgın. Ancak “Festival” adını duyduklarında yüzleri gülüyor, destek olmak için ellerinden geleni yapıyor. Gönüllü arkadaşlar (hepsinin adını anmak isterim, hak ediyorlar, ama adlarını yazamadığım gönüllülerin gönlünü kırmadan herkese, her emek verene teşekkür ediyorum), bizimle birlikte deprem mağdurlarının da yeniden ayağa kalkacaklarının farkında, dört döndüler…

Koşullar belirleyici…

Deprem olmasaydı, duyurular hedefine daha kolay ulaşacak, etkinliklere katılım daha çok olacaktı. Muhakkak ki, suçun tümünü koşullara atmak pek de doğru değil. Etkinlik yapılan konteynır kentlerde hoparlörlerle duyuru yapılabilir, kentin girişine (hepsinde güvenlik var, özellikle hırsızlıkları önlemek amacıyla) bir pankart asılabilirdi. Şehir merkezinde (zaten beton yığınıydı, bitişik nizam binalar nedeniyle) bırakın bir ağacı, bir direk, bir küçük yükselti bile kalmadığı için duyuru yapılabilmesi pek de mümkün değil. Bu gerçekten üzücü, şimdi yazarken bile içim acıyor.

Moda oldu…

Antalya Altın Portakal sonrası (haklı bir protestoydu) yönetmenler filmlerini çekince moda oldu; Ankara Film Festivali’nden sonra burada da bir yönetmen filmini çektiğini duyurdu. Oraya gelmişsiniz, koşulları biliyorsunuz, biraz esnek davranmak, biraz empati yapmak gerekmez mi?

Devlet nerede?

İkizdere’de, Akbelen’de, Kaz Dağlarında doğayı katledenlerin yanında olan devlet güçleri Antakya’da bu kez depremin yaralarını sarmak için yapılan film gösterimlerinde, panel ve söyleşilerde yoktu.

Vali, işi vardıysa yardımcılarından biri, Belediye Başkanı, yoğunsa bir elemanını, Milli Eğitim Müdürü, Kültür Dairesi Başkanı, Emniyet Müdürü, Sağlık… ve diğer tüm yetkililer neredeydiniz? Siz de sanatın yanında yer almazsanız, kim nasıl destekleyecek bu çileli insanların ayağa kalkmasını?

Biz, üç gazeteci, iki yönetmen, beş gönüllü izledik filmleri… Dışarıda sorduklarım ise “Festival mi var, hiç duymadık” dedi; devlet dairesinde, belediyede veya kurumsal işlerde çalışanlar da aynı sözlerle yanıtladı sorumu. Oysa onlara bildirilse, belki kendileri değil, ama eşleri, çocukları, komşuları gelirdi…

Peki, siz neredesiniz?

Aramızda gazeteci(!!!) olarak bulunan birileri vardı; daha yola çıkmadan ne olduklarını belli ettiler. Havaalanında, bir sonraki uçağa kalırsanız, hepinize şu kadar para, öğle yemeği veririz diyen çığırtkana(?) kanıp ekibi bozdular. Onların transferine harcanan zaman ve para da boşa gitti; çünkü bırakın yazmayı, sözünü bile etmeyeceklerdir bulundukları ortamlarda (biri hele, etkinliğe yetişmeye çalıştığımız aracımızı yoldan döndürdü, meğer akıllı saat alacakmış, çok ucuzmuş… Saat alacağına onun aklını alıp kendisine kullansın).

Biri daha vardı; kukla tiyatrosu etkinliğinde, çocukları kaldırıp yerine oturan… Niye kaldırdınız çocukları diye sorduğumda, ne olduğunu bilmediklerini söylediler (-ler, çünkü iki kişiydiler; hani şu hem sahneyi çekip hem de telefonu kendilerine çevirip kendi reklamını yapmaya çalışanlar). Kukla tiyatrosundan arp konserine giderken, kendisinin müteahhit, sürücü eğitmeni, sürücü, petrolcü ve youtuber (hemen bütün sosyal medya platformlarında olduğunu belki kırk kez tekrarladı) olduğunu söyleyen (ve yanındaki) yine ön sıralardaki çocukları kaldırıp yerlerine oturdu. Ayıp demekten başka ne gelir elden!

Bunun yanında…

Genç gazeteci arkadaşlar, sürekli haber hazırladılar. Gün boyu çektikleri fotoğraf ve hareketli görüntüleri hedef kitlelerine ulaştırmak için sabaha kadar çalıştılar. Onlara (yine adlarını, olası bir eksik bırakmamak için vermekten kaçınıyorum) çok teşekkür borçluyuz. Sadece etkinlikle sınırla kalmadı onlar, gittiğimiz, gezdiğimiz yerlerde ve tabii, konteynır kentlerde herkesle konuşmaya, onları duyurmaya çalıştılar.

Ne yapmalı?

11. Antakya Uluslararası Film Festivali’ni sanat festivali olarak yeniden organize edip diğer sanat dallarının yaygınlığından daha çok yararlanarak bu etkinliği halka indirmek gerekir. Bir fotoğraf sergisi, bir resim çalıştayı (insanların içinde birlikte çalışmak), bir folklor gösterisi eklemek, bu festivali daha da güçlendirecektir. Kısafilm maratonu bile düzenlenebilir. Farklı mahallelere giren sanatçılar halka ulaşmış onların derdini dinlemiş olur. Festivalin omurgası, ana teması yine sinema olur, diğer etkinlikler de sinemayı destekler; böylelikle hem yaygınlaşır hem de etkisi artar.

(17 Ekim 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

11. Uluslararası Antakya Film Festivali: Deprem Yaralarını Gülen Filmlerle Saracak

Antakya yerle bir olduğu o büyük depremden çıkalı daha bir yıl bile olmadı. Birçok eksiği var. Birçok zorunlu, temel ihtiyaçlar karşılanamıyor bile. İnsanlar öyle çaresiz, öyle mahzun, öyle umutsuz ki… üzerlerine yapışan o kem talihin ve sosyoekonomik, sosyotültürel ve sosyopolitik tozlarını silkinip atmak için ufak bir işaret bekliyor.

İlkokul yıllarından anımsadığım bir metin var: “Almanya, İkinci Dünya Savaşının ardından önce tiyatro binaları inşa etti; hastane ve yol daha sonra yapıldı. Çünkü sanat, tüm yaraları saracak en iyi ilaçtır.” Kimin yazısı anımsayamasam da aklıma mıh gibi çakıldı bu söz.

Sinema şifadır…

11. Antakya Uluslararası Film Festivali, tam da bu koşullarda, sadece Antakyalılara değil, depremden etkilenen herkese bir şifa olmak için, “Antakya varsa ben de varım” sloganıyla 13 – 19 Ekim tarihleri arasında yapılacak. Festival koordinatörü Atakan Metin, alışılagelen konforun bulunmadığı, bulunamayacağı bir festivali yapacaklarını, ancak sinemanın şifa veren o sihirli dünyasıyla umutları dirilteceklerini açıkladı. Çok akılcı bir kararla, festivali il, ilçe ve bütün büyük konteynır yaşam alanlarına yaydıklarını söyleyen Festival Başkanı Mehmet Oflazoğlu, festival destekçilerine teşekkür etti.

Gülümseyin sinema geliyor…

En önemli duyuruyu festivalin uzun metraj bölümünün başkanlığını yürüten Murat Şeker yaptı. Şeker, hemen tüm festivallerde asık yüzlü filmlerin seçkilere alındığını; Antakya’nın bu yılki durumu nedeniyle insanların gülmeye ihtiyacı olduğunu; buna bağlı olarak da bir pozitif ayrımcılıkla güler yüzlü filmleri seçtiklerini söyledi. Katılmamak elde mi Şeker’in bu düşüncesine…

Meral Orhonsay Sinema Onur Ödülü’ne, Vadullah Taş ise Sinema Emekçi Ödülü’ne değer görüldü. Ödüle değer görülen iki sanatçı da, Antakya’nın böylesi bir etkinliğe ihtiyaç duyduğunu, bunun rehabilitasyon yolunda bir ilk adım olacağını dile getirdi.

11. Uluslararası Antakya Film Festivali, diğer tüm eksikliklere karşın deprem yaralarını sarmakta olmazsa olmazımız olmalıdır. Sürdürülebilir bir mutluluk için sinemadan vazgeçilemez.

Aklıma takılanlar…

Basına dağıtılan film listesinde bir sözcüğe takıldı kafam. Her filmin bir “müdür”ü var. İyi de neden yönetmeni yok! Aslında oradaki müdür, müdür değil yönetmen. Ancak Google translate, “director”ı müdür olarak çevirince filmleri yönetmen değil müdür çekmeye başlamış. Bu, aslını sorarsanız başka metinlerde de çıktı karşıma, ama bir film festivalinin metninde, doğrusu yadırgadım.

Bir de gündemden bir konu var… Festival sorumlularının, konum ve görevleri nedeniyle Antalya Altın Portakal’da yaşanan yasaklama, sansür ve festivalin iptal edilmesine değinmemesi belki normal karşılanabilir, ama sinemacıların yaşananlara bir tepki göstermemesi kabul edilebilir bir şey değil, bana göre. Susma sustukça sıra sana gelecek!

(05 Ekim 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com